5 Mayıs 2017 Cuma

Zayıf Hadislerle Amel Meselesi

Prof. Dr. Yusuf Ziya Keskin*
Zayıf hadislerle amel meselesine geçmeden önce hadislerin sıhhat bakımından tasnifi hakkında kısa bilgi verecek, daha sonra ise asıl konumuza geçeceğiz.
Hadisler, sağlamlık bakımından ilk dönemlerde sahih ve sakim (zayıf) diye ikiye ayrılmış, daha sonra sakim hadisler içerisinden amel edilebilir nitelikte olanlar hasen kavramıyla ifade edilerek üçlü bir taksime tabi tutulmuştur. Şimdi sırasıyla sahih, hasen ve zayıf hadisi kısaca tanıtacağız.
Hicrî birinci yüzyılın ortalarında (Miladî 623 başları) hadis uydurma faaliyetlerinin başlamasından sonra muhaddisler, hadislerin sahihlerini sahih olmayanlarından ayırmak için bir yandan sened tetkiki yaparken diğer yandan sağlam hadislere sahih kelimesi veya bu anlama gelen çeşitli ifadelerle işaret etmişlerdir.[1]
Sahih, sözlükte sıhhatli ve sağlam anlamına gelmektedir. Terim olarak ise adalet ve zabt sahibi ravilerin kendileri gibi adalet ve zabt sahibi ravilerden muttasıl bir senedle rivayet ettikleri şâz ve muallel olmayan hadis demektir.[2]
Hadisçiler, fukahâ ve usûl âlimleri sahih hadisin dinî konularda delil olduğu ve onunla amel etmenin vacip sayıldığı hususunda görüş birliğine varmıştır.[3]
Sözlükte “iyi, güzel” anlamına gelen hasen ise, terim olarak genel kabule göre, “sahih hadisin şartlarını taşımakla beraber ravisinin zabtı sahih hadisin ravisine nispetle daha az olan hadis” anlamında kullanılmaktadır. Buna göre hasen, sahih hadisle zayıf hadis arasında ancak sahihe daha yakın konumda bulunmaktadır.[4]
Âlimlerin çoğu hasen hadisin dinî konularda delil olduğu görüşündedir. Bu açıdan değerlendirme yapan bazı âlimler, onun sahih hadisle aynı olup ayrı bir hadis çeşidi sayılmayacağını söylemişlerdir. Tariklerin çoğalması ile hasen hadisin sahih hadis seviyesine ulaşacağı görüşü de genel kabul görmüştür.[5]
Sahih veya hasen hadisler için gerekli özelliklerden en az birini taşımayan, dolayısıyla hasen mertebesine ulaşamayan rivayetlere ise zayıf hadis denir.[6]
Hadis usûlcüleri, hadisin sahih veya hasen olma şartlarından birine veya birkaçına sahip olmamasını dikkate alarak zayıf hadisi alt gruplara ayırmışlar ve bunların her biri içi farklı bir terim kullanmışlardır. Mesela Hattâbî, zayıf hadisleri en zayıfından başlamak üzere mevzu, maklûb ve meçhûl diye sıralamıştır. İbnu’s-Salâh’a göre de zayıf hadis; mevzu, maklûb, şâz, muallel, muztarib, mürsel, munkatı ve mu’dal olmak üzere çeşitli kısımlara ayrılır.[7] Hadislerde zayıflığın en önemli sebeplerinden biri isnattaki inkıtadır (kopukluktur). Bu tür hadisler mürsel, munkatı, mu’dal, müdelles ve muallel kısımlarına ayrılır. İnkıta dışındaki sebeplerle zayıf duruma düşen hadisler ise muza’af, muztarib, maklûb, şâz, münker ve metrûk hadislerdir.[8]
Bütün zayıf hadisler za’f bakımından eşit değildir. Bir kısmının zayıflığı ileri düzeyde iken bir kısmınınki daha hafiftir. Bu husus, zayıf hadislerle amel konusunda önemlidir. Zira bazı âlimler za’fı şiddetli olmayan hadislerle bazı konularda amel edilebileceği görüşündedirler. Aynı âlimler, za’fı şiddetli olan hadislerle hiçbir konuda amel edilemeyeceğini ifade etmişlerdir.[9]
Hadis usûlünde zayıf hadisin tanımından çok onunla amel edilip edilemeyeceği konusu tartışılmıştır. Bu bağlamda rivayetler fezâil ve ahkâm hadisleri başlıkları altında ikiye ayrılmıştır. Muhaddisler, akâid ve ahkâma dair konularla ilgili olmamak şartıyla zayıf isnadlı hadislerin rivayetinde bir sakınca görmemişler; mevâ’iz, kıssalar, amellerin faziletleri gibi terğîb-terhîb konularında yahut tefsir ve meğâzîye ilişkin hususlarda hadis rivayet ederken daha hoşgörülü bir tutum ortaya koymuşlardır. Süfyân b. Uyeyne, Süfyân es-Sevrî, Abdullah b. el-Mübârek, Abdurrahman b. Mehdî ve Ahmed b. Hanbel gibi ilk dönem hadis münekkitleri fezâil-ahkâm ayrımına gitmişler ve bazı ravilerin yalnızca fezâil alanındaki rivayetlerini kabul etmişlerdir. Mesela Süfyân es-Sevrî şöyle demiştir: “Helal ve haram hususunda bu ilmi ancak hadisin ziyadesini ve noksanını bilen, ilmiyle meşhur önde gelen âlimlerden alınız. Diğer hususlarda ise bu özelliği taşımayan şeyhlerden almanızda bir sakınca yoktur.”[10]
Zayıf hadisle amel edilip edilemeyeceğine dair ilk dönem tartışmalarında Ahmed b. Hanbel gibi re’y yerine zayıf hadisi tercih edenlere sıkça rastlanmaktadır. Zayıf hadisin rivayeti ve onunla amel edilebilmesi, ayrıca bazı âlimlerin zayıf hadisi kıyasa tercih etmeleri, o hadisin Hz. Peygamber’e ait olması ihtimali sebebiyledir. Bir hadise zayıf hükmünün verilmesi, o hadisin hiçbir şekilde Resûlullah’a ait olmadığı anlamına gelmediğinden ihtiyaten böyle bir uygulama tercih edilmiştir. Zira âdil ve zâbıt ravilerin hata yapma ihtimali bulunduğu gibi zayıf ravilern de rivayetlerinde isabet ihtimali vardır.[11]
Mütevâtir olmayan bir hadisin, taşıdığı özellikler sebebiyle sahih kabul edilmiş olsa da, gerçekte sahih olmaması, usûl yönünden zayıf kabul edilen bir hadisin de gerçekte sahih olması her zaman mümkündür. Bu sebeple İslâm âlimleri, zayıf hadisleri terk etmemişler, onu takviye edecek deliller aramaya ve onunla amel etmenin yollarını ve imkânlarını bulmaya çalışmışlardır.
Zayıf hadisle amel konusunda muhaddislerle fukahâ arasında farklı yaklaşım söz konusudur. Hadisçiler bir hadisin sağlamlığı için ortaya koydukları şartlara uymayan hadisi reddetmişler, buna karşılık fukahâ, merdûd olan bir hadisin muhtevası; İslâm’ın genel kaideleri, kıyas, çoğu âlimlerin amel etmesi vb. delil ve karinelerle takviye ediliyorsa, o hadisin içeriğine göre hüküm vermişlerdir. Fukahâ, bütün zayıf hadisler karşısında amel edilir veya edilmez diye genel ve toptan bir tavır takınmamış, her olayı ve hükmü ayrı ayrı değerlendirmiş, bazılarında zayıf hadisle amel etmiş, bazılarında ise etmemiştir. Bu durum sadece zayıf hadisler için değil, sahih hadisler için de geçerlidir.[12]
Zayıf hadisle amel konusundaki görüşler bazı kaynaklarda üç grupta toplanmaktadır: 1. Mutlak olarak amel edilmez. 2. Mutlak olarak amel edilir. 3. Bazı şartlarla amel edilir.[13]
Aralarında Yahya b. Ma‘în, Müslim ve Ebû Bekr b. el-Arabî’nin bulunduğu bazı âlimler zayıf hadisle hiçbir konuda mutlak olarak amel edilmeyeceği görüşündedirler.[14] Ahmed b. Hanbel ve Ebû Dâvûd es-Sicistânî ise, zayıf hadisi kıyastan evlâ gördüğü için başka bir hadis bulunmadığı takdirde zayıf hadisle amel edileceğini söylemişlerdir.[15]
Bazı âlimler ise zayıf hadislerle ahkâm konularında amel edilmeyeceği, amellerin faziletleriyle ilgili konularda ise amel edileceği görüşünü benimsemişler ve bunu birtakım şartlara bağlamışlardır. İbn Hacer el-Askalânî’ye nispet edilen bir görüşe göre bunun için üç şart gerekir:
1. Hadis aşırı zayıf olmamalıdır. Bir hadisi sadece kendisi rivayet eden yalancıların, yalancılıkla itham edilenlerin ve çok hata yapanların rivayetleri bu türdendir.
2. Zayıf hadis, İslam’da kabul görmüş genel bir prensibe aykırı olmamalıdır. Bu şart, dinde hiçbir temeli bulunmayan sonradan uydurulmuş şeyleri dışarıda bırakır.
3. Zayıf hadisle amel edilirken Allah Resûlü’nün söylemediği bir şeyi ona isnat etmiş olmamak için o rivayeti ihtiyatla karşılamak gerekir.[16]
Bunlara şu şartlar da eklenmiştir: Hadis aklın, şeriatın ve dilin kabul etmediği mübalağalar içermemeli, kendisinden daha kuvvetli diğer bir şer‘î delille çelişmemelidir.[17]
Zayıf hadislerle ahkâm konularında amel edilmeyeceği üzerinde ittifak olduğu belirtilmekle birlikte birtakım şartlarla ahkâm konularında da amel edilmiştir. Bu şartlar şunlardır: 1. Başka zayıf hadislerle veya diğer birtakım delillerle takviye edilmiş olması. 2. İsnadları zayıf da olsa, muhtevasıyla ümmetin amel edegelmiş olması. 3. Hadisteki hükmün ihtiyata daha uygun olması. 4. Herhangi bir konuda zayıf hadisten başka delil bulunmaması.[18]
Klasik dönem âlimlerinin zayıf hadisle amel hususunda gösterdiği müsamahaya çağdaş dönemde, özellikle Selefî din anlayışının yeniden yükselişe geçmesiyle şiddetli eleştiriler yöneltilmiştir. Şevkânî gibi gelenekçi Selefîler zayıf hadisin kullanımına toptan karşıdır. Şevkânî’ye göre şer‘î hükümler arasında fezâil-ahkâm ayrımı yapmak doğru değildir ve hüccet teşkil etmeyen bir delile dayanarak bir şey hakkında hüküm vermek helal olmaz. Muhammed Abduh ve Reşid Rıza gibi modern Selefîler de zayıf hadise karşı olumsuz bir tutum sergilemişlerdir. Daha yakın bir dönemde Ahmed el-Bedevî, Muhammed Nâsıruddîn el-Elbânî ve Subhî Sâlih[19] gibi isimler de bu konudaki eleştirileriyle öne çıkmaktadır. Ahmed el-Bedevî, zayıf hadisle amel edilebileceği fikrini, zayıf hadislerin itikadı ve sağlıklı düşünmeyi olumsuz etkilemesi sebebiyle Müslümanların geri kalmışlığının önemli gerekçelerinden biri saymaktadır. Zayıf hadisle amel edilebilmesi için gerekli şartlar arasında zikredilen yukarıdaki ilk iki maddeyi uzman âlimlerin bile bilmesinin zor olduğunu söyleyen M. Nâsıruddîn el-Elbânî, zayıf hadisle amel etmeyi caiz görmez. Ona göre zayıf hadis rivayet edilirken zayıf olduğu belirtilmeli ve böyle bir hadisle amel edilmemelidir. Elbânî’nin bu yaklaşımı çalışmalarına da yön vermiş, neredeyse bütün ilmî mesaisini zayıf hadislerle sahih olanları birbirinden ayırmaya harcamıştır. Yusuf el-Karadâvî ise zayıf hadisle amel edilebileceği kanaatinde olmasına rağmen uygulamada bunun sağlıklı işlemediğini, zayıf hadisle çok zayıf hadis arasındaki ayırıma dikkat edilmediğini söylemektedir.[20]
Zayıf hadisi kayıtsız şartsız kabul etme şeklindeki toptancı temayül, aşırılığa kaçan bir yaklaşımdır. Öte yandan bazı hadisçilerin uydurma dediği hadisleri bir kısım hadisçilerin zayıf kabul ettiği, bir hadisin sıhhatine veya zayıflığına ilişkin hüküm vermenin aslında içtihadî bir durum olduğu düşünülürse zayıf hadisi toptan reddeden anlayışın da aşırılık olduğu söylenebilir. Zayıf hadisin riayetinde veya onunla amel etmede gösterilen esnekliğin temelinde zayıf hadislerin derece bakımından birbirinden farklı olması gerçeği vardır. Muhaddislerin büyük çoğunluğu aşırı zayıf hadislerle diğerlerini aynı kefeye koymamışlardır. Zayıf hadislerin zayıflık derecelerine göre gruplandırılması, isnadlar arasında tercihte bulunulması ve itibara (hadisin farklı tariklerinin araştırılması) elverişli olanlarla olmayanların birbirinden ayırt edilebilmesi bakımından faydalı kabul edilmiştir.[21]
İslam ümmetinin ittifakla amel ettiği bazı zayıf hadislerin rivayetinde de bir sakınca görülmemiştir. Bu tür rivayetler zayıf isnatlarla aktarılmasına rağmen ümmetin tatbikatına uygun olması durumunda makbul sayılmıştır. Mesela Şâfi‘î, “Vârise vasiyet yoktur[22] hadisi hakkında şöyle demiştir: “Hadisçiler bu rivayeti sahih kabul etmemekle beraber İslam toplumu uygulamaya elverişli görerek onunla amel etmiş ve bu hadisin vasiyet ayetini neshettiğini düşünmüştür.”[23] Dolayısıyla senedi zayıf bir rivayetle gelmiş olsa da bir hadisin Müslümanlar arasında yaygınlık kazanması ahkâma dair bir uygulamanın sıhhati için yeterli bir delil sayılmıştır. Nitekim İbn Hacer el-Askalânî’ye göre İmam Şâfi‘î’nin söz konusu hadisin nâsih olduğunu söylemesi, onun bu hadisi mütevatir seviyesinde kabul ettiğini göstermektedir.[24]
Zayıf hadisler pek çok araştırmacının ilgisini çekmiştir. Bunların büyük çoğunluğu, konuyu usul açısından ele almak suretiyle daha çok zayıf hadisle amel hususuna yoğunlaşırken bir kısmı da zayıf hadisleri derleyen eserler kaleme almıştır. Bunlardan zayıf hadisle amel konusunda öne çıkanlar şöylece sıralanabilir:
Sıddık Hasan Han, Firâsetu’l-ârif li beyâni’l-amel bi’l-hadîsi’z-za‘îf (Bopal, 1295).
Abdülkerim b. Abdullah el-Hudayr, el-Hadîsu’z-za‘îf ve hükmü’l-ihticâc bihî (Riyâd, 1417/1997).
Muhmmed Refet Saîd, el-Hadîsu’z-za‘îf: Ahkâmuhû ve rivâyetuhû ve’l-amelu bihî (Kâhire, 1991).
Eşref b. Saîd, Hükmü’l-amel bi’l-hadîsi’z-za‘îf fî fezâili’l-a‘mâl (Kâhire, 1412).
Süleyman b. Nâsır el-‘Ulvân, el-İ‘lâm bi vücûbi’t-tesebbüt fî rivâyeti’l-hadîs ve hükmü’l-amel bi’l-hadîsi’z-za‘îf (Riyâd, 1414).
Abdülaziz b. Abdurrahman Useym, Tahkîku’l-kavl bi’l-amel bi’l-hadîsi’z-za‘îf (Riyâd, 1992).[25]




* Prof. Dr., Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalı Öğretim Üyesi. yzkeskin@gmail.com
[1] Mehmet Efendioğlu, “Sahih”, DİA, Ankara, 2008, c. 35, s. 523.
[2] İbnu’s-Salâh, Ebû Amr Osman b. Abdurrahman eş-Şehrezûrî, Ulûmu’l-hadîs, Thk. Nuruddîn ‘Itr, Dımaşk, 1984, s. 11-12; Mehmet Efendioğlu, “Sahih”, DİA, Ankara, 2008, c. 35, s. 523.
[3] Mehmet Efendioğlu, “Sahih”, c. 35, s. 525.
[4] Mücteba Uğur, “Hasen”, DİA, Ankara, 1997, c. 16, s. 374.
[5] Mücteba Uğur, “Hasen”, c. 16, s. 374.
[6] Mahmut Demir – Mehmet Emin Özafşar, “Zayıf”, DİA, Ankara, 2013, c. 44, s. 157.
[7] İbnu’s-Salâh, Ulûmu’l-hadîs, s. 42.
[8] Mahmut Demir – Mehmet Emin Özafşar, “Zayıf”, c. 44, s. 158.
[9] Selahattin Polat, “Zayıf Hadislerle Amel”, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 1, Kayseri, 1983, s. 94.
[10] Mahmut Demir – Mehmet Emin Özafşar, “Zayıf”, c. 44, s. 158.
[11] Mahmut Demir – Mehmet Emin Özafşar, “Zayıf”, c. 44, s. 158.
[12] Selahattin Polat, “Zayıf Hadislerle Amel”, s. 96-97.
[13] Leknevî, Ebu’l-Hasenât Muhammed Abdülhayy, el-Ecvibetu’l-fâdıla, Haleb, 1964, s. 50, 53; Nuruddîn ‘Itr, Menhecu’n-nakd fi ulumi’l-hadis, Beyrut, 1988, s. 291-94; Selahattin Polat, “Zayıf Hadislerle Amel”, s. 97.
[14] Nuruddîn ‘Itr, Menhecu’n-nakd, s. 293-94; Selahattin Polat, “Zayıf Hadislerle Amel”, s. 97.
[15] Ahmed Naim, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, Ankara, 1982, s. 343.
[16] Suyûtî, Ebu’l-Fadl Celâluddîn Abdurrahman, Tedrîbu’r-râvî, s. 196-97; Leknevî, el-Ecvibe, s. 40-41; Selahattin Polat, “Zayıf Hadislerle Amel”, s. 102.
[17] Karadâvî, Yusuf, Sünneti Anlamada Yöntem, Terc. Bünyamin Erul, İstanbul 1991, s. 88.
[18] Selahattin Polat, “Zayıf Hadislerle Amel”, s. 102-106.
[19] Subhî Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, Terc. M. Yaşar Kandemir, Ankara, 1973, s. 178.
[20] Mahmut Demir – Mehmet Emin Özafşar, “Zayıf”, c. 44, s. 158-59.
[21] Mahmut Demir – Mehmet Emin Özafşar, “Zayıf”, c. 44, s. 159.
[22] Ebû Dâvûd, Vesâyâ, 6.
[23] Leknevî, el-Ecvibe, s. 52.
[24] İbn Hacer, Ebu'l-Fadl Ahmed b. Ali b. Hacer el-‘Askalânî, Fethu’l-Bârî Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, Beyrut, b.t.y., c. 5, s. 372; Mahmut Demir – Mehmet Emin Özafşar, “Zayıf”, c. 44, s. 159.
[25] Mahmut Demir – Mehmet Emin Özafşar, “Zayıf”, c. 44, s. 159.

1 yorum:

  1. Konunun akademik olarak izahına girilmiş, olması gereken akademik izahdan sonra konu hakkında bir yargıya varılıp sebepleri izah edilmeliydi.Çünkü bilgiye birlikte amelin yönü de belirlenmesi kanaatindeyim.

    YanıtlaSil

Yazarlar