Ebû Ömer b. Dâvûd
Her
medeniyetin kendisine has kaynakları ve doğuş süreci bulunmaktadır. Buna uygun
olarak medeniyetlerin bilgi kaynakları ve ilim geleneği oluşur. Medeniyetler
birbirlerinden etkilendiği gibi farklılık da gösterir.
İslâm
medeniyetinin güçlü olduğu dönemlerde şekillenmiş olan ilmî yapısı asırlar
boyunca insan yetiştirmenin kurumsal temellerini oluşturdu. Kuşkusuz bir yerde
insan varsa orada sorun ve çözüm de vardır. Dünyanın hiçbir döneminde her şey
yüzde yüz güzel olmamıştır. Böyle bir şey dünyanın varlığına aykırıdır.
Güzelliğin yanında çirkinliğin, iyiliğin yanında kötülüğün, doğrunun yanında
yanlışın, ilmin yanında cehlin, sıcağın yanında soğuğun olması dünyaya
aidiyetin tabiatındandır. İnsanoğlu hayatı boyunca tercihlerle karşı karşıya kalır.
Yaptığı tercihler onu yeni tercihlerle karşı karşıya bırakır.
İlmî
gelenek, eğitim sistemi, okutulması ya da öğretilmesi gerekenler zamanla
ihtiyaçlar çerçevesinde şekillenmiştir. Bunun önemli özelliklerinden biri
hoca-talebe ilişkisidir. Hz. Peygamber döneminden itibaren şekillenen ilim
halkalarının müdavimleri, ilimlerini bir disiplin içinde almışlardır. Fikrî
özgürlüğün daha güçlü bir şekilde hissedildiği, ilk eserlerde canlı tartışmalar
yaptıkları, bu tartışmalarla temel tartışma konularını oluşturdukları gibi ekol
ya da mezheplerin şekillenmesini de sağlamış oldular.
Âlimler
arasında görüş ayrılıklarının olması, bu sebeple tartışmaların yaşanması
kaçınılmaz bir şeydir. Hatta zaman zaman bu tartışmaların akdedilen meclislere
ve saraylara taşındığı görülmektedir. Geçmişteki görüş ayrılıkları ekolleri
oluştururken insanların birbirlerini kıyasıya eleştirdiklerini, bugün de olduğu
gibi bazen ölçüyü kaçırdıkları bir gerçektir. Geçmişte olanı öğrenmek istersen
bugüne bak.
Tartışmaların
zaman zaman bir görüşe mensup kişilerin devlet ricaline yanaşmaları ve
diğerlerinin baskı altına alınması da söz konusu olmuştur. Ancak gerek iletişim
imkânlarının azlığı, gerekse bu tartışmalar genellikle halkın bilgisi ve ilgi
alanı dışında gerçekleşmiştir.
Her
medeniyet ve din, zaman zaman gerileme ve savrulma yaşar. Bu gerileme ve
savrulmalar güçlü olduğunda derin etkiler bırakır ve hatta medeniyetin ve dinin
ölümüne sebep olur. Nitekim geçmişe baktığımızda bugün ölü medeniyet ve dinler
arasında olan onlarca medeniyet ve din mevcuttur.
Bizim
medeniyetimiz de tarihte güçlü iç ve dış darbeler yedi. Bu darbeler
savrulmalara sebep oldu. Değerlerimizden uzağa düştüğümüz dönemlerden
geçiyoruz. Bu savrulma hayatımızın birçok yönünü etkiliyor. İlim dünyası da
bunlar arasında… Bu savrulmadan dolayı kimin sözü dinlenir bir bilge ve âlim,
kimin ise sahtekâr, riyakâr ve cahil olduğunu ayırt edemiyoruz. Bazılarımız
kimi şeylerin farkında olsa da insanları yönlendirenlerin etrafına
toplayabilecekleri kişiler bulmaları zor olmuyor. Bunlar bazen samimi duyguları
istismar edilen kişiler, bazen de durumu lehlerine çevirmeye çalışan münafık
karakterli kimselerdir. Toplumun büyük bir kesimi ise şaşkınlıkla yol bulmaya
çalışıyor.
Doğrusu
işin nereye varacağını kestirmek zor. Bu savrulma ne zamana kadar devam edecek?
Bilen varsa beri gelsin…
ebuomerbindavud@gmail.com
0 yorum:
Yorum Gönder