19 Nisan 2016 Salı

İbn Abbas: İlim Deryası

Rabi b. Hırâş'tan rivayet edildiğine göre Abdullah b. Abbas (r.a.), Muaviye’nin (r.a.) huzuruna çıkmak için izin istedi. Kureyş büyükleri Muaviye'nin yanında toplanmışlardı. Said b. As (r.a.) da sağında oturuyordu. Muaviye (r.a.), İbn Abbas'ın (r.a.) geldiğini görünce, “Ey Said! Allah'a yemin ederim ki, İbn Abbas'a cevabını veremeyeceği sorular soracağım.” dedi. Said de, “İbn Abbas gibi biri mi senin sorularına cevap veremeyecek?” diye karşılık verdi. İbn Abbas (r.a.) oturduğu zaman Muaviye, “Ebû Bekir (r.a.) hakkında ne dersin?” diye sordu. İbn Abbas, “Ebû Bekir’e (r.a.) Allah rahmet eylesin. Allah'a yemin ederim ki o, Kur'an okurdu. Batıla meyletmekten uzaktı. Kötülüğü terk ederdi. İnsanları hoşa gitmeyen şeylerden sakındırırdı. Dinini bilirdi. Allah'tan korkardı. Gece ibadet eder, gündüz oruç tutardı. Dünyasından emindi. Halka adaletinde kararlı idi. İyiyi emreder ve ona koşardı. Her hale şükrederdi. Vallahi sabah akşam Allah'ı zikrederdi. Umumun menfaati için kendisini feda ederdi. Takva, kanaat, zühd, iffet, iyilik ve ihtiyatta, Allah rızası için aza kanaatte arkadaşlarından üstündü, hatta eşsizdi. Kıyamete kadar hainlerin sevmediği kimseyi Allah onun yerine tayin etti.” dedi.
Muaviye, “Ömer (r.a.) hakkında ne dersin?” diye sordu. İbn Abbas, “Ömer’e (r.a.) Allah rahmet eylesin. Allah'a yemin ederim ki o, İslam’ın dostu idi. Yetimlerin ve zayıfların koruyucusu, gerçek mümin idi. İyiler onun etrafında toplanırdı. Halkın kalesi, insanların yardımcısı idi. Ülkeler fethedip Allah dinini hâkim kılıncaya, Allah adı ülkelerde, yaylalarda, dağlarda, mahalle ve köylerde anılıncaya kadar, Ömer (r.a.) vazifesini sabırla yerine getirdi. Karşılığını Allah'tan bekledi. Kötü söz karşısında vakurdu. Gerek sıkıntı, gerek bolluk içinde olduğu zamanlarda daima çok şükrederdi. Allah'a yemin ederim ki, her an zikir halinde idi. Kıyamete kadar, hainlerin buğz ettiği kimseyi, Allah onun yerine geçirdi.” dedi.
Muaviye, “Osman b. Affan (r.a.) hakkında ne dersin” diye sordu. İbn Abbas, “Osman’a Allah rahmet eylesin. Allah'a yemin ederim ki o, ecdadına layık, hatta onlardan da şerefli bir torundur. İslam’a çok bağlı bir Müslümandır. En sabırlı bir askerdir. Geceleri çok uykusuz kalır, Allah'ı zikir sırasında çok gözyaşı döker. Gece gündüz kendisini ilgilendiren şeyde düşünür. Bütün iyilikleri yapmaya isteklidir. Tehlikeden kaçarak selamete koşar. Bütün teçhizatıyla bir ordu hazırlamış, bir kuyu satın almıştır. Peygamber’in (s.a.s.) iki kızını alarak damadı olmuştur. Kıyamete kadar kötülerin küfrettiği bir kimseyi Allah onun yerine getirdi.” dedi.
Muaviye, “Ali b. Ebû Tâlib (r.a.) hakkında ne dersin?” diye sordu. İbn Abbas, “Ali'ye Allah rahmet eylesin. Allah’a yemin ederim ki o, hidayet sancağı idi. Takva denizi, akıl küpü ve zarafet abidesi idi. Gecenin karanlığında şeref aydınlığı idi. En yüce hedefe çağırır, en eski metinleri bilirdi. Te’vil yapabilir, öğüt verirdi. İslam’ın insanlara hidayeti gösteren emirlerine bağlı idi. Zulmü ve eziyeti terk etmişti. Şüpheli yollardan ayrılırdı. İman ve takva sahiplerinin en hayırlısı idi. Peygamberin gömlek ve cüppesini giyenlerin en efendisi idi. Hac ve sa‘y yapanın en üstünü idi. Adalet ve eşitliği temin hususunda titizdi. Peygamberler ve Muhammed Mustafa müstesna, dünyanın en büyük hatibi idi. İki kıbleye karşı namaz kılmıştı. Herhangi bir dindar ona eşit olabilir mi? Kadınların en hayırlısının kocası idi. İki Peygamber torununun babası idi. Gözlerim onun gibisini görmedi. Kıyamete ve mahşere kadar da görmeyecek. Allah'ın ve kullarının laneti kıyamete kadar ona lanet edene olsun.” dedi.
Muaviye, “Talha ve Zübeyir (r.a.) hakkında ne dersin?” diye sordu. İbn Abbas, “Her ikisine de Allah rahmet eylesin. Allah'a yemin ederim ki, her ikisi de iffetli, iyi, Müslüman, maddeten ve ruhen temiz, şehit, âlim idiler. Bir hata işlediler. İnşallah geçmişteki fedakârlıkları, Resûlullah ile beraberlikleri, güzel fiilleri sebebiyle Allah onları affeder.” dedi.
Muaviye, “Abbas (r.a.) hakkında ne dersin?” diye sordu. İbn Abbas, “Abbas'a Allah rahmet eylesin. Allah'a yemin ederim ki o, Allah'ın Resûlü'nün babasının kardeşidir. Allah'ın dostunun gözbebeği idi. Bütün kabilelerin başvurduğu kişiydi. Amcaların efendisi idi. Bütün işlerde ileri görüşlü, neticeleri kestirebilirdi. İlim süsüydü. Onun üstünlüğü yanında, sülalelerin ismi okunmazdı. Onun kabilesinin övülmesi sırasında diğer soyların sesi çıkmazd1. Niçin böyle olmasın? Çünkü görgüsü ve bilgisi yerinde olan Abdülmuttalib, onu yetiştirdi. Kureyş'in yaya ve süvarisinin en üstünü idi.”
Muaviye, “Kureyş’e niçin Kureyş denmiştir?” diye sordu. İbn Abbas, “Denizde bir canavar (köpek balığı) var ki, denizin en tehlikeli hayvanıdır. Hiçbir deniz canlısı ona galip gelemez, o onları yer. Bu sebeple ona Kureyş denmiştir. Kureyş de Arapların en etkin kabilesidir. Bundan dolayı bu isim verilmiştir.” Bunun üzerine Muaviye şöyle dedi: “Doğru söyledin ey İbn Abbas! Senin, ailenin lisanı olduğuna şahitlik ederim.” İbn Abbas onun yanından ayrılınca Muaviye, “Her ne konuştuysam, İbn Abbas’ı ona hazırlıklı buldum.” dedi. Heysemi, Mecmauz-Zevaid 9/249, H.N. 14943.
İBN ABBAS: İLİM DERYASI

Rabi b. Hırâş'tan rivayet edildiğine göre Abdullah b. Abbas (r.a.), Muaviye’nin (r.a.) huzuruna çıkmak için izin istedi. Kureyş büyükleri Muaviye'nin yanında toplanmışlardı. Said b. As (r.a.) da sağında oturuyordu. Muaviye (r.a.), İbn Abbas'ın (r.a.) geldiğini görünce, “Ey Said! Allah'a yemin ederim ki, İbn Abbas'a cevabını veremeyeceği sorular soracağım.” dedi. Said de, “İbn Abbas gibi biri mi senin sorularına cevap veremeyecek?” diye karşılık verdi. İbn Abbas (r.a.) oturduğu zaman Muaviye, “Ebû Bekir (r.a.) hakkında ne dersin?” diye sordu. İbn Abbas, “Ebû Bekir’e (r.a.) Allah rahmet eylesin. Allah'a yemin ederim ki o, Kur'an okurdu. Batıla meyletmekten uzaktı. Kötülüğü terk ederdi. İnsanları hoşa gitmeyen şeylerden sakındırırdı. Dinini bilirdi. Allah'tan korkardı. Gece ibadet eder, gündüz oruç tutardı. Dünyasından emindi. Halka adaletinde kararlı idi. İyiyi emreder ve ona koşardı. Her hale şükrederdi. Vallahi sabah akşam Allah'ı zikrederdi. Umumun menfaati için kendisini feda ederdi. Takva, kanaat, zühd, iffet, iyilik ve ihtiyatta, Allah rızası için aza kanaatte arkadaşlarından üstündü, hatta eşsizdi. Kıyamete kadar hainlerin sevmediği kimseyi Allah onun yerine tayin etti.” dedi.
Muaviye, “Ömer (r.a.) hakkında ne dersin?” diye sordu. İbn Abbas, “Ömer’e (r.a.) Allah rahmet eylesin. Allah'a yemin ederim ki o, İslam’ın dostu idi. Yetimlerin ve zayıfların koruyucusu, gerçek mümin idi. İyiler onun etrafında toplanırdı. Halkın kalesi, insanların yardımcısı idi. Ülkeler fethedip Allah dinini hâkim kılıncaya, Allah adı ülkelerde, yaylalarda, dağlarda, mahalle ve köylerde anılıncaya kadar, Ömer (r.a.) vazifesini sabırla yerine getirdi. Karşılığını Allah'tan bekledi. Kötü söz karşısında vakurdu. Gerek sıkıntı, gerek bolluk içinde olduğu zamanlarda daima çok şükrederdi. Allah'a yemin ederim ki, her an zikir halinde idi. Kıyamete kadar, hainlerin buğz ettiği kimseyi, Allah onun yerine geçirdi.” dedi.
Muaviye, “Osman b. Affan (r.a.) hakkında ne dersin” diye sordu. İbn Abbas, “Osman’a Allah rahmet eylesin. Allah'a yemin ederim ki o, ecdadına layık, hatta onlardan da şerefli bir torundur. İslam’a çok bağlı bir Müslümandır. En sabırlı bir askerdir. Geceleri çok uykusuz kalır, Allah'ı zikir sırasında çok gözyaşı döker. Gece gündüz kendisini ilgilendiren şeyde düşünür. Bütün iyilikleri yapmaya isteklidir. Tehlikeden kaçarak selamete koşar. Bütün teçhizatıyla bir ordu hazırlamış, bir kuyu satın almıştır. Peygamber’in (s.a.s.) iki kızını alarak damadı olmuştur. Kıyamete kadar kötülerin küfrettiği bir kimseyi Allah onun yerine getirdi.” dedi.
Muaviye, “Ali b. Ebû Tâlib (r.a.) hakkında ne dersin?” diye sordu. İbn Abbas, “Ali'ye Allah rahmet eylesin. Allah’a yemin ederim ki o, hidayet sancağı idi. Takva denizi, akıl küpü ve zarafet abidesi idi. Gecenin karanlığında şeref aydınlığı idi. En yüce hedefe çağırır, en eski metinleri bilirdi. Te’vil yapabilir, öğüt verirdi. İslam’ın insanlara hidayeti gösteren emirlerine bağlı idi. Zulmü ve eziyeti terk etmişti. Şüpheli yollardan ayrılırdı. İman ve takva sahiplerinin en hayırlısı idi. Peygamberin gömlek ve cüppesini giyenlerin en efendisi idi. Hac ve sa‘y yapanın en üstünü idi. Adalet ve eşitliği temin hususunda titizdi. Peygamberler ve Muhammed Mustafa müstesna, dünyanın en büyük hatibi idi. İki kıbleye karşı namaz kılmıştı. Herhangi bir dindar ona eşit olabilir mi? Kadınların en hayırlısının kocası idi. İki Peygamber torununun babası idi. Gözlerim onun gibisini görmedi. Kıyamete ve mahşere kadar da görmeyecek. Allah'ın ve kullarının laneti kıyamete kadar ona lanet edene olsun.” dedi.
Muaviye, “Talha ve Zübeyir (r.a.) hakkında ne dersin?” diye sordu. İbn Abbas, “Her ikisine de Allah rahmet eylesin. Allah'a yemin ederim ki, her ikisi de iffetli, iyi, Müslüman, maddeten ve ruhen temiz, şehit, âlim idiler. Bir hata işlediler. İnşallah geçmişteki fedakârlıkları, Resûlullah ile beraberlikleri, güzel fiilleri sebebiyle Allah onları affeder.” dedi.
Muaviye, “Abbas (r.a.) hakkında ne dersin?” diye sordu. İbn Abbas, “Abbas'a Allah rahmet eylesin. Allah'a yemin ederim ki o, Allah'ın Resûlü'nün babasının kardeşidir. Allah'ın dostunun gözbebeği idi. Bütün kabilelerin başvurduğu kişiydi. Amcaların efendisi idi. Bütün işlerde ileri görüşlü, neticeleri kestirebilirdi. İlim süsüydü. Onun üstünlüğü yanında, sülalelerin ismi okunmazdı. Onun kabilesinin övülmesi sırasında diğer soyların sesi çıkmazd1. Niçin böyle olmasın? Çünkü görgüsü ve bilgisi yerinde olan Abdülmuttalib, onu yetiştirdi. Kureyş'in yaya ve süvarisinin en üstünü idi.”
Muaviye, “Kureyş’e niçin Kureyş denmiştir?” diye sordu. İbn Abbas, “Denizde bir canavar (köpek balığı) var ki, denizin en tehlikeli hayvanıdır. Hiçbir deniz canlısı ona galip gelemez, o onları yer. Bu sebeple ona Kureyş denmiştir. Kureyş de Arapların en etkin kabilesidir. Bundan dolayı bu isim verilmiştir.” Bunun üzerine Muaviye şöyle dedi: “Doğru söyledin ey İbn Abbas! Senin, ailenin lisanı olduğuna şahitlik ederim.” İbn Abbas onun yanından ayrılınca Muaviye, “Her ne konuştuysam, İbn Abbas’ı ona hazırlıklı buldum.” dedi. Heysemi, Mecmauz-Zevaid 9/249, H.N. 14943.
 

Yazarlar