24 Eylül 2020 Perşembe

Din/İnanç Ticareti Üzerine... Azdan Çok, Çoktan Az...


 Prof. Dr. Mustafa Ertürk

Bu sefer biraz tersten beyin jimnastiği yapmak geldi içimden. Şöyle bir kural vardır; Her şey zıddı ile kâimdir, yani bir şeyin varlığı onun yokluğuyla ayakta durur. Dolayısıyla zıtlık bir şeyin varlığının olmazsa olmazıdır. Unutmamak gerekir ki bir konuda "Bu yapılmalı!" deniliyorsa o yerde/zamanda/durumda "o şey yapılmıyor" demektir. Yapılmamalı deniliyorsa yapıldığının göstergesidir. Hayata şöyle bakalım, hep bu minvalde akıııp gider... 

Sadede gelelim; Belki kanıksanmıştır artık "Din Ticareti" sözü, hatta olağan hâle gelmiştir kulaklara, dillere ve yazılara düştüğü zaman... Bir bakarsınız bu sözü kullananlar bile belki dinin ticaretini yapıyordur, ama farkında bile değildir... Bilemezsiniz; dürüst mü değil mi diye? Çünkü ticaret demek sermaye demektir, bunun için emek, çalışmak, çabalamak, ter dökmek... Ve kazanç gerekir. Ama din ticaretini yapanlar hiç emek sarf etmezler; kendilerine ne buyurulursa onu temcid pilavı gibi söylerler de söylerler... Yanına biraz nâmeli, edalı laflar, dikkat çekici beden hareketleri, gözyaşı, mimiklerde farklılıklar... Bir bakmışsınız ki kendinizi aşkın kucağında/nirvanada bulursunuz... Böyle bir ortamda ve havada bulunan kişinin, hele bir de aklını, beynini tam teslim etmişse, aldanmaması mümkün değildir... Bu durumlarda aldatma da olur aldanma da... Ancak aldananların gözünde "aldanma" değildir, tam teslimiyet sevaptır, ötelerden bir parça yer edinmenin hazzı ve mutluluğu yaşanır. Bu haz ve mutluluğun herkesin yaşaması /saadete ermeleri için kendilerince tekil veya topluluk olarak sürekli hatırlatmalarda bulunurlar. Çünkü kurtuluş reçetesi ancak bu yollardan geçmekle mümkündür. 

Öte taraftan bu aldatmayı/inancı başkalarına yansıtan/yaşatan da önder/lider olmanın başkalarını saadete kavuşturmanın, yalan da olsa, hazzını maddi veya manevi olarak yaşar ve bu uğurda yapılan hizmetlerin (!) asla sorgulanmasını istemezler? Çünkü sormak/sorgulamak/direnmek bu saadeti gölgeleyen, kesintiye uğratan şeytanın işidir. Her türlü soru, sorgu, neden, niçin, nasıl, kim/e/i/den... sevilmezler/sevdirilmezler. Sorular/sorgular nirvanaya ulaşmanın önündeki en büyük engellerdir. Bu uğurda liderler her türlü hokkabazlığı kendilerince meşru görürler;  zaman, mekân, şahıs... Boyutlarını kendileri çizerler.

Dedim ya sıfır sermayeyle maddi veya manevi her türlü bol kazancın en iyi araçlarından bir tanesi de din ve inançtır. Peki, çalışarak, çabalayarak din/inanç üzerinden sermaye edinenler yok mu? Daha doğrusu bunlar din/inanç ticareti yapmıyorlar mı? Elbette yapıyorlar... İşte asıl püf nokta burada; sıfır sermayeyle bol kazanç edinenle, sermaye elde etmek için emek ve alın teriyle bol bol harcayıp maddi /manevi kazancı sıfır olan arasında fark yok mudur sizce? Kaliteye bakmak lazım; kalitelisi var kalitesizi var... Azdan az çoktan çok kazanan olduğu gibi, çoktan az, azdan çok kazanan da var. Peki, azdan az, çoktan çok mu yoksa azdan çok, çoktan az mı makbuldür/kalitelidir din/inanç ticaretinde? Tüketen/üreten sermayeniz bol, kazancınız/harcamanız sıfır olsun.

Not: Din/inanç sözcüğü bütün din ve inançlar için kullanılmıştır.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar