6 Mayıs 2017 Cumartesi

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî Yazdı: Biyografi

 Ebu’l-Beşer el-Ebyazî
 Geçmiş hadiselerden ders alma, yeni nesillere ahlaki, dini, milli hisler aşılamak hedefini taşıyan pratik amaçlı tarih anlayışı dikdaktik veya öğretici tarih olarak nitelenir. Bu tür çalışma tarihte yaşamış bir büyük şahsın hayatının örnek olarak sunularak anlatılması olduğu gibi, bir olayın veya olaylar dizisinin ibret ve ders için sunulması amacıyla aktarılması şekilde gerçekleşmiştir. Bununla birlikte öğretici tarihi kısaca şahıs tarihi olarak da adlandırabiliriz ki bu da tarih ve edebiyat türü olarak karşımıza biyoğrafi eserlerini çıkarır.
Tarih araştırma ve incelemelerinde kişi merkezli anlayışı benimseyen Thomas Carlyle, tarihi bir anlamda sayısız biyografilerin özü ve toplamı olarak olarak tarif eder. Binaenaleyh onun tarihteki ilgisi daha ziyade büyük adamlara, tarihin kahraman kişilerine yönelik olmuştur.
Tarih boyunca biyografi yazarlarına poz verenler her zaman “büyük adamlar” olmuşlardır. Niçin daha mütevazi şahsiyetler değil?. Çünkü “tarihsiz” bir adamın tarihi, her ne düşünülürse düşünülsün, hiç kimseyi ilgilendirmez. Bir biyografinin değeri her tarih tetkikinde olduğu gibi  halkın ilgisi nisbetinde değişmektedir.
Biyografinin ilk numuneleri methiyelerdir. Sezarların ve bilgelerin hayatı, manevi şahsiyetler ve keramet sahiplerinin menakıbnameleri birer methiyedir. Sonra şüphesiz bunlara panzehir olarak hicviyeler de biyoğrafi türünün meyveleridir. Tabiatıyla mezkur hikayelerde tarih tenkidi çok az yer tutmaktadır. Bu durumda methiyeyi de hicvi de tarih kabul etmemek gerekir. Zira eski biyografilerde bilgi edinmenin çileleri olmadığı gibi, bilgi sunmanın hedefi de yoktur. Onlar esas itibariyle muhayyelin zevklerini ve şahsiyet kültünün mubalağalarını tercih etmişlerdir. Halbuki hakiki biyografi, ilgili şahsı kendi kadrosundan çıkarmaksızın, onun kendi tarihi hakikatini ortaya koyma endişesi taşır. Yazar umumiye ulaşmak için hususiden yola çıkar. Bu tür biyografiler büyükleri efsanevi periler aleminden çıkarmakta, onları olduğu gibi insanlık vasıflarıyla ortaya koymaktadır.
Tarihte bir insanı yansıtma hedefi taşıyan biyografi zor bir sanattır. Onun kendi tekniği, icapları, sınırları vardır. Sınırları ise tarihin ve tarihçinin sınırlarıdır. Ancak bununla birlikte bu türün güçlükleri aynı oranda ona değer kazandırmakta, çekiciliğini artırmaktadır. Ama yine de sırf büyük adamların hayatıyla temsil edilen dünya tarihi hoş ama, sahte bir manzara sunar. Bu sebeple en iyi biyografi, grupların, müesseselerin, iktisadi olguların tetkikinden asla vazgeçemeden yazılan biyografidir.
Biyografi yazımı esas itibariyle psikolojik bir faaliyettir. Çünkü yazarın konusu olan bir şahsiyet onun duygularıyla, geçici hevesleriyle, bizim gözümüzden kaşan binlerce değişken amille örülmüştür. Üstelik sahsiyetin arşivi yoktur. Bu durumda ölçü ve tartıya gelmeyen bu sahada isabetli olabilmek ne kadar mümkün olur. İşte bütün bunlar sebebiyle biyografi çalışmaları bir tarih bilimi faaliyetinden ziyade büyük orandan edebî bir kol olarak görülmüştür. Ancak son asırdan itibaren klasik anlamda yazılan bu tür kitaplara, tarih tenkidi bakış açısıyla yazılan ilmi düzeyi olan yeni biyografi çalışmaları da katılmaya başlamıştır.   


0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar