Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma
Naçiz ömrünü Müslümanların tarihini incelemekle geçirmiş birisi
olarak, son zamanlarda cereyan eden korkunç hadiseler üzerine bir tesbitte
bulunuyoruz:
Biz Müslümanların gafletinden ve yıllardır esasını terk ettiğimiz
Kur’an ve Resûlullah(s.a.s)’in Sünneti ile bağdaşmayan “yanlış din
anlayışları”ndan dolayı, ve “Batı” denen oportünist/emperyalist
dünyadan devşirdiğimiz “milliyetçilik
virüsü” damarlarımızdaki bütün kan hücreleriyle bizi öylesine esir almış ki,
bu esaretin dürtüsü altında acımasızca ve cahilce birbirimizi katledip
duruyoruz.
19. yüzyılın ilk yarısından itibaren Batı’dan devşirdiğimiz
milliyetçiliğe ilaveten dört elle sarıldığımız cehalet, bizi benliğimizden
soyutlayıp, “hasta adam” yaftalarıyla aşağılanan şaşkın bir toplum
haline getirdi. Öyle ki, artık ne yapacağımıza biz değil, Batı karar veriyor,
bize “Tanzimat” ve “Islahat” yaftalarını imzalattırıyordu.
Neyse ki Allah Te’âlâ bu ümmete merhamet etti ve Sultan Abdulhamid
gibi ümmetin hastalığını teşhis eden birini gönderdi. Osmanlı Devletinin başına
“Halife” olan bu zat, hem Doğu’yu/Müslüman âlemini, hem de Batı
dünyasını çok iyi etüt etmiş, İslâm Dünyasını sömürüp köleleştirerek nemalanmak
isteyen emperyalist Batı devletlerinin mekr’lerini/düzenbazlıklarını çok
iyi bilen bir zattı. İşte bu bilgi ve şuuruyla hareket eden Sultan Abdulhamid,
onlara karşı mücadele etmek için, meşhur “İttihad-ı İslâm”/Panislamizm
hareketini başlattı ve otuz üç sene, onların makûs planlarını engelledi.
Ama heyhat ki, İslâm coğrafyasındaki yerli ve adları Müslüman olan
“Batı sevdalıları”(İttihad ve Terakki/Jön Türkler), hem Sultan
Abdulhamid’e, hem de kendi inançlarına ihanet ederek, emperyalist devletlerin
safında yer aldılar, ve o meşum fetva ile onu görevden alarak, Batı devletlerinin
arzuları doğrultusunda hareket ettiler. Sonrası herkesçe malum: İstanbul’un
işgali dâhil, milleti per perişan ettiler; son Halifelerini Paris’e sürgün
ederek, Batı’nın uyduları oldular…
İmdi; içinde yaşadığımız şu günler, bütün İslâm Dünyası için tehlike
çanlarının çalınmaya başladığı günlerdir. 19. Yüzyılda Batı devletleri nasıl
üzerimize/değerlerimize saldırdıysalar, bugün biraz ayağa kalkmış olan/kalkmaya
gayret eden Müslümanlara yeniden saldırıyorlar. Özellikle Batı emperyalizmine
karşı mücadelede örnek olmaya, Müslümanları Batı emperyalizmine karşı
uyandırmaya çalışan Türkiye’ye, inanmadıkları “Haçlı zihniyeti” ile
değil, “çıkar ve sömürü” zihniyetiyle hep beraber saldırmaya başladılar.
İçimizde “Daiş” ve benzeri İslâm dışı örgütler kurarak, bizi içeriden
vurdular, vurmaya devam ediyorlar.
İşte bu yeni “emperyalist vebası”na karşı yapacağımız tek
şey, dinimiz olan İslâm’ı doğru anlayarak hurafelerin peşine takılmamak,
mezhebi ne olursa olsun, bütün Müslümanları “kardeş” bilmek ve hiçbir
şekilde düşman olmamak! Bunu yaparken de unutmayalım ki her zaman içimizde
hainler, emperyalist düşmanlarımızın safında yer alan “neo ittihad Terakkiciler”
olacaktır.
Gün birleşme günüdür! Birbirimizin kusurlarını değil,
güzelliklerini görelim. “Uydurma mehdiler”, “hurafeci şeyhler”in
hezeyanlarıyla değil, hepimizin örneği olan Resûlullah(s.a.s)’in Sünneti ile
hareket edelim. Böyle yaparsak, doğru yolu bulur, “Katil ve doymak nedir
bilmez Batı”nın oyuncakları olmayız!
Sözü, rahmetli Muhammed Hamidullah Hocam’ın bir sözü ile bağlamak
istiyorum:
Paris’te öğrenciydim. O zamanlar Paris’te bir tek cami vardı; onun
arsa parasını da rahmetli Sultan Abdulhamid vermişti. 1989 yılı, bir Cuma
günüydü. Namaz için bu camiye gitmiştim. Camiye girerek, benden önce gelmiş
olan Muhammed Hamidullah Hocam’ın yanına oturdum. Orada bizdeki gibi vaaz
verilmediğinden, herkes Kur’an okur, namazı beklerdi. Hamidullah Hocam,
kulağımı kendisine doğru çekerek şöyle dedi:
- Oğlum! Sana bir şey söyleyeceğim. Sen bu söylediklerimi kadınlar
gibi kulağına küpe yapıp tak ve hiç çıkarma! Şunu bil ki, en günahkâr Müslüman
kardeşin, sana kâfirden daha yakındır. Müslüman, Müslümanla uğraşmasın!
Bütün emperyalist dünyanın/Batı’nın bize düşman olduğu, bize
sattıkları silahlarla bizi birbirimize kırdırdıkları; emirlerine aldıkları “uyduruk
hocalar”ı ve onların fetvalarına tabi olan düşmanları saraylarında
barındırdıkları şu günlerde; herkesin, Muhammed Hamidullah Hocam’ın bu sözüne
ittiba etmelerini, kâfirler kahrolsalar da, onlara inat birbirlerine
sarılmalarını, Şeytan’ın ve Şeytan’ın izinde gidenlerin oyunlarına
gelmemelerini dilerim.
Allah Te’âlâ bize şuur versin, hepimizi birbirimize sevdirsin.
Amin…
"...en günahkâr Müslüman kardeşin, sana kâfirden daha yakındır. Müslüman, Müslümanla uğraşmasın." Müslüman dünyanın ihtiyacı olduğu en temel ilke ve uygulanacak kriteri ortaya koyan veciz ifade. Allah razı olsun bu ilkeyi hatırlattığınız için. Rabbim bize uyanıklık versin
YanıtlaSilEl hak doğrudur.
YanıtlaSil