Adnan Demircan
İnançlarımız ve geçmişe ilişkin sahip olduğumuz kanaatler genellikle geçmişe ilişkin değerlendirmelerimizi belirliyor. Eğer anlatılanlar bizim kanaatimize uymuyorsa inkâr etmek, kendimizi rahatlatmanın yollarından biri… Bu sebeple birçok rivayeti hatta olayı inkâr sıklıkla karşılaştığımız bir durum… Peki, olanı mı anlatmalıyız, yoksa olması gerekeni mi kurgulamalıyız? Bu soruya samimi bir cevap vermek durumundayız.
Yaklaşık on yıl önce bir gün
telefon adresimde kayıtlı olmayan bir numaradan arandım. Arayan kişi, kendisini
tanıtırken mensubu olan birkaç kişiyi tanıdığım Mardinli bir aileden olduğunu
söyledi. Ailesi bölgede seyyid olarak kabul ediliyor. Ayrıca tasavvufi
faaliyetleriyle de bilinen bir aile… Konuştuğum zat ayrıca Caferi olduğunu
söylemeyi ekleme gereği duydu. Ben de Mardin’de aileden öğrenilmiş olarak Caferilik
bulunmadığını, ailesinin Sünni ve Şafii olduğunu söyleyince, mezhep
değiştirdiğini belirtti.
Tabii ki kişinin mezhebini
yani yolunu seçme hakkı vardı. Bu konu kendisinin özeliydi. Beni pek
ilgilendirmezdi. Biraz sonra asıl konuya geldi. “Sünniler, Ömer’in Hz. Ali’nin
kızıyla evlendiğini söylüyorlar. Böyle bir şey yok, nereden uyduruyorlar?” tarzında
ifadeler kullandı. Ben de “Bu Sünnilerin görüşü değil, tarih kitaplarında
anlatılan bir olay” dedim.
Söylediklerim muhatabımın
hoşuna gitmedi, pek. “Hangi kitapta bu bilgi var?” diye sordu. O sırada
dışarıda olduğum için kaynaklar hakkında bilgiyi mail adresine
gönderebileceğimi söyledim. Daha sonra bana gönderdiği mail adresine
kaynaklarda yer alan bilgileri ilettim, ancak bir daha dönüş yapmadı.
Hz. Ömer, Hz. Ali’den
yaklaşık 15-16 yaş büyük… Ancak Araplarda ileri yaşta olan birisinin genç
biriyle evlenmesi sıklıkla karşılaşılan bir durum. İlk kaynaklardan başlayarak
anlatılanlara göre Hz. Ömer, Hz. Ali’den kızı Ümmü Külsum’u istemiş. Hz. Ali,
kızlarını kardeşi Cafer’in çocuklarıyla evlendirmek istediğini, ayrıca Ümmü
Külsum’un yaşının küçük olduğunu söylemişse de Hz. Ömer ısrarcı olmuş. Hz. Ali
de kabul edince Ümmü Külsum’la evlenmiş. Hz. Ömer’in ondan Zeyd ve Rukayye
adını verdikleri iki çocuğu olmuş. Zeyd, annesiyle aynı gün vefat etmiş.
Rukayye ise yaşamış ve İbrahim b. Nuaym adlı biriyle evlenmiş.
Ümmü Külsum, Hz. Ömer’in
vefatından sonra amcasının oğlu Avn b. Caʻfer ile evlenmiş. Ondan sonra Avn’ın
kardeşi Muhammed b. Cafer; daha sonra da diğer kardeşi Abdullah b. Cafer’le
evlilik yapmış. Bunlar Esma bt. Umeys’in çocukları… Kardeş olan kocaları peş
peşe vefat edince Esma’nın onu uğursuz bir kadın olarak değerlendirebileceğinden
çekinmiş. Neyse ki son eşi Abdullah b. Cafer ile evliyken vefat etmiş.
Bu bilgiler birçok kitapta
var. Peki, bütün bu bilgiler farklı bölgelerde, ayrı zamanlarda ve onlarca
müellif tarafından uydurulmuş olabilir mi? Tabii ki mümkün değil.
Esasen bu evlilikle ilgili
bilgiler Şii kaynakların bir kısmında geçiyor. Ancak daha sonraları inkâr yolu
en makul yol olarak görülmüş. Mesela en eski kaynaklarımızdan biri olan
Ya‘kûbî’nin Tarih’inde bu konu Sünni olarak nitelendirilen kitaplarda
anlatılanlara benzer şekilde anlatılmış.[1]
Ya‘kûbî, hicri 3. asrın sonlarında vefat etmiş. Yani Taberi’nin çağdaşı
sayılır, ama ondan önce vefat etmiş bir tarihçi… O, bu konuyu inkâr etmiyor,
ama bu asırda yaşayan bir Şii bu evlilikten rahatsız oluyor. Evlilik işi
rızayla oluyor. Taraflar rızalarını ortaya koyarak bir evlilik akdi
gerçekleştirmişler. Peki, günümüz insanına ne oluyor? Bu evlilik onun inancına
uymuyor da ondan inkâr yoluna gidiyor.
Şii-İmami rivayetleri 110
cilt olarak yayınlanan bir eserde bir araya getiren 17. yüzyılda vefat etmiş
olan Meclisî de kitabında bu rivayetlere yer veriyor.[2]
Ancak naklettiği bu bilgiyle birlikte Şiilerin görüşlerini de vurguluyor ve bu
evliliğin özellikle Hz. Ömer’in ısrarı üzerşne gerçekleştiğini, Hz. Ali’nin gönülsüz
olduğunu ve birçok bahane ileri sürdüğünü, ayak direttiğini ancak başka yol
bulamayınca Ümmü Külsum’u evlendirme işini Abdullah b. Abbas’a havale ettiğini
belirtiyor.[3]
Böylece naklettiği Hz. Ali’nin bu işe rızası olmadığı ifade ediliyor. Zira eğer
rızası dâhilinde olan bir iş meydana gelmişse o zaman Şia’nın Hz. Ömer’e
yönelik olumsuz bakışıyla tarihî gelişmeler arasında çelişki ortaya
çıkmaktadır. Öte yandan Meclisî, kitabına konuyla ilgili Ahmed b. Hanbel gibi
Sünnî yazarların rivayetlerini de alıyor.[4]
Hâsılı tarihte olanlar ayrı,
inandıklarımız ve çoğu zaman kalıp yargılarla bize öğretilenler ayrıdır. Tarih
okumak, hem de yargılarımız temellendirmek
için değil hakikat arayışıyla okumak gerekir.
Kaynaklar
el-Meclisî, Muḥammed Bâḳır (ö.1111/1699), Biḥâru'l-Envâr, I-CX, Muessesetu'l-Vefâ, Beyrut 1403/1983.
el-Yaʿḳûbî, Ebû Yaʿḳûb Aḥmed b. İsḥâḳ (ö.292/905'den sonra), et-Târîḫ.
0 yorum:
Yorum Gönder