1 Mayıs 2017 Pazartesi

Hz. Ali’nin Hilafet Yıllarında Muhaliflerine Karşı Tutumu

Prof. Dr. Adnan Demircan
Dördüncü halife Hz. Ali, İslâm dünyasının ciddi bir krizin eşiğine girdiği bir dönemde halife oldu. Eyalet merkezlerinden gelen bir grup Müslüman,  Hz. Ali’den önceki halife Hz. Osman’ı bir süre evinde muhasara ettikten sonra öldürdü. Hz. Osman, hukukî bir yargılamaya tabi tutulup suçlanarak idama mahkûm edilmiş değildi. Selefinin öldürülmesinin akabinde halife olan Hz. Ali, ciddi bir muhalefetle karşılaştı. Halifelik süresi içinde Hz. Osman’ın öldürülmesinin doğurduğu yeni gelişmeler, yeni muhaliflerin ortaya çıkmasına sebep oldu. Hz. Ali’nin iktidar dönemi bu problemlerle uğraşmakla geçti. Hz. Ali, belirlemeye çalıştığı ilkeler çerçevesinde muhaliflerle mücadele etmeye çabaladı. Bu süreçte farklı muhalif gruplarla meydana gelen onlarca çatışmanın tarafı oldu.

Hz. Ali, halife olduktan sonra birçok problemle boğuşmak zorunda kaldı. Kuşkusuz bunlar arasında iç savaşlar önemli bir yer tutar. İç savaşların ilki Cemel olayıdır. Bu savaşta Hz. Ali, Allah Resûlü’nün eşi Hz. Âişe, Zübeyr b. el-Avvâm ve Talha b. Ubeydullah’ın liderliğini yaptığı grupla Basra yakınlarında savaştı. Bu savaşta, başta Talha ve Zübeyr olmak üzere birçok kişi hayatını kaybetti.
Cemel’den sonra Hz. Ali için büyük sorun oluşturan Muaviye liderliğindeki Suriye’deki muhalif grupla uğraşmak zorunda kalan Hz. Ali, Irak ile Suriye sınırındaki Sıffin’de bu grupla savaşa tutuştu. Bu savaş, tarafların tahkimi kabul etmesiyle son buldu.
Üçüncü önemli gelişme, tahkim sebebiyle Hz. Ali’den ayrılan Hariciler ile Hz. Ali’nin ordusu arasında Nehrevan’da meydana geldi. Bu savaşta Hz. Ali, bir kısmı savaş alanından ayrılan ve savaş alanında az sayıda kalan Haricilerle giriştiği savaşta onları kesin bir şekilde mağlup etti. Ancak gerek savaş alanından ayrılanlar, gerekse akrabası öldürülenler Hz. Ali’ye karşı yoğun bir muhalefet sürdürdüler. Bu muhalefet, nihayet Hz. Ali’nin bir Haricinin suikastıyla öldürülmesiyle son buldu.
Hz. Ali’nin bu üç savaşta da bazı ilkeler çerçevesinde muhaliflere karşı bir tutum takındı. Ancak Fiilen ayaklanan insanların dışında kalıp Hz. Ali’ye muhalefet edenler de vardı.
Hz. Ali’ye karşı muhalefet edenler yaklaşık olarak şu gruplardan meydana gelmektedir:
·      Biat Etmemek Suretiyle Muhalefet Edenler (Tarafsızlar)
·      Biat Etmediği Gibi Ona Karşı Olanlar
·      Biat Etmeyip Kendisine Karşı Savaşlarda Yer Alanlar
Hz. Ali’nin muhaliflerin ortaya koydukları siyasî iradeye bağlı farklı yaklaştığını söylemek mümkündür. Eğer muhatabı kendisine yönelik muhalefetini siyasî tavrında, söz ve fiillerinde ortaya koyuyor, ancak bir isyana dönüştürmüyorsa Hz. Ali’nin bu muhaliflere kendilerini ifade hakkı tanıdığını, onların temel haklarını korumaya özen gösterdiğini söyleyebiliriz. Bununla birlikte Hz. Ali’nin muhalifleriyle ilişkilerini devam ettirmeye çalıştığını ve onları ikna etmeyi sürece bıraktığını da görüyoruz.
Hz. Ali halife olduğunda, onun seçilmesinden memnun olmayan, Hz. Osman’a karşı isyan eden bazı kimselerle Halife olduktan sonra ilişki kurması ve bunların bir kısmını önemli görevlere getirmesi ya da kişisel beklentilerinin karşılanmaması düşüncesiyle bazı kimselerin biat etmediklerini görüyoruz. Bunlar arasında Saʻd b. Ebû Vakkâs, Üsâme b. Zeyd gibi önemli isimler vardı. Hz. Ali, bunlara zorla biat ettirmek gibi bir girişimde bulunmadığı gibi onların haklarını vermeyi de ihmal etmedi.
Hz. Ali, kendisine karşı muhalefet edenlere karşı nasıl hareket edeceği konusunda daha çok kendisinin kuşku duyulmayacak şekilde haklı olduğunun tartışılmasına imkân vermeyecek bir tutum takındığı söylenebilir. Bu çerçevede Hz. Ali’nin örgütlü muhaliflerle savaş aşamasına gelmeden önce kendisinin suçlanmasının önünü kapatmak amacıyla ilk saldırının onlardan gelmesini özellikle gözetlemiştir.
Kısaca Hz. Ali’nin şiddete bulaşmayan, görüşlerini fiilî isyana dönüştürmeyen kişilere karşı tutumunu şöyle özetlemek mümkündür:
·      Biat etmemekle birlikte tarafsız kalmayı yeğleyenlere herhangi bir müdahalede bulunmadı.
·      İtaat etmemekle birlikte ona karşı organize olan grupları itaate davet etti. Ancak teklifini kabul etmedikleri durumlarda onların saldırmadan onlara saldırmamayı ilke edindi.
·      Muhaliflerin sözlü muhalefetlerine müdahale etmedi.
·      Atıyyelerini kesmedi ve atıyyeleri onlara karşı bir baskı unsuru olarak kullanmadı.
·      Onları müslüman olarak kabul etti. Muhaliflerini tekfir ederek onları din dışı ilan etmedi. Öyle ki, bunu kendisini tekfir eden Haricilere karşı dahi yapmadı. Muhalifleri İslam toplumunun dışında görmediği gibi haklarını vermeye özen gösterdi.
·      Kendisine muhalefet edenlerin siyasî yaklaşımlarını eleştirmekle yetindi.
Muhaliflerle çatışma sürecine girdiği koşullarda ise uygulamalarını şöyle özetlemek mümkündür:
·      Ordusuna saldırıldıktan sonra savaşı meşru görmüş; ancak muhaliflerin etkisiz hale getirilmesini ilke edinmiştir.
·      Savaş alanından ayrılan, ya da kaçanların takip edilmemelerini istemiştir.
·      Savaşçılardan ele geçen malların sahipleri biliniyorsa sahiplerine iade edilmesini emretmiştir.
·      Savaşçılardan ele geçen silahlara ve savaş gereçlerine el koymuştur.
·      Esirleri köleleştirmemiştir.
·      Yaralıları ailelerine teslim etmiştir.
·      İnsanlar öldürmeyi ve ortadan kaldırmayı ilke haline getirmemiştir.

Hz. Ali’nin uygulamaları, İslam medeniyetinde önemli bir yere sahip olup sonraki dönemlerde birçok âlim tarafından referans olarak kullanılmıştır. Bununla birlikte Müslümanların birbirleriyle siyasî ilişkilerinde çoğu zaman dışlayıcı bir tutum takındıkları da bir gerçektir.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar