Prof. Dr. Adnan Demircan
İlk kaynaklarda Hz.
Hüseyin’in oğullarından Ali’nin (el-Evsat) annesinin ismi yukarıda zikredilen
isimlerle zikredilmediği gibi Yezdicerd’le ilişkisi üzerinde de
durulmamaktadır. Örneğin İbn Sa‘d, Ali’nin annesinin adının Gazâle olduğunu
ifade eder.[1]
Belazüri, Ali b. Hüseyin’in annesinin Sicistanlı olduğunu belirttikten sonra
adını Sülâfe olarak zikreder.[2]
Bu kaynaklarda Yezdicerd’in kızı
olduğuna dair herhangi bir atıf yapılmamaktadır. Ancak daha geç dönemlerde
telif edilmiş kitaplarda bu baş kurulmakta ya da atıf yapılmaktadır. Bununla birlikte
vurgu güçlü olmadığı gibi argümanlar zayıftır. Örneğin Sıbt İbnü’l-Cevzî, Ali’nin
annesinin adını Gazâle olarak zikrettikten sonra onun adının Şâhzenân ve Sülâfe
olduğunun zikredildiğini de ifade etmektedir.[3]
Bunlardan başka Selâme adı da zikredilmiştir.[4]
Gazâle, Sülâfe ve Selâme gibi
isimler, Arapların cariyeleri için tercih ettikleri isimlerdi ve genellikle
fiziki özelliklerine ya da karakterlerine uygun olarak bu isimleri seçerlerdi.
Devvânî, Şâhzenân’ın esir
edildiğini ve Hüseyin’le evlendirildiğini söyleyerek bunu ilk üç halifenin
haklılığı için delil olarak zikrediyor.[5]
Allah onların eliyle İslam’ı üstün kılmıştır. Bu kitabın hicri 10. asırda vefat
etmiş bir yazarın kitabı olduğunu, artık bu dönemde söz konusu iddiaların kabul
görmüş olduğunu söylemek gerekir. Ancak bu iddiaların bir temeli olsaydı sözlü
kültürden yazılı kültüre geçiş sürecinde bu bilgiler kaydedilmiş olmalıydı.
Ebû Cafer Mansur ile Nefsüzzekiyye
diye bilinen Muhammed b. Abdullah arasında geçen bir mektuplaşmadan bahsedilir.
Nefsüzzekiyye Abbasi halifesi Ebu Cafer Mansur’a yazdığı mektupta kendilerini Acemden
olan kadınların ve cariyelerin doğurmadığını söyleyerek üstünlük iddiasında
bulundu. Bununla Ebu Cafer Mansur’un annesini Acemden bir cariye olduğunu ima
etmek istediler. Bunun üzerine Ebu Cafer Mansur, “Bizi Acemden olan kadınlar ve
cariyeler doğurmadı, sözünüze gelince bu yalan ve iftiradır. Siz Kisra’nın kızı
Şâhzenân’ın çocuklarısınız. Kisra Acemlerin lideriydi. Onun kızı zorla alındı.
Hüseyin (ra) onu satın aldı. Babanızın cehennemde en hafif azapla
cezalandırılacağına dair sözünüze gelince hafif ya da ağır olsun Allah’ın
azabıyla iftihar olmaz. İmametin size ait olduğuna dair sözünüze gelince,
sözünüz doğru olsa bile Hasan (ra) onu çaputlar ve dirhemler karşılığında
Ümeyyeoğullarına sattı” şeklinde cevap yazmıştır.[6]
Devvânî’nin bu şekilde naklettiği mektuplaşma ondan yaklaşık altı asır önce
yaşamış olan olan Taberî’nin kitabında çok daha ayrıntılı bir şekilde yer almakta
ve Mansur, daha faziletli olarak değerlendirdiği Ali b. Hüseyin’in annesinin
Ümmü Veled olduğunu söylemektedir.[7]
Ali’nin annesinin kökeni
konusunda kaynaklarda farklı nispetlerle karşılaşıyoruz. Yukarıda geçen
rivayette onun Sicistanlı olduğu ifade edilirken başka bir rivayette Sindli
olduğu belirtilmektedir.[8]
Zeynelâbidîn lakabıyla
tanınan, Şia tarafından dördüncü imam olarak kabul edilen Ali b. Hüseyin’in annesinin
ümmü veled olduğu hususunda ihtilaf yok.[9]
Yani savaşlarda ele geçirilen esirlerden… Efendisinden çocuğu olan cariyeye
ümmü veled denir. O dönemde hür kadınlardan doğan çocuklar toplumda daha muteber
sayılıyor. Kaynaklarımızda atışma, övgü ve yergilerde kişilerin annelerinin
cariye olması sebebiyle tahkir edildiklerini görüyoruz. Ancak ümmü veledlerden
doğan çocukların sayısında zamanla ciddi bir artış olmuş ve Emeviler döneminin
sonundan itibaren halife dahi olmuşlar. İlk zamanlarda bu pek mümkün değildi.
Abbasiler döneminde ise sayıları çok fazla arttı. Başka ülkelerden cariye ithal
ederek onlarla evlilik hayatı yaşadıklarını görüyoruz. Bu konu ayrıca ele alınmayı hak ediyor. Şimdi
kendi konumuza dönelim.
Şâhzenân, “kadınların şahı”
anlamına gelir ve tarihte başka kadınların ismi olarak zikredilir. Mesela
Büveyhî Sultanı İzzüddevle Bahtiyar’ın kızı Halife Tai Lillah’ın hanımı bu
isimle anılmaktadır.[10]
Bu ismin kraliçe gibi bir anlamı olduğu ve yöneticinin hanımı için kullanıldığı
anlaşılmaktadır.
Şiî âlimlerden biri olan Tûsî,
Ali b. Hüseyin’in annesinin şeceresini şöyle veriyor: Şâhzenân bt. Şîreveyh b.
Kisrâ Pervîz.[11]
Bu da esasında Ali b. Hüseyin’in annesinin Yezdicerd’in kızı olduğu iddiasının
genel olarak kabul edilmiş bir tarihi bilgi olmadığını göstermektedir.
Şii müelliflerden
el-Meclisî’nin derlediği kapsamlı kitapta Ali b. Hüseyin için şöyle
denilmektedir: Ali (aleyhisselam) h. 38 yılının Şaban ayının 5’inde Perşembe
günü dedesi Müminlerin Emiri Ali b. Ebî Tâlib’in (aleyhisselam) hilafet
günlerinde, onun vefatından iki yıl önce dünyaya geldi. Annesi ümmü veled olup
adı Gazâle idi. Adının Şahzenân bt. Yezdicerd olduğu ve bundan başka şeyler de
söylenmiştir. Hafız Abdülaziz, annesinin adının Selâme olduğunu söylemiştir.
İbrahim b. İshak ise annesinin Gazâle adında bir ümmü veled olduğunu
söylemiştir.”[12]
Meclisî, başka bir kaynaktan naklen Ali b. Hüseyin’in annesinin adının Havle
bt. Yezdicerd olduğunu ve Müminlerin Emiri’nin ona Şâhzenân adını verdiğini de
nakleder.[13]
Tabii Müminlerin Emiri ona neden Farsça bir isim vermiş, açıklaması yok. Ayrıca
onun adının Berre bt. Nûşicân veya Şehrbânû bt. Yezdicerd olduğu da
söylenmiştir.[14]
Cihânbânûye adı da zikredilmektedir.[15]
İlginçtir başka bir rivayet nakleden Meclisî, bu rivayette Şâhzenân’ı Kâşân
melikinin kızı olarak da zikretmektedir.[16]
Peki, Şâhzenân nerede ve
nasıl esir edildi? Bununla ilgili anlatılanlar durumu vuzuha kavuşturacak
nitelikte değildir.
Meclisî’nin kaydettiği bir
anlatıma göre Hz. Ali, Hirrîs b. Câbir’i doğuya görevlendirmişti. O da ona
Yezdicerd b. Şehriyâr’ın iki kızını gönderdi. Hüseyin onlardan Şâhzenân’ı aldı,
onun Ali olan oğlunu dünyaya getirdi. Diğerini ise Muhammed b. Ebi Bekir aldı.
O da onun Kasım adlı oğlunu dünyaya getirdi.[17]
Kasım b. Muhammed’in annesi ümmü veleddir.[18]
Muhammed b. Ebî Bekir h. 38’de (658) öldürüldü. Yezdicerd’in bundan yaklaşık
sekiz yıl önce Türklerin hâkim olduğu bölgede öldüğü (m. 651) hatırlanırsa
kızlarının ele geçtiğine dair iddiaya inanmak daha da güçleşiyor. Öte yandan
sözü edilen dönem, Hz. Ali’nin Cemel ve Sıffin savaşıyla ilgilendiği ve
ayaklanmaları bastırmaya çalıştığı bir dönemdi. Bu dönemde bir fütuhat
faaliyeti pek mümkün değildi.
İlginçtir zikredilen Hz. Ebu
Bekir’in torunu Kasım b. Muhammed, Cafer-i Sadık’ın da dedesidir. İmam Cafer’in
annesi Kasım’ın kızı Ümmü Ferve’dir. Sanki burada da bir soy bağı kurulmaktadır
ki, bu bilgi de tarihî olarak sorunludur.
Öyle anlaşılıyor ki Farisi
kanı iddiası, Şuubiyye hareketinden sonra Farisilerle Araplar arasındaki
iftiharın ardından Farisilerin muhalif hareketlere daha çok yanaşması sürecinde
Ehl-i Beyt imamlarının desteklenmesi ve sahiplenilmesi için üretilmiş bir
hikâyedir.
İbn Sa‘d, Ali b. Hüseyin’in
annesi hakkında ilginç bir bilgi veriyor. Hz. Hüseyin’in öldürülmesinden sonra
Gazâle ile Hz. Hüseyin’in Zübeyd isimli bir mevlasının evlendiğini ve Gazâle’nin
ondan Abdullah b. Zübeyd adlı çocuğunu dünyaya getirdiğini.[19]
Bu da esasen Yezdicerd’in kızı olmadığı kanaatini teyit ediyor. Eğer Yezdicerd’in
kızı olsaydı bir Mevla değil, onunla evlenmekle iftihar etmek üzere birçok Arap
ona talip olurdu.
Görüldüğü gibi kaynaklarda
Yezdicerd’in kızının nasıl esir edildiği, hangi savaşta ele geçirildiği
hususunda bilgi olmadığı gibi Ali b. Hüseyin’in annesinin kimliği konusunda
verilen ilk bilgiler de onun Yezdicerd’in kızı olduğu iddiasına aykırıdır.
Bu ilişkilendirmenin bazı
Farisilerin Şiiliğe yönelmelerine sebep olabilmesi muhtemel ise de İran’daki
Şiileşmenin farklı veçhelerinin olduğunu söylemek gerekir. Bu sebeple kan bağı
hikâyesiyle ilgili değerlendirmeler yüzeyseldir ve olanı sağlıklı bir şekilde
anlatmaz.
Kaynaklar
el-Belâẑurî, Aḥmed b. Yaḥyâ b. Câbir (ö.279/893), Ensâbu'l-Eşrâf (nşr. Suheyl Zekkâr,
Riyâḍ ez-Ziriklî), I-XIII, Dâru'l-Fikr, Beyrut 1417/1996.
ed-Devvânî, Muḥammed b. Esʿad eṡ-Ṡadîḳî (ö.918/1512), el-Ḥucecu'l-Bâhira fî İfḥâmi'ṭ-Ṭâife el-Kâfirati'l-Fâcira (nşr. ),
Mektebetu'l-İmâm el-Buḫârî, 1420/2000.
Ḫalîfe b. Ḫayyâṭ, Ebû ʿAmr Ḫalîfe b. Ḫayyâṭ el-ʿUṡfurî
(ö.240/855), Ṭabaḳâtu Ḫalîfe b. Ḫayyâṭ
(nşr. Suheyl Zekkâr), Dâru'l-Fikr, 1414/1993.
İbn Ḫallikân, Ebû'l-ʿAbbâs Aḥmed b. Muḥammed b. İbrâhîm b. Ebî Bekr b.
Ḫallikân el-İrbilî (ö.681/1282), Vefiyâtu'l-Aʿyân
ve Enbâu Ebnâi'z-Zamân (nşr. İḥsân ʿAbbâs), I-VII, Dâru Ṡâdir, Beyrût
1318/1900 (I-III, VI), 1391/1971 (IV), 1415/1994 (V, VII).
İbn
Saʿd, Ebû ʿAbdullâh Muḥammed b. Saʿd b. Menîʿ (ö.230/845),
eṭ-Ṭabaḳât (nşr. ʿAlî Muḥammed ʿOmer), I-XI, Mektebetu'l-Ḫancî,
Kahire 1421/2001.
İbn Tağrîberdî, Ebû'l-Meḥâsın Yûsuf b. Tağrîberdî b. ʿAbdullâh (ö.874/1470), en-Nucûmu'z-Zâhira fî Mulûki Mıṡr
ve'l-Ḳâhira, I-XVI, Vezâratu'ŝ-Ŝeḳâfe ve'l-İrşâdi'l-Ḳavmî, Dâru'l-Kutub,
Mıṣır.
İbnu'l-Cevzî, Ebu'l-Ferec ʿAbdurraḥmân b. ʿAlî (ö.597/1201), el-Muntaẓam fî Târîḫi'l-Mulûk ve'l-ʾUmem
(nşr. Muḥammed ʿAbdulḳâdir ʿAṭâ, Muṡṭafâ ʿAbdulḳâdir ʿAṭâ), I-XIX,
Dâru'l-Kutubi'l-ʿİlmiyye, Beyrût 1412/1992.
el-Meclisî, Muḥammed Bâḳır (ö.1111/1699), Biḥâru'l-Envâr, I-CX, Muessesetu'l-Vefâ, Beyrut 1403/1983.
Muṡʿab ez-Zubeyrî, Ebû ʿAbdullâh Muṡʿab b. ʿAbdullâh (ö.236/851),
Nesebu Ḳureyş (nşr. Levi
Provensal), Dâru'l-Maʿârif, Kahire.
Sıbt
İbnü’l-Cevzî, Ebü’l-Muzaffer
Şemsüddîn Yûsuf b. Kızoğlu et-Türkî el-Avnî el-Bağdâdî (ö. 654/1256), Teẕkiretü
Ḫavâṣṣı’l-Eʾimme fî Ḫaṣâʾiṣi’l-Eʾimme, nşr. Âmir en-Neccâr,
Mektebetü’s-Sekâfe, 1429/2008.
Sıbṭ İbnul-Cevzî, Ebû'l-Muẓaffer Yûsuf b. Kızoğlu (ö.654/1256), Mirʾâtu'z-Zamân fî Tevârîḫi'l-Aʿyân (nşr.
Muḥammed Berekât vdğr.), I-XXIII, Dimeşḳ 1434/2013.
eṭ-Ṭaberî, Ebû Caʿfer Muḥammed b. Cerîr b. Yezîd el-Âmilî
(ö.310/923), Târîḫu'r-Rusul ve'l-Mulûk,
ve Ṡılatu Târîḫ eṭ-Ṭaberî, I-XI, Dâru't-Turâŝ, Beyrut 1387/1967.
eṭ-Ṭûsî, Ebû Ca‘fer Muḥammed b. Muḥammed b. el-Ḥasen
(ö. 460/1068), Tehẑîbu'l-Aḥkâm, I-X.
[1] İbn Saʿd, eṭ-Ṭabaḳât, VII, 209.
[2] el-Belâẑurî, Ensâbu'l-Eşrâf, III, 102.
[3] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Teẕkire, s. 617; Sıbṭ İbnul-Cevzî, Mirʾâtu'z-Zamân,
X, 43.
[4] Sıbṭ İbnul-Cevzî, Mirʾâtu'z-Zamân, X, 43.
[5] ed-Devvânî, el-Ḥucecu'l-Bâhira, s. 74.
[6] ed-Devvânî, el-Ḥucecu'l-Bâhira, s. 318.
[7] eṭ-Ṭaberî,
et-Târîḫ, VII, 569.
[8] İbn Tağrîberdî, en-Nucûmu'z-Zâhira, I, 229.
[9] İbn Saʿd,
eṭ-Ṭabaḳât, VII, 209; Muṡʿab
ez-Zubeyrî, Nesebu Ḳureyş, s. 58; Sıbṭ İbnul-Cevzî, Mirʾâtu'z-Zamân, X, 43.
[10] İbnu'l-Cevzî,
el-Muntaẓam, XIV, 236; İbn Ḫallikân, Vefiyâtu'l-Aʿyân, I, 267.
[11]
eṭ-Ṭûsî, Tehẑîbu'l-Aḥkâm,
220, 1.
[12] el-Meclisî,
Biḥâru'l-Envâr, XLVI, 7-8.
[13] el-Meclisî, Biḥâru'l-Envâr,
XLVI, 8.
[14] el-Meclisî, Biḥâru'l-Envâr,
XLVI, 8.
[15] el-Meclisî, Biḥâru'l-Envâr,
XLVI, 13.
[16] el-Meclisî, Biḥâru'l-Envâr,
XLVI, 15.
[17] el-Meclisî, Biḥâru'l-Envâr,
XLVI, 12.
[18] Ḫalîfe b.
Ḫayyâṭ, et-Ṭabaḳât, s. 424.
[19] İbn Saʿd,
eṭ-Ṭabaḳât, VII, 209, 512.
0 yorum:
Yorum Gönder