4 Mayıs 2017 Perşembe

Bir tesbit, bir temenni

Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma 
Naçiz ömrünü Müslümanların tarihini incelemekle geçirmiş birisi olarak, son zamanlarda cereyan eden korkunç hadiseler üzerine bir tesbitte bulunuyoruz:
Biz Müslümanların gafletinden ve yıllardır esasını terk ettiğimiz Kur’an ve Resûlullah(s.a.s)’in Sünneti ile bağdaşmayan “yanlış din anlayışları”ndan dolayı, ve “Batı” denen oportünist/emperyalist dünyadan devşirdiğimiz  “milliyetçilik virüsü” damarlarımızdaki bütün kan hücreleriyle bizi öylesine esir almış ki, bu esaretin dürtüsü altında acımasızca ve cahilce birbirimizi katledip duruyoruz.

19. yüzyılın ilk yarısından itibaren Batı’dan devşirdiğimiz milliyetçiliğe ilaveten dört elle sarıldığımız cehalet, bizi benliğimizden soyutlayıp, “hasta adam” yaftalarıyla aşağılanan şaşkın bir toplum haline getirdi. Öyle ki, artık ne yapacağımıza biz değil, Batı karar veriyor, bize “Tanzimat” ve “Islahat” yaftalarını imzalattırıyordu.
Neyse ki Allah Te’âlâ bu ümmete merhamet etti ve Sultan Abdulhamid gibi ümmetin hastalığını teşhis eden birini gönderdi. Osmanlı Devletinin başına “Halife” olan bu zat, hem Doğu’yu/Müslüman âlemini, hem de Batı dünyasını çok iyi etüt etmiş, İslâm Dünyasını sömürüp köleleştirerek nemalanmak isteyen emperyalist Batı devletlerinin mekr’lerini/düzenbazlıklarını çok iyi bilen bir zattı. İşte bu bilgi ve şuuruyla hareket eden Sultan Abdulhamid, onlara karşı mücadele etmek için, meşhur “İttihad-ı İslâm”/Panislamizm hareketini başlattı ve otuz üç sene, onların makûs planlarını engelledi.
Ama heyhat ki, İslâm coğrafyasındaki yerli ve adları Müslüman olan “Batı sevdalıları”(İttihad ve Terakki/Jön Türkler), hem Sultan Abdulhamid’e, hem de kendi inançlarına ihanet ederek, emperyalist devletlerin safında yer aldılar, ve o meşum fetva ile onu görevden alarak, Batı devletlerinin arzuları doğrultusunda hareket ettiler. Sonrası herkesçe malum: İstanbul’un işgali dâhil, milleti per perişan ettiler; son Halifelerini Paris’e sürgün ederek, Batı’nın uyduları oldular…
İmdi; içinde yaşadığımız şu günler, bütün İslâm Dünyası için tehlike çanlarının çalınmaya başladığı günlerdir. 19. Yüzyılda Batı devletleri nasıl üzerimize/değerlerimize saldırdıysalar, bugün biraz ayağa kalkmış olan/kalkmaya gayret eden Müslümanlara yeniden saldırıyorlar. Özellikle Batı emperyalizmine karşı mücadelede örnek olmaya, Müslümanları Batı emperyalizmine karşı uyandırmaya çalışan Türkiye’ye, inanmadıkları “Haçlı zihniyeti” ile değil, “çıkar ve sömürü” zihniyetiyle hep beraber saldırmaya başladılar. İçimizde “Daiş” ve benzeri İslâm dışı örgütler kurarak, bizi içeriden vurdular, vurmaya devam ediyorlar.
İşte bu yeni “emperyalist vebası”na karşı yapacağımız tek şey, dinimiz olan İslâm’ı doğru anlayarak hurafelerin peşine takılmamak, mezhebi ne olursa olsun, bütün Müslümanları “kardeş” bilmek ve hiçbir şekilde düşman olmamak! Bunu yaparken de unutmayalım ki her zaman içimizde hainler, emperyalist düşmanlarımızın safında yer alan “neo ittihad Terakkiciler” olacaktır.
Gün birleşme günüdür! Birbirimizin kusurlarını değil, güzelliklerini görelim. “Uydurma mehdiler”, “hurafeci şeyhler”in hezeyanlarıyla değil, hepimizin örneği olan Resûlullah(s.a.s)’in Sünneti ile hareket edelim. Böyle yaparsak, doğru yolu bulur, “Katil ve doymak nedir bilmez Batı”nın oyuncakları olmayız!
Sözü, rahmetli Muhammed Hamidullah Hocam’ın bir sözü ile bağlamak istiyorum:
Paris’te öğrenciydim. O zamanlar Paris’te bir tek cami vardı; onun arsa parasını da rahmetli Sultan Abdulhamid vermişti. 1989 yılı, bir Cuma günüydü. Namaz için bu camiye gitmiştim. Camiye girerek, benden önce gelmiş olan Muhammed Hamidullah Hocam’ın yanına oturdum. Orada bizdeki gibi vaaz verilmediğinden, herkes Kur’an okur, namazı beklerdi. Hamidullah Hocam, kulağımı kendisine doğru çekerek şöyle dedi:
-       Oğlum! Sana bir şey söyleyeceğim. Sen bu söylediklerimi kadınlar gibi kulağına küpe yapıp tak ve hiç çıkarma! Şunu bil ki, en günahkâr Müslüman kardeşin, sana kâfirden daha yakındır. Müslüman, Müslümanla uğraşmasın!
Bütün emperyalist dünyanın/Batı’nın bize düşman olduğu, bize sattıkları silahlarla bizi birbirimize kırdırdıkları; emirlerine aldıkları “uyduruk hocalar”ı ve onların fetvalarına tabi olan düşmanları saraylarında barındırdıkları şu günlerde; herkesin, Muhammed Hamidullah Hocam’ın bu sözüne ittiba etmelerini, kâfirler kahrolsalar da, onlara inat birbirlerine sarılmalarını, Şeytan’ın ve Şeytan’ın izinde gidenlerin oyunlarına gelmemelerini dilerim.
Allah Te’âlâ bize şuur versin, hepimizi birbirimize sevdirsin. Amin…




2 yorum:

  1. "...en günahkâr Müslüman kardeşin, sana kâfirden daha yakındır. Müslüman, Müslümanla uğraşmasın." Müslüman dünyanın ihtiyacı olduğu en temel ilke ve uygulanacak kriteri ortaya koyan veciz ifade. Allah razı olsun bu ilkeyi hatırlattığınız için. Rabbim bize uyanıklık versin

    YanıtlaSil

Yazarlar