Ebu’l-Beşer el-Ebyazî
Seçkin kabiliyet ve şahsiyetleriyle çok sayıda
insan bu dünyadan geçmiş olmakla birlikte hiçbirinin yaşantısı, günlük
hayatının tüm teferruatına kadar bilinmemektedir. Hatta Hz. İbrahim Hz. Mûsâ
ve Hz. Îsâ gibi tarihi seyrini değiştiren ve insanlığın hayatını tevhidî
dinleri ve şahsî örnek hayatlarıyla etkileyen peygamberlerin dahi hayatlarından
gelecek nesillere bıraktıkları, bilinen fazla bir şey yoktur. Gerçekten de onların öğretileri kaybolmuş veya değişerek hakikî
hüviyetlerini kaybetmiştir. Hayatları, söz ve davranışları hakkındaki kayıtlar
ise son derece sınırlıdır. Her şeyden önce onların hayat hikâyeleri tamam olmayıp, milyonlarca insanın
hayranlık ve saygı duyduğu mükemmel hayat ve şahsiyetlerini yeterince
göstermemektedir. Nitekim öğretilerinin bazı kısımları zamanla tahrif olmuş ve
başka düşüncelerle karışmış olduğundan, gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde
intikal ettirilememiştir. Hiçbir din, hatta öğreti, bir peygamber veya
uygulayıcısı olmadan insanlığa telkin olunamamıştır. Muhakkak ki öğreticinin
şahsiyeti ve fiilî örnek verebilme kabiliyeti, öğreti ve misyonunun başarısı
bakımından çok önemlidir.
Bütün bu hususlar dikkate alındığında, hayatı bütün teferruatıyla kaydedilebilen tek insan ve
tek peygamber şüphesiz Hz. Muhammed’dir. (sav). Hayatında geçen önemli
olaylarla birlikte ömrünün, doğumundan vefatına kadar tamamı, özellikle de
risalet görevini üstlenmesinden itibaren günlük hayatının her safhası tarih
sayfalarına geçmiştir. Bütün söz, hareket, ilişki ve karakterinin teferruatı
kaynaklarda korunmuştur. Hatta nasıl yaşadığı, oturması-kalkması, özellikle de ibadet
etmesi gibi hayat tarzının ince detayları dahi bilinmektedir. Allah Rasûlü’nün
(sav) ibadet hayatı da hem Müslümanlar için bir örnek, hem de kendi
ibadetlerini eksiksiz yerine getirebilmeleri için bir zorunluluktur. Zira
Müslüman ibadetlerin amacını ve esasını doğrudan Kur’ân’dan alabilmekle
birlikte, şeklini ve uygulamasını ancak Hz. Peygamber’in (sav) uygulamalarından
yani sünnetinden öğrenebilirler.
Hz. Ali'den (ra) gelen rivayete göre Hz. Peygamber
(sav) biri ibadet için, ikincisi insanlar için, üçüncüsü kendi şahsı için olmak
üzere günü üç kısma bölmüştür. Hz. Peygamber’in (sav) günlük hayatında en
önemli faaliyetleri Allah’a kulluğun işareti olan ibadetleriydi. Öyle ki, o
dinin temeli olan namaz, zekât, hac ve oruç gibi ibadetlere büyük ehemmiyet
vermiştir. (Buhârî, Îmân, 2). Sabah namazından güneş bir mızrak boyu
yükselinceye kadar oturmak Hz. Peygamber’in (sav) âdeti idi. Bu vakit toplantı
zamanıydı. İnsanlar gelir ve Hz. Peygamber’in (sav) etrafında oturur, o da
onlara tavsiyelerde bulunur, nasihat ederdi. Bu faaliyetten sonra Rasûlüllah
(sav) dört veya sekiz rekat namaz kılardı. Daha sonra eve gider ve ev işleri
ile uğraşırdı. Bu esnada genellikle şahsî işlerini görürdü. İkindi namazından
sonra hanımlarını ziyaret eder, onlarla bir süre görüşürdü. Daha sonra, o gece
sırası olan hanımına gider ve bir süre orada kalırdı. Akşam, Hz. Peygamber’in
(sav) bütün hanımları buraya gelir ve yatsı namazına kadar orada birlikte
kalırlardı. Allah Rasûlü (sav) bunun ardından yatsı namazını kıldırmak için
mescide gider, daha sonra istirahata çekilirdi. Yatsıdan sonra sohbet etmeyi
pek sevmezdi.
Yatsı
namazından sonra gecenin ilk yarısında dinlenmek Hz. Peygamber’in (sav) âdeti
idi. Gecenin yarısında veya üçte biri geçince kalkar, dişlerini misvaklar ve
abdest alarak ibadet eder, bir miktar Kur’ân okurdu. Hz. Peygamber (sav)
geceleri devamlı sekiz rekat namaz
kılar ve sadece sekizinci rekattan sonra otururdu. Sonra bir rekat daha namaz
kılar ve rekatın sonunda otururdu. Daha sonra yine iki rekat daha namaz kılarak
rekatları onbire tamamlardı. Hz. Peygamber (sav) yaşlandıkça ve vücudu
ağırlaştıkça yedi rekat ve bunu takiben iki rekat kılarak rekatları dokuza
tamamlamaya başladı. Bazen kendisine uyku galebe çalar ve gece namazını
kılamazdı. O vakit gündüz 12 rekat namaz kılardı. (Buhârî,
Teheccüd, 10, 16; Müslim, Müsâfırîn, 105, 121).
Allah Rasûlü (sav) sünnet ve nafile
namazlarını genellikle evde kılardı. Gece namazından sonra istirahat ve sabah
namazının ezanı ile kalkıp iki rekat namaz kılardı. Fakat farz olan iki rekat
namaz esnasında ise uzun bir sûre okurdu. Öğle ve ikindi namazlarında kıraati
nisbeten kısa tutardı, fakat yine de ilk iki rekatta Fatiha'dan sonra, bir
insanın Baki mezarlığına gidip orada işini görebileceği ve geri gelip abdest
alarak ilk rekata yetişebileceği uzunlukta bir sûre okurdu. Ashabın tahminlerine
göre Hz. Peygamber (sav) ilk iki rekatın kıyanımda Elif Lâm Mim, Secde veya
buna eşit uzunluktaki ayetlerin okunabileceği kadar dururdu ve son iki rekatta
bu süre yarıya inerdi. İkindi namazının ilk iki rekatında Hz. Peygamber’in
(sav) kıyamı öğle namazının ikinci yarısındaki kıyama eşitti. İkinci yarısında
ise kıyam ilk iki rekatın yarısına eşitti.
Rasûl-i
Ekrem (sav) Ramazan ayının son on gününde mescidde itikâfa çekilerek bütün
vaktini ibadetle geçirirdi. (Buhârî, İ'tikâf, 1; Müslim, Müsâfirîn,
69, 74, 78, 79, 143). Bununla birlikte onun ibadetleri ölçülüydü. Ashabına da
güçlerinin yettiği kadar ibadet yapmayı tavsiye eder, Allah katında en değerli
ibadetin az da olsa devamlı yapılanın olduğunu söylerdi. (Buhârî, Îmân,
43, Savm, 52; Müslim, Müsâfirîn, 215-221).
Hz.
Peygamber'in (sav) ne kadar ibadet ettiğini onun eşlerinden sorup öğrenen üç
sahâbî günahları bağışlandığı için onun ibadette aşırıya gitmediğini,
kendilerinin ise daha çok ibadet etmeleri gerektiğini düşünmüş, biri hayatı
boyunca bütün gece namaz kılacağını, diğeri her gün oruç tutacağını, bir
diğeri de ibadetini kesintiye uğratmamak için evlenmeyeceğini söylemişti.
Rasûl-i Ekrem (sav) ise onlara Allah'tan en çok korkan ve O'na en üstün saygıyı
besleyenin kendisi olduğunu, bununla beraber bazan oruç tutup bazan tutmadığını,
hem namaz kıldığını hem uyuduğunu, ayrıca evlendiğini söyleyerek verdikleri
kararın yanlış olduğunu ifade etmiştir. (Buhârî, Nikâh, 1).
Genç sahâbî Abdullah b. Amr b. Âs'ı (ra) eşini
bile ihmal edecek derecede ibadete düşkünlüğünden dolayı uyarmış, ona
vücudunun, gözünün, ailesinin ve misafirlerinin de kendisi üzerinde hakkı
olduğunu hatırlatarak bazan oruç tutup bazan tutmamasını, bazan namaz kılıp
bazan uyumasını tavsiye etmiştir. (Buhârî, Teheccüd, 20; Savm,
54-59).[1]
[1] Bu konuda bk. Afzalurrahman, Sîret
Ansiklopedisi, III, 229-279; Kandemir, M. Yaşar, “Muhammed”, DİA,
XXX, 426-427; Dönmez, İbrahim Kafi, “Muhammed”, DİA, XXX, 441-444.
0 yorum:
Yorum Gönder