15 Haziran 2017 Perşembe

Prof. Dr. Mehmet Azimli'yle Röportaj


  Bize kısaca ailenizden, memleketinizden ve çocukluğunuzdan bahseder misiniz?

1968 Konya-Sille doğumluyum. Aile şecerem sekiz nesil geriye gidebildiğim kadarıyla hepsi müderris. Bu sebeple bir çok bilgiyi aile ortamında elde ettiğimi şimdilerde farkediyorum. Ben çocukken Sille, şimdikinin tam tersine adeta bir harabeydi. Kalifiye Rum ahalinin mübadele ile gönderilmesi ekonomiyi çökerttiği için sadece bizim gibi bazı aileler dışında herkes rızkını aramak için göçmüştü. Zor geçinen bir aile içinde çocukluğumu doyasıya yaşadım.

Eğitim hayatınız ile ilgili bilgi verir misiniz?

Bildim bileli yaz-kış, hafta sonları hocalardan dini eğitim aldım. İlk okulu Sille’de okudum ve 15 bin mevcutlu Konya İHL’ye kaydoldum. 1980 darbesi nedeniyle darbecilerin gözlerini diktikleri bu okulda 7 yıl boyunca adeta bir asker disiplini içinde okumak hayatımın en zor yıllarıydı. Sille gibi ulaşım imkanları zor bir yerden her gün gelip gitmek ve ihtilal yıllarının baskıları adeta bize özgüvenimi kaybettirdi. Bu dönemde okul dışında, yaz tatillerinde medrese usülü Arapça dersleri almaya devam ettim.
O yıllarda Türkiye’yi etkileyen fikir akımlarından nasibimi aldım. Harçlığımızı ve yemeğimizi kısarak okul çıkışı sürekli uğradığımız kitapçılardan aldığımız güncel kitaplar bizi de etkiliyordu. Bu bağlamda bir dönem tasavvuf, bir dönem radikal bazı hareketlerden etkilensem de İHL hayatımın son yıllarında Kur’an ve Sünneti çokça okuyan biri olarak puanlarım daha yüksek yerleri tutmasına rağmen Konya İlahiyatı tek tercihle kazandım.
Beş yıllık ilahiyat hayatı, gündüzleri fakültede, geceleri ilmi toplantılarda, geceden geceye eve uğrayarak geçti. Çok yoğun okumalar sayesinde bu dönemde hızlı okuma tekniğini kazandım. Bazen günlük okuduğum sayfa 800’lere ulaşıyordu. Şimdilerde bunun birikimlerini memnuniyetle kullanıyorum.
Bazen öğrencilerimin şu andaki imkanlarına ve devletin verdiği fırsatlara bakıyorum da bizde bu imkanlar olsaydı neler yapardık tahmin edemiyorum. Örneğin kitap almak için yemekten kısıyorduk.

Neden İslam Tarihi alanını ve akademisyenliği seçtiğinizi anlatır mısınız?

Akrabamız Mehmet Ali Kapar lise 1’de iken Asım Köksal’ın 18 ciltlik kitabını tavsiye etmişti ve ben de okumuştum. Bundan sonra İslam Tarihi yanında piyasada ne kadar hadis kitabı varsa bitirdim. Fakülteyi bitirince bazı arkadaşların master için girişimde bulunduğunu görünce ben de başvurdum. Sınav İngilizce olsaydı akademik hayatım başlamadan biterdi. O yıl ilk ve son kez Arapça’dan da sınav yaptılar, geçtim ve bilim sınavını da ilk sıradan kazanıp girdim. Doktoraya da aynı şekilde ilk sıradan girdim ve suresi içinde tamamladım.

Hocam, doktora yaparken ne tür zorluklarla karşılaştınız?

Bazen düşünüyorum ve günümüz genç akademisenleriyle kıyaslıyorum da bu imkanlar o zaman olsaydı neler yapardım bilemiyorum. Konya’nın 90 km. uzağında Karapınar’da haftada 30 saat derse giriyor, iki gün lisans üstü derslere geliyordum. İki çocuk, ev geçimi yanında, en büyük sıkıntım kaynak kitap bulmak çok zordu. Bunu bir örnekle açıklamak istiyorum; Tez yazarken ikinci el bir kaynakta bir alıntı gördüm, ama bırakın bende ilçede hiç kimsede o kaynak kitap yoktu. İnternet hak getire. O günlerde fakültede  asistan olan Cem Zorlu’yu ev telefonuyla aradım ve kütüphaneden o kaynaktaki bilgiyi doğrulattım ve teze yazabildim. Şimdilerde 2 dakikada bulacağım bir bilgi için günlerce uğraşmıştım.
Yine doktora tezimi el ile yazdım. Bilgisayar yeni çıkmıştı ve ilçede bile yoktu. 300 sayfalık tezi hocama sunuyordum. Hocamın her seferinde işaretlediği düzeltilecek yerlerden dolayı 300 sayfayı 3 defa baştan sona el ile yazmak zorunda kalmıştım. Şimdi olsa o çaba ile birkaç kitap yazarım.

Bize çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?

İlk dönem İslam tarihi ağırlıklı çalışıyorum. Yazdığım kitap bölümleri dışında 16 kadar kitap yazdım. Kitaplarımın toplam baskı sayıları 60 civarına ulaştı. “Siyeri Farklı Okumak” ile başlayan ve şu anda 9 kitaba ulaşan seri popüler oldu. Bilinenin ötesinde farklı okuma denemeleri olarak ortaya çıkan bu seri, cahiliyye döneminden Muaviye dönemine kadar devam etmektedir.
 Ayrıca ilk dönem Abbasi tarihi ile ilgili de iki kitap yazdım. Bu dönemle ilgili pek bilinmeyen doçentlik kitabım “Babek”, alanında dünyadaki iki kitaptan biri olarak önem arzetmektedir.
Ayrıca aşırı bir şekilde anı ve seyahatname okuyucusuyum ve bir kitap da bu alanda yazdım..
İdarecilik görevimden dolayı kitap yazımına biraz ara versem de hayatımın projesi olarak çalıştığım “İslam klasikleri” çeviri serisine çok yoğun mesai harcıyorum. Şu anda 54 kitaba ulaşan çeviri çalışmalarımızın ilk 6 kitabı yayınlandı, 10 adet çeviri tarafıma teslim edildi, geri kalan ise tercüme edilmeye devam ediyor.  
Bunun yanında “Oryantalist klasikleri” başlıklı bir projeye de başlıyoruz.

Hocalarınızın tarihçiliğiniz üzerinde nasıl bir tesiri oldu?

Benim çalışmalarıma bakan herkes beni Ankara İlahiyat mezunu zanneder. Oysa orayla hiçbir organik bağım olmadı. Bütün eğitimimi, Konya İHL ve Konya İlahiyat’ta aldım, master ve doktoramı orada yaptım. “Farklı okumalar” yapmamın ilk kıvılcımını master ve doktorada Ahmet Önkal hocadan aldığım “İslam Tarihi Problemleri” dersi oldu. Orada öğrendiğim tenkitçi anlayışı ilerleterek bu eserleri yazdım. Bu anlayışı geliştirmemde en büyük etkenin yıllarca gurbette çalışmış olmak olduğunu düşünüyorum. Hayatına, fikrine, yazılarına müdahale etmeyen bir çevrede bulunmanın ilim adamı için elzem olduğunu kendi hayatım ile öğrendim.

 Size göre  Türkiye’de İslam Tarihi  çalışmalarının ve İslam tarihçiliğinin geldiği seviye nedir?

Bence iyi bir noktaya geldi ve yakın dönemde daha da iyi olacağını umuyorum. Özellikle editörlüğünü yaptığım ilk 3.5 asırda yazılmış eserlerin çevirileri ve Adnan Demircan hocanın editörlük yaptığı çeviriler çıktıkça bu durum daha da sağlam bir zemine oturacak kanaatindeyim.

Sizce çalışmalarda eksik bırakılan yönler nelerdir?
İslam tarihi alanında “analitik tenkit” diyebileceğim tenkitsel zihin yerine filtrelenmemiş bir algıyla bütün verileri kabul veya “vardır bir hikmeti” şeklindeki “Hatıbu’l-Leyl” tarzındaki anlayış önemli eksiğimizdir. Bu giderilemediği müddetçe ancak “benim oğlum bina okur” tarzından ileri gidemeyiz.
Olaylara bakarken “tarihsel bağlam” diye isimlendirdiğim algının en önemli ayraç olduğunu düşünüyorum. Bunu kazanamazsak İslam tarihi bizim için sadece bir hiçtir ve yığıntı bilgilerden başka bir şey değildir. Bu yanlışı düzeltmez isek iki problem artarak devam edecektir.
I.                   O dönemin uygulamalarını tartışmasız nas kabul eden; yurtdışında IŞID, yurtiçinde de dini kıl, tüy, kıyafete indirgeyen, kendi dışındakileri ehl-i sünnet düşmanı olarak suçlayan, lafızcı kadızadeler hep olacaktır. Bunlar en büyük zararı dine vermektedirler.
II.                Diğer tehlike ise bu şekildeki hurafeci bir anlatım ile çağa hitap etmeyen bir din ve onun tarihi ortaya çıkınca, yeni neslin böyle bir yapıyı kabul edebileceğini hiç zannetmiyorum. Sonuçta, önce deist, ardından ateist nesillerin gelmesi hiç de yabana atılacak bir öngörü değildir.

Geriye dönüp baktığınızda keşke şu konuyu çalışsaydım dediğiniz bir konu var mı?

Pişmanlık duyduğum bir çalışmam yok. Ancak bu gayret ve coşkumuzla daha önceleri yönlendirilebilsek, batı dilinde hakimiyetimizi güçlendirebilseydik, bu fırsatlar verilseydi çok daha güzel işler çıkarırdım. Ben 28 şubat sürecinin asistanıyım ve hiçbir burstan faydalanıp ufuk geliştiren yurtdışı tecrübelere sahip olamadım. Ancak vaktim olsaydı bunlara ilaveten İslam Medeniyet tarihi alanında daha çok çalışmalar yapmayı düşünürdüm.

İslam Tarihi alanında Yüksek Lisans ve Doktora yapan öğrencilere tavsiyeleriniz nelerdir?

Ben ilim yolunda yaşadığım bazı zorlukları anlattım. Aslında şimdilerde kendi kendime “tam ilim yapılacak çağa girildi” diyorum. Sadece benim bilgisayarımda 10 binlerce cilt kitap var. Her türlü bilgiye oturduğumuz yerden ulaşabiliyoruz. Bizden sonrakiler bizi geçmeli, değilse ilerleme olmaz. Bunun için de imkan çok. Ancak azimli olmak gerekir.

Sizce öğrenciler tez konusu seçerken nelere dikkat etmeliler? İyi bir tez nasıl yazılır?

Daha spesifik konular ve derinlemesine tahliller yapılmalıdır. Konuyu daraltarak derinlikli tahlil ve tenkitli çalışmalar yapılmalıdır. Değilse yüzeysel gezinti şeklindeki çalışmalar tarihin çöplüğüne atılacaktır.
Bazen adam bir makale yazıyor, yüzyıl boyunca aşılamıyor. İşte gereken budur ve “muhalled” eserler böyle ortaya çıkar. Allah “köpük uçar, ancak su derinden gider (hedefine varır)” diyor.


Değerli vaktinizi bize ayırdığınız için teşekkür ederiz…

1 yorum:

  1. "Aile şeceremde sekiz nesil geriye gidebildiğim kadarıyla hepsi hoca ve müderris".Maşallah.

    YanıtlaSil

Yazarlar