Filozoflar
eskiden beri insan denen varlığın toplumsal bir varlık olduğundan
bahsederler. Bu manada her insanı kendi
toplumu içinde değerlendirmek o insanı anlamada önem arz etmektedir. Çünkü
insanın kendi çevresinden etkilenen bir varlık olduğu kesindir ve çevresinin
getirdiği sorunlara kafa yoracak, toplumunun sorunlarını dert edinecektir.
Burada
yetiştiği toplum ve çevre bizim açımızdan önem arz eden büyük filozof İbn
Rüşt’ün yaşadığı dönemde gerçekleşen ve doğal olarak onun zihinsel dünyasını
etkileyen siyasi ve kültürel olaylardan bahsetmeyi, onun çağını ve ortamını
resmetmeyi düşünüyoruz. Böylece İbn Rüşt’ün anlaşılmasına bir katkı
sağlanacağını umuyoruz.
Siyasi
Tarih
Endülüs,
92/711 yılında İspanya’daki Vizigotların halka baskısı sonucu yapılan davet
üzerine Tarık b. Ziyat tarafından ele geçirildi. İlk fetihle birlikte Müslümanlar, Şam
Emevîlerine bağlı valiler döneminde 711-755 yılları boyunca yönetildiler. 730’lu yıllarda Fransa’ya kadar sınırlara
hakim olan Müslümanlar Paris’e 31 km. kadar yaklaştılar. Ancak bu dönemde Endülüs’te Berberi, Arap,
Belediyyun (Endülüs asıllı Müslümanlar) Şamiyyun, Kaysî ve Yemanîlerin
mücadelesi bulunuyordu.
Abbasîlerin
750 tarihinde hilafeti ele geçirmesiyle birlikte İslam dünyasının tamamı
Abbasîleri kabullendi. Ancak 755 tarihinde, Abbasîlerden kaçan Abdurrahman b.
Muaviye b. Hişam b. Abdülmelik buraya sığındı ve bir yıllık bir mücadeleden
sonra 756-1031 yılları arası yaşayan Endülüs Emevîlerini kurdu ve Abbasîlerden
ayrılığını ilan etti. Sonuçta Endülüs,
İslam toplumundan ilk ayrılan devlet oldu diyebiliriz.
Endülüs
Emevîleri, bağımsız bir şekilde hareket ederken, 909’da halifeliğini ilan eden
Fatımîlere karşı etkin mücadele edebilmek için 929’da halifelik ilan
ettiler. Bu dönemde Amiriler adında bir
hanedanlık ve Şii Hammudileri görsek de 1031’de Endülüs’te Emevîler dönemi sona
erdi.
Muluku’t-Tavaif
1031-1090
tarihleri arası Endülüs’te dağınık bir yönetim görüyoruz. Her şehir kendi
başına hareket etmekte ve birçok hanedan ortaya çıkmaktadır. Buna Muluku’t-Tavaif
diyoruz. Bu parçalı ve dağınık dönem Hıristiyanlara cesaret vermiş ve 1057
yılında Kastilya Kralı Fernando harekete geçerek reconquista -yeniden fetih-
hareketini başlatmıştır. Bunun ilk
aşaması olarak birbirinden bağımsız ve birbiriyle savaşan emirlikleri ağır
haraca bağlamıştır. Ardından 1085’te Endülüs’ün en büyük ikinci şehri olan
Toledo’yu ele geçirmiştir. Toledo’nun düşmesi üzerine akılları başlarına gelip
tehlikeyi sezen emirler, birlikte hareket edemeyeceklerini anlayınca dışarıdan
bir kuvveti yardıma çağırmışlardır. Bu kuvvet Kuzey Batı Afrika’da hakim bir
güç olan Murabıtlardır.
Murabıtlar
Endülüs’te
yaklaşık 60 yıllık ara dönem diyebileceğimiz Muluku’t-Tavaif döneminden sonra
12. yy. başlarında başlayan ve yarım asırlık bir dönem hakimiyet süren
Murabıtlar dönemini görüyoruz. Bu dönemle birlikte Endülüs artık dış yardımla
ayakta kalma dönemine başlamıştır. Kendi dinamikleri ile ayakta duramayan bir
toplum durumuna dönüşmüş ve böylece kuzeydeki düşmanları gözündeki heybeti
gitmiş ve onların gittikçe iştahını kabartan bir dönem başlamıştır.
1091-1147
tarihleri arasındaki bu dönem,
Toledo’nun düşmesi akabinde Murabıtların Kuzey Afrika’dan gelip 1086’da
Zellaka’da Hıristiyanları yenmesi ile başlamıştır. Bu, aslında Hıristiyanlara
karşı tam bir asır sonra alınan ilk zafer olmuştu. Kuzey Afrika’nın Merakeş şehrini başkent
edinen Murabıtların lideri Yusuf b. Tafşin bu tarihten bir yıl sonra 1087’de
tekrar Endülüs’e geçti ve tekrar saldıran VI. Alfonso komutasındaki
Hıristiyanları bir daha yendi. Buradaki
emirlere birlikte hareket etmelerini tavsiye edip Afrika’ya döndü.
Ancak
Kuzey Afrika’ya geri dönünce Endülüs emirleri arasında tekrar karışıklık çıktı.
Bunun üzerine Endülüs uleması ve halkı ona kalması için ısrar ettiler. O da
ulemaya danışıp karışıklık çıkaran Müslümana savaş yapılabileceğine dair fetva
alınca 1090’da tekrar üçüncü kez Endülüs’e gitti ve burayı Kuzey Afrika’ya
bağladı. Böylece burası bir eyalete dönüştü.
Murabıtlar
döneminin ilk 30 yılı huzur içinde geçti. Fetihler yapıldı. Valensiya
kurtarıldı, Portekiz alındı. Ancak dışarıdan gelen destekle bu işin uzun süre
devam etmeyeceği ortadaydı. Bu dönemde de Tavaif-i Murabitun oluştu. Halk
Murabıtlara olan desteğini çekti. Kargaşalıklar başlayınca kuzeydeki düşmanları
tekrar saldırıya geçti. Kastilya kralı
I. Alfonso, Meriye, Katalonya Kontu, Tartuşe ve Laride’yi ele geçirdi ve
nihayet 50 yıllık Murabıtlar dönemi 1147’de sona erdi.
Murabıtlar
döneminde fikri hayat fukahanın müdahalesi sebebiyle nispeten sönüktü. Doğu’da
gelişen felsefeye Endülüs’te iyi gözle bakılmıyor, iyi karşılanmıyordu.
Endülüs’e ilk felsefi fikirler İbn Meserre (ö. 931) tarafından sunulmuş ayrıca
İhvanu’s-Safa risaleleri sokulmuştu. Bu yıllar Endülüs’te fikri gelişim, çok
hızlı ilerliyordu. Toplum Mutezilî fikirlerle tanışmıştı. Berberiler arasında
yaygın olan Haricilik bulunuyordu. Ayrıca İbn Hazm (ö.1064) gibi Zahiriye
mezhebinin en önemli şahsı fikirleri burada ortaya koymuştu. Yine Muvahhitlerin
teorisyeni olup İmam Gazali’nin etkisi altındaki İbn Tumert (ö. 1130)’in
fikirleri etkili olmuştu.
Endülüs’te
felsefenin başlangıcı olarak, faal aklı ön plana çıkaran İbn Bacce’yi vermemiz
uygundur. 1138’de vefat eden İbn Bacce,
Farabi’nin felsefe yolunu izledi. Tasavvufu duygusal bularak, Allah’ın hisle
değil, akılla bilinebileceğini öne sürdü. Onun ideali iyi beslendikleri için
doktor ihtiyacı gerekmeyen bir cumhuriyetti.
Doğrusu Endülüs’te ki felsefenin seyrini kategorize edersek ilk dönemi
İbn Bacce’ye (ö. 1138) kadar, ikinci dönemi halef-selef olarak İbn Bacce, İbn
Tufeyl (ö. 1185) ve İbn Rüşt dönemi, üçüncü dönemi de İbn Rüşt sonrası olarak
sayabiliriz. Bu anlamda İbn Rüşt Endülüs’teki felsefi hareketlerin doruğundaki
şahıstır. Gazali gibi bilginlerin etkisiyle Doğu’da hız kesen felsefe
Endülüs’te hayat bulmaya başlamıştı ve özellikle XII. yy.da en parlak dönemini
yaşadı. [1]
0 yorum:
Yorum Gönder