30 Mayıs 2017 Salı

İbn Rüşt ve Endülüs-I

Prof. Dr. Mehmet Azimli
Filozoflar eskiden beri insan denen varlığın toplumsal bir varlık olduğundan bahsederler.  Bu manada her insanı kendi toplumu içinde değerlendirmek o insanı anlamada önem arz etmektedir. Çünkü insanın kendi çevresinden etkilenen bir varlık olduğu kesindir ve çevresinin getirdiği sorunlara kafa yoracak, toplumunun sorunlarını dert edinecektir.

Burada yetiştiği toplum ve çevre bizim açımızdan önem arz eden büyük filozof İbn Rüşt’ün yaşadığı dönemde gerçekleşen ve doğal olarak onun zihinsel dünyasını etkileyen siyasi ve kültürel olaylardan bahsetmeyi, onun çağını ve ortamını resmetmeyi düşünüyoruz. Böylece İbn Rüşt’ün anlaşılmasına bir katkı sağlanacağını umuyoruz.
Siyasi Tarih
Endülüs, 92/711 yılında İspanya’daki Vizigotların halka baskısı sonucu yapılan davet üzerine Tarık b. Ziyat tarafından ele geçirildi.  İlk fetihle birlikte Müslümanlar, Şam Emevîlerine bağlı valiler döneminde 711-755 yılları boyunca yönetildiler.  730’lu yıllarda Fransa’ya kadar sınırlara hakim olan Müslümanlar Paris’e 31 km. kadar yaklaştılar.  Ancak bu dönemde Endülüs’te Berberi, Arap, Belediyyun (Endülüs asıllı Müslümanlar) Şamiyyun, Kaysî ve Yemanîlerin mücadelesi bulunuyordu. 
Abbasîlerin 750 tarihinde hilafeti ele geçirmesiyle birlikte İslam dünyasının tamamı Abbasîleri kabullendi. Ancak 755 tarihinde, Abbasîlerden kaçan Abdurrahman b. Muaviye b. Hişam b. Abdülmelik buraya sığındı ve bir yıllık bir mücadeleden sonra 756-1031 yılları arası yaşayan Endülüs Emevîlerini kurdu ve Abbasîlerden ayrılığını ilan etti.  Sonuçta Endülüs, İslam toplumundan ilk ayrılan devlet oldu diyebiliriz.
Endülüs Emevîleri, bağımsız bir şekilde hareket ederken, 909’da halifeliğini ilan eden Fatımîlere karşı etkin mücadele edebilmek için 929’da halifelik ilan ettiler.  Bu dönemde Amiriler adında bir hanedanlık ve Şii Hammudileri görsek de 1031’de Endülüs’te Emevîler dönemi sona erdi.
Muluku’t-Tavaif
1031-1090 tarihleri arası Endülüs’te dağınık bir yönetim görüyoruz. Her şehir kendi başına hareket etmekte ve birçok hanedan ortaya çıkmaktadır. Buna Muluku’t-Tavaif diyoruz. Bu parçalı ve dağınık dönem Hıristiyanlara cesaret vermiş ve 1057 yılında Kastilya Kralı Fernando harekete geçerek reconquista -yeniden fetih- hareketini başlatmıştır.  Bunun ilk aşaması olarak birbirinden bağımsız ve birbiriyle savaşan emirlikleri ağır haraca bağlamıştır. Ardından 1085’te Endülüs’ün en büyük ikinci şehri olan Toledo’yu ele geçirmiştir. Toledo’nun düşmesi üzerine akılları başlarına gelip tehlikeyi sezen emirler, birlikte hareket edemeyeceklerini anlayınca dışarıdan bir kuvveti yardıma çağırmışlardır. Bu kuvvet Kuzey Batı Afrika’da hakim bir güç olan Murabıtlardır.
Murabıtlar
Endülüs’te yaklaşık 60 yıllık ara dönem diyebileceğimiz Muluku’t-Tavaif döneminden sonra 12. yy. başlarında başlayan ve yarım asırlık bir dönem hakimiyet süren Murabıtlar dönemini görüyoruz. Bu dönemle birlikte Endülüs artık dış yardımla ayakta kalma dönemine başlamıştır. Kendi dinamikleri ile ayakta duramayan bir toplum durumuna dönüşmüş ve böylece kuzeydeki düşmanları gözündeki heybeti gitmiş ve onların gittikçe iştahını kabartan bir dönem başlamıştır.
1091-1147 tarihleri  arasındaki bu dönem, Toledo’nun düşmesi akabinde Murabıtların Kuzey Afrika’dan gelip 1086’da Zellaka’da Hıristiyanları yenmesi ile başlamıştır. Bu, aslında Hıristiyanlara karşı tam bir asır sonra alınan ilk zafer olmuştu.  Kuzey Afrika’nın Merakeş şehrini başkent edinen Murabıtların lideri Yusuf b. Tafşin bu tarihten bir yıl sonra 1087’de tekrar Endülüs’e geçti ve tekrar saldıran VI. Alfonso komutasındaki Hıristiyanları bir daha yendi.  Buradaki emirlere birlikte hareket etmelerini tavsiye edip Afrika’ya döndü.
Ancak Kuzey Afrika’ya geri dönünce Endülüs emirleri arasında tekrar karışıklık çıktı. Bunun üzerine Endülüs uleması ve halkı ona kalması için ısrar ettiler. O da ulemaya danışıp karışıklık çıkaran Müslümana savaş yapılabileceğine dair fetva alınca 1090’da tekrar üçüncü kez Endülüs’e gitti ve burayı Kuzey Afrika’ya bağladı. Böylece burası bir eyalete dönüştü.
Murabıtlar döneminin ilk 30 yılı huzur içinde geçti. Fetihler yapıldı. Valensiya kurtarıldı, Portekiz alındı. Ancak dışarıdan gelen destekle bu işin uzun süre devam etmeyeceği ortadaydı. Bu dönemde de Tavaif-i Murabitun oluştu. Halk Murabıtlara olan desteğini çekti. Kargaşalıklar başlayınca kuzeydeki düşmanları tekrar saldırıya geçti.  Kastilya kralı I. Alfonso, Meriye, Katalonya Kontu, Tartuşe ve Laride’yi ele geçirdi ve nihayet 50 yıllık Murabıtlar dönemi 1147’de sona erdi. 
Murabıtlar döneminde fikri hayat fukahanın müdahalesi sebebiyle nispeten sönüktü. Doğu’da gelişen felsefeye Endülüs’te iyi gözle bakılmıyor, iyi karşılanmıyordu. Endülüs’e ilk felsefi fikirler İbn Meserre (ö. 931) tarafından sunulmuş ayrıca İhvanu’s-Safa risaleleri sokulmuştu. Bu yıllar Endülüs’te fikri gelişim, çok hızlı ilerliyordu. Toplum Mutezilî fikirlerle tanışmıştı. Berberiler arasında yaygın olan Haricilik bulunuyordu. Ayrıca İbn Hazm (ö.1064) gibi Zahiriye mezhebinin en önemli şahsı fikirleri burada ortaya koymuştu. Yine Muvahhitlerin teorisyeni olup İmam Gazali’nin etkisi altındaki İbn Tumert (ö. 1130)’in fikirleri etkili olmuştu. 
Endülüs’te felsefenin başlangıcı olarak, faal aklı ön plana çıkaran İbn Bacce’yi vermemiz uygundur.  1138’de vefat eden İbn Bacce, Farabi’nin felsefe yolunu izledi. Tasavvufu duygusal bularak, Allah’ın hisle değil, akılla bilinebileceğini öne sürdü. Onun ideali iyi beslendikleri için doktor ihtiyacı gerekmeyen bir cumhuriyetti.  Doğrusu Endülüs’te ki felsefenin seyrini kategorize edersek ilk dönemi İbn Bacce’ye (ö. 1138) kadar, ikinci dönemi halef-selef olarak İbn Bacce, İbn Tufeyl (ö. 1185) ve İbn Rüşt dönemi, üçüncü dönemi de İbn Rüşt sonrası olarak sayabiliriz. Bu anlamda İbn Rüşt Endülüs’teki felsefi hareketlerin doruğundaki şahıstır. Gazali gibi bilginlerin etkisiyle Doğu’da hız kesen felsefe Endülüs’te hayat bulmaya başlamıştı ve özellikle XII. yy.da en parlak dönemini yaşadı. [1]




[1] Kaynaklar için bakz. Mehmet Azimli, Tarih Okumaları, Ankara 2013.  

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar