DAVA VE LİDER -I-
Cağfer KARADAŞ
اَفَا۬ئِنْ مَاتَ اَوْ
قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْؕ
“O ölür veya öldürülürse gerisin
geriye dönüp bu davadan vaz mı geçeceksiniz?” (Âl-i
İmrân 144)
Bu ayet, Hz. Peygamber hayatta iken nazil olmuştu. Bu durumda burada verilen mesaj Hz. Peygamber’in ölmesi ve öldürülmesi olamaz. Çünkü bunun tam tersini ifade eden “Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ etmeye devam et. Allah seni insanlardan koruyacaktır” (Mâide 67) ayetiyle tebliğ süreci içinde O’na bir güvence verilmişti. Öyleyse bu ayetin esas mesajı ümmetedir: Ey insanlar O hayattan çekildiğinde -ki O da diğer peygamberler gibi vefat edecektir- sizin davadaki duruşunuz ve durumunuz ne olacaktır? Demek ki mesaj Hz. Peygamber’e değil, ümmetineymiş. Ortaya çıkan tablonun bütünü hesap ederek şöyle bir soru sorulabilir: Lider nerede duruyor, dava nedir ve dava adamının durumu ve duruşu ne olmalıdır?
Lider için TDK sözlüğünde “önder, şef,
bir kuruluşun üst düzey yöneticisi, yarışmada birinci, bir partinin genel
başkanı” gibi karşılıklar verilmiş. Kelime İngilizce “to lead” yani önde gitmek
sözünden leader “önde giden, önder” anlamında olup Türkçe’ye aynı anlamda
geçmiş bir kavram Zaten halk arasında lider denildiğinde önder, liderlik
denildiğinde de önderlik anlaşılır.
Arapçada bunu karşılayan çok fazla kavram var: reîs, şeyh, emîr,
kâid, mürşid, hâdî, dellâl… Bunların içinde siyasal ve toplumsal anlamda reîs,
şeyh ve emîr öne çıkarken tekke kültüründe şeyh ve mürşid kavramları tercih
edilmiş. Hâdî ve dellâl ise yol gösterici vasıflarını korumuşlar ve toplumsal
bir anlama kavuşamamışlar. Ancak dellâl, tellâl şeklinde çarşılarda ilan
edici olarak işlev görmüş, hoparlörler ve medyanın çıkmasıyla tarihe
karışmış. Emîr özellikle Arap ülkelerinde kral anlamında ıstılaha kavuşmuştur.
Reîs ve şeyh toplumsal vasıflarını büyük ölçüde korumayı başarmış.
Türkiye ölçeğinde reîs daha çok toplumsal ve siyasal yapılarda
lider anlamında kullanılırken şeyh tekke türü yapılarda yaygınlık kazanmış. Farsça’dan
dilimize geçen serdâr ise askeri alanda kendine yer bulmuş.
Lider kavramı her ne kadar batı kökenli olsa da artık Türk dili ve
kültürü içinde yerleşiklik özelliği kazanmış ve yukarıda anılan kavramların
yerini almış görünmektedir. Kavramın önüne sıfatlar eklenerek hem kullanım
alanı zenginleştirilmiş hem de çeşitlendirilmiştir. Her hâlükârda önde giden
veya önder anlamı yerini korumuştur. Sözgelimi dinî lider, siyasî
lider, cemaat lideri, tarikat lideri, dönüşümcü lider, karizmatik lider… bu
kullanımlardan birkaç tanesidir.
Dava kavramına gelince, bu daha karmaşık
anlam örgüsüne sahip görünmektedir. Öncelikli ve en çok kullanılan anlamı
“yargıda hükme bağlanması gereken konu” olarak karşımıza çıkar. İddia ve
sorun anlamları da buna yakındır. Halk arasında da dava
denildiğinde ilk akla gelen yargısal anlamdır. Arapça’da dava kavramı dua
ve çağırma anlamlarının yanında iddia ve hukuk yoluyla hak talep etme
anlamlarında da kullanılmaktadır.
Bizim buradaki kastımız ise ülkü, ideal ve güdülen amaç
anlamındaki davadır. Bu anlamdaki davanın varlığı ve değeri sağlam niyetle,
inanmakla, azimet sahibi olmakla, kararlı bir duruş ve davranış sergilemekle ortaya
çıkar ve ölçülür. Davanın esas varlığı ve değeri ise liderle taçlanır.
Lider davayı sürükleyen, amacına götüren, hedefini gerçekleştirmede
bütün varlığını ortaya koyan kişidir. O, inancıyla güven veren, görüşleriyle
hedef çizen, duygularıyla heyecan oluşturan, mütevazılığıyla toparlayan,
kararlılığıyla yürüten ve sürükleyen, duruşu ve davranışıyla harekete geçirendir.
Lider davanın bir parçası değil, önderi ve örneğidir; davaya
inanan, ilkelerine sımsıkı bağlanan, olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan,
şahsî değil dava çıkarı peşinde koşandır; her konuda kendisine başvurulan,
isabetli kararlar alan, kararlarına dostlarını ortak eden, onların görüş ve
düşüncelerine değer veren, toplumsal hafıza oluşturan ve kendi yokluğunda dava
arkadaşlarına kararlı olma ve karar alma cesareti aşılayandır.
Lider davayı bir elbise veya aksesuar olarak taşımaz. Davayla
bütünleşir, özdeşleşir, ayrılmaz bir özelliği olur ama davayı mülk edinmez,
kendiyle birlikte alıp götüreceği, ölümüyle biteceği bir olgu haline getirmez.
Kendisinin fânî davanın bâkî olduğu bilincini hem kendi taşır hem de
etrafındakilere kazandırır. Etrafındakiler de bilirler ki dava bâkî lider fânîdir.
Dava arkadaşlarının her biri onun
bir timsalidir. Kim var denildiğinde etrafına bakmadan “Ben varım” diyebilecek
gözü peklikte ve kararlıktadır hepsi. Onlar liderin değil davanın sürekliliğine
inanırlar; davayı sürdürmenin, sürdürecek nesiller yetiştirmenin en büyük
vecibe olduğu bilincindedirler; liderin peşinde ve izinde, davanın içindedirler;
lider düştüğünde, her biri davayı omuzlayacak lider kabiliyetindedirler; benlik
havasında değil dava derdindedirler. Ola ki lider ölür veya öldürülürse
içlerinden birini seçerler, etrafında kenetlenirler ve yola devam ederler…
6 Şevval 1445 /
15 Nisan 2024
0 yorum:
Yorum Gönder