Geçmiş hadiselerden ders alma, yeni nesillere ahlaki,
dini, milli hisler aşılamak hedefini taşıyan pratik amaçlı tarih anlayışı
dikdaktik veya öğretici tarih olarak nitelenir. Bu tür çalışma tarihte yaşamış
bir büyük şahsın hayatının örnek olarak sunularak anlatılması olduğu gibi, bir
olayın veya olaylar dizisinin ibret ve ders için sunulması amacıyla aktarılması
şekilde gerçekleşmiştir. Bununla birlikte öğretici tarihi kısaca şahıs tarihi
olarak da adlandırabiliriz ki bu da tarih ve edebiyat türü olarak karşımıza
biyoğrafi eserlerini çıkarır.
Tarih araştırma ve
incelemelerinde kişi merkezli anlayışı benimseyen Thomas Carlyle, tarihi bir
anlamda sayısız biyografilerin özü ve toplamı olarak olarak tarif eder. Binaenaleyh
onun tarihteki ilgisi daha ziyade büyük adamlara, tarihin kahraman kişilerine
yönelik olmuştur.
Tarih boyunca biyografi
yazarlarına poz verenler her zaman “büyük adamlar” olmuşlardır. Niçin daha
mütevazi şahsiyetler değil?. Çünkü “tarihsiz” bir adamın tarihi, her ne
düşünülürse düşünülsün, hiç kimseyi ilgilendirmez. Bir biyografinin değeri her
tarih tetkikinde olduğu gibi halkın
ilgisi nisbetinde değişmektedir.
Biyografinin ilk numuneleri
methiyelerdir. Sezarların ve bilgelerin hayatı, manevi şahsiyetler ve keramet
sahiplerinin menakıbnameleri birer methiyedir. Sonra şüphesiz bunlara panzehir
olarak hicviyeler de biyoğrafi türünün meyveleridir. Tabiatıyla mezkur hikayelerde
tarih tenkidi çok az yer tutmaktadır. Bu durumda methiyeyi de hicvi de tarih
kabul etmemek gerekir. Zira eski biyografilerde bilgi edinmenin çileleri
olmadığı gibi, bilgi sunmanın hedefi de yoktur. Onlar esas itibariyle muhayyelin
zevklerini ve şahsiyet kültünün mubalağalarını tercih etmişlerdir. Halbuki
hakiki biyografi, ilgili şahsı kendi kadrosundan çıkarmaksızın, onun kendi
tarihi hakikatini ortaya koyma endişesi taşır. Yazar umumiye ulaşmak için
hususiden yola çıkar. Bu tür biyografiler büyükleri efsanevi periler aleminden
çıkarmakta, onları olduğu gibi insanlık vasıflarıyla ortaya koymaktadır.
Tarihte bir insanı yansıtma
hedefi taşıyan biyografi zor bir sanattır. Onun kendi tekniği, icapları,
sınırları vardır. Sınırları ise tarihin ve tarihçinin sınırlarıdır. Ancak
bununla birlikte bu türün güçlükleri aynı oranda ona değer kazandırmakta,
çekiciliğini artırmaktadır. Ama yine de sırf büyük adamların hayatıyla temsil
edilen dünya tarihi hoş ama, sahte bir manzara sunar. Bu sebeple en iyi biyografi,
grupların, müesseselerin, iktisadi olguların tetkikinden asla vazgeçemeden
yazılan biyografidir.
Biyografi yazımı esas
itibariyle psikolojik bir faaliyettir. Çünkü yazarın konusu olan bir şahsiyet onun
duygularıyla, geçici hevesleriyle, bizim gözümüzden kaşan binlerce değişken
amille örülmüştür. Üstelik sahsiyetin arşivi yoktur. Bu durumda ölçü ve tartıya
gelmeyen bu sahada isabetli olabilmek ne kadar mümkün olur. İşte bütün bunlar
sebebiyle biyografi çalışmaları bir tarih bilimi faaliyetinden ziyade büyük
orandan edebî bir kol olarak görülmüştür. Ancak son asırdan itibaren klasik
anlamda yazılan bu tür kitaplara, tarih tenkidi bakış açısıyla yazılan ilmi
düzeyi olan yeni biyografi çalışmaları da katılmaya başlamıştır.
0 yorum:
Yorum Gönder