Prof.
Dr. Adnan Demircan
Dördüncü halife Hz. Ali,
İslâm dünyasının ciddi bir krizin eşiğine girdiği bir dönemde halife oldu.
Eyalet merkezlerinden gelen bir grup Müslüman,
Hz. Ali’den önceki halife Hz. Osman’ı bir süre evinde muhasara ettikten
sonra öldürdü. Hz. Osman, hukukî bir yargılamaya tabi tutulup suçlanarak idama
mahkûm edilmiş değildi. Selefinin öldürülmesinin akabinde halife olan Hz. Ali,
ciddi bir muhalefetle karşılaştı. Halifelik süresi içinde Hz. Osman’ın öldürülmesinin
doğurduğu yeni gelişmeler, yeni muhaliflerin ortaya çıkmasına sebep oldu. Hz.
Ali’nin iktidar dönemi bu problemlerle uğraşmakla geçti. Hz. Ali, belirlemeye
çalıştığı ilkeler çerçevesinde muhaliflerle mücadele etmeye çabaladı. Bu
süreçte farklı muhalif gruplarla meydana gelen onlarca çatışmanın tarafı oldu.
Hz. Ali, halife olduktan
sonra birçok problemle boğuşmak zorunda kaldı. Kuşkusuz bunlar arasında iç
savaşlar önemli bir yer tutar. İç savaşların ilki Cemel olayıdır. Bu savaşta
Hz. Ali, Allah Resûlü’nün eşi Hz. Âişe, Zübeyr b. el-Avvâm ve Talha b.
Ubeydullah’ın liderliğini yaptığı grupla Basra yakınlarında savaştı. Bu
savaşta, başta Talha ve Zübeyr olmak üzere birçok kişi hayatını kaybetti.
Cemel’den sonra Hz. Ali
için büyük sorun oluşturan Muaviye liderliğindeki Suriye’deki muhalif grupla
uğraşmak zorunda kalan Hz. Ali, Irak ile Suriye sınırındaki Sıffin’de bu grupla
savaşa tutuştu. Bu savaş, tarafların tahkimi kabul etmesiyle son buldu.
Üçüncü önemli gelişme,
tahkim sebebiyle Hz. Ali’den ayrılan Hariciler ile Hz. Ali’nin ordusu arasında
Nehrevan’da meydana geldi. Bu savaşta Hz. Ali, bir kısmı savaş alanından
ayrılan ve savaş alanında az sayıda kalan Haricilerle giriştiği savaşta onları
kesin bir şekilde mağlup etti. Ancak gerek savaş alanından ayrılanlar, gerekse akrabası
öldürülenler Hz. Ali’ye karşı yoğun bir muhalefet sürdürdüler. Bu muhalefet,
nihayet Hz. Ali’nin bir Haricinin suikastıyla öldürülmesiyle son buldu.
Hz. Ali’nin bu üç savaşta
da bazı ilkeler çerçevesinde muhaliflere karşı bir tutum takındı. Ancak Fiilen
ayaklanan insanların dışında kalıp Hz. Ali’ye muhalefet edenler de vardı.
Hz. Ali’ye karşı
muhalefet edenler yaklaşık olarak şu gruplardan meydana gelmektedir:
· Biat
Etmemek Suretiyle Muhalefet Edenler (Tarafsızlar)
· Biat
Etmediği Gibi Ona Karşı Olanlar
· Biat
Etmeyip Kendisine Karşı Savaşlarda Yer Alanlar
Hz. Ali’nin muhaliflerin
ortaya koydukları siyasî iradeye bağlı farklı yaklaştığını söylemek mümkündür.
Eğer muhatabı kendisine yönelik muhalefetini siyasî tavrında, söz ve fiillerinde
ortaya koyuyor, ancak bir isyana dönüştürmüyorsa Hz. Ali’nin bu muhaliflere
kendilerini ifade hakkı tanıdığını, onların temel haklarını korumaya özen
gösterdiğini söyleyebiliriz. Bununla birlikte Hz. Ali’nin muhalifleriyle
ilişkilerini devam ettirmeye çalıştığını ve onları ikna etmeyi sürece
bıraktığını da görüyoruz.
Hz. Ali halife olduğunda,
onun seçilmesinden memnun olmayan, Hz. Osman’a karşı isyan eden bazı kimselerle
Halife olduktan sonra ilişki kurması ve bunların bir kısmını önemli görevlere
getirmesi ya da kişisel beklentilerinin karşılanmaması düşüncesiyle bazı
kimselerin biat etmediklerini görüyoruz. Bunlar arasında Saʻd b. Ebû Vakkâs,
Üsâme b. Zeyd gibi önemli isimler vardı. Hz. Ali, bunlara zorla biat ettirmek
gibi bir girişimde bulunmadığı gibi onların haklarını vermeyi de ihmal etmedi.
Hz. Ali, kendisine karşı
muhalefet edenlere karşı nasıl hareket edeceği konusunda daha çok kendisinin
kuşku duyulmayacak şekilde haklı olduğunun tartışılmasına imkân vermeyecek bir
tutum takındığı söylenebilir. Bu çerçevede Hz. Ali’nin örgütlü muhaliflerle
savaş aşamasına gelmeden önce kendisinin suçlanmasının önünü kapatmak amacıyla
ilk saldırının onlardan gelmesini özellikle gözetlemiştir.
Kısaca Hz. Ali’nin şiddete
bulaşmayan, görüşlerini fiilî isyana dönüştürmeyen kişilere karşı tutumunu
şöyle özetlemek mümkündür:
· Biat
etmemekle birlikte tarafsız kalmayı yeğleyenlere herhangi bir müdahalede
bulunmadı.
· İtaat
etmemekle birlikte ona karşı organize olan grupları itaate davet etti. Ancak
teklifini kabul etmedikleri durumlarda onların saldırmadan onlara saldırmamayı
ilke edindi.
· Muhaliflerin
sözlü muhalefetlerine müdahale etmedi.
· Atıyyelerini
kesmedi ve atıyyeleri onlara karşı bir baskı unsuru olarak kullanmadı.
· Onları
müslüman olarak kabul etti. Muhaliflerini tekfir ederek onları din dışı ilan
etmedi. Öyle ki, bunu kendisini tekfir eden Haricilere karşı dahi yapmadı.
Muhalifleri İslam toplumunun dışında görmediği gibi haklarını vermeye özen
gösterdi.
· Kendisine
muhalefet edenlerin siyasî yaklaşımlarını eleştirmekle yetindi.
Muhaliflerle çatışma
sürecine girdiği koşullarda ise uygulamalarını şöyle özetlemek mümkündür:
· Ordusuna
saldırıldıktan sonra savaşı meşru görmüş; ancak muhaliflerin etkisiz hale
getirilmesini ilke edinmiştir.
· Savaş
alanından ayrılan, ya da kaçanların takip edilmemelerini istemiştir.
· Savaşçılardan
ele geçen malların sahipleri biliniyorsa sahiplerine iade edilmesini emretmiştir.
· Savaşçılardan
ele geçen silahlara ve savaş gereçlerine el koymuştur.
· Esirleri
köleleştirmemiştir.
· Yaralıları
ailelerine teslim etmiştir.
· İnsanlar
öldürmeyi ve ortadan kaldırmayı ilke haline getirmemiştir.
Hz. Ali’nin uygulamaları,
İslam medeniyetinde önemli bir yere sahip olup sonraki dönemlerde birçok âlim
tarafından referans olarak kullanılmıştır. Bununla birlikte Müslümanların
birbirleriyle siyasî ilişkilerinde çoğu zaman dışlayıcı bir tutum takındıkları
da bir gerçektir.
0 yorum:
Yorum Gönder