18 Mayıs 2017 Perşembe

Kamuflajları Kefen Olan Kahramanlar ve Nöbet Bekleyen Canlar



                                                                                Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
Allah için, vatan için, namus için, hak için, adalet için, varlığını feda etmektir, şehitlik. Yaşadığımız topraklara hayat veren, şehitlerin vücutlarından akan ab-ı hayattır. Anadolu topraklarında kalmanın Yaratan’ın dışında hiçbir garantisi yoktur. 
Mekke ve Medîne, İslâm dünyasının ruhanî, mukaddes şehirleri ise de, payitaht dünya ve Anadolu’nun merkezi İstanbul’dur. Anadolu coğrafyasının, ikinci bir Endülüs olma riski her zaman vardır. 
Endülüs fatihi Tarık b. Ziyad’ın komutasındaki İslâm ordusunun, arkasından gemileri yakıp, geri dönmeyi asla düşünmediği Akdeniz topraklarını, Müslümanlar sekiz asır vatan edindiler. Müslümanlar, 711 yılında girdikleri Endülüs’ten 1492’de kan ve gözyaşı içerisinde çıkarıldılar, denize atıldılar, öldürüldüler ve en hafifiyle sürgün edildiler. 
Endülüs’ün yıkılmasıyla birlikte fethedilen İstanbul’un, İslâm diyarı olmasını kabullenemeyen/hazmedemeyen Haçlılar, tekrar onu Roma’laştırmanın hayalini yaşamayı hiç bırakmadılar.
Dolayısıyla yaşadığımız topraklarda kalmanın bedeli ağır ve güçtür. Çağın gerektirdiği şekilde donanıma sahip modern ve güçlü bir ordu olmaksızın, sayısız isimli/isimsiz şehidin temelinde yattığı bu aziz toprakları muhafaza etmek imkânsızdır.
Kutsalları uğruna hayatlarını veren “diri” olan ordumuzun mensupları, gerek yurt içinde gerek yurt dışında adalet ve insanlık için hizmet vermekte ve şehit olmaktadır. Diyar-ı gurbette şehit olmak, herhalde en yakınları için daha çok acıya sebep olmaktadır. 
Şehit olan kahramanı bekleyen silah arkadaşları, hayatlarının en zor vazifesini yapmanı onurunu yaşarlar. Şeref ve hüzün, iki zıt halin bileşkesi… Şehit nöbeti tutan yiğitler, kahraman arkadaşlarının “kamuflajlarını”, onlara kefen yapar. 
Cepheden yeni gelmiş bir şekilde savaşın barut kokularının ve cesaret çamurlarının üzerine yapıştığı savaş üniformasıyla, kan kardeşinin mukaddes bedenini başında “Allah’ın Aslanı” Hz. Ali gibi dimdik cihana meydan okumanın onurunu yaşamaktalar… 
Ebedi yolculuğuna uğurladığı cesaret timsali can dostunun vatanına ve ailesine olan seyahatinde ona refakat eder. Savaşın kan, barut kokularıyla yürekleri çelikleşmiş Mehmetçiği, kulakları sağır eden bomba ve füzelerin şimşek gibi düştüğü er meydanlarında, şehit olmuş refikini hiç yalnız bırakmaz. 
Dünyadaki evine cansız diri bedenini getirdiği canını, canânlarına kalbinden gelen hüzün gözyaşları içinde teslim eder. Yine de kardeşini bırakmaz, “her ne kadar şehitler yıkanmaz, elbiseleri onlara kefendir” denilse de, savaşın tozlarının alınması için, bedeni pâk edildiğinde yanında bulunur. 
Kabrinin başında, eşini hiç bırakmayan aile bireyi gibi, bir yandan mücadele arkadaşının hemen yanında beraber olmanın şerefini taşıyarak vakur bir şekilde nöbet bekler;  diğer yandan cephe sathına bir an önce dönmenin sabırsızlığını ve azmini yaşar.
Adalet ve özgürlüğün bedeli, gelecek nesillerin hürriyeti için cihanın birçok coğrafyasında savaşan, Mehmetlere selâm olsun…
Allah onları iki cihanda aziz etsin…

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar