28 Mayıs 2017 Pazar

Ebû Ömer b. Dâvûd Yazdı: Felsefe

Ebû Ömer b. Dâvûd
Felsefe kavramının genellikle insanımızın zihninde olumlu anlamlar çağrıştırmadığını düşünüyorum. Felsefeyle ciddi tanışmam üniversite yıllarında oldu. Çok iyi hatırlamıyorum ama daha önce ben de diğer birçok insan gibi felsefenin insanın aklını çelen, hatta ayağının kaymasına sebep olan kötü bir şey olduğunu düşünüyor olmalıydım. Nasıl olsa felsefe yapmak zındıklıktı. Ancak üniversite yıllarında ilk defa adlarını duyduğum filozofların görüşlerini okumaya başlayınca bu konuda sağlıklı bir düşünceye sahip olmadığımı anladım. Filozofların görüşü olarak okuduklarımın çoğunu anlamakta zorlanıyordum. Zira hem yeterli bir altyapım yoktu, hem de hocalarımız anlamamızı kendilerine dert etmiyorlardı. Gelenekten gelen, teslimiyete dayalı yaklaşımın etkisi olduğunu söylemek de yanlış olmaz.
İlk çağlardan itibaren bilinen filozofların görüşlerini okumaya başlayınca felsefenin aslında insanın kendisinin farkında olma serüveni olduğunu düşündüm. İnsan, Yüce Allah’ın kendisine bahşettiği akıl sayesinde müşahede ettiği diğer bütün varlıklardan farklıydı. Bunun farkında olması önemli bir ayrıcalıktır. Akleden ve aklettiğini de akleden bir varlık…
İşte felsefe akletmenin bilincinde olma halinin tezahürüdür. Filozof hayatı ve varlığı akıl nimetinin imkânları çerçevesinde anlamaya ve anlamlandırmaya çalışır. İzahları arasında ciddi farklılıklar olsa da hepsinin zihinsel çabanın tezahürleri olarak önemli olduğunu anladım.
İlahiyat fakültelerinde felsefe derslerinin bir kısmının kaldırılması, diğer bir kısmının azaltılması teşebbüsü sırasında buna karşı çıkanlardan biriydim. Bir kere felsefe derslerinin azaltılmasının hiçbir makul açıklaması yoktu. Felsefesiz bir ilahiyat eğitiminin eksik kalacağı açıktı. Fakültelerin niteliğinin değiştirilmesi kastı olduğu açıktı. Ancak bunu yapanların söz konusu teşebbüsle ilgili bir derinlikleri olmadığı da ortadaydı.
Yasaklarla ve düşünmenin önüne engeller koymakla sadece toplumun gerisinde olduğumuz durumu derinleştirmekte, mevcut durumdan daha kötüye sürükleneceğimiz açıktır. Düşünme ve düşünce düşmanlığının makul hiçbir izahı yoktur. Bir kişi bildikleri ve bilmedikleriyle mutlu olabilir. Görüşlerine saygı duyduğu bir hocasının sözleriyle hayatına yön verebilir, ancak yaptığının mutlak doğru olduğunu iddia edemez. Asla kabullenemediğim bir tavır, başkasının benim adıma karar vermesidir. Cennete ya da cehenneme gideceksem kendi kararımla gitmiş olmayı yeğlerim. Başkasının benim adıma vereceği kararlarla değil…
İslâm dünyası fikrî açıklığa, düşünmeye, tartışmaya, okumaya, kritik etmeye, üretmeye gereken önemi vermediği sürece bulunduğu durumu dahi koruyamayacak noktaya gelecektir. Mevcut durumdan çıkmanın yolu yasaktan değil, özgürlükten, düşünene, düşüncenin sancısını çekene saygı duymaktan geçer.

ebuomerbindavud@gmail.com


1 yorum:

  1. "...İslâm dünyası fikrî açıklığa, düşünmeye, tartışmaya, okumaya, kritik etmeye, üretmeye gereken önemi vermediği sürece bulunduğu durumu dahi koruyamayacak noktaya gelecektir..." Çok doğru bir tespit olup. Bence şuanda içinde bulunduğumuz durumunda aklı ve felsefeyi terk etmekten kaynaklandığına da değinmeniz gerektiği kanaatindeyim.

    YanıtlaSil

Yazarlar