Ölüm Var…
Prof. Dr. Şaban ÖZ
Durmaktan,
dinlenmekten, mola almaktan vaz geçtim; nefeslenmek için dahi yapıp
işlediklerimize ara verebiliyoruz mu? Sadece çalışma hayatını kastetmiyorum,
iyiliklerimize ve tabi ki kötülüklerimize…
Ne kadar çok “lazım” var değil mi hayatlarımızda. Daha çok çalışmamız lazım… Daha çok üretmemiz lazım… Daha çok kazanmamız lazım… Daha çok tüketmek için daha çok kazanmamız lazım…
Öyle bir
tüketelim ki, bilerek veya bilmeyerek kendimizi de aradan çıkartalım…
Kazanırken tükenmek, tüketmek… Tüketmek için kazanmak, tüketmek için kazanırken
tükenivermek!
Hadi bizler
neyse de miras aldıklarımızı da tüketmemiz! Değerlerimizi… Dostlukları,
hatıraları, vefayı, kadirşinaslıkları, güveni, sevgiyi…
Atıp tutarken
hep iyiyiz, Allah’ım esirgesin… “Ölünceye kadar” dedik mi azıcık da boyun büküverdik
mi var ya! Üç metrelik kumaş edebiyatı da yaparız, bir iki metrelik çukur
türküsü de söyleriz…
Bugün fakülteye
çıkarken ailemizde bütün vefat haberlerini bana veren ablam aradı… “Anam nerede?”
dedi, “burada” deyince “Sevim teyzem öldü” deyiverdi. “Tamam” dedim. Anacığıma
sarıldım, “Allah’tan geldik O’na gideceğiz, başın sağ olsun”
Ağladı… Kardeşinin
vefatına mı ağladı yoksa bir koca ömre mi? Hani demiştim ya sevgili babalar ne
yapın edin evlatlarınızın yanında ağlamayın diye. Ek yapmam gerek sanırım
sevgili yetim anneleri ne yapın edin siz de evlatlarınızın yanında ağlamayın!
Dört kız, bir erkek
kardeş… Anacığım babasını kaybettiğinde bir buçuk yaşındaymış… Kendisine hep
takılırdım, “babamın kapısına gelmiş gün görmüşsün işte” diyerek… Sanki akla
gelecek oymuş gibi yutkunuverdim…
Dört kız, bir
erkek kardeş… Ve zor bir hayat… Ölümün bir yerde kurtuluş olması… Nefes dahi
aldırmayan hayatta “oyun dışı” kalıvermek!
Olayın bireysel
dinî tecrübe kısmını bir tarafa bırakalım… Bütün dinlerin ortak inzar unsuru
olan “ölüm” üzerine “boş boş” konuşacak da değilim… Ne iyi bir vaizim ne iyi
bir nasihatçi!
Hatırlar
mısınız veya denk geldiniz mi bilmem, Siyer Araştırmaları grubunda “kendi ölüm
haberimi” yazmış, üstüne çok da güzel bir taziye mesajı almıştım… Hatta
bilenler bilir, “Allah’ın işine karışmamak” istisnasıyla ve “hayırlısı” duasıyla
birlikte kendime bir “yaşam ömrü” bile biçmişimdir… O zamana yaklaştıkça ne
olur bilmiyorum ama şimdiden o zaman bile çok uzun geliyor…
Konuya girmeye
çalışırken, yazı bitti…
Toparlayalım o
zaman…
Kazanmak için
kavga ettiğimiz, kalbini kırdığımız, hakkını yediğimiz insanın “ölüm haberi”
ulaşsa ne yaparız? Pişmanlık, vicdanî rahatsızlık, hüzün, keşke… Veya sevinç,
ferah, kurtuluş muştusu!
Şayet
hissedeceğimiz sevinç, ferah, kurtuluş ise az daha sabır… Pişmanlık, keşke ve
hüzün ise hâlâ fırsatımız var demektir… Bir özür için… Bir helallik için… Bir
eyvallah için!
İbn Sa’d’ın
rivayetine göre İbn Abbâs’ın, Hz. Hasan’ın vefatına sevincini gizleyemeyen
Muâviye’ye sözüyle bitirelim; “O öldüyse cesedi senin mezarına taşınmadı; onun
ölümü senin ömrünü uzatmadı. Biz ondan daha büyük bir musibete uğradık. Allah
bizi ondan sonraya bıraktı”
Hüve’l-bâkî…
Birisi öldüğünde hangi duyguyu hissedersiniz? Ne hakiki bir soru Allah razı olsun hocam
YanıtlaSil