Hz. Peygamber’in (sav)
vefatından sonra halîfe seçilen Hz. Ebû Bekir, ridde hareketlerini bastırdıktan
sonra Suriye ve Irak üzerine ordular göndermişti. Hz. Ömer zamanında daha da
genişletilen fetih harekâtıyla doğuda İran kontrol altına alınırken, batıda
Bizans’ın Doğu Akdeniz ve Mısır hâkimiyetine son verildi. Hz. Osman’ın
halîfeliğinde bu fetih hareketleri nihaî hedeflerine ulaştırılarak Hulefâ-i
Râşidîn döneminin en geniş sınırlarına ulaşıldı. Bu dönemde gerçekleştirilen
fetihleri, orduların harekât merkezleri dikkate alınarak aşağıdaki şekilde
tasnif etmek mümkündür.
A. BASRA
Hz. Osman döneminde en
yoğun fetihler Basra’dan gönderilen ordular tarafından gerçekleştirilmiştir.
Hz. Ömer’in emriyle Utbe b. Gazvan tarafından kurulan bu şehir[1],
Irak, İran ve Horasan fetihlerinde önemli bir üs vazifesi görmüştür. Hz.
Osman’ın halîfeliği sırasında Kûfe’deki fetihler önce Ebû Mûsâ el-Eş‘arî, onun
ardından da hicretin 29. yılında (M.649-650) buraya vali tayin edilen Abdullah
b. Âmir tarafından düzenlenmiştir.[2]
Abdullah b. Âmir,
valilik görevini üstlenmesinin ardından bir kısmını kendisinin idare ettiği
seferler sonucunda pek çok mamur beldeyi İslâm topraklarına dahil etti. İlk
olarak Hz. Ömer zamanında itaat altına alınmış bulunan ancak Hz. Osman’ın
halîfeliğinin başlangıç döneminde valileri Ubeydullah b. Ma‘mer’e karşı ayaklan
Farslılar üzerine büyük bir ordu sevk etti. Ebû Berze el-Eslemî ile Ma‘kıl b.
Yesar’ın da komutan olarak görev yaptığı askerî operasyonlarda bir çok isyancı
etkisiz hale getirildi.[3] Bunun
ardından Abdullah b. Âmir sırasıyla İstahr ve Gur bölgelerini ele geçirdi. Gur
fethi esnasında daha önce itaat altına alınmış olan İstahr halkının isyan
etmesi üzerine geri dönerek şehri ikinci defa kontrol altına aldı. Akabinde de
İstahr’a yakın bir mesafede bulunan Darabcird fethedildi.[4]
İlk askerî harekatını
tamamladıktan sonra eyalet merkezi Basra’ya dönen Abdullah b. Âmir, burada
komutanlarıyla yaptığı istişareden sonra yeni bir ordu sevkine karar verdi.[5] Bu
amaçla Mücâşi b. Mes‘ûd emrindeki askerleri Kirman üzerine harekete geçirdi.
Kısa süre sonra Kirman’ın önemli bir merkezi olan Sirhan[6]
fethedildi.[7]
Daha sonra Horasan şehirlerini hedef alan İbn Âmir, öncü kuvvetlerin başına
Ahnef b. Kays’ı getirmek suretiyle bölgenin kapısı durumunda olan Tâbesân[8]
kalesini muhasara etti. Müslümanlara karşı direnemeyeceğini anlayan şehir halkı
barış istedi. Bunun ardından Kuhistanlılar[9] ile
yıllık 600 bin dirhem karşılığında sulh anlaşması imzalandı.[10] İbn
Âmir’in Yezîd el-Curaşî komutasında gönderdiği ordu ise sırasıyla Rüstak-Zâm[11] ve
Nisâbur’a[12]
bağlı Bâharz[13]
ile Cüveyn[14]
isimli yerleşim birimlerini hakimiyeti altına aldı. Horasan’ın diğer önemli
merkezi Beyhak[15]
üzerine Esved b. Külsüm el-Adevî gönderildi. Adı geçen komutanın da şehit
olduğu şiddetli çarpışmalar sonucunda şehir Müslümanların eline geçti. Beyhak
seferi devam ederken İbn Âmir kendi emrindeki orduyla Nisâbur’a bağlı bir şehir
olan Bust’u[16]
zaptetti. Ardından sırasıyla Havaf[17],
Esferâyin[18]
ve Ergiyan[19]
şehirleri fethedildikten sonra asıl hedef olan Nisâbur’a ulaşıldı. Şehir uzun
süren bir kuşatmadan sonra yıllık bir milyon dirhem karşılığında Müslümanlara
teslim oldu. Abdullah b. Âmir, bu merkezin ardından sırasıyla Nesâ[20],
Abiyurd (Abiverd)[21] ve
Serahs’ı[22]
da barış yoluyla İslâm topraklarına kattı.[23]
İbn Âmir, Hicretin 32. (M.653)
yılında Abdullah b. Hâzim es-Sülemî’yi Tûs[24]
üzerine görevlendirdi. Müslümanların gerçekleştirdiği kuşatmanın ardından şehir
halkıyla yıllık 600 bin dirhem karşılığında barış yapıldı. Abdullah b. Âmir bu
esnada Herat şehrini hedef alan başka bir ordu gönderdi. Heratlılar bir milyon
dirhem karşılığında Müslümanlara sulh teklifinde bulundular.[25] Bu
arada Merv idarecileri daha şehirleri kuşatılmadan önce İbn Âmir’e gelerek
yıllık iki milyon dirhem vermeye taahhüt ederek anlaşma istediler.[26]
Abdullah b. Âmir, Mervlilerle yaptığı barışın ardından Ahnef b. Kays’ı
Toharistan’a[27]
gönderdi. Ahnef bölgede ilk önce Secavend’i kuşatarak şehir halkıyla sulh
yaptı. Daha sonra da Merv er-Rûz ele geçirildi.[28] Bu
esnada Toharistan, Cürcan, Talkan[29] ve
Firyab[30] halkı Ahnef'e karşı savaşmak üzere bir ordu
gönderdiler. Ahnef birleşik orduyu tekrar mağlup etti. Bu şekilde Cürcan,
Talkan ve Firyab’ın kontrolü tamamen Müslümanların eline geçmiş oldu.[31]
Ahnef b. Kays bu fetihlerden sonra Belh şehrini de fethe muvaffak oldu.[32]
Hz. Osman’ın halîfeliği
döneminde Basra valisi Abdullah b. Âmir’in İslâm topraklarına kazandırdığı
beldelerden birisi de Sicistan’dır. Bu bölge esasında Hz. Ömer zamanında itaat
altına alınmıştı. Ancak onun vefatından sonra bölge halkı isyan etti. Abdullah
b. Âmir, burayı tekrar itaat altına almak üzere Rabi‘ b. Ziyad el-Harisî’yi
Basra’dan harekete geçirdi. Müslüman ordu sırasıyla Ruşt[33],
Şervaz[34] ve
Serenc[35] gibi
merkezleri fethederek Sicistan’da kontrolü yeniden sağladı.[36]
Bunun ardından Kâbil[37] ve
Gazne[38]
şehirleri de fethedildi.[39]
Böylece Abdullah b. Âmir genel komutasında gerçekleştirilen bütün bu seferler
neticesinde Fars, Kirman, Sicistan ve Horasan tamamen Müslümanların eline
geçmiş oldu.[40]
B. KÛFE
Hz. Osman, halîfe
seçilmesinden sonra ilk olarak 24(645) tarihinde Kûfe valisi Muğîre b. Şu‘be’yi
azlederek yerine Sa‘d b. Ebû Vakkâs’ı getirmişti.[41]
Ancak Sa‘d’ın buradaki görevi fazla sürmedi; o da yaklaşık bir buçuk yıl sonra[42]
26(647) yılında şehrin valiliğini Velîd b. Ukbe b. Ebî Muayt’a bıraktı.[43]
Bundan dolayı, Hz. Osman’ın halîfeliği döneminde Kûfe merkezli fetihler Velîd
b. Ukbe tarafından başlatılmıştır.
Velîd b. Ukbe’nin
Kûfe’ye tayiniyle aynı dönemde Azerbaycan halkı Hz. Ömer zamanında yapılmış
olan anlaşmayı bozduklarını ilân etmişlerdi. Vali isyanı bastırmak üzere
Hicretin 26. yılında (M.647) yılında bölgeye bir sefer düzenledi. Bunun
sonucunda isyana iştirak etmiş olan Mukan (Mugan)[44],
Beber (Babr)[45],
Taylasan[46]
gibi Azerbaycan şehirleri yeniden itaat altına alındı.[47]
Velîd bunun ardından Selman b. Rebîa el-Bâhilî’yi Ermenistan üzerine gönderdi.
Burada da Müslüman ordular isyancıları etkisiz hale getirdiler.[48]
Azerbaycan ve Ermenistan seferinde ordu komutanı olarak görev yapan sonraki
Kûfe valisi Sa‘îd b. el-Âs da fetih hareketlerinde büyük başarı göstermiştir.[49]
Hz. Osman Hicretin 30.
yılında (M.650) Velîd’i Kûfe valiliğinden azlettikten sonra yerine Sa‘îd b.
el-Âs’ı tayin etti. Yeni vali vazifeyi üstlenmesinin hemen ardından
Taberistan’a yöneldi. Bölgede ilk önce Tâmis[50]
fethedildi. Daha sonra Cürcan üzerine gönderilen ordu yıllık 200 bin dirhem
karşılığında bölge halkıyla barış anlaşması yaptı. Sa‘îd b. el-Âs’ın Kûfe
valiliği sırasında son olarak Nâmiye[51]şehri
ele geçirildi.[52]
C. ŞAM
Hz. Ebû Bekir döneminde
başlatılan Şam fetihleri, Hz. Ömer’in hilâfetinde Hâlid b. Velîd, Ebû Ubeyde b.
el-Cerrâh, Amr b. el-Âs ve Yezîd b. Ebû Süyfan gibi komutanlar tarafından daha
da plânlı hale getirilmişti.[53]
Hicretin 17-19. yılları (M.638-640) arasında Şam ve civarında görülen veba
salgını bir çok Müslüman askerin yanı sıra Dımaşk valisi Yezîd b. Ebû Süfyan’ın
da ölümüne sebep olunca, bölge valiliğine Muaviye b. Ebû Süyfan getirilmişti.[54]
Muaviye görevi üstlenmesinden itibaren Rum topraklarına sistemli sefer
düzenlemeye başladı. Hz Ömer’in halîfeliğinin son döneminde onun emriyle
harekete geçen Müslüman ordular Anadolu içlerinde Ammuriye’ye (Ammorion)[55]
kadar ulaşmışlardır.[56]
Hz. Osman döneminde Şam
valisi Muaviye’nin görev ve yetki alanı daha da genişletildi. Muaviye, bu
süreçte Bizans’a karşı seferleri daha düzenli hale getirdi. Neticede Arap
orduları Antakya ve Tarsus’a kadar ulaştılar. Valinin emriyle Yezîd b. Hur
el-Absî komutasındaki bir ordu çıktığı yaz seferinde yeniden Antakya
sınırlarını aştı.[57]
Muaviye hicretin 33. yılında (M. 653-54) yılında bizzat kendi emrindeki ordu
ile Malatya önlerine kadar geldi.[58] Hz.
Osman’ın halîfeliği döneminin sonuna kadar düzenli Rum seferlerini devam
ettiren Muaviye, zamanla fethedilen topraklara çeşitli Arap kabilelerini
yerleştirmek suretiyle bölgede plânlı bir iskân politikası takip etmiştir.[59]
Hz. Ömer döneminde deniz
seferi izni alamayan Muaviye[60],
aradığı fırsatı Hz. Osman zamanında buldu. Esasında yeni halîfe de Hz. Ömer’in
çekincelerini paylaşması sebebiyle ona izin verme taraftarı değildi.[61]
Bununla birlikte Muaviye’nin ısrarları neticesinde yola çıkarken ailesini de
yanına alması ve sadece gönüllü askerlerle gitmesi şartıyla Kıbrıs seferine
müsaade edildi.[62]
28(648) yılında[63]
gerçekleştirilen Kıbrıs harekatına sahâbeden Ebû Zer el-Gıfârî, Ubâde b. Sâmit
ve Ümmü Harâm binti Milhân gibi seçkin şahsiyetler de iştirak ettiler.[64] Akka’dan[65]
hareket eden donanma Kıbrıs sahillerine ulaştıktan sonra karada kendilerini
karşılayan düşman ordusunu yenilgiye uğrattı. Bunun üzerine ada halkı yıllık
yedi bin dinar ödeme şartıyla anlaşmaya razı oldu. Yapılan görüşmeler sunucunda
Kıbrıslıların Bizans üzerine yapılacak seferlerde Müslümanlara yardımcı
olmaları hususu da karara bağlandı.[66]
Muaviye, Hz. Osman’ın halîfeliği döneminde 34 (M.654) yılında meydana gelen
Zâtü’s-Savâri deniz savaşına Şam orduları komutanı sıfatıyla katılarak Mısır
valisi Abdullah b. Sa‘d ile birlikte kazanılan zafere önemli katkı sağlamıştır.[67]
D. MISIR
Mısır, Hz. Ömer
döneminde Amr b. el-Âs’ın idaresindeki ordular tarafından fethedilmişti.[68] Hz.
Osman, hicretin 27. yılında (M.647) onu azlederek yerine Abdullah b. Sa‘d’ı
Mısır valiliğine getirince bölgede daha sonraki fetih faaliyetleri Abdullah
tarafından gerçekleştirildi. Esasında Abdullah b. Sa‘d daha vali olmadan önce
selefi Amr b. el-Âs’ın emriyle Mısır dışına seferler düzenlemişti.[69]
Valilik görevini aldıktan sonra ise Kuzey Afrika topraklarını fethetmek
amacıyla harekete geçti. Hicretin 27. yılında (M.647) başlatılan Ifrikıye
seferinde, İslâm ordusu ilk önce Trablusgarb’ı (Tripoli) itaat altına aldı.
Bunun ardından Müslüman askerler bölgenin merkez şehri konumundaki Subeytula’yı[70]
muhasara ettiler. Fakat kuşatmada istenilen netice alınamadı. Bunun üzerine
halîfe bölgeye Abdullah b. Zübeyr idaresinde yardımcı birlik gönderdi. Gelen
askerlerin desteğiyle şehir Müslümanların eline geçti.[71]
Subeytula fethinin hemen ardından bölgedeki yakın yerleşim birimleri üzerine
ordular gönderildi. Bunların öncelikli görevi, kaçan Bizans birliklerinin
bölgeden temizlenmesiydi. Bu esnada Kafsa[72]
fethedildi. Ardından Eclem kabilesi üzerine giden Müslüman askerler onlarla
yıllık bir buçuk milyon dinara barış anlaşması yaptılar. Gerek Subeytula
zaferi, gerekse çevrenin fethiyle İslâm orduları muazzam ganimetlerin de sahibi
oldu.[73]
Abdullah b. Sa‘d,
valiliği esnasında kara fetihleri yanında deniz seferleri de gerçekleştirdi.
Bunların en önemlisi donanma komutanı olarak görev yaptığı Zâtü’s-Savâri deniz
savaşıdır. Bizans İmparatoru Herakleios, Arapların Ifrikıye’yi fethetmeleri,
ardından Bizans’ın Akdeniz’deki en önemli üsleri olan Kıbrıs ve Rodos’u[74] ele
geçirmeleri üzerine Akdeniz’e büyük bir donanma göndermişti. Mısır valisi
Abdullah b. Sa‘d buna karşılık düşman donanmasını karşılamak üzere Akdeniz’e
açıldı. Şam valisi Muaviye de Abdullah’a destek vermek için Şam’dan harekete
geçti. Hicretin 34. yılında (M.654) iki donanma Akdeniz’de karşı karşıya
geldiler. Bir kaç gün süren deniz savaşı Müslümanların kesin galibiyetiyle
neticelendi. Bu savaş İslâm tarihinin en parlak deniz zaferlerinden biri olarak
tarihe geçmiştir.[75]
Abdullah b. Sa‘d’ın
Mısır valiliği esnasında Müslümanlar İskenderiye üzerine ikinci defa sefer
düzenlemek durumunda kaldılar. Zira şehrin fethinden yaklaşık üç yıl sonra
burada bulunan Rumların teşvikiyle Bizans imparatoru Konstantin büyük bir
donanmayı İskenderiye’ye gönderdi. Şehre ulaşan Rumlar, az sayıdaki Müslüman
muhafızı etkisiz hale getirmek suretiyle şehri tekrar ele geçirdiler.[76]
İskenderiye’nin işgali haberi Müslümanlara ulaşınca, Mısırlılar halîfeden, daha
önce valilikten azledilmiş olan Amr b. el-Âs’ı başkomutan olarak buraya üzerine
göndermesini talep ettiler. Çünkü Amr, fetihler sırasındaki savaşlarda Rumların
gözünü korkutmuş, onlara Arapların yenilmez olduğunu kanıtlamıştı. Hz. Osman bu
isteği olumlu karşıladı ve kendisini yaklaşık 15 bin kişilik bir orduyla
İskenderiye üzerine gönderdi. Müslüman ordu ilk önce yol üzerinde bulunan
Nakyus’ta toplanmış Rum ordusunu etkisiz hale getirdi. Ardından İskenderiye
Araplar tarafından ikinci defa kuşatıldı. Üç ay süren bir muhasaradan sonra
hicretin 25. yılı Rabîulevvel ayında (Ocak M.646) şehir tekrar fethedildi.
Düşman askerlerinin bir kısmı geldikleri gemilerle geriye kaçarken, geri
kalanları ise komutanları Manuel de dahil olmak üzere ortadan kaldırıldı. Amr
b. el-Âs şehir halkını tekrar zimmî statüsünde kabul ederek onlarla cizye
karşılığında barış anlaşması imzaladı.[77]
Bizanslılar uğradıkları bu ikinci hezimetten sonra bir daha İskenderiye’yi ele
geçirme cesareti gösterememişlerdir. Şehir bundan sonra Roma ordularının Mısır
içlerine sevkıyat yaptıkları bir üs olmaktan çıkıp, Müslümanlar için Kuzey
Afrika fetihlerinin ikmal merkezi haline gelmiştir.
Sonuç olarak ifade etmek
gerekirse, Hz. Osman zamanında gerek doğuda, gerekse batıda Hz. Ömer’in
başlatmış olduğu fetih harekâtı devam ettirilmiş, daha önce fethedilmiş bulunan
İran, Azerbaycan, Suriye ve Mısır gibi bölgelerin güvenliklerinin sağlanmasının
ardından daha da ileri gidilerek doğuda Hint topraklarına, batıda ise Kuzey
Afrika’nın zaptıyla beraber Akdeniz’in en uç noktalarına ulaşılmış, yani
Bizans’ın Afrika hakimiyetine son verilmiştir. Bu dönemde Müslümanlar denizde
de üstünlüğü ele geçirmişler, Akdeniz’in neredeyse tamamını kontrol altına
almışlardır. Hz. Osman’ın halîfeliği döneminde gerçekleşen bütün bu fetihler
sonucunda, Müslümanlar zamanın en önemli coğrafî ve stratejik bölgeleri olan
Asya’nın batısı ile Kuzey Afrika’nın tamamında, Güney Kafkasya, Doğu Akdeniz ve
Anadolu’da ise kısmen hakimiyet kurmayı başarmışlardır.
[1] Mes‘ûdî, Mürûcü’z-Zeheb,
I-IV, (thk. Muhammed Muhyiddin Abdulhamid), Mısır 1964, II, 328-329.
[2] Taberî, Tarihu’l-Ümem ve’l-Mülûk, (thk. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim), I-XI, Beyrut
ts. (Dâru’s-Süveydân), IV, 264; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Tarih, I-IX, Beyrut 1986, III, 49; İbn Kesîr, el-Bidâye
ve’n-Nihâye, I-XIV, Beyrut-Riyad
ts. (Mektebetü’l-Meârif--Mektebetü’n-Nasr), VII, 153-154.
[3] Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 549.
[4] Ya‘kûbî, Tarih, I-II, Beyrut 1960, II, 166; Taberî, Tarih,
IV, 265-267; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 50-51.
[5] Taberî, Tarih, IV, 300-301; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil,
III, 61.
[6] Grohmann, A., “Sirhan”,
İA, X, 707.
[7] Belâzürî, Futûhu’l-Buldân,
(thk. Abdullah Enis et-Tübbâ-Ömer Enis et-Tabbâ), Beyrut 1987, s. 551.
[8] Tâbeseyn, Horasan’ın iki kapısı vardır; Birincisi,
Tâbesü’l-Unnâb, diğeri ise Tâbesü’t-Temr’dir. İkisine tesniye isim olarak
Tâbesan (Tabeseyn) ismi verilmiştir. İbn Hurdazbih, Kitabu’l-Mesâlik ve’l-Memâlik, Leiden 1967, s. 35, 52, 243; Yâkût
el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân, I-V,
Beyrut 1975, IV, 20.
[9] Kuhistan
adı farklı bir çok yakın bölgeye isim olarak verilmiştir. Bunlar Horasan Kuhistanı, Kirman Kuhistanı ve
Kabil Kuhistanı’dır. Burada adı geçen Kuhistan, Horasan bölgesinde bulunandır.
İbn Hurdazbih, el-Mesâlik, s. 20, 25, 35, 49, 196, 243; İstahrî, Kitabu’l-Mesâlik ve’l-Memâlik,Leiden
1967, s. 243.
[10] Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 567-568.
[11] Rüstak, Fâris topraklarında Kirman yakınlarında bir şehirdir. İbn
Hurdazbih, el-Mesâlik, s. 49; İstahrî, el-Mesâlik,s. 266, 277;
Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,III, 43.
[12] Nisâbur, Horasan’ın dört büyük şehrinin (ki bunlar Nisâbur, Merv,
Herat ve Belh’dir) en önemlisi ve Orta Çağ İran’ında da önemli şehirlerden
birisidir. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik, s. 23, 29, 35, 39, 41, 50-51, 171,
189, 199, 201-202; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,V, 331-333.
[13] Bâharz, Nisâbur ile Herat arasında yer alan bir şehirdir. Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,I,
316.
[14] Cüveyn, Kıble yönünde Beyhak, kuzey yönünde de Cârceran şehirleri
arasında kalan bir bölgedir. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik, s. 24; Yâkût
el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,II, 192.
[15] Beyhak, Horasan’da İran’ın kuzeydoğusunda bulunan Nisâbur’a bağlı
bir şehirdir. Makdisî, Ahsenü’t-Tekâsim,
Leiden 1967, s. 300, 318, 326; Yâkût
el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,I, 537.
[16] Bust, Sicistan, Gazne ve Herat arasında bir şehirdir. İbn
Hurdazbih, el-Mesâlik, s. 243; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,
I, 414.
[17] Havaf (Haf), Horasan’da bir belde olup, Nisâbur’un
nahiyesidir. Schwarz, P., “Hâf”, İA, V, 1, 61.
[18] Esferâyin, Nisâbur tarafında bir kale ve yer adıdır. Makdisî, Ahsenü’t-Tekâsim,s. 300, 318, 232, 372;
Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,I, 177.
[19] Ergiyan, Nisâbur yakınlarında bir yerleşim birimidir. Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,I,
153.
[20] Nesâ, Horasan’da bir şehirdir. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik,s.
35, 39, 243; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,V, 287.
[21] Abiyurd (Abiverd, Ebiverd), Serahs ile Nesâ arasında bir şehirdir.
İbn Hurdazbih, el-Mesâlik,s. 35; İstahrî, el-Mesâlik,s. 254, 261; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,I,
86.
[22] Serahs, Nisâbur ile Merv arasında yer alan kadim bir Horasan
şehridir. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik,s. 24, 36, 39; İstahrî, el-Mesâlik,s.
254, 259, 281-285; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,III, 208.
[23] Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 568-569; Taberî, Tarih,
IV, 301; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 61-62.
[24] Tûs, Horasan ile Nisâbur arasında bir şehirdir. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik,s.
24, 35, 99, 201, 243; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,IV, 48.
[25] Halîfe b. Hayyât, Tarih, (thk. Süheyl Zekkâr), Beyrut 1993,
s. 120.
[26] İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ,
I-VIII, Beyrut ts. (Dâru Sâdır), V, 46; Halîfe b. Hayyât, Tarih, s. 121;
Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 570.
[27] Toharistan, Horasan tarafında bir çok beldeyi içine alan geniş bir
bölgedir. Toharistan-ı Ulyâ ve Toharistan-ı
Süflâ diye ikiye ayrılır. İstahrî, el-Mesâlik,s. 254, 275; Yâkût
el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân, IV, 23.
[28] Belâzürî, Futûhu’l-Buldân,
s. 571.
[29] Talkan, Toharistan’ın en büyük şehri olup, Belh ile Merv er-Rûz
arasından bulunmaktadır. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik,s. 32-34, 210, 243;
İstahrî, el-Mesâlik,s. 270, 275, 278-279, 282, 286; Makdisî, Ahsenü’t-Tekâsim,s. 296, 302-303; Yâkût
el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,IV, 23.
[30] Firyâb, Belh yakınlarında bir şehirdir. Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,IV,
259.
[31] Halîfe b. Hayyât, Tarih, s. 121; İbn Sa‘d, et-Tabakât,
V, 46-47; Belâzürî, Futûhu’l-Buldân,
s. 572-573; Ya‘kûbî, Tarih, II, 167; Taberî, Tarih, IV, 309-312.
[32] Belâzürî, Futûhu’l-Buldân,
s. 573; Taberî, Tarih,IV, 313-314.
[33] İbn Hurdazbih, el-Mesâlik,s. 50.
[34] Şervaz, Sicistan’da bir yerleşim birimidir. Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,III,
337.
[35] Serenc, Sicistan’da bir kasaba adıdır. Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,III,
138.
[36] İbn Sa‘d, et-Tabakât,
V, 45; Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s.
553-555; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,III, 337.
[37] Kâbil, Afganistan’ın bugünkü başkenti olup aynı adla anılan
ırmağın geçtiği Şirdarvaza ve Asamayi dağları eteklerinde ve çok münbit bir
vadi içinde kurulmuş bir vilayet merkezidir. Makdisî, Ahsenü’t-Tekâsim,s. 54, 154, 162, 186; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,IV,
426-427.
[38] Gazne, Hind ve Horasan arasında Kabil’in 145 km. güneybatısında
yer alan ve kendi adıyla anılan eyaletin merkezi olan şehirdir. İstahrî, el-Mesâlik,
239, 250-257, 280, 283; Makdisî, Ahsenü’t-Tekâsim,s.
340; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,IV, 201.
[39] Belâzürî, Futûhu’l-Buldân,
s. 555; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III,
64-65.
[40] Taberî, Tarih, IV, 314;
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 64.
[41] Belâzürî, Futûhu’l-Buldân,
s. 456; Taberî, Tarih, IV, 224;
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 41.
[42] Taberî, Tarih, IV, 251.
[43] Taberî, Tarih, IV; 251.
[44] Bu
şehirlerin bulunduğu bölge, Aras ırmağının güney tarafında bir bozkır olup,
günümüzde bu toprakların bir kısmı Rusya, bir kısmı da İran sınırları içinde
kalmaktadır. Minorsky, V., “Mûkân”, İA, VIII, 447.
[45] Beber, bk. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik,s. 57, 119, 245, 262.
[46] Taylasan, bk. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik,s. 58, 119, 245,
261.
[47] Belâzürî, Futûhu’l-Buldân,
s. 457-459; Taberî, Tarih, IV,
246-247.
[48] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil,
III, 43.
[49] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil,
III, 43.
[50] İstahrî, el-Mesâlik, s.
208, 216; Makdisî, Ahsenü’t-Tekâsim,
s. 51, 354-355, 372.
[51] İbn Hurdazbih, el-Mesâlik,s. 35; Makdisî, Ahsenü’t-Tekâsim, s. 51, 355.
[52] Halîfe b. Hayyât, Tarih, s. 122; Ya‘kûbî, Tarih, II, 166; Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 467-468; Taberî, Tarih, IV, 269-271.
[53] Belâzürî, Futûhu’l-Buldân,
s. 159-164, 165, 178-179, 190-192, 192-193; Taberî, Tarih, III, 604, IV, 62, 396-397.
[54] Belâzürî, Futûhu’l-Buldân,
s. 192; Ya‘kûbî, Tarih, II, 150;
Taberî, Tarih, IV, 62.
[55] Ammorion, İç Batı Anadolu’da bugün harabe halinde kalan ve
Emirdağ’ın 17 km. kadar doğusunda, Hamzacalı ve Hisar köyleri arasında bulunan
eski bir yerleşim merkezidir. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik,s.101, 106, 107,
109, 113, 253, 258; Makdisî, Ahsenü’t-Tekâsim,s.
153.
[56] Taberî, Tarih, IV, 250;
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 44.
[57] Taberî, Tarih, IV, 250;
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 44.
[58] Taberî, Tarih,IV, 317.
[59] Belâzürî, Futûhu’l-Buldân,
s. 245.
[60] Belâzürî, Futûhu’l-Buldân,
s.208; Taberî, Tarih, IV, 260-261.
[61] Belâzürî, Futûhu’l-Buldân,
s. 208.
[62] Belâzürî, Futûhu’l-Buldân,
s. 208-210; Taberî, Tarih, IV,
260-261; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III,
48.
[63] Seferin 29 (649), 33 (654) te olduğunu nakleden rivayetler için
bk. Taberî, Tarih, IV, 259.
[64] Taberî, Tarih,IV, 259;
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 48.
[65] Akka, Eski Atik’in Hacco (Akko), Yunanlılar’ın Ptolemais,
Fransızlar’ın Acre dedikleri günümüzde İsrail toprakları içinde yer alan
Filistin’in batısında bir sahil şehridir. Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,IV,
143-144.
[66] Belâzürî, Futûhu’l-Buldân,
s. 208-209; Ya‘kûbî, Tarih, II, 166;
Taberî, Tarih, IV, 262-263.
[67] Taberî, Tarih, IV,
290-292; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III,
58.
[68] Mısır fetihleri için bk. İbn Abdilhakem, Futûhu Mısr, s. 175-177; Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 331; Ya‘kûbî, Tarih, II, 164; Taberî, Tarih,
IV, 104-105; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil,
III, 41-42.
[69] Taberî, Tarih, IV,
253-256; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III,
44-45.
[70] Sübeytula, Kayravan şehrine 70 mil mesafede bulunan ve Georgias’a
nispet edilen bir Kuzey Afrika şehridir. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik,s.
87; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân,III, 186-187.
[71] İbn Abdilhakem, Futûhu Mısr
ve Ahbâruhâ, (thk. Charles Torrey), Kahire 1991, s. 183; Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 318; Ya‘kûbî, Tarih, II, 165; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 45-46.
[72] Kafsa, Tunus’ta Kayravan şehrinin 219 km. güneyinde bir yerleşim
merkezidir. İbn Hurdazbih, el-Mesâlik,s. 87; Makdisî, Ahsenü’t-Tekâsim,s. 55, 217, 246.
[73] İbn Abdilhakem, Futûh,
s. 183-184; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil,
III, 45-46.
[74] Kıbrıs 28(648-649), Rodos 34 (654) yılında Müslümanların eline
geçmişti. bk. Ya‘kûbî, Tarih, II,
166; Taberî, Tarih, IV, 258, 263-264.
[75] İbn Abdilhakem, Futûh,s.189-191;
Taberî, Tarih, IV, 288, 290-292;
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 58.
[76] Belâzürî, Futûhu’l-Buldân,
s. 331; Ya‘kûbî, Tarih, II, 164;
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 41-42.
[77] İbn Abdilhakem, Futûh,
s. 175-177; Belâzürî, Futûhu’l-Buldân,
s. 311; Ya‘kûbî, Tarih, II, 164;
Taberî, Tarih IV, 104-105.
0 yorum:
Yorum Gönder