Prof.
Dr. Bayram Ali Çetinkaya
Kudüs, Venedik ve Mardin, insanlığın üç kadîm
şehri olarak bilinmektedir. İslâm medeniyetin önemli bir parçası, bir İslâm
şehri Mardin, sadece Müslümanlara mekânlık yapmış bir coğrafya değildir.
Asur, Sümer, Pers, Roma
ve Bizans dönemlerinde de bir uygarlık merkezidir. Dolayısıyla farklı din ve
inançların temsilcilerinin yüzyıllardır beraber yaşadığı bir şehirdir. Bu
kapsamda cami, kilise, manastır, türbe, kümbet, kale ve medreseler, medeniyet
göstergesi olarak varlıklarını korumuşlardır.
Medeniyetleri
birbirine bağlayan tarihi İpek Yolu’nun kavşağındaki Mardin, Artuklu döneminde
taşın estetiğe dönüşmüş şekliyle inşa edilmiş Ulu Cami’siyle görkemini
korumaktadır. Yine dördüncü yüzyılda yapımı kesme taştan inşa edilmiş Deyrulumur
Manastırı gözde mekân olarak çağlara meydan okumaktadır.
İslâm medeniyetinin
tevhidi özelliği kapsamında bakıldığında, Mardin’de taş işlemeciliğinin benzer
örnekleri, Sivas Divriği Ulucami’sinde görüldüğü gibi, Endülüs Kurtuba Ulu
Camisi’nde ve Hindistan’daki Taç Mahal’de de varlık bulmuştur.
Mardin’deki mimari zenginliği,
sanatın bir diğer sahası müzikte de görmek mümkündür. Reyhanî denilen
oyun/ritüel/ayin, enstürümantal müziğiyle, mekân ve coğrafyaları aşan mistik
bir hakikat arayışını çağrıştırmaktadır.
Endülüs, Arap, Türk(men),
Fars ve Azerî esintilerini/melodilerini hatırlatan reyhanî oyun ve raksının
müziği, içinde ironileri barındıran (zıtları birleştiren) bir sanatın varlığını
akla getirmektedir. Dinleyenin kulaklarında, acı ve sevinç, hüzün ve mutluluk,
mütevazılık ve coşkunluk… eşzamanlı olarak karşılık bulmaktadır.
Mistik bir ayinin
içindeymişçesine, sizi müziğin ve oyunun içine çeken reyhanî, kendisini bıktırmadan
sürekli dinletmeyi başaran cezbedici bir ruh salgılamaktadır/üflemektedir.
Estetik taş sanatı ve reyhani
müziğiyle sınırlı olmayan Mardin, çevresiyle altın ve gümüş işleme sanatına
mekânlık yapmaktadır. Nitekim altın gümüş işçiliğinin âdeta zirvesi olan telkâri
sanatıyla bilinen Midyat, uygarlık tarihinin önemli bir eseri olarak
Nusaybin’de bulunan Gınnavas Höyüğünü selamlamaktadır.
Sokakları ve caddeleriyle
Midyat, taştan yapılmış evleriyle insanı hanelerin içine çekmeye çalışmaktadır.
Midyat’ın içinde dolaşırken, adeta Kudüs’ün sokaklarında “Şarkın Sultanı”
Selahaddin-i Eyyubî’yle beraber, İslâm’ın kudret ve ruhu hissedilmektedir.
Bozulmadan gelen ve insana dinginlik veren taş binalar, sükûnetin derinliğini
yaşatmaktadır.
Medeniyetler
şehri Mardin, İbrahimî dinler için birlikte yaşamanın yüzyıllarca var olduğu yerkürenin
nadide coğrafyalarından birisidir. Örneğin, beşinci yüzyılda hayat bulmuş
Süryaniler için hala önemli bir inanç merkezi olarak Kadim Süryani Kilisesi
Deyrulzafaran, İslâm Medeniyetinde de Hristiyanlığın mensuplarına hizmet
vermeye devam etmektedir.
Yine
Süryaniler tarafından kurulan bir hikmet ve felsefe merkezi olan Nusaybin
Okulu, Mısır’daki İskenderiye Okulu’nun takipçisi olarak Süryaniler tarafından
bir eğitim müessesesi haline getirilmiştir.
Bugün,
taş işçiliği ve altın-gümüş işlemeciliği telkâri sanatı gibi estetik ve
güzelliği sergileyen yüksek ve nitelikli sanatlar, zamana direnmektedirler. Hâsılı, Roma uygarlığından kalan su kanalları,
çeşmeler, bentler ve değirmenler; Artuklular döneminin şaheserleri, Zinciriye
ve Kasımiye Medreseleri İslâm medeniyetinin hazineleri olarak Müslüman
dünyadaki türdeşleriyle birlikte bugün varlıklarını sürdürmektedirler.
Bununla birlikte çağlara
karşı zırhlı bir cengâver gibi meydan okuyan Ulu Cami, uygarlıkların kurulduğu
coğrafya olan Mezopotamya’ya hükmeden haliyle dingin bir münzevi gibi, vâkur ve
ihtişamlı duruşunu korumaktadır.
Diğer taraftan Hz. Peygamber’in (s) torunlarından
Zeynel Abidin ve onun kız kardeşi Zeyneb’in türbeleri, Şiî ve Sünnî dünyanın
kutsal mekânları olarak vahdeti gerçekleştirecek ziyaretçilerini
beklemektedirler.
Dikkat
çekici bir şekilde Ortadoğu’nun önemli kadim şehirlerinden birisi olarak
Mardin, bir medeniyet merkezi gibi hâlâ insanlığa hoşgörü ve bir arada
yaşamanın formülünü sunmaya devam etmektedir. Dolayısıyla Mardin; din, dil,
ırk, renk, etnik köken, kültür ve inanç farklılıklarını bir zenginlik
içerisinde yaşatmaktadır. Türkler, Araplar, Kürtler, Çerkezler, Türkmenler,
Süryaniler, Yezidîler ve Ermeniler, birbirlerine saygı çerçevesinde dünya
üzerindeki çoğulculuğun güzide örneğini, asırlardır insanlığa
göstermektedirler.
0 yorum:
Yorum Gönder