YAPAY ZEKÂ: İNSANI OYUNCAK KILMAYA ADAY YENİ OYUNCAK
Prof. Dr. Cağfer KARADAŞ
أعوذ بالله، بسم الله
فَاَخْرَجَ لَهُمْ عِجْلاً جَسَداً لَهُ خُوَارٌ فَقَالُوا هٰذَٓا اِلٰهُكُمْ وَاِلٰهُ مُوسٰى
Derken Samirî onlara böğürme sesi çıkaran bir
buzağı heykeli yaptı.
Oradakiler hemen “İşte bu buzağı sizin de
Mûsâ’nın da tanrısıdır” dediler.
(Tâhâ 20/88)
Yapay
zekâ “insan gibi zekâ özellikleri bulunan, olayları yorumlayan, iş hayatında ve
günlük hayatta kararlar alabilen, problemlere çözümler üretebilen sistemin adı”
diye tanımlanmakta.
Bu
sistemle bilgiyi alma, anlama, sebep-sonuç ilişkisi kurma, bilgiden yeni bilgi
türetebilme, kıyas yapabilme yetenekleri kazandırılmış robotlar yapılması
düşünülmüş ve uzun sürede yapılacak birtakım işlerin kısa zamanda yapılabilmesi
amacı güdülmüş görünüyor.
Yapay zekâ
olumlu anlamda insana yardımcı bir sistem olarak değerlendirilebilir, olumsuz
anlamda ise bahis çetelerinin, dolandırıcıların, sahtekârların, mafyanın veya
yaşa dışı örgüt ve oluşumların pekâlâ bir numaralı yardımcıları veya otonom
tetikçileri de olabilir.
Sözgelimi
yapay zekâ Siyonist İsrail’in Gazze soykırımında bir numaralı otonom tetikçi olmasının
yanında ünlü firmaların sitelerinin benzerini yapan, itibarlı kişilerin ses ve
görüntülerini kopyalayan dolandırıcı tetikçisi rolünde olabilmektedir.
Gerçek şu
ki, dünya hayatında her şey çift kutupludur. Her bir olgu ve olay iyi veya kötü
yönde kullanılabilir, hatta hakikatler yorumlarla perdelenebilir, algı olgunun
önüne veya yerine geçebilir. Bu gerçek, yapay zekâ için de geçerlidir. Buna
göre devletlerin, toplumun, ailenin ve fertlerin yapay zekânın bu çift yönlü
yapısına ve kullanışlılığına karşı duyarlı ve ihtiyatlı olmaları, gelişmelerin
seyrine göre önlemler almaları, farkındalıklar oluşturmaları son derece önemli
ve gereklidir.
Burada
dinî kurumlara ve dindarlara düşen görev bu tür yapay zekâ denilen akıllı
makinelerin olumlu taraflarından istifade etmek ve olumsuz yönlerine karşın insanî
bilinç ve imanî direnç oluşturmaktır. Akışa kapılmak veya görmezden gelmek, sorumluluğu
yerine getirmemek veya gelişmelerin gerisinde kalmak anlamına gelir. Öte yandan
bu tür sistemlerin olumlu yönde ve insanlığın yararına olacak şekilde kullanılması,
kötü yönde kullanılmasına da engel teşkil edecektir. Böylece hem fayda temin
edilmiş hem de kötü yönde kullanılmasının önüne geçilmiş olunacaktır.
Bir başka gerçek, her ne kadar son derece akıllı
cihazlar geliştirilmiş olsa da insan aklının ve iradesinin tamamıyla devre dışı
bırakılması söz konusu olamaz. Çünkü bu araçlar insan tarafından tasarlanmış ve
üretilmiş olmasının yanında hem kullanılması hem de tüketilmesi tamamıyla insanın
ihtiyacına, merakına ve beğenisine bağlıdır. Daha kestirme bir deyişle bu
araçların ve sistemlerin hem üreticisi hem de tüketicisi insandır. Her iki bakımdan
da bunlar insana bağımlıdır, değerlerini de insan belirlemektedir.
Yapay ve algısal gerçeklik ise insanın bu araçlara
bağımlı kılınması, insan adına karar veren bir mekanizmaya dönüştürülmesi, insana
değer biçen veya yedeğine alan bir konuma getirilmesidir. Böyle bir gelişme fıtrî
aklı ve özgür iradeyi devre dışı bırakmak, insanı makinanın bir parçası haline
getirmek demektir. Bir nevi yapay zekayla beyni yıkanmış yapay insan üretmektir.
Bunun anlamı insanın kendi yaptığının sarhoşluğuna kapılması, etkisi altında
kalması ve son noktada ürettiğinin kölesi veya oyuncağı haline dönüşmesidir.
Daha net ifadeyle insanın insanlıktan sıyrılmasıdır.
Maalesef insanoğlu tarihin her döneminde eşyada güç
vehmetme, ona güç atfetme ve kendi yaptığını büyütüp altında kalma gibi kötü
tecrübeler yaşamıştır. Hz. Âdem ve Hz. Havva’yı İblis’in ebedîlik ağacı
vesvesesiyle kandırması eşyada güç vehmetmeye, Samirî’nin böğürme sesi çıkaran buzağı
heykelini tanrı diye pazarlaması ve etrafındakileri buna inandırması ise
yaptığına hayran kalması hatta tapınmasıdır. Burçların veya yıldızların
karakterimizi ve kaderimizi belirlediği hurafesi ise olgulara güç atfetme
bakımından eskiden bugüne intikal etmiş kötü bir mirastır.
Modern zamanların başlangıcında makine icat edildiğinde
insanlar bunu gözlerinde çok büyütmüşler. Hatta çağdaş felsefenin babası kabul
edilen filozof Descartes koca evreni basit bir makineye indirgemiş ve “Kainât,
kendi kanunlarıyla hareket eden bir makinedir” diyebilmiştir. İşte insanın
yaptığına hayran kalıp şaşırması ve fıtrî akıl ölçüsünü yitirmesi bu olsa
gerektir.
Yukarıda zikredilen İblis şeytanıyla imtihan
görünmeyen düşmanla, Samirî şeytanıyla imtihan ise görünen düşmanla nasıl
mücadele edeceğimize dair Kur’an’da zikredilen tecrübe örnekleridir. Bu
örnekler bize hayatta karşılaşılan olgu ve olaylara nasıl bakmamız ve hangi
ölçülerle değerlendirmemiz gerektiğini öğretmesi yönüyle bugün de geçerliliğini
korumaktadır.
Demek ki gözünü, kulağını ve kalbini hakikat bilgisine
açık tutan, fıtrî aklını ve özgür iradesini koruyan kişi tarihi tecrübeleri de
göz önünde bulundurarak eşyanın boyutlarını ve imkanlarını görür, nasıl ve ne
yönde kullanması gerektiğini bilir, hayatın anlamını ve amacını kavrar hem
kendisini korur hem de çevresini aydınlatır.
Buna göre yapay zekayı
hak yolda ve hayır işlerde kullanan insan hem kendisine hem de çevresine
iyilik, güzellik ve fayda sağlarken batıl yolda ve şer işlerde kullanan ise
kendisine, çevresine ve hatta tüm insanlığa katliam, zulüm, kötülük, fitne ve
fesat getirir. Bundan dolayı yapay zekâ insanın elinde, etkisi altında, iradesi
dahilinde, kararı doğrultusunda araçlardan bir araç olarak kalmalıdır. Şayet
insanoğlu iradesini ona bağlar ve bağımlısı olursa, yapay zekanın kölesi ve
esiri olur, oyun oynuyorum derken farkına bile varmadan oyuncağı haline dönüşür.
21 Zilhicce 1445 / 27
Haziran 2024
0 yorum:
Yorum Gönder