Doktora Öğrencisi: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
İslam Tarihi ve Sanatları Ana Bilim Dalı.
Hz. Muhammed’in peygamberliğini ilan etmesinin üzerinden yedi yıl geçmiş, her geçen gün vahy-i ilahî’ye tabi olanların sayısı artmaya devam ediyordu. Müşrikler cephesinin önde gelenlerinin sabrını taşıran olay ise, Mekke’nin önde gelenlerinden Hz. Hamza ve Hz. Ömer’in Müslümanların safına geçtiği haberi oldu.
Kureyş müşrikleri, Kinane oğullarının yaşadığı bölge olan Muhassab vadisinde toplanarak, 'Muhammed'i kendilerine teslim edecekleri ana kadar;
- Haşimoğulları ve Abdulmuttaliboğulları ile bütün ilişkiler kesilecek,
- Onları Mekke'den kovacak; bütün yolları kesecek; onlardan kız alıp vermeyecek, yiyecek ve içecek temin edebilecekleri bütün kaynaklarını da kurutacaklarına dair karar aldılar. Mansur İbn İkrime’nın yazıya geçirdiği bu ambargo manifestosunu Kâbe’nin içine asarak, olaya bir de kutsiyet kazandırdılar…
Risâlet’in ilk gününden itibaren, yeğenini himaye etmekten geri durmayan amcası Ebu Talib, Hz. Peygamber başta olmak üzere, Müslümanları ve Haşimoğulları ile Muttalipoğullarından (iman etmedikleri halde), Hz. Muhammed’in yanında yer alanları, kendi mahallesinde (Şi’b-i Ebi Talib) toplayarak, onları koruma altına aldı.
Başını (Mekke’nin o zamanki hâkimi konumunda bulunan) Ebu Cehil’in çektiği müşriklerin, Müslümanlara (ve beni Hâşim ve beni Muttalib’ten Müslümanların safında yer alan gayr-i Müslimlere) uyguladıkları ambargo, tecrid ve kuşatma tam üç yıl sürdü. Gerçekte bu öyle bir tecrit ve kuşatma hareketi idi ki; üç yıl boyunca cenazesi Şi’b-i Ebu Talib’den kaldırılan insanların çoğu açlık ve susuzluktan ölmüştü.
Hiç şüphesiz, bu kuşatma ve acımasız tecrid hadisesinden çıkartılacak birçok ders ve ibret vardır:
1- Müslüman bir kimse, Kâfirlerin koymuş olduğu kanunlardan istifade ederek, bu olumsuz durumu, insanları İslam’a davet etmek için bir fırsat olarak değerlendirebilir. Nitekim Haşimoğulları ve Muttalipoğullarından Müslüman olmayanların, sırf kabilecilik dayanışması adına Hz. Muhammed’in safında yer alması, onların da kalplerinin İslam’a ısınması için bir vesile olmuştur.
2- Lider’in emirlerine uymak: Bu dönem de Resulullah (s.a.v)’in Müslümanlara talimatları; kontrolsüz hareketlerden kaçınmak ve moral düzeyini yüksek tutmaktı. Halbu ki, Ebu Cehil’in bir suikastla öldürülmesi işten bile değildi. Dolayısıyla, -yaşanılan her türlü olumsuzluğa karşılık- bu dönem de Müslümanların kuşandıkları sabır elbisesi, sonunda ulaştıkları zaferin anahtarı olmuştur.
3- Lider’e itaat, toplumun bütünlüğünü korumasına ve Müslümanların içerden çökertilmesi tehlikesine engel olmuştur. Bu nokta, Müslümanların birlik ve beraberliğini muhafaza etmeleri bakımından çok önemlidir. Sabır, zorluklar karşısında dayanıklılık ve liderin emrine itaat, bütün bunlar “iç dinamiklerin korunması ve düşmana karşı tek yürek olma” bakımından büyük öneme sahiptir.
4- Zorluk dönemlerini, karakter inşa etme ve eğitim için fırsata dönüştürmek: Şi’b-i Ebî Talipte geçen bu üç yıllık süre, karakter inşası ve sabır eğitimi açısından önemli bir örnek dönem olmuştur.
5- Davetçinin, kriz dönemlerini, İslam’a davet yolunda fırsat olarak değerlendirmesi: Hz. Muhammed taraftarlarına uygulanan bu ambargo, Arap kabilelerinin İslam’a davet edilmeleri ve İslam’ı anlamaya çalışmaları için önemli bir fırsat olmuştur. Zira her türlü zor şartlara ve boykotun doğurduğu çok ağır şartlara rağmen Hz. Peygamber, İslam’a davetini sürdürmüştür. Hatta bu sırada Habeşistan’da, Necran’da, Devs’de ve Gifar’da birçok müjdeli hadiseler gerçekleşmiştir. Aynı zamanda hac mevsimlerinde Kâbe’yi ziyarete gelenler; ‘Peygamber ve taraftarlarının uğruna katlandıkları’ İslam Dininin merak edip, onu araştırıyorlar ve bu durum, onlardan bazılarının Müslüman olmasına sebep oluyordu. Müslümanlar ve Müslümanların yanında saf tutanların karşı karşıya kaldıkları bu olumsuzluklara rağmen, Peygamber (s.a.v) ve Hz Muhammed, İslam’a davetten geri durmamış, özellikle hac dönemlerinde Mekke’ye gelenlerle görüşmeler yapmış ve onlara İslam’ı anlatmıştır. Tıpkı, Kendisiyle irtibata geçen tüm Kureyş müşriklerine her fırsatta islam’ı anlattığı gibi. Çünkü mümin insan, değişmez, tahrif etmez, hedefi sabit, ilkeleri bellidir.
6- Şi’b-i Ebi Talip Ambargosu’ndan çıkartılacak bir başka ders de şudur: Mazlum kimselere ve ambargo’ya maruz kalanlara yardım etmek ve onlarla dayanışma içinde olmak; şer’i bir görev, sosyal bir zorunluluk ve bir insanlık göstergesidir. Zira zalimler; ilaç, su, gıda ve her türlü ihtiyaç maddesine ambargo uygulayabilirler, ancak gökyüzünden gelecek imdad’a el koyamazlar! Unutulmamalıdır ki, bu olaylarla birlikte, insanların Allah ile olan irtibatı daha da güçlenmekte ve va’di İlahi’ye olan güven artmaktadır.
7- Her durum geçicidir: Dünya zevkleri ve arzuları zeval bulmaya mahkûmdur. Kalıcı olan ise, sonuçlarıdır. Yani kötülükler de iyilikler de geçicidir, geriye kalacak olan ise, neticesinde elde edilecek olanlardır. Bu yüzden kralın biri, vezirine : “Bana bir şey söyle ki, aklıma geldiğinde sevinçliysem üzüleyim, üzgünsem sevineyim” der. O da: “Her şey geçicidir” der.
8- Allah yolunda olduğu sürece, zalimlerden gelen her türlü eza ’ya göğüs germeyi öğretir.
9- “Ambargo” yoluyla te’dip etme” yöntemi, İslami davet açısından en korkunç olanı ve en tehlikelisidir. Kurunun yanında yaş da yanabilir.!
10-Küfür odaklarının, içine düştüğü psikolojik durum: Kâfirleri, en çok kızdıran, İslam'ın insanlar arasında yayılmasıdır. Çünkü bu durum, gelecekte küfür odaklarının zayıflaması ve yok olması demektir.
11-Zor şartlar altında yaşamayı öğrenmek için hazırlıklı olmayı öğretir: Yeryüzünde Allah’ın hükmünü yaşatmak arzusu ve gayesi olan her milletin, bir gün bu tür ambargolar ve boykot uygulamalarıyla karşılaşacağını hesaba katması gerekir.
12-Davet önderinin fikirlerine ilgi duyanları, ona karşı kışkırtmak ve terörize etmek: “Düşmanımın düşmanı dostumdur” kaidesi gereği, aynı düşünceyi paylaşmıyor olsa bile; insanları karşı safa geçmekten vazgeçirmek için çalışırlar.
13-Küfür odakları, hasmını alt etmek için, akla gelmedik ahlaksızca yöntemlere başvurabilirler. ((Burada, Siyonist işgal devleti İsrail’in, 21. asırda Filistin’in Gazze bölgesinde yaşayan Müslümanlara karşı uyguladığı ekonomik ambargo uygulamasını hatırlamamız yerinde olacaktır. Zira İsrail, her vesileyle, Filistinlilerin çalışarak yaşamlarını sürdürmelerine mani olmak suretiyle, sürekli olarak kendisine bağımlı ve muhtaç kalmalarını sağlamak istemektedir.))
14-Davetçinin, hasmının kendisine ve davetine karşı ne gibi yöntemler uyguladığını fark etmesini sağlar. Kureyş müşrikleri, aralarında yaptıkları sözleşmeyi, kutsal mâbed Kâbe’nin içine asmak suretiyle, ona kutsiyet atfetmeyi ve daha kalıcı etki sağlamayı murad etmiştir.
15-İnsan, kendine aydınlığın pencerelerini kapatırsa; karanlıktan başkasını göremez: Yegâne gayesi ve hedefi kişisel çıkarlarını korumak ve heva hevesini tatmin etmek olan kimseler için, kesin deliller sunmak, harikulade haller ve mucizeler bir şey ifade etmez. Çünkü, akıllarını devre dışı bırakıp, gerçeği öğrenmek, hakikati görmek, aklını kullanmak ve hatta düşünmek bile istemezler. Nitekim bu duruma işaret sadedinde Allah Teâlâ : “Onlar ne zaman bir ayet/mucize görseler, ondan yüz çevirir ve: süregelen bir büyüdür bu” derler”. Kamer suresi, Ayet 2.
16-Büyük sıkıntılar, şahsiyet ve kişiliğin oluşması ve olgunlaşması için çok önemli azıklardır: Şi’b-i Ebî Tâlib yıllarında yaşananlar, ilk İslam toplumu içinden, bela ve musibetler karşısında sabırlı ve tahammüllü olmayı becerebilen, öncülerin çıkmasına vesile olmuştur.
17-Karşıt güçlerin, içine düştükleri tenakuz durumunu, kendisi lehine korunma ve dayanak yapmak: Allah resulü (sav), kendi safında yer alan gayr-i müslim akrabalarını cihad için veya İslam’a davet için vesile olarak kullanmamış, fakat kâfirlere karşı koymada bir “askeri güç” olarak kullanmıştır.
18-Karşılıklı ilişkide, vakıayı göz ardı etmeksizin esnek davranmak: Hz. Muhammed (sav), Haşimoğulları ve Muttalipoğullarının kendi tarafında yer almasından, onu himaye etmelerinden ve onunla birlikte açlık ve susuzluğa katlanmalarından memnun kalmış, bu yardımlarını reddetmemiştir. Bilakis, bu şartsız ve karşılıksız tutumdan büyük bir memnuniyet duymuştur. Zira onların bu himayesi, Allah Resulü (sav) için büyük bir güven ifade ediyordu.
19-Davette, medyatik enstrümanların önemi: İslami dâvette, şüphesiz medyanın rolü önemi büyüktür. Medya ve diğer iletişim vasıtalarının önemi, zorluk anlarında daha çok artmaktadır. Zira fikir ve düşüncelerinizi iletişim vâsıtaları aracılığıyla başkalarına anlatma imkânı bulursunuz. Nitekim Allah resulü (sav)’in, hac dönemlerinde Kâbe’yi ziyarete gelenlerle görüşmek suretiyle, onlar vasıtasıyla davetini diğer insanlara da ulaştırmak istemesi ve Ebu Talib’in Habeşistan’a bir elçi göndererek, oradaki muhacir Müslümanların moral düzeyini yükseltmek için, Mekke’de uygulanan amabargonun delindiği müjdesini iletmesi bu kabil fiillerdir.
20-Müslümanların kalplerinin safiyeti, diğer insanların onların tarafını tutmalarına vesile olmuştur: Bu olay, Mekke’yi iki büyük kampa ayırmıştır. Bir tarafta (Müslümanı ve Müslüman olmayanıyla) Muttalipoğulları ve Haşimoğulları, diğer tarafta ise, kureyşin diğer bütün unsurlarıyla müşrikler. Eğer, Hz. Muhammed ve Müslümanların safiyeti ve nezih şahsiyetleri söz konusu olmasaydı, Kureyşin bu iki kolunun (beni haşim ve beni muttalip) bir araya gelmesi mümkün olmazdı…
21-Ambargo’ya katlanmak ve onca eziyeti göğüslemek, İslam Dini müntesiplerinin nezahetinin bir göstergesi olup; Hak yolda olduklarının bir delilidir.
22-Söz birliği ve bedel ödeme konusundaki kararlılık, ambargonun bitmesinde önemli bir etken olmuştur.
23-Münafıklardan ve kişisel çıkar hesapları yapanlara karşı uyanık olmak gerekir. Ebu Leheb’in tavrı bunun en dikkat çeken örneğidir. Kabilesinin neredeyse tamamı Allah resulünün yanında yer aldığı halde, o kişisel çıkarları uğruna Kureyş müşriklerinin safında yer almayı tercih etmiştir.
İslam davetçisi, bu ve benzeri örneklerden mutlaka ders çıkartmalıdır. Bazen, en yakın yol arkadaşlarınızın sizden yüz çevirdiğine ve davetinize karşı, en azılı düşmanınızdan bile fazla düşman kesildiğine şahit olabilirsiniz…
* Bu makale, “El-Hey’etü’ş-Şer’iyye li’l-hukuk ve’l-İslâh”http://www.forislah.com adlı web sitesinden kısaltılarak tercüme edilmiştir.
Tercümenin dil bilgisi açısından bariz hataları var. 5. Madde'nin tercümesinde ki Peygamber(sav) ve Hz. Muhammed ifadesi ve bu maddenin son cümlesindeki anlatım bozukluğu küçük bir örnek... Biraz dil kullanımına dikkat iyi olur.
YanıtlaSil