Sevde Çalışkan
Başlangıçta Sünni
bir tarikatin temsilcisi olan Safevi hanedanı, zamanla siyasi iktidarı ele
geçirmiş ve büyük bir imparatorluk kurmuştur. Şillik, Safeviler'le birlikte İran'ın
resmi mezhebi haline gelmiş, Safevi Devleti'nin kurulması hem İslam Tarihi hem
de İran tarihi için bir dönüm noktası
olmuştur.
Hanedan adını merkezi Erdebil'de bulunan,
Safeviyye tarikatının reisi Şeyh Safiyyüddin'den almıştır.Tarikatın kurucusu Şeyh
Safiyyüddin , İlhanlılar devrinde büyük bir mürid kitlesi toplamayı başarmış ,
İlhanlı hükümdarları tarafından saygı görmüştür. Vefatından sonra ( 735/1334) yerine sırası ile oğlu Sadreddin Musa ve torunu Hace Ali geçmiştir.[1] Hace Ali
, hac vazifesini yerine getirmek için Mekke ve Medine’ye ziyarette bulunmuş,
Kudüs’e yerleşme kararı almıştır. Ünlü bir fıkıhçı ve sufi lider olarak ün
salmış, öğretilerinde Şii eğilimler görülmemiştir.[2] Daha
sonra yerine oğlu Şeyh İbrahim geçmiş, onun vefatı ise tarikatın rolü ve
konumununda beklenmedik değişikliklere yol açmıştır. [3] İlk
zamanlar sünni olarak bilinen tarikat, Şeyh İbrahim’in vefatından sonra yerine
geçen oğlu Cüneyd’in hırsı ve siyasi hedefleri doğrultusunda, farklı bir seyir
içerisine girmiştir.
Şeyh Cüneyd hayatının sonlarında Şii olmuş, Sünni
Safevi devleti de bu şekilde mezhep değiştirmiştir.[4] Amcası
Şah Cafer, Cüneyd'in şeyhliğine karşı çıkmış, Karakoyunlular'la iş birliği
yaparak onu Erdebil'den uzaklaştırmıştır. Şeyh Cüneyd Osmanlı’ya sığınmış fakat
orada da tutunamamıştır. Daha sonra Uzun Hasan’ın kız kardeşi ile evlenerek
Akkoyunlu ülkesinde serbestçe hareket etme imkanı bulmuştur. Şirvanlarla
yaptığı savaşta öldürülmesinin ardından ise müridleri oğu Haydar'a tabi
olmuştur. Müridleri hızla artan Şeyh Haydar tarikatın simgesi olarak onlara on
iki dilimli kırmızı renkli başlıklar giydirmiş, böylece hem gücünü açığa vurmuş
hem de müridlerinin fark edilmesini sağlamıştır. Safevi tarikatının
takipçileri ise "kızılbaş" adıyla anılmaya başlanmıştır.[5]
Şeyh Haydar babasının
girişmiş olduğu hareketi devam ettirmiş ve Uzun Hasan’ın kızı ile evlenerek
Akkoyunlular’la olan akrabalıklarını daha da pekiştirmiştir. Bu evlilikten
Sultan Ali , İsmail ve İbrahim adında üç çocukları olmuştur.
Çerkezlere karşı
Haydar’ın yapmış olduğu saldırılardan rahatsız olan Şirvanşah Ferruh Yesar ,
Akkoyunlu hükümdarı Yakup Bey’den yardım istemiş ,Ferruh Yesar ile yapmış
olduğu savaşta Haydar öldürülmüştür.
Müridlerin, oğlu Sultan Ali’nin etrafında toplanmasından rahatsız olan
Sultan Yakup , Sultan Ali ve iki erkek kardeşini , anneleriyle beraber İstahr
Kalesi’ne hapsetmiştir. Akkoyunlu şezadeleri arasındaki taht mücadelesinde
kendisine destek arayan Rüstem Bey, çocukları İstahr’dan Tebriz’e getirmiştir.
Kızılbaşların Sultan Ali’ye bağlılığı, Akkoyunluları rahatsız edince Ali
öldürülmüş, küçük yaşta olan İsmail ise müridleri tarafından saklanmıştır.
Şah İsmail (
1501 -1524 )
Kızılbaşlar Haydar'ın
küçük oğlu İsmail'i ilk önce Erdebil'e götürdüler. Akkoyunlu takibi devam
edince Gilan'a kaçırıp bölgenin ileri gelenlerinden Şemseddin Muhammed b. Yahya
el-Lahici'ye emanet ettiler. İsmail burada geçirdiği sekiz yıl müddetince
Şemseddin el-Lahici'den Kur'an, keIam ve hadis dersleri aldı; Şiiliğin
esaslarını öğrendi. [6]On üç yaşında
Lahican'dan ayrıldı. Erdebil'de mukavemetle karşılaşınca müridlerinin
çoğunlukta olduğu Anadolu'ya yöneldi. Erzincan'da Ustaclu Türkmenleri
tarafından coşkuyla karşılandı. Burada
İsmail'in şahlık mücadelesine giriştiği bildirildirilince Avşar, Çepni, Ustaclu,
Dulkadır, Rumlu, Şamlu, Tekelü kızılbaşlı Türkmenler İsmail'in etrafında
toplanmaya başladılar.[7] Önce
Şirvanşah Ferruh Yessar mağlup edildi. Daha sonra Akkoyunlu Sultanı Elvend
büyük bir yenilgiye uğratıldı.
1501'de Türkmenlerin
desteğiyle Akkoyunlular'a karşı kazandığı zaferin ardından Şah İsmail Tebriz'e
girip tahta çıktı. Şahlığını ilan etmesiyle Orta Doğu’ya büyük etki edecek Şii
Safevi Devleti’nin temelini atmış oldu. On iki imam Şilliğini resmi mezhep ilan
etti ve hutbelerde Hz. Ebu Bekir, Ömer ve Osman'a lanet okunmasını emretti.[8]
Şah İsmail kısa sürede
İran’ın tamamını ele geçirdi. 1503 yılında Hemedan civarında, Akkoyunlu
kuvvetlerini de mağlup ederek Orta ve Güney İran'ı zaptetti. 1504'te Mazenderan,
Cürcan ve Yezd'i aldı. 1505 -1507 yıllarında Diyarbekir'i topraklarına kattı.
1508'de ise Bağdat ve Güneybatı İran'ı aldı. 1509 - 1510 da Şirvan ve
Horasan'ı ele geçirdi.[9]
Safeviler doğuda
Özbekler, batıda Osmanlılar'la mücadele etmekteydiler. Safevilerin Şiiliği
ideoloji olarak benimsemiş olmaları ve bu inanca sahip Anadolu’daki
Türkmenlerin de Safevi davasına destek olmaları, onları Osmanlılar’la karşı
karşıya getirdi.
ll. Bayezid , Osmanlı
için büyük bir tehlike teşkil eden Safevilere karşı ciddi tedbirler almazken,
Yavuz Sultan Selim tahta geçmesinin ardından, Anadolu'daki kızılbaşların
harekete geçme ihtimallerine karşı tedbirler alıp, büyük bir ordu ile İran'a
yürüdü. Çaldıran ovasında yapılan savaşta Safevileri büyük bir yenilgiye
uğrattı. (920/ 1514) Şah İsmail savaş meydanını terkederek Dergüzin'e çekildi. Çaldıran hezimetiyle beraber, Müntesipleri
için hem sultan hem de mürşid-i kamil
olan Şah İsmail'in yenilmezliğine dair
var olan inanç da yıkılmış oldu. [10]
Şah İsmail , 1524’te vefat ettiğinde çocukları daha küçük yaştaydı.
Kendisinden sonra yerine on yaşındaki
oğlu Tahmasb geçti.
Şah Tahmasb (1524-1576)
I. Tahmasb küçük yaşta
tahta geçtiğinde, ilk zamanlar otorite kurmakta zorlandı. Çünü Kızılbaş reisleri arasında kuvvetli bir
rekabet bulunuyordu. Şah İsmail'in
ölümünün ardından birbirine rakip olan bu aşiretler çatışmaya koyuldu ve
1526'da aşiretler arasında bir iç savaş meydana geldi.
Bu yıllarda Bağdat'ın Osmanlılar'ın eline
geçmesi dışında Safeviler çok büyük toprak kaybına uğramadılar. Vezir-i azam
Makbul İbrahim Paşa, Tebriz'i ele geçirdi. (941/1534) Kanuni Sultan Süleyman
ise iki ay sonra Tebriz'e geldi. Kışın erken bastırması yüzünden Kanuni Sultan
Süleyman, Bağdat'a çekildi ve burayı herhangi bir direnişle karşılaşmadan ele
geçirdi. Buna karşılık Şah Tahmasb da Tebriz ve çevresini geri aldı.
Osmanlılar'ın İran'a
yöneldiği haberi gelince Şah Tahmasb, 961'de ( 1554) Kanuni Sultan Süleyman'a tekrar
elçiler gönderdi ve 1555 yılından itibaren Osmanlılar'la barış dönemi başladı. 53
yıl kadar uzun bir süre tahtta kalan Şah , Tebriz tehdit altında bulunduğundan
hükümet merkezini Kazvin’e taşıdı. 1576’da zehirlenerek öldürüldü.
Şah ll. İsmail
(1576-1577)
Şah Tahmasb’ın öldürülmesinin
ardından tahta kimin geçeceği hususunda yeniden rekabet başladı. Ustaclular'ın
desteğiyle önce tahta Haydar Mirza oturdu. Fakat Avşar, Rumlu ve Türkmen
beylerinin muhalefet etmesi üzerine tahttan indirildi ve yerine Şah ll. İsmail ünvanıyla,
İsmail Mirza geçti. (984/1576) ll. İsmail ‘in saltanatı ise çok kısa sürdü. Bu
süreçte kendisine rakip olarak gördüğü kardeşlerini ve bazı kızılbaş ileri
gelenlerini ortadan kaldırdı. [11]
Şah Muhammed Hudabende
(1578- 1587)
Şah ll. İsmail’in
ardından tahta Tahmasb’ın büyük oğlu Muhammed Hudabende geçti.( 1578) Gözleri
kör olan hükümdar, idareden aciz olduğundan devleti eşi idare etmeye başladı.
Bu sırada onbir yaşında bulunan oğlu Hamza Mirza veliaht tayin edildi.[12]
İran - Osmanlı sınır
boylarında yaşayan Kürtlerin, Osmanlılar'ı İran topraklarına saldırmaları için
kışkırtmaları, Şirvan Şahı’nın bir elçilik heyetini İstanbul'a göndererek, Sünni
mezhebine geçtiğini bildirmesi ve
Safeviler'e karşı Osmanlılar’dan yardım istemesi, 1555'te yapılan barışın
bozulmasına ve Osmanlılar'ın İran'a saldırmasına yol açtı.[13] lll.
Murad, Vezir Mustafa Paşa’ yı İran üzerine gönderdi. Tebriz, Güney Kafkaslar,
Karabağ , Azerbaycan, Luristan gibi batı toprakları Osmanlılar’ın eline geçti.
Hamza Mirza, Tebriz'i geri alamadığı gibi (994/1586) ordugahta öldürüldü.
Ve yerini Abbas Mirza aldı. (1587) Muhammed Hudabende , tahtını yeniden ele geçirmek
için bazı girişimlerde bulunduysa da başarılı olamadı.
Şah Abbas (1588
– 1628)
Şah Abbas devri,
Safevi tarihinde siyasi gücün yanı sıra , kültür ve medeniyetin de zirveye
ulaştığı dönemi ifade eder. Şah Abbas döneminde Safevi Devleti yeniden
toparIandı ve en parlak çağını yaşadı. Azerbeycan geri alındı, İran’ın Doğu Kafkasya
ve Fars körfezi üzerindeki hakimiyeti arttı. Avrupa ile diplomatik münasebetler
kurulsa da ,Osmanlılar’a karşı düşünülen Safevi- Avrupa büyük ittifakı
gerçekleşemedi. [14]
Şah Abbas’ın ilk işi
orduda ıslahatlar yapmak oldu, Şahseven adında askeri birlikler oluşturdu. 1590’da
istanbul'da imzalanan Ferhad Paşa antlaşmasıyla Azerbaycan, Gürcistan, Dağıstan
, Şirvan , Karabağ, Gence, Bağdat, Luristan, Kürdistan, Tebriz, Karacadağ ,
Nihavend, Şehrizor bölgeleri Osmanlı hakimiyetine girdi. Şah Abbas doğuya
yönelip Özbekler'in üzerine yürüdü. 1598'de hakimiyetini Belh, Merv ve
Esterabad'a kadar genişletti. Ardından Özbekler ile uzun bir barış dönemine
girildi.
1598'de başşehri Kazvin'den İsfahan'a taşıdı. Böylece şehir gerek
sanat gerekse ticaret bakımından büyük bir gelişme göstermeye başladı.
1602'de Bahreyn, Dağistan , 1606'da Gence, 1608'de Şirvan ve
Gürcistan Safeviler'in hakimiyetine girdi. Daha sonra Şah batıya yöneldi ve
Azerbaycan, Nahcıvan ve Revan’ı geri aldı . Kerkük, Şehrizor, Kerbela, Necef ve
Bağdat'ı ele geçirdi. (1624) Böylece İran en geniş sınırlarına ulaşmış oldu. Şah Abbas 46 yıllık saltanatının ardından 1628
yılında öldü.
Şah Safi (1629
- 1642)
I. Abbas vefat
ettiğinde tahta geçecek kardeşi ve oğlu yoktu. Bu sebeple torunu Sam Mirza , Şah Safi adıyla tahta oturdu.
1638'de Bağdat IV. Murad tarafından Osmanlı hakimiyetine
girdi. 1639’ da ise Osmanlı-iran sınırını
geniş ölçüde belirleyen Kasr-ı Şirin Antlaşması imzalandı. Kasr-ı Şirin
Anlaşması'ndan sonra Osmanlı-İran ilişkileri nispeten dostane bir şekilde devam
etti.
Şah Safi'nin 1642'de aniden
ölümü üzerine , on yaşlarında olan oğlu Muhammed Mirza, ll. Abbas (1642- 1667) adıyla tahta geçti. Onun da vefatından sonra
oğlu Safi Mirza, Şah Süleyman
(1667-1694) ünvanıyla tahta geçti. O
da selefleri gibi tahttan indirilme korkusu ile saray ileri gelenlerinden pek
çok kişiyi öldürttü. Fakat barışçı bir dış politika takip ederek İran'ı
savaştan uzak tuttu .
Safevi Devleti'nin Şah
Safi döneminde başlayan çöküşü, Şah
Süleyman zamanında daha da hızlandı. Onun 1694'te vefatnın ardından yerine oğlu
Sultan Hüseyin Mirza tahta geçti.[15]
Sultan Hüseyin Şah, Afganlılar'ın
başına geçen Mir Mahmudu, Kandehar valisi tayin etti. Ancak Mahmud şaha sadık
kalmadı. Kirman'ı ve ardından Meşhed'i zaptetti. 1722'de ise başşehri kuşattı. Sultan
Hüseyin Şah , 1722’de teslim olmak zorunda kaldı. Böylece Afganlılar, İran'ın
resmi hakimi durumuna geldiler.[16] Diğer yandan Şehzade Tahmasb, ll. Tahmasb unvanı ile şahlığını ilan etti. Mir Mahmud Han ise
1725'te yeğeni Eşref Han tarafından devrildi.
Avşarlar'a mensup olan Nadir,
1726'da ll. Tahmasb'a katıldı. Aralık
1729'da Eşref Han’ı yenilgiye uğratarak İran'dan çıkardı . Böylece İran’daki
Afgan hakimiyeti sona erdi.
1732'de ise ll. Tahmasb'ı
tahttan indirerek onun oğlu lll. Abbas'ı tahta geçirdi. Ancak Abbas'ın çocuk
yaşta olmasından faydalanarak 1736'da Nadir Şah unvanı ile tahta geçti. Böylece
1722'den beri zaten fiilen sona ermiş olan Safevi Devleti 1736’da tamamen ortadan kalktı.[17]
BİBLİYOGRAFYA
Allouche, Adel,
Osmanlı- Safevi İlişkileri , Çev. Ahmet Emin Dağ, Anka Yayınları, İstanbul,
2001
Aydoğmuşoğlu, Cihat,
Safeviye Tarikatı Tarihi, Berikan Yayınevi, Ankara 2014
Aydoğmuşoğlu, Cihat,
Safevi Devleti Tarihi, Gece Kitaplığı ,
Ankara 2014
Başar, Fahamettin,
“Safeviler”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi (ed. Kenan Seyithanoğlu), Çağ
Yayınları, İstanbul 1992
Bosworth, Clifford
Edmund, Doğuşundan Günümüze İslam
Devletleri Tarihi; Devletler,Prenslikler, Hanedanlıklar Kronolojisi ve Soy
Kütüğü El Kitabı, (çev. Hande Canlı), Kaknüs Yayınları, İstanbul
2005
Gündüz, Tufan,
“Safeviler” , DİA, 2008, c.35
Öztuna , Yılmaz,
Devletler ve Hanedanlar : İslam Devletleri , Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara
1989
Üstün, İsmail Safa,
“İran” , DİA, 2000, c.22
[1] Cihat
Aydoğmuşoğlu, Safeviye Tarikatı Tarihi, Berikan Yayınevi, Ankara 2014, s.58
[2] Adel
Allouche, Osmanlı- Safevi İlişkileri , Çev. Ahmet Emin Dağ, Anka Yayınları,
İstanbul, 2001, s.46
[3] Adel
Allouche, Osmanlı- Safevi İlişkileri , Çev. Ahmet Emin Dağ, Anka Yayınları,
İstanbul, 2001, s.48
[4] Yılmaz
Öztuna, Devletler ve Hanedanlar : İslam Devletleri , Ankara 1989 , c.1 , S.774
[5]Tufan
Gündüz , “Safeviler”, DİA , İstanbul 2008, c.35, s.451.
[6] a.g.e., s.452
[7] Cihat
Aydoğmuşoğlu, Safevi Devleti Tarihi, Gece Kitaplığı , Ankara 2014, s. 34
[8] a.g.e.
s.43
[9] İsmail
Safa Üstün, “İran” , DİA, s.400
[10] a.g.e.
, s.400 400
[11] Fahamettin
Başar, “Safeviler”, Doğuştan Günümüze
Büyük İslam Tarihi, ed. Kenan Seyithanoğlu ; red. Hakkı
Dursun Yıldız. - Çağ Yayınları, İstanbul 1992, c.9 s.546
[12] a.g.e.
, c. 9 , s. 546
[13] Tufan Gündüz,
“Safeviler” , DİA , s.453-454
[14] Clifford
Edmund Bosworth, Doğuşundan
Günümüze İslam Devletleri Tarihi; Devletler,Prenslikler, Hanedanlıklar
Kronolojisi ve Soy Kütüğü El Kitabı, (çev. Hande Canlı), Kaknüs
Yayınları, İstanbul-2005, s.365
[15] Tufan
Gündüz, “Safeviler” s. 454
[16] a.g.e.
, s.455
[17] a.g.e.,
s. 455
0 yorum:
Yorum Gönder