Ebû Ömer b.
Dâvûd
Felsefe kavramının genellikle insanımızın
zihninde olumlu anlamlar çağrıştırmadığını düşünüyorum. Felsefeyle ciddi
tanışmam üniversite yıllarında oldu. Çok iyi hatırlamıyorum ama daha önce ben
de diğer birçok insan gibi felsefenin insanın aklını çelen, hatta ayağının
kaymasına sebep olan kötü bir şey olduğunu düşünüyor olmalıydım. Nasıl olsa
felsefe yapmak zındıklıktı. Ancak üniversite yıllarında ilk defa adlarını
duyduğum filozofların görüşlerini okumaya başlayınca bu konuda sağlıklı bir
düşünceye sahip olmadığımı anladım. Filozofların görüşü olarak okuduklarımın
çoğunu anlamakta zorlanıyordum. Zira hem yeterli bir altyapım yoktu, hem de
hocalarımız anlamamızı kendilerine dert etmiyorlardı. Gelenekten gelen,
teslimiyete dayalı yaklaşımın etkisi olduğunu söylemek de yanlış olmaz.
İlk çağlardan itibaren bilinen filozofların
görüşlerini okumaya başlayınca felsefenin aslında insanın kendisinin farkında
olma serüveni olduğunu düşündüm. İnsan, Yüce Allah’ın kendisine bahşettiği akıl
sayesinde müşahede ettiği diğer bütün varlıklardan farklıydı. Bunun farkında
olması önemli bir ayrıcalıktır. Akleden ve aklettiğini de akleden bir varlık…
İşte felsefe akletmenin bilincinde olma
halinin tezahürüdür. Filozof hayatı ve varlığı akıl nimetinin imkânları
çerçevesinde anlamaya ve anlamlandırmaya çalışır. İzahları arasında ciddi
farklılıklar olsa da hepsinin zihinsel çabanın tezahürleri olarak önemli
olduğunu anladım.
İlahiyat fakültelerinde felsefe derslerinin
bir kısmının kaldırılması, diğer bir kısmının azaltılması teşebbüsü sırasında
buna karşı çıkanlardan biriydim. Bir kere felsefe derslerinin azaltılmasının
hiçbir makul açıklaması yoktu. Felsefesiz bir ilahiyat eğitiminin eksik
kalacağı açıktı. Fakültelerin niteliğinin değiştirilmesi kastı olduğu açıktı.
Ancak bunu yapanların söz konusu teşebbüsle ilgili bir derinlikleri olmadığı da
ortadaydı.
Yasaklarla ve düşünmenin önüne engeller
koymakla sadece toplumun gerisinde olduğumuz durumu derinleştirmekte, mevcut
durumdan daha kötüye sürükleneceğimiz açıktır. Düşünme ve düşünce düşmanlığının
makul hiçbir izahı yoktur. Bir kişi bildikleri ve bilmedikleriyle mutlu
olabilir. Görüşlerine saygı duyduğu bir hocasının sözleriyle hayatına yön
verebilir, ancak yaptığının mutlak doğru olduğunu iddia edemez. Asla
kabullenemediğim bir tavır, başkasının benim adıma karar vermesidir. Cennete ya
da cehenneme gideceksem kendi kararımla gitmiş olmayı yeğlerim. Başkasının
benim adıma vereceği kararlarla değil…
İslâm dünyası fikrî açıklığa, düşünmeye,
tartışmaya, okumaya, kritik etmeye, üretmeye gereken önemi vermediği sürece
bulunduğu durumu dahi koruyamayacak noktaya gelecektir. Mevcut durumdan
çıkmanın yolu yasaktan değil, özgürlükten, düşünene, düşüncenin sancısını
çekene saygı duymaktan geçer.
ebuomerbindavud@gmail.com
"...İslâm dünyası fikrî açıklığa, düşünmeye, tartışmaya, okumaya, kritik etmeye, üretmeye gereken önemi vermediği sürece bulunduğu durumu dahi koruyamayacak noktaya gelecektir..." Çok doğru bir tespit olup. Bence şuanda içinde bulunduğumuz durumunda aklı ve felsefeyi terk etmekten kaynaklandığına da değinmeniz gerektiği kanaatindeyim.
YanıtlaSil