Bize kısaca
ailenizden, memleketinizden ve çocukluğunuzdan bahseder misiniz?
1968 Konya-Sille doğumluyum. Aile
şecerem sekiz nesil geriye gidebildiğim kadarıyla hepsi müderris. Bu sebeple
bir çok bilgiyi aile ortamında elde ettiğimi şimdilerde farkediyorum. Ben
çocukken Sille, şimdikinin tam tersine adeta bir harabeydi. Kalifiye Rum
ahalinin mübadele ile gönderilmesi ekonomiyi çökerttiği için sadece bizim gibi
bazı aileler dışında herkes rızkını aramak için göçmüştü. Zor geçinen bir aile
içinde çocukluğumu doyasıya yaşadım.
Eğitim hayatınız ile ilgili bilgi verir misiniz?
Bildim bileli yaz-kış, hafta sonları
hocalardan dini eğitim aldım. İlk okulu Sille’de
okudum ve 15 bin mevcutlu Konya İHL’ye kaydoldum. 1980 darbesi nedeniyle
darbecilerin gözlerini diktikleri bu okulda 7 yıl boyunca adeta bir asker
disiplini içinde okumak hayatımın en zor yıllarıydı. Sille gibi ulaşım
imkanları zor bir yerden her gün gelip gitmek ve ihtilal yıllarının baskıları
adeta bize özgüvenimi kaybettirdi. Bu dönemde okul dışında, yaz tatillerinde
medrese usülü Arapça dersleri almaya devam ettim.
O yıllarda
Türkiye’yi etkileyen fikir akımlarından nasibimi aldım. Harçlığımızı ve
yemeğimizi kısarak okul çıkışı sürekli uğradığımız kitapçılardan aldığımız güncel
kitaplar bizi de etkiliyordu. Bu bağlamda bir dönem tasavvuf, bir dönem radikal
bazı hareketlerden etkilensem de İHL hayatımın son yıllarında Kur’an ve Sünneti
çokça okuyan biri olarak puanlarım daha yüksek yerleri tutmasına rağmen Konya
İlahiyatı tek tercihle kazandım.
Beş yıllık ilahiyat
hayatı, gündüzleri fakültede, geceleri ilmi toplantılarda, geceden geceye eve
uğrayarak geçti. Çok yoğun okumalar sayesinde bu dönemde hızlı okuma tekniğini
kazandım. Bazen günlük okuduğum sayfa 800’lere ulaşıyordu. Şimdilerde bunun
birikimlerini memnuniyetle kullanıyorum.
Bazen
öğrencilerimin şu andaki imkanlarına ve devletin verdiği fırsatlara bakıyorum
da bizde bu imkanlar olsaydı neler yapardık tahmin edemiyorum. Örneğin kitap
almak için yemekten kısıyorduk.
Neden İslam Tarihi alanını ve akademisyenliği seçtiğinizi anlatır mısınız?
Akrabamız Mehmet
Ali Kapar lise 1’de iken Asım Köksal’ın 18 ciltlik kitabını tavsiye etmişti ve
ben de okumuştum. Bundan sonra İslam Tarihi yanında piyasada ne kadar hadis
kitabı varsa bitirdim. Fakülteyi bitirince bazı arkadaşların master için
girişimde bulunduğunu görünce ben de başvurdum. Sınav İngilizce olsaydı
akademik hayatım başlamadan biterdi. O yıl ilk ve son kez Arapça’dan da sınav
yaptılar, geçtim ve bilim sınavını da ilk sıradan kazanıp girdim. Doktoraya da
aynı şekilde ilk sıradan girdim ve suresi içinde tamamladım.
Hocam,
doktora yaparken ne tür zorluklarla karşılaştınız?
Bazen düşünüyorum ve günümüz genç
akademisenleriyle kıyaslıyorum da bu imkanlar o zaman olsaydı neler yapardım
bilemiyorum. Konya’nın 90 km. uzağında Karapınar’da haftada 30 saat derse
giriyor, iki gün lisans üstü derslere geliyordum. İki çocuk, ev geçimi yanında,
en büyük sıkıntım kaynak kitap bulmak çok zordu. Bunu bir örnekle açıklamak
istiyorum; Tez yazarken ikinci el bir kaynakta bir alıntı gördüm, ama bırakın
bende ilçede hiç kimsede o kaynak kitap yoktu. İnternet hak getire. O günlerde
fakültede asistan olan Cem Zorlu’yu ev
telefonuyla aradım ve kütüphaneden o kaynaktaki bilgiyi doğrulattım ve teze
yazabildim. Şimdilerde 2 dakikada bulacağım bir bilgi için günlerce
uğraşmıştım.
Yine doktora tezimi el ile yazdım. Bilgisayar
yeni çıkmıştı ve ilçede bile yoktu. 300 sayfalık tezi hocama sunuyordum.
Hocamın her seferinde işaretlediği düzeltilecek yerlerden dolayı 300 sayfayı 3
defa baştan sona el ile yazmak zorunda kalmıştım. Şimdi olsa o çaba ile birkaç
kitap yazarım.
Bize
çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?
İlk dönem İslam tarihi ağırlıklı
çalışıyorum. Yazdığım kitap bölümleri dışında 16 kadar kitap yazdım.
Kitaplarımın toplam baskı sayıları 60 civarına ulaştı. “Siyeri Farklı Okumak”
ile başlayan ve şu anda 9 kitaba ulaşan seri popüler oldu. Bilinenin ötesinde
farklı okuma denemeleri olarak ortaya çıkan bu seri, cahiliyye döneminden
Muaviye dönemine kadar devam etmektedir.
Ayrıca ilk dönem Abbasi tarihi ile ilgili de
iki kitap yazdım. Bu dönemle ilgili pek bilinmeyen doçentlik kitabım “Babek”,
alanında dünyadaki iki kitaptan biri olarak önem arzetmektedir.
Ayrıca aşırı bir şekilde anı ve
seyahatname okuyucusuyum ve bir kitap da bu alanda yazdım..
İdarecilik görevimden dolayı kitap
yazımına biraz ara versem de hayatımın projesi olarak çalıştığım “İslam
klasikleri” çeviri serisine çok yoğun mesai harcıyorum. Şu anda 54 kitaba
ulaşan çeviri çalışmalarımızın ilk 6 kitabı yayınlandı, 10 adet çeviri tarafıma
teslim edildi, geri kalan ise tercüme edilmeye devam ediyor.
Bunun yanında “Oryantalist
klasikleri” başlıklı bir projeye de başlıyoruz.
Hocalarınızın tarihçiliğiniz
üzerinde nasıl bir tesiri oldu?
Benim çalışmalarıma bakan herkes beni
Ankara İlahiyat mezunu zanneder. Oysa orayla hiçbir organik bağım olmadı. Bütün
eğitimimi, Konya İHL ve Konya İlahiyat’ta aldım, master ve doktoramı orada yaptım.
“Farklı okumalar” yapmamın ilk kıvılcımını master ve doktorada Ahmet Önkal
hocadan aldığım “İslam Tarihi Problemleri” dersi oldu. Orada öğrendiğim
tenkitçi anlayışı ilerleterek bu eserleri yazdım. Bu anlayışı geliştirmemde en
büyük etkenin yıllarca gurbette çalışmış olmak olduğunu düşünüyorum. Hayatına,
fikrine, yazılarına müdahale etmeyen bir çevrede bulunmanın ilim adamı için
elzem olduğunu kendi hayatım ile öğrendim.
Size göre Türkiye’de İslam
Tarihi çalışmalarının ve İslam tarihçiliğinin geldiği seviye nedir?
Bence iyi
bir noktaya geldi ve yakın dönemde daha da iyi olacağını umuyorum. Özellikle
editörlüğünü yaptığım ilk 3.5 asırda yazılmış eserlerin çevirileri ve Adnan Demircan
hocanın editörlük yaptığı çeviriler çıktıkça bu durum daha da sağlam bir zemine
oturacak kanaatindeyim.
Sizce
çalışmalarda eksik bırakılan yönler nelerdir?
İslam tarihi alanında “analitik tenkit” diyebileceğim tenkitsel zihin
yerine filtrelenmemiş bir algıyla bütün verileri kabul veya “vardır bir
hikmeti” şeklindeki “Hatıbu’l-Leyl” tarzındaki anlayış önemli eksiğimizdir. Bu
giderilemediği müddetçe ancak “benim oğlum bina okur” tarzından ileri
gidemeyiz.
Olaylara bakarken “tarihsel bağlam” diye isimlendirdiğim algının en önemli
ayraç olduğunu düşünüyorum. Bunu kazanamazsak İslam tarihi bizim için sadece
bir hiçtir ve yığıntı bilgilerden başka bir şey değildir. Bu yanlışı düzeltmez
isek iki problem artarak devam edecektir.
I.
O dönemin uygulamalarını tartışmasız nas kabul eden;
yurtdışında IŞID, yurtiçinde de dini kıl, tüy, kıyafete indirgeyen, kendi
dışındakileri ehl-i sünnet düşmanı olarak suçlayan, lafızcı kadızadeler hep
olacaktır. Bunlar en büyük zararı dine vermektedirler.
II.
Diğer tehlike ise bu şekildeki hurafeci bir anlatım
ile çağa hitap etmeyen bir din ve onun tarihi ortaya çıkınca, yeni neslin böyle
bir yapıyı kabul edebileceğini hiç zannetmiyorum. Sonuçta, önce deist, ardından
ateist nesillerin gelmesi hiç de yabana atılacak bir öngörü değildir.
Geriye dönüp
baktığınızda keşke şu konuyu çalışsaydım dediğiniz bir konu var mı?
Pişmanlık duyduğum bir çalışmam yok.
Ancak bu gayret ve coşkumuzla daha önceleri yönlendirilebilsek, batı dilinde
hakimiyetimizi güçlendirebilseydik, bu fırsatlar verilseydi çok daha güzel
işler çıkarırdım. Ben 28 şubat sürecinin asistanıyım ve hiçbir burstan
faydalanıp ufuk geliştiren yurtdışı tecrübelere sahip olamadım. Ancak vaktim
olsaydı bunlara ilaveten İslam Medeniyet tarihi alanında daha çok çalışmalar
yapmayı düşünürdüm.
İslam Tarihi
alanında Yüksek Lisans ve Doktora yapan öğrencilere tavsiyeleriniz nelerdir?
Ben ilim yolunda yaşadığım bazı zorlukları anlattım. Aslında şimdilerde
kendi kendime “tam ilim yapılacak çağa girildi” diyorum. Sadece benim
bilgisayarımda 10 binlerce cilt kitap var. Her türlü bilgiye oturduğumuz yerden
ulaşabiliyoruz. Bizden sonrakiler bizi geçmeli, değilse ilerleme olmaz. Bunun
için de imkan çok. Ancak azimli olmak gerekir.
Sizce
öğrenciler tez konusu seçerken nelere dikkat etmeliler? İyi bir tez nasıl
yazılır?
Daha spesifik konular ve
derinlemesine tahliller yapılmalıdır. Konuyu daraltarak derinlikli tahlil ve
tenkitli çalışmalar yapılmalıdır. Değilse yüzeysel gezinti şeklindeki
çalışmalar tarihin çöplüğüne atılacaktır.
Bazen adam bir makale yazıyor,
yüzyıl boyunca aşılamıyor. İşte gereken budur ve “muhalled” eserler böyle
ortaya çıkar. Allah “köpük uçar, ancak su derinden gider (hedefine varır)”
diyor.
Değerli
vaktinizi bize ayırdığınız için teşekkür ederiz…
"Aile şeceremde sekiz nesil geriye gidebildiğim kadarıyla hepsi hoca ve müderris".Maşallah.
YanıtlaSil