Prof. Dr. Yusuf
Ziya Keskin*
Zayıf hadislerle amel meselesine geçmeden önce hadislerin sıhhat
bakımından tasnifi hakkında kısa bilgi verecek, daha sonra ise asıl konumuza
geçeceğiz.
Hadisler, sağlamlık bakımından ilk dönemlerde sahih ve sakim
(zayıf) diye ikiye ayrılmış, daha sonra sakim hadisler içerisinden amel
edilebilir nitelikte olanlar hasen kavramıyla ifade edilerek üçlü bir taksime
tabi tutulmuştur. Şimdi sırasıyla sahih, hasen ve zayıf hadisi kısaca tanıtacağız.
Hicrî birinci yüzyılın ortalarında (Miladî 623 başları) hadis
uydurma faaliyetlerinin başlamasından sonra muhaddisler, hadislerin sahihlerini
sahih olmayanlarından ayırmak için bir yandan sened tetkiki yaparken diğer
yandan sağlam hadislere sahih kelimesi veya bu anlama gelen çeşitli ifadelerle
işaret etmişlerdir.[1]
Sahih, sözlükte sıhhatli ve sağlam anlamına gelmektedir. Terim
olarak ise adalet ve zabt sahibi ravilerin kendileri gibi adalet ve zabt sahibi
ravilerden muttasıl bir senedle rivayet ettikleri şâz ve muallel olmayan hadis
demektir.[2]
Hadisçiler, fukahâ ve usûl âlimleri sahih hadisin dinî konularda
delil olduğu ve onunla amel etmenin vacip sayıldığı hususunda görüş birliğine
varmıştır.[3]
Sözlükte “iyi, güzel” anlamına gelen hasen ise, terim olarak genel
kabule göre, “sahih hadisin şartlarını taşımakla beraber ravisinin zabtı sahih
hadisin ravisine nispetle daha az olan hadis” anlamında kullanılmaktadır. Buna
göre hasen, sahih hadisle zayıf hadis arasında ancak sahihe daha yakın konumda
bulunmaktadır.[4]
Âlimlerin çoğu hasen hadisin dinî konularda delil olduğu
görüşündedir. Bu açıdan değerlendirme yapan bazı âlimler, onun sahih hadisle
aynı olup ayrı bir hadis çeşidi sayılmayacağını söylemişlerdir. Tariklerin
çoğalması ile hasen hadisin sahih hadis seviyesine ulaşacağı görüşü de genel
kabul görmüştür.[5]
Sahih veya hasen hadisler için gerekli özelliklerden en az birini
taşımayan, dolayısıyla hasen mertebesine ulaşamayan rivayetlere ise zayıf hadis
denir.[6]
Hadis usûlcüleri, hadisin sahih veya hasen olma şartlarından birine
veya birkaçına sahip olmamasını dikkate alarak zayıf hadisi alt gruplara
ayırmışlar ve bunların her biri içi farklı bir terim kullanmışlardır. Mesela
Hattâbî, zayıf hadisleri en zayıfından başlamak üzere mevzu, maklûb ve meçhûl
diye sıralamıştır. İbnu’s-Salâh’a göre de zayıf hadis; mevzu, maklûb, şâz,
muallel, muztarib, mürsel, munkatı ve mu’dal olmak üzere çeşitli kısımlara
ayrılır.[7]
Hadislerde zayıflığın en önemli sebeplerinden biri isnattaki inkıtadır
(kopukluktur). Bu tür hadisler mürsel, munkatı, mu’dal, müdelles ve muallel
kısımlarına ayrılır. İnkıta dışındaki sebeplerle zayıf duruma düşen hadisler
ise muza’af, muztarib, maklûb, şâz, münker ve metrûk hadislerdir.[8]
Bütün zayıf hadisler za’f bakımından eşit değildir. Bir kısmının
zayıflığı ileri düzeyde iken bir kısmınınki daha hafiftir. Bu husus, zayıf
hadislerle amel konusunda önemlidir. Zira bazı âlimler za’fı şiddetli olmayan
hadislerle bazı konularda amel edilebileceği görüşündedirler. Aynı âlimler, za’fı
şiddetli olan hadislerle hiçbir konuda amel edilemeyeceğini ifade etmişlerdir.[9]
Hadis usûlünde zayıf hadisin tanımından çok onunla amel edilip
edilemeyeceği konusu tartışılmıştır. Bu bağlamda rivayetler fezâil ve ahkâm
hadisleri başlıkları altında ikiye ayrılmıştır. Muhaddisler, akâid ve ahkâma
dair konularla ilgili olmamak şartıyla zayıf isnadlı hadislerin rivayetinde bir
sakınca görmemişler; mevâ’iz, kıssalar, amellerin faziletleri gibi terğîb-terhîb
konularında yahut tefsir ve meğâzîye ilişkin hususlarda hadis rivayet ederken
daha hoşgörülü bir tutum ortaya koymuşlardır. Süfyân b. Uyeyne, Süfyân es-Sevrî,
Abdullah b. el-Mübârek, Abdurrahman b. Mehdî ve Ahmed b. Hanbel gibi ilk dönem
hadis münekkitleri fezâil-ahkâm ayrımına gitmişler ve bazı ravilerin yalnızca
fezâil alanındaki rivayetlerini kabul etmişlerdir. Mesela Süfyân es-Sevrî şöyle
demiştir: “Helal ve haram hususunda bu ilmi ancak hadisin ziyadesini ve
noksanını bilen, ilmiyle meşhur önde gelen âlimlerden alınız. Diğer hususlarda ise
bu özelliği taşımayan şeyhlerden almanızda bir sakınca yoktur.”[10]
Zayıf hadisle amel edilip edilemeyeceğine dair ilk dönem
tartışmalarında Ahmed b. Hanbel gibi re’y yerine zayıf hadisi tercih edenlere
sıkça rastlanmaktadır. Zayıf hadisin rivayeti ve onunla amel edilebilmesi,
ayrıca bazı âlimlerin zayıf hadisi kıyasa tercih etmeleri, o hadisin Hz.
Peygamber’e ait olması ihtimali sebebiyledir. Bir hadise zayıf hükmünün verilmesi,
o hadisin hiçbir şekilde Resûlullah’a ait olmadığı anlamına gelmediğinden
ihtiyaten böyle bir uygulama tercih edilmiştir. Zira âdil ve zâbıt ravilerin
hata yapma ihtimali bulunduğu gibi zayıf ravilern de rivayetlerinde isabet
ihtimali vardır.[11]
Mütevâtir olmayan bir hadisin, taşıdığı özellikler sebebiyle sahih
kabul edilmiş olsa da, gerçekte sahih olmaması, usûl yönünden zayıf kabul
edilen bir hadisin de gerçekte sahih olması her zaman mümkündür. Bu sebeple
İslâm âlimleri, zayıf hadisleri terk etmemişler, onu takviye edecek deliller
aramaya ve onunla amel etmenin yollarını ve imkânlarını bulmaya çalışmışlardır.
Zayıf hadisle amel konusunda muhaddislerle fukahâ arasında farklı
yaklaşım söz konusudur. Hadisçiler bir hadisin sağlamlığı için ortaya
koydukları şartlara uymayan hadisi reddetmişler, buna karşılık fukahâ, merdûd
olan bir hadisin muhtevası; İslâm’ın genel kaideleri, kıyas, çoğu âlimlerin
amel etmesi vb. delil ve karinelerle takviye ediliyorsa, o hadisin içeriğine
göre hüküm vermişlerdir. Fukahâ, bütün zayıf hadisler karşısında amel edilir
veya edilmez diye genel ve toptan bir tavır takınmamış, her olayı ve hükmü ayrı
ayrı değerlendirmiş, bazılarında zayıf hadisle amel etmiş, bazılarında ise
etmemiştir. Bu durum sadece zayıf hadisler için değil, sahih hadisler için de
geçerlidir.[12]
Zayıf hadisle amel konusundaki görüşler bazı kaynaklarda üç grupta
toplanmaktadır: 1. Mutlak olarak amel edilmez. 2. Mutlak olarak amel edilir. 3.
Bazı şartlarla amel edilir.[13]
Aralarında Yahya b. Ma‘în, Müslim ve Ebû Bekr b. el-Arabî’nin
bulunduğu bazı âlimler zayıf hadisle hiçbir konuda mutlak olarak amel
edilmeyeceği görüşündedirler.[14] Ahmed
b. Hanbel ve Ebû Dâvûd es-Sicistânî ise, zayıf hadisi kıyastan evlâ gördüğü
için başka bir hadis bulunmadığı takdirde zayıf hadisle amel edileceğini
söylemişlerdir.[15]
Bazı âlimler ise zayıf hadislerle ahkâm konularında amel
edilmeyeceği, amellerin faziletleriyle ilgili konularda ise amel edileceği
görüşünü benimsemişler ve bunu birtakım şartlara bağlamışlardır. İbn Hacer
el-Askalânî’ye nispet edilen bir görüşe göre bunun için üç şart gerekir:
1. Hadis aşırı zayıf olmamalıdır. Bir hadisi sadece kendisi rivayet
eden yalancıların, yalancılıkla itham edilenlerin ve çok hata yapanların
rivayetleri bu türdendir.
2. Zayıf hadis, İslam’da kabul görmüş genel bir prensibe aykırı
olmamalıdır. Bu şart, dinde hiçbir temeli bulunmayan sonradan uydurulmuş
şeyleri dışarıda bırakır.
3. Zayıf hadisle amel edilirken Allah Resûlü’nün söylemediği bir
şeyi ona isnat etmiş olmamak için o rivayeti ihtiyatla karşılamak gerekir.[16]
Bunlara şu şartlar da eklenmiştir: Hadis aklın, şeriatın ve dilin
kabul etmediği mübalağalar içermemeli, kendisinden daha kuvvetli diğer bir şer‘î
delille çelişmemelidir.[17]
Zayıf hadislerle ahkâm konularında amel edilmeyeceği üzerinde
ittifak olduğu belirtilmekle birlikte birtakım şartlarla ahkâm konularında da
amel edilmiştir. Bu şartlar şunlardır:
1. Başka zayıf hadislerle veya diğer birtakım delillerle takviye edilmiş olması.
2. İsnadları zayıf da olsa, muhtevasıyla ümmetin amel edegelmiş olması. 3. Hadisteki
hükmün ihtiyata daha uygun olması. 4. Herhangi bir konuda zayıf hadisten başka
delil bulunmaması.[18]
Klasik dönem âlimlerinin zayıf hadisle amel hususunda gösterdiği
müsamahaya çağdaş dönemde, özellikle Selefî din anlayışının yeniden yükselişe
geçmesiyle şiddetli eleştiriler yöneltilmiştir. Şevkânî gibi gelenekçi Selefîler
zayıf hadisin kullanımına toptan karşıdır. Şevkânî’ye göre şer‘î hükümler
arasında fezâil-ahkâm ayrımı yapmak doğru değildir ve hüccet teşkil etmeyen bir
delile dayanarak bir şey hakkında hüküm vermek helal olmaz. Muhammed Abduh ve
Reşid Rıza gibi modern Selefîler de zayıf hadise karşı olumsuz bir tutum
sergilemişlerdir. Daha yakın bir dönemde Ahmed el-Bedevî, Muhammed Nâsıruddîn
el-Elbânî ve Subhî Sâlih[19] gibi
isimler de bu konudaki eleştirileriyle öne çıkmaktadır. Ahmed el-Bedevî, zayıf
hadisle amel edilebileceği fikrini, zayıf hadislerin itikadı ve sağlıklı
düşünmeyi olumsuz etkilemesi sebebiyle Müslümanların geri kalmışlığının önemli
gerekçelerinden biri saymaktadır. Zayıf hadisle amel edilebilmesi için gerekli
şartlar arasında zikredilen yukarıdaki ilk iki maddeyi uzman âlimlerin bile bilmesinin
zor olduğunu söyleyen M. Nâsıruddîn el-Elbânî, zayıf hadisle amel etmeyi caiz
görmez. Ona göre zayıf hadis rivayet edilirken zayıf olduğu belirtilmeli ve
böyle bir hadisle amel edilmemelidir. Elbânî’nin bu yaklaşımı çalışmalarına da
yön vermiş, neredeyse bütün ilmî mesaisini zayıf hadislerle sahih olanları
birbirinden ayırmaya harcamıştır. Yusuf el-Karadâvî ise zayıf hadisle amel
edilebileceği kanaatinde olmasına rağmen uygulamada bunun sağlıklı
işlemediğini, zayıf hadisle çok zayıf hadis arasındaki ayırıma dikkat
edilmediğini söylemektedir.[20]
Zayıf hadisi kayıtsız şartsız kabul etme şeklindeki toptancı
temayül, aşırılığa kaçan bir yaklaşımdır. Öte yandan bazı hadisçilerin uydurma
dediği hadisleri bir kısım hadisçilerin zayıf kabul ettiği, bir hadisin
sıhhatine veya zayıflığına ilişkin hüküm vermenin aslında içtihadî bir durum
olduğu düşünülürse zayıf hadisi toptan reddeden anlayışın da aşırılık olduğu
söylenebilir. Zayıf hadisin riayetinde veya onunla amel etmede gösterilen
esnekliğin temelinde zayıf hadislerin derece bakımından birbirinden farklı
olması gerçeği vardır. Muhaddislerin büyük çoğunluğu aşırı zayıf hadislerle diğerlerini
aynı kefeye koymamışlardır. Zayıf hadislerin zayıflık derecelerine göre
gruplandırılması, isnadlar arasında tercihte bulunulması ve itibara (hadisin
farklı tariklerinin araştırılması) elverişli olanlarla olmayanların birbirinden
ayırt edilebilmesi bakımından faydalı kabul edilmiştir.[21]
İslam ümmetinin ittifakla amel ettiği bazı zayıf hadislerin
rivayetinde de bir sakınca görülmemiştir. Bu tür rivayetler zayıf isnatlarla
aktarılmasına rağmen ümmetin tatbikatına uygun olması durumunda makbul
sayılmıştır. Mesela Şâfi‘î, “Vârise vasiyet yoktur”[22] hadisi
hakkında şöyle demiştir: “Hadisçiler bu rivayeti sahih kabul etmemekle beraber
İslam toplumu uygulamaya elverişli görerek onunla amel etmiş ve bu hadisin
vasiyet ayetini neshettiğini düşünmüştür.”[23]
Dolayısıyla senedi zayıf bir rivayetle gelmiş olsa da bir hadisin Müslümanlar
arasında yaygınlık kazanması ahkâma dair bir uygulamanın sıhhati için yeterli
bir delil sayılmıştır. Nitekim İbn Hacer el-Askalânî’ye göre İmam Şâfi‘î’nin
söz konusu hadisin nâsih olduğunu söylemesi, onun bu hadisi mütevatir
seviyesinde kabul ettiğini göstermektedir.[24]
Zayıf hadisler pek çok araştırmacının ilgisini çekmiştir. Bunların
büyük çoğunluğu, konuyu usul açısından ele almak suretiyle daha çok zayıf
hadisle amel hususuna yoğunlaşırken bir kısmı da zayıf hadisleri derleyen
eserler kaleme almıştır. Bunlardan zayıf hadisle amel konusunda öne çıkanlar
şöylece sıralanabilir:
Sıddık Hasan Han, Firâsetu’l-ârif
li beyâni’l-amel bi’l-hadîsi’z-za‘îf (Bopal, 1295).
Abdülkerim b. Abdullah el-Hudayr, el-Hadîsu’z-za‘îf
ve hükmü’l-ihticâc bihî (Riyâd, 1417/1997).
Muhmmed Refet Saîd, el-Hadîsu’z-za‘îf:
Ahkâmuhû ve rivâyetuhû ve’l-amelu bihî (Kâhire, 1991).
Eşref b. Saîd, Hükmü’l-amel
bi’l-hadîsi’z-za‘îf fî fezâili’l-a‘mâl (Kâhire, 1412).
Süleyman b. Nâsır el-‘Ulvân, el-İ‘lâm
bi vücûbi’t-tesebbüt fî rivâyeti’l-hadîs ve hükmü’l-amel bi’l-hadîsi’z-za‘îf
(Riyâd, 1414).
Abdülaziz b. Abdurrahman Useym, Tahkîku’l-kavl
bi’l-amel bi’l-hadîsi’z-za‘îf (Riyâd, 1992).[25]
* Prof. Dr.,
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.
yzkeskin@gmail.com
[1]
Mehmet Efendioğlu, “Sahih”, DİA, Ankara, 2008, c. 35, s. 523.
[2] İbnu’s-Salâh,
Ebû Amr Osman b. Abdurrahman eş-Şehrezûrî, Ulûmu’l-hadîs, Thk. Nuruddîn ‘Itr,
Dımaşk, 1984, s. 11-12; Mehmet Efendioğlu, “Sahih”, DİA, Ankara, 2008, c. 35,
s. 523.
[3]
Mehmet Efendioğlu, “Sahih”, c. 35, s. 525.
[4]
Mücteba Uğur, “Hasen”, DİA, Ankara, 1997, c. 16, s. 374.
[5]
Mücteba Uğur, “Hasen”, c. 16, s. 374.
[6] Mahmut
Demir – Mehmet Emin Özafşar, “Zayıf”, DİA, Ankara, 2013, c. 44, s. 157.
[7]
İbnu’s-Salâh, Ulûmu’l-hadîs, s. 42.
[8]
Mahmut Demir – Mehmet Emin Özafşar, “Zayıf”, c. 44, s. 158.
[9]
Selahattin Polat, “Zayıf Hadislerle Amel”, Erciyes Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, Sayı: 1, Kayseri, 1983, s. 94.
[10]
Mahmut Demir – Mehmet Emin Özafşar, “Zayıf”, c. 44, s. 158.
[11]
Mahmut Demir – Mehmet Emin Özafşar, “Zayıf”, c. 44, s. 158.
[12]
Selahattin Polat, “Zayıf Hadislerle Amel”, s. 96-97.
[13] Leknevî,
Ebu’l-Hasenât Muhammed Abdülhayy, el-Ecvibetu’l-fâdıla, Haleb, 1964, s.
50, 53; Nuruddîn ‘Itr, Menhecu’n-nakd fi ulumi’l-hadis, Beyrut, 1988, s.
291-94; Selahattin Polat, “Zayıf Hadislerle Amel”, s. 97.
[14] Nuruddîn
‘Itr, Menhecu’n-nakd, s. 293-94; Selahattin Polat, “Zayıf
Hadislerle Amel”, s. 97.
[15] Ahmed
Naim, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, Ankara, 1982,
s. 343.
[16] Suyûtî,
Ebu’l-Fadl Celâluddîn Abdurrahman, Tedrîbu’r-râvî, s. 196-97; Leknevî, el-Ecvibe,
s. 40-41; Selahattin Polat, “Zayıf Hadislerle Amel”, s. 102.
[17] Karadâvî,
Yusuf, Sünneti Anlamada Yöntem, Terc. Bünyamin Erul, İstanbul 1991, s.
88.
[18]
Selahattin Polat, “Zayıf Hadislerle Amel”, s. 102-106.
[19] Subhî
Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, Terc. M. Yaşar Kandemir,
Ankara, 1973, s. 178.
[20]
Mahmut Demir – Mehmet Emin Özafşar, “Zayıf”, c. 44, s. 158-59.
[21]
Mahmut Demir – Mehmet Emin Özafşar, “Zayıf”, c. 44, s. 159.
[22] Ebû
Dâvûd, Vesâyâ, 6.
[23] Leknevî,
el-Ecvibe, s. 52.
[24] İbn
Hacer, Ebu'l-Fadl Ahmed b. Ali b. Hacer
el-‘Askalânî, Fethu’l-Bârî Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, Beyrut, b.t.y., c. 5, s. 372; Mahmut Demir – Mehmet Emin
Özafşar, “Zayıf”, c. 44, s. 159.
[25]
Mahmut Demir – Mehmet Emin Özafşar, “Zayıf”, c. 44, s. 159.
Konunun akademik olarak izahına girilmiş, olması gereken akademik izahdan sonra konu hakkında bir yargıya varılıp sebepleri izah edilmeliydi.Çünkü bilgiye birlikte amelin yönü de belirlenmesi kanaatindeyim.
YanıtlaSil