Firdevs Eskin
Giriş
İrfan Aycan ve Mahfuz Söylemez’in ortak
çalışması olan İdeolojik Tarih Okumaları
adlı eser, tarih okumaları yapan ilgililer için eleştirel ufuk sağlamasının yanı
sıra tarih sahasında iştigal edecek olanlar için de yol gösterici bir paradigma
ve metod kazandırmayı hedefleyen bir içeriğe sahip.
Eserde sosyal bir varlık olan insanın,
kendi çağının koşullarını taşıdığı vurgulanarak, bu koşullar altında meydana
getirilen tarihî metinlerden, tarihî bilgiyi edinirken nasıl bir kritiğe tabi
tutmamız gerektiği konusunda öğretici bir yaklaşım sergilenmiştir. Tarihçiyi
etkileyen siyasi görüş, din, mezhep, döneminin siyasi ve sosyolojik koşulları,
eğitim formasyonu gibi hususların, tarihçinin eserlerine olan yansımalarına
dikkat çeken yazarlar, tarihi metinleri ele alırken bu hususların bilinmesinin bu
yazarlardan edinilecek verilere karşı hareket kabiliyeti kazandıracağı
görüşündedirler. Bu kabiliyetin edinilmesi tarih yazarını gerçeğe en yakın resmi
ortaya koymaya muktedir kılacaktır.
İslam tarih yazıcılığının da yoğun şekilde
maruz kaldığı görülen ideolojik yaklaşımları çeşitli yönleriyle ortaya koyan
yazarlar, bu yorum farklılıkların On dört asırlık İslam bilim-kültür mirasına
olan tesirine karşı okuyucuları uyarmaktadırlar. Temiz bir geçmiş inşa etme
gayretinin İslam tarih yazıcılığında gerçekliğe gölge düşüren en önemli
amillerden biri olduğunu ortaya koyan yazarlar, İslam tarih ekollerinin
oluşmasında ise coğrafyadan ziyade düşünce ve mezhep faktörlerinin ön planda
olduğu savunuyorlar. Yazarlar, bu saptamaların göz önünde bulundurulmasının geçmişe
dönük çalışma yapacak araştırmacılara doğru bir perspektif kazandıracağı ve
objektifliğe katkı sağlayacağı görüşündedirler.
Muhteva bakımından özgün bir kimliğe sahip
olan bu eseri çeşitli başlıklar altında ele almaya çalışacağız.
Eserin Ana Hatları
Kitap,
Emevi tarihine dair eser neşretmiş olan farklı mezhep ve görüşe sahip dört
müellifi merkeze alarak inceleyen beş ayrı makalenin bir araya getirilmesinden
oluşturulmuş. Makalelerde, ele alınan metinlerin içeriklerine yansıyan
unsurların izleri sürülüyor. İncelenen metinler ışığında anakronik hatalar, bilginin tahrif edilmesi veya bilerek
görmezden gelinmesi vb. gibi ideolojik sebeplere dayalı kurguların nedenleri ve
bu hususların tarih yazımına olan tesiri ortaya konmaya çalışılmış.
Bu
beş makalenin yanında tarih yazımı açısından son derece kayda değer bir içerik
ve bakış açısına sahip “Giriş” bölümü de kitabın en önemli parçalarından birini
oluşturuyor. Bu bölümde tarih ilmi ve tarihçilik üzerinde durulmuş, tarihin
farklı kullanım alanlarına değinilmiş. Tarihin bu kullanım alanları, kitapta
geçen metinler üzerinde yapılan değerlendirmeler için de rehberlik etmektedir. Okuyucuya
bu kısımda kazandırılan bilinç, içerikte değerlendirmeye tabi tutulan beş
farklı metnin daha iyi anlaşılmasını sağlamakta ve aynı zamanda okuyucunun da
benzer kritikleri yapabilmesine imkan tanımaktadır.
Yukarıda
bahsettiğimiz hususlar çerçevesinde eserde ele alınan metinlerden hemen önce
tarihçinin hayatı, döneminin siyaseti, yaşadığı coğrafya, tabi olduğu din ve
mezhebi gibi bilgilere yer verilmiş, ayrıca söz konusu mezheplerin tarihî arka
planına dair de doyurucu bilgi sunulmuştur. Bu veriler ışığında incelenen metinlerdeki
yargılar (yanılgılar), tahrifler ve eksiklikler ortaya konmuştur.
Tarihin,
iktidarların meşruiyet aracı olarak kullanılması, temiz bir geçmiş sunmak, geleceğe
yön vermek gibi gayelerle nasıl gerçeklikten uzaklaştırılabileceğine değinen
yazarlar, ele aldıkları örnek metinlerle de bunu ortaya koymaktadırlar. İslam
tarihi yazıcılığında temiz bir gelecek sunma kaygısının ne denli belirleyici
olduğunu Taberi ve İbnu’l Esir’in “Hz. Osman ve Ebu Zer ile ilgili rivayetleri hoş
görmediğimiz için kitabımıza almadık” şeklindeki ifadeleriyle örneklendiren
yazarlar, Müslümanların zihinlerindeki sahabe imajının sarsılmaması için, bu
iki şahsın birbirlerine karşı kullandıkları ifadelerin Taberi ve İbnu’l Esir
gibi değerli tarihçiler tarafından gizlendiğine dikkati çekmektedirler.
Tarihçinin
tarafsızlığının imkanını sorgulayan yazarlar, tarihsel tecrübenin bunun
önündeki en büyük engel olduğunu ve dolayısıyla aynı veriden hareketle
birbirinden çok farklı inşaların gerçekleştirilmesinin mümkün olduğunu
savunmaktadırlar.
Biz
de eserin formatına uygun olarak eseri beş ayrı başlıkta incelemeye tabi
tutacağız.
1.
Cahız
ve Emevi Tarihine Mutezilî Bir Yaklaşım
Bu
bölümde Câhız’ın risalesi çerçevesinde, itikadî mezheplerin geçmişe dönük bakış
açısına ışık tutulmuş ve İslam tarihi yazımında mezhepsel bakış açısının ne
denli belirleyici olduğu ortaya konmuştur. Öncelikli olarak söz konusu eserin yazıldığı
dönem ve devrin siyasi otoritesinin mezhepsel temayülüne yer verilmiş ve eserin
bu otoriteye sunulmak üzere yazıldığı dikkate sunulmuş. Risalede, Emevilere
karşı kullanılan sert üslubun nedenlerinden olarak Câhız’ın itikadı ve devrin
siyasi görüşü çerçevesindeki tutumu kritik edilmiştir. Ayrıca yazarın hayatına
da yer verilmiş ve ilmi birikimini kazandığı meclislerden söz edilmiştir.
Câhız’ın ilmini artırmak için
katıldığı meclislerin yazara olan etkisine değinen yazarlar, “Muhtemelen
Câhız’ın Basra camiindeki ilmi meclislere katıldığı zamanlarda, toplumda ya da
aydınlar arasında Mutezilî düşünceye sempati vardı. Müntesiplerin Basra büyük
camiinde sürekli toplanabilmeleri bu konuya işaret edebilir.” (s. 25. ) diyerek
yazarın ilim tahsil ettiği mekanın ve çevrenin ona ve oluşturduğu metne olan
tesirini vurgulamaktadırlar.
Cahız’ın yıldızının Mutasım ve Vasık
dönemlerinde parladığını belirten yazarlar, bunun nedeninin ise o dönem
mutezili düşüncenin Abbasi devletinin resmi din anlayışı halinde olmasına
bağlamışlardır. Cahız’ın siyasetle ilişkisine dikkat çekilen bu bölümde, Onun devrin
idarecileri tarafından itibar gördüğü ve iktidarın ona sağladığı imkanların
kaleme aldığı metinlere olan etkisine dikkat çekilmiş. Döneminin siyasileriyle iyi
ilişkiler kurduğu ifade edilen Cahızın, iktidarın siyasi temayülüne paralel
hareket ettiği metnindeki ifadelerden anlaşılmaktadır. Câhız’ın taraflı
yaklaşımının, kendisinin iktidar ile kurduğu ilişkisinin sonucu oluşu ve
gerçekçi tenkitler yapmasına engel olduğu şu satırlardan anlaşılmaktadır:
“…Acaba Câhız, geçmişle
ilgili bu tavrını ve Emevi idarecileriyle ilgili koyduğu ölçüleri kendi
dönemindeki yöneticiler için de uygulamış mıdır? Risaleden de anlaşılacağı
üzere Câhız’da bu tavır söz konusu değildir. Muasırı olduğu Abbasi halifelerinin
eğlence hayatlarını et-Tâc fi Ahlaki’l Mulûk
adlı eserinde anlatırken, onlar için Emevilere yönelttiği tenkit ve
suçlamalara benzer tavır sergilememektedir.
( s. 33 ).
Burada
tenkit yaparken, yazarın varsa yayınlamış olduğu diğer eserlerinin de dikkate
alınması gerekliliğinin tutarlılık açısından önemine işaret edilmiş. Risalede,
ideolojik tarihin ve tarihi meşruiyet aracı olarak kullanmanın gerçek bilgiye
ulaşmada ne denli tahrip edici bir etkisi olduğu açıkça görülmektedir.
2.
Emevilere Hâricî Bir Yaklaşım
-İbn
Sellâm El-İbadî Örneği -
Bu
bölümde İbn Sellâm’ın Kitabun fihi
Bed’ul- İslam ve Şerâiu’d-Din eseri, Emevi tarihini içeren harici bir okuma
biçimiyle değerlendirilmeye tabi tutulmuştur. Bu eserin günümüze kadar gelen en
eski Harici kaynaklardan birisi olması hasebiyle önemi haiz olduğu
vurgulanmıştır. Daha sonrasında Hariciliğin doğuşu ve Hz. Ali ve Emeviler
döneminde Haricilere karşı yürütülen siyaset hakkında bilgi verilmiştir. Başta
verilen bu bilgiler, tercümesi sunulan eserin okuyucular tarafından daha iyi anlaşılmasını
sağlamaktadır. Bu kısa ve doyurucu tarihi bilgilerin ardından İbn Sellâm’ın hayatına
yer verilmiştir.
Rüstemî Devleti’nin kuruluşu ve
İbadilerin görüşleri hakkında geniş ve eserin anlaşılmasını sağlayan bilgiler
sunulmuş, İbn Sellâm El-İbadî’nin bazı sahabe ve Emeviler hakkındaki
görüşlerine yer verilmiştir. İbn Sellâm’ın yaşadığı ve eserinde ele aldığı
dönem hakkında okuyucu yeterince bilgi sahibi kılınmış ve ardından metin
değerlendirilmiştir.
İbn Sellâm eserinde olayları ve
şahısları ele alırken Hariciliğin esaslarına göre değerlendirmektedir. Zira
İbadiler Hz. Ebubekirin ve Ömerin hilafetini tamamen Hz. Osmanın hilafetinin
ilk altı yılını Hz. Alinin ise tahkime kadar olan kısmını adil ve meşru
saymaktadırlar. Emevi halifelerinin ise fâcir oldukları olduklarını söylerler.
Nitekim İbn Sellamın metni de bu anlayış üzere oluşturulmuş ve şahıslar bu ön
kabullere göre değerlendirilmiştir. (s. 84-85 ) Ön kabullerin ve dini-siyasi inançlarının
tesirinde kalan İbn Sellâmın tarihi gelişmeleri aktarırken tek bir noktadan
baktığı metnin bütününde ortaya konmuştur.
“İbn Sellâm, tahkim hadisesinden önce Hz.
Ali’nin haklı olduğunu, imametin gerekli ve vacip olduğunu söylerken, Ammar b.Yasir
hadisesinden de destek alarak Muaviye ve taraflarının sapık olduğunu
söylemektedir. Tahkim öncesi için biz ve öteki ayrımını net bir şekilde
yapmayan ibn Sellâm, tahkim sonrası için biz ve öteki ayrımını net bir şekilde
yapmakta, kendilerinin Müslüman, ötekilerin ise sapık olduklarını ifade
etmekten kaçınmamaktadır.” (s. 85)
İbn
Sellâm hislerinin tesiriyle kendisini de metninde konumlandırmakta kendi
kıstaslarınca Müslüman- kafir ayrımı dahi yapmaktan kaçınmamaktadır. Sahabiler
hakkındaki düşüncelerini dile getiren İbn Sellâm buradaki bilgileri derlerken
kendi görüşlerini destekleyeci şahısları ve ifadeleri seçmekten de geri
durmamıştır. Bu ifadeler kitapta şu sözlerle okuyucunun dikkatine sunulmuştur:
“İbn Sellâm’ın kendi
düşüncelerini aktarırken konu edindiği sahabeleri titizlikle seçtiği
anlaşılmaktadır. Onun bu sahabileri genelde Hz. Osman ve Emeviler ile iyi
geçinemeyen şahıslardan seçip, onlara fikirlerini söyleterek inandırıcılığını
artırmayı hedeflediği gözden kaçmamaktadır.”(s. 86 )
İbn
Sellâm’ın eserinde verdiği bilgileri derlerken, olay ve olguları kendi görüşüne
uydurmayı esas aldığı aşikardır. Tarihçinin, ideolojik düşüncelerin kurbanı
olması halinde ne denli bir tahrifata yöneldiğinin görülmesi açısından
kitaptaki en bariz örneklerden biri İbn Sellam’ın metnidir. Zira yazar tarihi
hadiseleri İbadiliğin bakış açısı ile ele almakta ve kendi tezlerini tahrif
ettiği tarihe dayatmaya çalışmaktadır.
3.
İbn Temiyye ve Emeviler
Bu kısımda İbn Temiyye’nin iki ayrı
risalesine yer verilmiştir; Muaviye ve B. Ebî Süfyan Hakkında İbn Temiyye’ye
Sorulan Sorular ve Cevapları ile Yezid B. Muaviye B. Ebî Süfyan Hakkında İbn
Temiyye’ye Sorular ve Cevapları. Bu risalelerdeki yanlış ve eksik olan kısımlar
çeviren notuyla dipnotlarda belirtilmiştir.
Diğer
bölümlerde olduğu gibi burada da İbn Temiyye’nin yaşadığı dönem, hayatı ve Şiilerle
münasebetine yer verilerek İbn Temiyye’nin risalelerinin kritik edilmesine ışık
tutulmuştur. İbn Teymiyye’nin yaşadığı dönemdeki Moğol saldırıları ve bu
süreçte Şiilerin Moğollarla birlikte hareket etmeleri, ehli sünneti hedef alan propagandaları
ve Hz. Ali’nin vahiy ile imam tayin edildiğine dair iddiaları, yazarın Şiiliğe karşı
reaksiyoner davranmasına yol açan önemli amiller olarak sunulmuştur. İlhanlı
sultanı Olcayto’nun Şiiliği benimsemesi üzerine Şia, güç kazanmış ve Şianın
fikirleri Suriye, Mısır ve İlhanlı egemenliğinde olan geniş bir coğrafyaya
yayılma imkanı bulmuştur. Bu dönemde Şianın Ehl-i Sünnet’ten üstün olduğunu
savunan bazı eserler kaleme alınmıştır. Yaşanan olayların İbn Temiyye’yi nasıl
etkilediği şu ifadelerle ortaya konulmuş:
“Olcayto’nun Şiiliği
benimsedikten sonra Sünnilere karşı bazı zulümlere girişmiş olması ve o dönemde
İslam’a girecek olanların veya İslam’ı tam bilmeyen kimselerin bu gibi
fikirlerden etkilenmesi ihtimali İbn Temiyye’nin Şia’nın fikirlerini reddeden
eserler kaleme almasına neden oldu.” ( s.95 )
İbn
Temiyyenin yaşadığı dönem anlatılırken, İslam dünyasındaki parçalanmışlığa
vurgu yapılmış ve İbn Temiyyenin Şiilerle giriştiği mücadeleye yer verilmiştir.
Şiilerin suçlamalarının ve ehli sünneti hedef alan iftiralarının İbn Teymiyyeyi
harekete geçirdiği belirtilmiş ve bunun sonucu olarak müellifin Muaviye ve
Yezid döneminde meydana gelen kimi hadiseleri tevil ettiği ve bazen de bilinçli
olarak sahip çıktığı belirtilmiş. İbn Temiyyeyi bu risaleleri yazmaya iten
sebepler devrinin dini-politik bölünmeleridir. O dönemde Müslümanlar arasında
tartışılan konularla ilgili İbn Temiyyeye yöneltilen sorular da kitapta verilen
iki risalenin içeriğini oluşturmaktadır.
Kendisinin
hem dini hem siyasi bir kişilik olarak gördüğümüz yazar, döneminin koşulları çerçevesinde
şiilerle hem fiili olarak savaşmış hem de şii propagandası karşısında kalemini
savunma amaçlı kullanmıştır. İbn Teymiyye’nin Muaviye ve Yezidi sahiplenmesine
varan aşırı savunmacı yaklaşımının ise bilhassa Hillinin Ehl-i Sünnete yönelik
saldırıları ve tekfirci tutumuna karşı reaksiyon olduğu anlaşılmaktadır.
4. Makrizi ve Emeviler
Bu
bölümde Makrizi’nin Emeviler-Haşimi Çekişmesi isimli risalesi işlenmiştir.
Makrizi’nin kısaca hayatına yer verilmiş, onun eserlerindeki görüşlerine tesir
eden mezhep unsuruna yer verilmiştir. Eserden edindiğimiz bilgiye göre hanefi
olarak yetişen Makrizi babasının ölümünü müteakip Şafii mezhebine geçmiştir. Daha
sonra ise Zahiriliğe sempati duymaya başlamıştır. Makrizi, Zahirliğin yanı sıra
Ehl-i Beyt’e de yakın olan bir tarihçi olarak nitelendirilmiştir:
“Bu risaleyi kaleme alış
nedenini izah eden Makrizi, “Ben insanların bir çoğunun Ehl-i Beyt’in hakları
konusunda kusurlu davrandıklarını ve onların haklarında yüz çevirdiklerini,
saygınlıklarına değer vermediklerini ve Allah’ın onlara bahşettiği
konumlarından habersiz olduklarını görünce böyle bir risaleyazmaya karar
verdim.’ diyerek Haşimi-Emevi çekişmesinde Haşimiler lehinde açık bir şekilde
tavır koyduğunu ifade etmektedir.”(s.160).
Makrizi’nin,
Emevi-Haşimi tartışmasında Ehl-i Beyt lehine tarafgirliğine dikkat çekilmiş ve
bu tavrının metnin sıhhatini zedelediği ortaya konmuştur. Metinde yer alan “Resulullah’ın kovduğu ve lanetlediği
Ümeyyeoğulları ve Mervan b. el-Hakemoğulları nerede…’ gibi ifadelerin onun
Emevileri mahkum etmek ve Haşimileri aklamak için yaptığına işaret eden
yazarlar, tarihçinin bir tarafı aklama bir tarafı mahkum etme gibi bir rol
edinmekten kaçınması gerektiğini metin ışığında tekraren vurgulamışlardır.
(s.161.)
Makrizi
risalesinde, Ümeyyeoğullarının hilafeti ele geçirmedeki şaşkınlığını dile
getirir. Ümeyyeoğulları ile Haşimoğulları arasındaki çekişmenin gerçek yüzünü göstermeye
gayret eder. Emevilerden sonra Abbasilerin devlet idaresini üstlenmelerini,
yine onların da Emeviler gibi kusurlu olduğunu açıklamaya çalışır.
5.
İmamiyye ve Tarihin Yeniden İnşası
Son
bölümde yer alan metin, Ebû Mansûr Ahmed. B. Ali et-Tabersi’nin el-ihticac isimli eseridir. Bölümün giriş kısmında Şia
ve İmamiyye’den bahsedilmiş, nasıl oluştuğu hakkında kısa bilgiler verilmiştir.
Bu eserin, İmamiyye’nin tarihi geriye dönük olarak nasıl okuduğu açısından
önemi vurgulanmıştır. Risalede geçen söz konusu Hz. Ali’ye atfedilen sözlerin
tutarlılığını kritik eden yazarlar, bu anlatıların onun bilinen kişiliği ve
alim sıfatıyla çeliştiğini ifade etmişlerdir. Bilge bir kişiliğin kendini bu denli
ön plana çıkarmayacağını savunan yazarlar, metinde geçen ifadelerin Hz. Ali’ye
ait olmadığı kanaatinde olduklarını ifade etmektedirler.
Tarihi
şahsiyetlerden bahsedilirken, tarihi gerçeklik içerisinde ele alınmamış olması,
dini-ideolojik bir çerçevede yazılan bu risalenin zorlama bir geçmiş inşası
gayretinde oluşu tarihi bilgiler ışığında ortaya konmaktadır.
“ Tabersi, metinde
birkaç kez –Hz. Ali’yi konuşturarak – Resulullah’ın Hz. Ali ve Şia’sının
cennette olduklarını, Kıyamet gününde kurtulan fırka olduklarını, Kevser
havuzunun başında onunla buluşacaklarını söylediğini belirtmek suretiyle,
Şia’nın genel kanaatine uyarak bu mezhebin Resulullah döneminde mevcut olan bir
fırka olduğunu ifade etmeye çalışmaktadır. Oysa konu ile alakalı araştırma
yapan gerek Sunni, gerek Şii, ve gerekse Batılı araştırmacılar bu iddiayı
doğrulamamakta İmamiyye’yi, teşekkülünü en erken Abbasiler döneminde tamamlayan
bir fırka olarak mütalaa etmektedir.” ( s. 259 ).
Tabersi’nin
risalesinde çok sayıda eksik, çarpıtma ve bilgilerin tahribi söz konusudur.
Kitabın değerlendirme bölümünde bu kısımlar, incelenmiş olup okuyucunun
dikkatine sunulmuştur. Risalede örnekleri verilen hadis ve Kur’an ayetleri
karşılaştırılmış, bu hadis ve ayetlerin gerçekten de Hz. Ali ile mi ilgili
olduğu tartışılmıştır. İfade edilen hadis ve ayetlerin risalede, olay ve duruma
göre sıralanışı da bilgilerin çarpıtılmasında ve algı oluşturmadaki etkisi
ortaya konmaktadır. Bu minvalde oluşturulan metnin ideolojik çarpıtma ve
kasıtlı olarak bir düşünceyi empoze etme amacı taşıdığı ortaya konulmuştur.
“Tabersi,
Resulullah’ın Medine’ye hicret esnasında sığındığı mağarada kendilerine yiyecek
gönderenin ve Mekkelilerin faaliyetlerinden haberdar edenin Hz. Ali olduğunu “Aranızda
Resulullah [ Medine’ye hicret ettiği esnada sığındığı sevr mağarasında iken ]
haberdar eden benim dışında kimse var mıdır?” şeklinde ifade etmektedir. Bu
haber de, tarihi veriler ile çelişmektedir. Zira mağarada bulundukları esnada
Hz. Peygamber ve Ebubekir’e yiyecek, Hz. Ebubekir’in azadlısı ve aynı zamanda
çobanı olan Âmir b. Füheyre tarafından tedarik edilmekte ve haberleşme ise her
gece yanlarına gelen, Hz. Ebubekir’in oğlu Abdullah tarafından sağlanmaktaydı.
Dolayısıyla bu haberin de kasıtlı olarak tahrif edildiğini anlaşılmaktadır.”
( s.262 )
Yukarıdaki
alıntıdan da anlaşılacağı üzere Tabersi’nin eserinin tarihi hakikatler ışığında
ele alındığında nasıl kurmaca bir metin olduğu anlaşılmaktadır. İnsanları ikna
etmek için olaylar kendi düşüncesi doğrultusunda çarpıtılmış, hadis ve ayetlere
dayandırmıştır. Yazarın siyasi ve dini düşüncelerinin, içinde yaşadığı zaman ve
zeminin, eserinde konu aldığı döneme bakışında ne denli belirleyici olduğu bu
metnin ışığında ortaya konmaktadır.
0 yorum:
Yorum Gönder