28 Mayıs 2017 Pazar

Hz. Osman Dönemi Fetihleri

 Prof. Dr. Âdem APAK
Hz. Peygamber’in (sav) vefatından sonra halîfe seçilen Hz. Ebû Bekir, ridde hareketlerini bastırdıktan sonra Suriye ve Irak üzerine ordular göndermişti. Hz. Ömer zamanında daha da genişletilen fetih harekâtıyla doğuda İran kontrol altına alınırken, batıda Bizans’ın Doğu Akdeniz ve Mısır hâkimiyetine son verildi. Hz. Osman’ın halîfeliğinde bu fetih hareketleri nihaî hedeflerine ulaştırılarak Hulefâ-i Râşidîn döneminin en geniş sınırlarına ulaşıldı. Bu dönemde gerçekleştirilen fetihleri, orduların harekât merkezleri dikkate alınarak aşağıdaki şekilde tasnif etmek mümkündür.

A. BASRA

Hz. Osman döneminde en yoğun fetihler Basra’dan gönderilen ordular tarafından gerçekleştirilmiştir. Hz. Ömer’in emriyle Utbe b. Gazvan tarafından kurulan bu şehir[1], Irak, İran ve Horasan fetihlerinde önemli bir üs vazifesi görmüştür. Hz. Osman’ın halîfeliği sırasında Kûfe’deki fetihler önce Ebû Mûsâ el-Eş‘arî, onun ardından da hicretin 29. yılında (M.649-650) buraya vali tayin edilen Abdullah b. Âmir tarafından düzenlenmiştir.[2]
Abdullah b. Âmir, valilik görevini üstlenmesinin ardından bir kısmını kendisinin idare ettiği seferler sonucunda pek çok mamur beldeyi İslâm topraklarına dahil etti. İlk olarak Hz. Ömer zamanında itaat altına alınmış bulunan ancak Hz. Osman’ın halîfeliğinin başlangıç döneminde valileri Ubeydullah b. Ma‘mer’e karşı ayaklan Farslılar üzerine büyük bir ordu sevk etti. Ebû Berze el-Eslemî ile Ma‘kıl b. Yesar’ın da komutan olarak görev yaptığı askerî operasyonlarda bir çok isyancı etkisiz hale getirildi.[3] Bunun ardından Abdullah b. Âmir sırasıyla İstahr ve Gur bölgelerini ele geçirdi. Gur fethi esnasında daha önce itaat altına alınmış olan İstahr halkının isyan etmesi üzerine geri dönerek şehri ikinci defa kontrol altına aldı. Akabinde de İstahr’a yakın bir mesafede bulunan Darabcird fethedildi.[4]
İlk askerî harekatını tamamladıktan sonra eyalet merkezi Basra’ya dönen Abdullah b. Âmir, burada komutanlarıyla yaptığı istişareden sonra yeni bir ordu sevkine karar verdi.[5] Bu amaçla Mücâşi b. Mes‘ûd emrindeki askerleri Kirman üzerine harekete geçirdi. Kısa süre sonra Kirman’ın önemli bir merkezi olan Sirhan[6] fethedildi.[7] Daha sonra Horasan şehirlerini hedef alan İbn Âmir, öncü kuvvetlerin başına Ahnef b. Kays’ı getirmek suretiyle bölgenin kapısı durumunda olan Tâbesân[8] kalesini muhasara etti. Müslümanlara karşı direnemeyeceğini anlayan şehir halkı barış istedi. Bunun ardından Kuhistanlılar[9] ile yıllık 600 bin dirhem karşılığında sulh anlaşması imzalandı.[10] İbn Âmir’in Yezîd el-Curaşî komutasında gönderdiği ordu ise sırasıyla Rüstak-Zâm[11] ve Nisâbur’a[12] bağlı Bâharz[13] ile Cüveyn[14] isimli yerleşim birimlerini hakimiyeti altına aldı. Horasan’ın diğer önemli merkezi Beyhak[15] üzerine Esved b. Külsüm el-Adevî gönderildi. Adı geçen komutanın da şehit olduğu şiddetli çarpışmalar sonucunda şehir Müslümanların eline geçti. Beyhak seferi devam ederken İbn Âmir kendi emrindeki orduyla Nisâbur’a bağlı bir şehir olan Bust’u[16] zaptetti. Ardından sırasıyla Havaf[17], Esferâyin[18] ve Ergiyan[19] şehirleri fethedildikten sonra asıl hedef olan Nisâbur’a ulaşıldı. Şehir uzun süren bir kuşatmadan sonra yıllık bir milyon dirhem karşılığında Müslümanlara teslim oldu. Abdullah b. Âmir, bu merkezin ardından sırasıyla Nesâ[20], Abiyurd (Abiverd)[21] ve Serahs’ı[22] da barış yoluyla İslâm topraklarına kattı.[23]
İbn Âmir, Hicretin 32. (M.653) yılında Abdullah b. Hâzim es-Sülemî’yi Tûs[24] üzerine görevlendirdi. Müslümanların gerçekleştirdiği kuşatmanın ardından şehir halkıyla yıllık 600 bin dirhem karşılığında barış yapıldı. Abdullah b. Âmir bu esnada Herat şehrini hedef alan başka bir ordu gönderdi. Heratlılar bir milyon dirhem karşılığında Müslümanlara sulh teklifinde bulundular.[25] Bu arada Merv idarecileri daha şehirleri kuşatılmadan önce İbn Âmir’e gelerek yıllık iki milyon dirhem vermeye taahhüt ederek anlaşma istediler.[26] Abdullah b. Âmir, Mervlilerle yaptığı barışın ardından Ahnef b. Kays’ı Toharistan’a[27] gönderdi. Ahnef bölgede ilk önce Secavend’i kuşatarak şehir halkıyla sulh yaptı. Daha sonra da Merv er-Rûz ele geçirildi.[28] Bu esnada Toharistan, Cürcan, Talkan[29] ve Firyab[30]  halkı Ahnef'e karşı savaşmak üzere bir ordu gönderdiler. Ahnef birleşik orduyu tekrar mağlup etti. Bu şekilde Cürcan, Talkan ve Firyab’ın kontrolü tamamen Müslümanların eline geçmiş oldu.[31] Ahnef b. Kays bu fetihlerden sonra Belh şehrini de fethe muvaffak oldu.[32] 
Hz. Osman’ın halîfeliği döneminde Basra valisi Abdullah b. Âmir’in İslâm topraklarına kazandırdığı beldelerden birisi de Sicistan’dır. Bu bölge esasında Hz. Ömer zamanında itaat altına alınmıştı. Ancak onun vefatından sonra bölge halkı isyan etti. Abdullah b. Âmir, burayı tekrar itaat altına almak üzere Rabi‘ b. Ziyad el-Harisî’yi Basra’dan harekete geçirdi. Müslüman ordu sırasıyla Ruşt[33], Şervaz[34] ve Serenc[35] gibi merkezleri fethederek Sicistan’da kontrolü yeniden sağladı.[36] Bunun ardından Kâbil[37] ve Gazne[38] şehirleri de fethedildi.[39] Böylece Abdullah b. Âmir genel komutasında gerçekleştirilen bütün bu seferler neticesinde Fars, Kirman, Sicistan ve Horasan tamamen Müslümanların eline geçmiş oldu.[40]

B. KÛFE

Hz. Osman, halîfe seçilmesinden sonra ilk olarak 24(645) tarihinde Kûfe valisi Muğîre b. Şu‘be’yi azlederek yerine Sa‘d b. Ebû Vakkâs’ı getirmişti.[41] Ancak Sa‘d’ın buradaki görevi fazla sürmedi; o da yaklaşık bir buçuk yıl sonra[42] 26(647) yılında şehrin valiliğini Velîd b. Ukbe b. Ebî Muayt’a bıraktı.[43] Bundan dolayı, Hz. Osman’ın halîfeliği döneminde Kûfe merkezli fetihler Velîd b. Ukbe tarafından başlatılmıştır.
Velîd b. Ukbe’nin Kûfe’ye tayiniyle aynı dönemde Azerbaycan halkı Hz. Ömer zamanında yapılmış olan anlaşmayı bozduklarını ilân etmişlerdi. Vali isyanı bastırmak üzere Hicretin 26. yılında (M.647) yılında bölgeye bir sefer düzenledi. Bunun sonucunda isyana iştirak etmiş olan Mukan (Mugan)[44], Beber (Babr)[45], Taylasan[46] gibi Azerbaycan şehirleri yeniden itaat altına alındı.[47] Velîd bunun ardından Selman b. Rebîa el-Bâhilî’yi Ermenistan üzerine gönderdi. Burada da Müslüman ordular isyancıları etkisiz hale getirdiler.[48] Azerbaycan ve Ermenistan seferinde ordu komutanı olarak görev yapan sonraki Kûfe valisi Sa‘îd b. el-Âs da fetih hareketlerinde büyük başarı göstermiştir.[49]
Hz. Osman Hicretin 30. yılında (M.650) Velîd’i Kûfe valiliğinden azlettikten sonra yerine Sa‘îd b. el-Âs’ı tayin etti. Yeni vali vazifeyi üstlenmesinin hemen ardından Taberistan’a yöneldi. Bölgede ilk önce Tâmis[50] fethedildi. Daha sonra Cürcan üzerine gönderilen ordu yıllık 200 bin dirhem karşılığında bölge halkıyla barış anlaşması yaptı. Sa‘îd b. el-Âs’ın Kûfe valiliği sırasında son olarak Nâmiye[51]şehri ele geçirildi.[52]

C. ŞAM

Hz. Ebû Bekir döneminde başlatılan Şam fetihleri, Hz. Ömer’in hilâfetinde Hâlid b. Velîd, Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh, Amr b. el-Âs ve Yezîd b. Ebû Süyfan gibi komutanlar tarafından daha da plânlı hale getirilmişti.[53] Hicretin 17-19. yılları (M.638-640) arasında Şam ve civarında görülen veba salgını bir çok Müslüman askerin yanı sıra Dımaşk valisi Yezîd b. Ebû Süfyan’ın da ölümüne sebep olunca, bölge valiliğine Muaviye b. Ebû Süyfan getirilmişti.[54] Muaviye görevi üstlenmesinden itibaren Rum topraklarına sistemli sefer düzenlemeye başladı. Hz Ömer’in halîfeliğinin son döneminde onun emriyle harekete geçen Müslüman ordular Anadolu içlerinde Ammuriye’ye (Ammorion)[55] kadar ulaşmışlardır.[56]
Hz. Osman döneminde Şam valisi Muaviye’nin görev ve yetki alanı daha da genişletildi. Muaviye, bu süreçte Bizans’a karşı seferleri daha düzenli hale getirdi. Neticede Arap orduları Antakya ve Tarsus’a kadar ulaştılar. Valinin emriyle Yezîd b. Hur el-Absî komutasındaki bir ordu çıktığı yaz seferinde yeniden Antakya sınırlarını aştı.[57] Muaviye hicretin 33. yılında (M. 653-54) yılında bizzat kendi emrindeki ordu ile Malatya önlerine kadar geldi.[58] Hz. Osman’ın halîfeliği döneminin sonuna kadar düzenli Rum seferlerini devam ettiren Muaviye, zamanla fethedilen topraklara çeşitli Arap kabilelerini yerleştirmek suretiyle bölgede plânlı bir iskân politikası takip etmiştir.[59]
Hz. Ömer döneminde deniz seferi izni alamayan Muaviye[60], aradığı fırsatı Hz. Osman zamanında buldu. Esasında yeni halîfe de Hz. Ömer’in çekincelerini paylaşması sebebiyle ona izin verme taraftarı değildi.[61] Bununla birlikte Muaviye’nin ısrarları neticesinde yola çıkarken ailesini de yanına alması ve sadece gönüllü askerlerle gitmesi şartıyla Kıbrıs seferine müsaade edildi.[62] 28(648) yılında[63] gerçekleştirilen Kıbrıs harekatına sahâbeden Ebû Zer el-Gıfârî, Ubâde b. Sâmit ve Ümmü Harâm binti Milhân gibi seçkin şahsiyetler de iştirak ettiler.[64]  Akka’dan[65] hareket eden donanma Kıbrıs sahillerine ulaştıktan sonra karada kendilerini karşılayan düşman ordusunu yenilgiye uğrattı. Bunun üzerine ada halkı yıllık yedi bin dinar ödeme şartıyla anlaşmaya razı oldu. Yapılan görüşmeler sunucunda Kıbrıslıların Bizans üzerine yapılacak seferlerde Müslümanlara yardımcı olmaları hususu da karara bağlandı.[66] Muaviye, Hz. Osman’ın halîfeliği döneminde 34 (M.654) yılında meydana gelen Zâtü’s-Savâri deniz savaşına Şam orduları komutanı sıfatıyla katılarak Mısır valisi Abdullah b. Sa‘d ile birlikte kazanılan zafere önemli katkı sağlamıştır.[67]

D. MISIR

Mısır, Hz. Ömer döneminde Amr b. el-Âs’ın idaresindeki ordular tarafından fethedilmişti.[68] Hz. Osman, hicretin 27. yılında (M.647) onu azlederek yerine Abdullah b. Sa‘d’ı Mısır valiliğine getirince bölgede daha sonraki fetih faaliyetleri Abdullah tarafından gerçekleştirildi. Esasında Abdullah b. Sa‘d daha vali olmadan önce selefi Amr b. el-Âs’ın emriyle Mısır dışına seferler düzenlemişti.[69] Valilik görevini aldıktan sonra ise Kuzey Afrika topraklarını fethetmek amacıyla harekete geçti. Hicretin 27. yılında (M.647) başlatılan Ifrikıye seferinde, İslâm ordusu ilk önce Trablusgarb’ı (Tripoli) itaat altına aldı. Bunun ardından Müslüman askerler bölgenin merkez şehri konumundaki Subeytula’yı[70] muhasara ettiler. Fakat kuşatmada istenilen netice alınamadı. Bunun üzerine halîfe bölgeye Abdullah b. Zübeyr idaresinde yardımcı birlik gönderdi. Gelen askerlerin desteğiyle şehir Müslümanların eline geçti.[71] Subeytula fethinin hemen ardından bölgedeki yakın yerleşim birimleri üzerine ordular gönderildi. Bunların öncelikli görevi, kaçan Bizans birliklerinin bölgeden temizlenmesiydi. Bu esnada Kafsa[72] fethedildi. Ardından Eclem kabilesi üzerine giden Müslüman askerler onlarla yıllık bir buçuk milyon dinara barış anlaşması yaptılar. Gerek Subeytula zaferi, gerekse çevrenin fethiyle İslâm orduları muazzam ganimetlerin de sahibi oldu.[73]
Abdullah b. Sa‘d, valiliği esnasında kara fetihleri yanında deniz seferleri de gerçekleştirdi. Bunların en önemlisi donanma komutanı olarak görev yaptığı Zâtü’s-Savâri deniz savaşıdır. Bizans İmparatoru Herakleios, Arapların Ifrikıye’yi fethetmeleri, ardından Bizans’ın Akdeniz’deki en önemli üsleri olan Kıbrıs ve Rodos’u[74] ele geçirmeleri üzerine Akdeniz’e büyük bir donanma göndermişti. Mısır valisi Abdullah b. Sa‘d buna karşılık düşman donanmasını karşılamak üzere Akdeniz’e açıldı. Şam valisi Muaviye de Abdullah’a destek vermek için Şam’dan harekete geçti. Hicretin 34. yılında (M.654) iki donanma Akdeniz’de karşı karşıya geldiler. Bir kaç gün süren deniz savaşı Müslümanların kesin galibiyetiyle neticelendi. Bu savaş İslâm tarihinin en parlak deniz zaferlerinden biri olarak tarihe geçmiştir.[75]
Abdullah b. Sa‘d’ın Mısır valiliği esnasında Müslümanlar İskenderiye üzerine ikinci defa sefer düzenlemek durumunda kaldılar. Zira şehrin fethinden yaklaşık üç yıl sonra burada bulunan Rumların teşvikiyle Bizans imparatoru Konstantin büyük bir donanmayı İskenderiye’ye gönderdi. Şehre ulaşan Rumlar, az sayıdaki Müslüman muhafızı etkisiz hale getirmek suretiyle şehri tekrar ele geçirdiler.[76] İskenderiye’nin işgali haberi Müslümanlara ulaşınca, Mısırlılar halîfeden, daha önce valilikten azledilmiş olan Amr b. el-Âs’ı başkomutan olarak buraya üzerine göndermesini talep ettiler. Çünkü Amr, fetihler sırasındaki savaşlarda Rumların gözünü korkutmuş, onlara Arapların yenilmez olduğunu kanıtlamıştı. Hz. Osman bu isteği olumlu karşıladı ve kendisini yaklaşık 15 bin kişilik bir orduyla İskenderiye üzerine gönderdi. Müslüman ordu ilk önce yol üzerinde bulunan Nakyus’ta toplanmış Rum ordusunu etkisiz hale getirdi. Ardından İskenderiye Araplar tarafından ikinci defa kuşatıldı. Üç ay süren bir muhasaradan sonra hicretin 25. yılı Rabîulevvel ayında (Ocak M.646) şehir tekrar fethedildi. Düşman askerlerinin bir kısmı geldikleri gemilerle geriye kaçarken, geri kalanları ise komutanları Manuel de dahil olmak üzere ortadan kaldırıldı. Amr b. el-Âs şehir halkını tekrar zimmî statüsünde kabul ederek onlarla cizye karşılığında barış anlaşması imzaladı.[77] Bizanslılar uğradıkları bu ikinci hezimetten sonra bir daha İskenderiye’yi ele geçirme cesareti gösterememişlerdir. Şehir bundan sonra Roma ordularının Mısır içlerine sevkıyat yaptıkları bir üs olmaktan çıkıp, Müslümanlar için Kuzey Afrika fetihlerinin ikmal merkezi haline gelmiştir.
Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, Hz. Osman zamanında gerek doğuda, gerekse batıda Hz. Ömer’in başlatmış olduğu fetih harekâtı devam ettirilmiş, daha önce fethedilmiş bulunan İran, Azerbaycan, Suriye ve Mısır gibi bölgelerin güvenliklerinin sağlanmasının ardından daha da ileri gidilerek doğuda Hint topraklarına, batıda ise Kuzey Afrika’nın zaptıyla beraber Akdeniz’in en uç noktalarına ulaşılmış, yani Bizans’ın Afrika hakimiyetine son verilmiştir. Bu dönemde Müslümanlar denizde de üstünlüğü ele geçirmişler, Akdeniz’in neredeyse tamamını kontrol altına almışlardır. Hz. Osman’ın halîfeliği döneminde gerçekleşen bütün bu fetihler sonucunda, Müslümanlar zamanın en önemli coğrafî ve stratejik bölgeleri olan Asya’nın batısı ile Kuzey Afrika’nın tamamında, Güney Kafkasya, Doğu Akdeniz ve Anadolu’da ise kısmen hakimiyet kurmayı başarmışlardır.





[1]      Mes‘ûdî, Mürûcü’z-Zeheb, I-IV, (thk. Muhammed Muhyiddin Abdulhamid), Mısır 1964, II, 328-329.
[2]      Taberî, Tarihu’l-Ümem ve’l-Mülûk, (thk. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim), I-XI, Beyrut ts. (Dâru’s-Süveydân), IV, 264; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Tarih, I-IX, Beyrut 1986, III, 49; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, I-XIV, Beyrut-Riyad ts. (Mektebetü’l-Meârif--Mektebetü’n-Nasr), VII, 153-154.
[3]      Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 549.
[4]      Ya‘kûbî, Tarih, I-II, Beyrut 1960, II, 166; Taberî, Tarih, IV, 265-267; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 50-51.
[5]      Taberî, Tarih, IV, 300-301; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 61.
[6]      Grohmann, A., “Sirhan”, İA, X, 707.
[7]      Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, (thk. Abdullah Enis et-Tübbâ-Ömer Enis et-Tabbâ), Beyrut 1987, s. 551.
[8]      Tâbeseyn, Horasan’ın iki kapısı vardır; Birincisi, Tâbesü’l-Unnâb, diğeri ise Tâbesü’t-Temr’dir. İkisine tesniye isim olarak Tâbesan (Tabeseyn) ismi verilmiştir. İbn Hurdazbih, Kitabu’l-Mesâlik ve’l-Memâlik, Leiden 1967, s. 35, 52, 243; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,  I-V, Beyrut 1975, IV, 20.
[9]      Kuhistan adı farklı bir çok yakın bölgeye isim olarak verilmiştir.  Bunlar Horasan Kuhistanı, Kirman Kuhistanı ve Kabil Kuhistanı’dır. Burada adı geçen Kuhistan, Horasan bölgesinde bulunandır. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik, s. 20, 25, 35, 49, 196, 243; İstahrî, Kitabu’l-Mesâlik ve’l-Memâlik,Leiden 1967, s. 243.
[10]    Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 567-568.
[11]    Rüstak, Fâris topraklarında Kirman yakınlarında bir şehirdir. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik, s. 49; İstahrî, el-Mesâlik,s. 266, 277; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,III, 43.
[12]    Nisâbur, Horasan’ın dört büyük şehrinin (ki bunlar Nisâbur, Merv, Herat ve Belh’dir) en önemlisi ve Orta Çağ İran’ında da önemli şehirlerden birisidir. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik, s. 23, 29, 35, 39, 41, 50-51, 171, 189, 199, 201-202; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,V, 331-333.
[13]    Bâharz, Nisâbur ile Herat arasında yer alan bir şehirdir.  Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,I, 316.
[14]    Cüveyn, Kıble yönünde Beyhak, kuzey yönünde de Cârceran şehirleri arasında kalan bir bölgedir. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik, s. 24; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,II, 192.
[15]    Beyhak, Horasan’da İran’ın kuzeydoğusunda bulunan Nisâbur’a bağlı bir şehirdir. Makdisî, Ahsenü’t-Tekâsim, Leiden 1967, s. 300, 318, 326;  Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,I, 537.
[16]    Bust, Sicistan, Gazne ve Herat arasında bir şehirdir. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik, s. 243; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân, I, 414.
[17]    Havaf (Haf), Horasan’da bir belde olup, Nisâbur’un nahiyesidir.  Schwarz, P., “Hâf”, İA, V, 1, 61.
[18]    Esferâyin, Nisâbur tarafında bir kale ve yer adıdır. Makdisî, Ahsenü’t-Tekâsim,s. 300, 318, 232, 372; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,I, 177.
[19]    Ergiyan, Nisâbur yakınlarında bir yerleşim birimidir.  Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,I, 153.
[20]    Nesâ, Horasan’da bir şehirdir. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik,s. 35, 39, 243; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,V, 287.
[21]    Abiyurd (Abiverd, Ebiverd), Serahs ile Nesâ arasında bir şehirdir. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik,s. 35; İstahrî, el-Mesâlik,s. 254,  261; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,I, 86.
[22]    Serahs, Nisâbur ile Merv arasında yer alan kadim bir Horasan şehridir. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik,s. 24, 36, 39; İstahrî, el-Mesâlik,s. 254, 259, 281-285; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,III, 208.
[23]    Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 568-569; Taberî, Tarih, IV, 301; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 61-62.
[24]    Tûs, Horasan ile Nisâbur arasında bir şehirdir. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik,s. 24, 35, 99, 201, 243; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,IV, 48.
[25]    Halîfe b. Hayyât, Tarih, (thk. Süheyl Zekkâr), Beyrut 1993, s. 120.
[26]    İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, I-VIII, Beyrut ts. (Dâru Sâdır), V, 46; Halîfe b. Hayyât, Tarih, s. 121; Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 570.
[27]    Toharistan, Horasan tarafında bir çok beldeyi içine alan geniş bir bölgedir. Toharistan-ı Ulyâ ve Toharistan-ı  Süflâ diye ikiye ayrılır. İstahrî, el-Mesâlik,s. 254, 275; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân, IV, 23.
[28]    Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 571.
[29]    Talkan, Toharistan’ın en büyük şehri olup, Belh ile Merv er-Rûz arasından bulunmaktadır. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik,s. 32-34, 210, 243; İstahrî, el-Mesâlik,s. 270, 275, 278-279, 282, 286; Makdisî, Ahsenü’t-Tekâsim,s. 296, 302-303; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,IV, 23.
[30]    Firyâb, Belh yakınlarında bir şehirdir. Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,IV, 259.
[31]    Halîfe b. Hayyât, Tarih, s. 121; İbn Sa‘d, et-Tabakât, V, 46-47; Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 572-573; Ya‘kûbî, Tarih, II, 167; Taberî, Tarih, IV, 309-312.
[32]    Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 573; Taberî, Tarih,IV, 313-314.
[33]    İbn Hurdazbih, el-Mesâlik,s. 50.
[34]    Şervaz, Sicistan’da bir yerleşim birimidir.  Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,III, 337.
[35]    Serenc, Sicistan’da bir kasaba adıdır.  Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,III, 138.
[36]    İbn  Sa‘d, et-Tabakât, V, 45; Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 553-555; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,III, 337.
[37]    Kâbil, Afganistan’ın bugünkü başkenti olup aynı adla anılan ırmağın geçtiği Şirdarvaza ve Asamayi dağları eteklerinde ve çok münbit bir vadi içinde kurulmuş bir vilayet merkezidir. Makdisî, Ahsenü’t-Tekâsim,s. 54, 154, 162, 186; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,IV, 426-427.
[38]    Gazne, Hind ve Horasan arasında Kabil’in 145 km. güneybatısında yer alan ve kendi adıyla anılan eyaletin merkezi olan şehirdir. İstahrî, el-Mesâlik, 239, 250-257, 280, 283; Makdisî, Ahsenü’t-Tekâsim,s. 340; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,IV, 201.
[39]    Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 555; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 64-65.
[40]    Taberî, Tarih, IV, 314; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 64.
[41]    Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 456; Taberî, Tarih, IV, 224; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 41.
[42]    Taberî, Tarih, IV, 251.
[43]    Taberî, Tarih, IV; 251.
[44]    Bu şehirlerin bulunduğu bölge, Aras ırmağının güney tarafında bir bozkır olup, günümüzde bu toprakların bir kısmı Rusya, bir kısmı da İran sınırları içinde kalmaktadır.  Minorsky, V., “Mûkân”, İA, VIII, 447.
[45]    Beber, bk. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik,s. 57, 119, 245, 262.
[46]    Taylasan, bk. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik,s. 58, 119, 245, 261.
[47]    Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 457-459; Taberî, Tarih, IV, 246-247.
[48]    İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 43.
[49]    İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 43.
[50]    İstahrî, el-Mesâlik, s. 208, 216; Makdisî, Ahsenü’t-Tekâsim, s. 51, 354-355, 372.
[51]    İbn Hurdazbih, el-Mesâlik,s. 35; Makdisî, Ahsenü’t-Tekâsim, s. 51, 355.
[52]    Halîfe b. Hayyât, Tarih, s. 122; Ya‘kûbî, Tarih, II, 166; Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 467-468; Taberî, Tarih, IV, 269-271.
[53]    Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 159-164, 165, 178-179, 190-192, 192-193; Taberî, Tarih, III, 604, IV, 62, 396-397.
[54]    Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 192; Ya‘kûbî, Tarih, II, 150; Taberî, Tarih, IV, 62.
[55]    Ammorion, İç Batı Anadolu’da bugün harabe halinde kalan ve Emirdağ’ın 17 km. kadar doğusunda, Hamzacalı ve Hisar köyleri arasında bulunan eski bir yerleşim merkezidir. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik,s.101, 106, 107, 109, 113, 253, 258; Makdisî, Ahsenü’t-Tekâsim,s. 153.
[56]    Taberî, Tarih, IV, 250; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 44.
[57]    Taberî, Tarih, IV, 250; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 44.
[58]    Taberî, Tarih,IV, 317.
[59]    Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 245.
[60]    Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s.208; Taberî, Tarih, IV, 260-261.
[61]    Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 208.
[62]    Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 208-210; Taberî, Tarih, IV, 260-261; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 48.
[63]    Seferin 29 (649), 33 (654) te olduğunu nakleden rivayetler için bk. Taberî, Tarih, IV, 259.
[64]    Taberî, Tarih,IV, 259; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 48.
[65]    Akka, Eski Atik’in Hacco (Akko), Yunanlılar’ın Ptolemais, Fransızlar’ın Acre dedikleri günümüzde İsrail toprakları içinde yer alan Filistin’in batısında bir sahil şehridir. Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,IV, 143-144.
[66]    Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 208-209; Ya‘kûbî, Tarih, II, 166; Taberî, Tarih, IV, 262-263.
[67]    Taberî, Tarih, IV, 290-292; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 58.
[68]    Mısır fetihleri için bk. İbn Abdilhakem, Futûhu Mısr, s. 175-177; Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 331; Ya‘kûbî, Tarih, II, 164; Taberî, Tarih, IV, 104-105; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 41-42.
[69]    Taberî, Tarih, IV, 253-256; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 44-45.
[70]    Sübeytula, Kayravan şehrine 70 mil mesafede bulunan ve Georgias’a nispet edilen bir Kuzey Afrika şehridir. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik,s. 87; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,III, 186-187.
[71]    İbn Abdilhakem, Futûhu Mısr ve Ahbâruhâ, (thk. Charles Torrey), Kahire 1991, s. 183; Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 318; Ya‘kûbî, Tarih, II, 165; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 45-46.
[72]    Kafsa, Tunus’ta Kayravan şehrinin 219 km. güneyinde bir yerleşim merkezidir. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik,s. 87; Makdisî, Ahsenü’t-Tekâsim,s. 55, 217, 246.
[73]    İbn Abdilhakem, Futûh, s. 183-184; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 45-46.
[74]    Kıbrıs 28(648-649), Rodos 34 (654) yılında Müslümanların eline geçmişti. bk. Ya‘kûbî, Tarih, II, 166; Taberî, Tarih, IV, 258, 263-264.
[75]    İbn Abdilhakem, Futûh,s.189-191; Taberî, Tarih, IV, 288, 290-292; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 58.
[76]    Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 331; Ya‘kûbî, Tarih, II, 164; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 41-42.
[77]    İbn Abdilhakem, Futûh, s. 175-177; Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 311; Ya‘kûbî, Tarih, II, 164; Taberî, Tarih IV, 104-105.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar