En son Yeni
Zelanda denen uzak bir ülkede ortaya çıktı kin ve nefret… Ne derinmiş gâvurun
kini! Şimdilik altı yüz yıl geçmişten başlamış. Bir devr-i sabık canavarı. Kin
böyledir, insanı geçmişe mıhlar. Bir türlü paçasını kurtaramaz geçmişin
kökleşmiş kazığından… Bakar ha bire, bir kör kuyunun dibine… Baktıkça
derinleşir, derinlik içine doğru kıvrılır, gözü kör, kulağı sağır, kalbi
kaskatı kesilir. Karanlık içine çeker, göz kararır, gönül kararır her şey
kapkara olur. Sonuçta karanlığın içinde fenayı bulur. Hem de ne fena!
Karanlık hem
şerrin kendisi hem de yataklığıdır.
Bugünle
irtibatını karanlık üzerinden kurar. Çünkü şimdi ve gelecek karanlık içinde
görünmezliğe bürünmüş ve tek şey olmuştur. Artık o, karanlığın kendisi
olmuştur. Karartan ve yok eden. Geçmişini karartan ve karanlığı takıntı haline
getirenden ne beklenir ki! Canları yok etmekten ve hayatları karartmaktan
başka…
Böyledir gâvurun
kini…
Bunu şimdi
değil, eskilerden biliriz...
Gâvurun kini;
şeytanda sinsilik, kabilde öldürme, Nemrut’ta yakma, Firavun’da çocuk katli,
Yahudi’de sinsi plan, Roma’da çarmıh, Voyvoda’da kazık, İspanya’da işkence,
Hitler’de gaz odaları, Amerika’da ırkçılık, Hiroşima’da atom bombası, Balkanlar’da
katliam, Arakan’da zulmün her çeşidi, İsrail’de ırkçılık ve vahşet… Batı’da,
aşağılama ve korku, … Bitti mi? Suriye’de, Yemen’de, Libya’da… Müslümanı
Müslümana kırdırmak…
Saymakla biter
mi gavurun kini! Müslümanı alır, onu bile bir ölüm makinesine döndürür. Deaşını,
Boko Haramını kimler ve hangi zeminler üretti dersiniz? Nedendir acaba kutsadıkları
Batı Medeniyetinden bu gençlerin kaçışı? Nedendir acaba Deaş’ın ölüm makinesine
dişli olma hevesi? Nedendir acaba İslam dünyasının orta yerinde ırkçı bir terör
devlet üretme çabanız?
Bu gençler
analarından tertemiz doğmuşlardı. Ne yaptınız, ne oldu bu gençlere ey
Batılılar? Aşağılanmış, nefret ırmağında yıkanmış, kin ve nefret hücrelerine
kadar bulaştırılmış, deney fareleri gibi bir labirente konulmuş ve bütün çıkışlar
kapatılmış. Deaş’a çıkan hariç… İstedikleri de tam bu değil mi? Müslümanı
Müslümana kırdırmak. Kim göstermişti yolu onlara? Kim yol açmış, kim
kolaylaştırmıştı gidişlerini?
Evimizin
içinde, gözümüzün önünde, sokağımızda, caddemizde, mahallemizde bile bu
cinayeti işlediler… Müslümanın çocuğunu Müslümana karşı canavara dönüştürdüler…
Biz de yedik ve
yuttuk bu zokayı!!!
Bu zoka bize
yeter!
*
Dipsiz kuyunun
derinliğinde, gece karanlığında, kararttıkları kalplerin üzerinde yaptıkları
planları kimselerin görmeyeceğini ve duymayacağını zannetti gafiller. Çünkü
kin, gafletin kardeşidir. Yaratanından ve yaratılmışlığından gaflet…
Bilmediler ki,
her planın üstünde bir plan ve her planlayıcıdan üstün bir Planlayıcı vardır…
Kalın karanlıkları
delip geçen ışık O’nundur. Gecenin zifiri karanlığında, simsiyah bir taşın
üstünde, zift renkli bir karınca dahi olsanız, O sizi görür ve duyar… Hangi
deliğe girerseniz girin, yakalar… Ölümden kaçanınız olabildi mi şimdiye kadar? Peki
sonra nereye?!
Tabi ki, adalete…
*
49 can, cemide
şehit oldu. Cami şehitleri, mihrap şehitleri, minber şehitleri… Kutlu olsun
onlara! Cennet yurdunda kanatlandılar şimdi. O şehitleri biz kalbimize gömdük…
Orada adalet yeşersin diye… Çünkü şehidin olduğu yerde ancak adalet vardır.
Aha buradan
haykırıyorum: Gavurun kinine karşı en etkili savunma, adalettir.
Kin beslemek ve
kin tutmak Müslümana hiç yakışmadı, yakışmaz da… Çünkü kin beslemek, öç alma
takıntısıdır, kan davasıdır. Kan dökmek, gözyaşı akıtmak; yükselen feryad ü
figan ile gök kubbeyi sarsmaktır.
Kin, adaletin
öte yakası; zulüm ırmağı, şer odağıdır… Kanla elini yıkamak, gözyaşında sefahat
sürmek, mazlumun feryadından zevklenmektir.
Adalet öyle mi
ya?
He şeyi layık
olduğu yere koymak, yerli yerinde bırakmak, hak edene hakkını vermek, kendi
mülklünde tasarrufta bulunmak, başkasının hakkına tecavüz etmemek, ölçü ve
haddi aşmamak, yerine göre davranmak ve yerinde durmaktır… Anlayacağınız çizginin
iyilik tarafı, merhamete açılan kapı; hayır ve ihsan hareketinin kalkış zemini…
*
İki uç,
insanlık tarihinde hep çatıştı: Adalet ve kin, aydınlık ve karanlık, hak ve
batıl…
Melek af
duasında, şeytan kin rüyasında,
İbrahim yanmaya
hazır, Nemrut yakmaya teşne,
Musa kurtarma,
Firavun öldürme hevesinde,
Lut doğallığın
peşinde, kavmi tersinin havasında,
İsa merhamet,
haçlı kafası nefret ve kin davasında,
Ulu Peygamber
aydınlık, müşrikler karanlık çağrısında,
Ebu Bekir hak
uğrunda, yalancılar batılın kavgasında
Ömer adalet
içre, Mecusî kinin pençesinde
Ali İslam’da
tutma, Haricî kafir sayma derdinde…
Düşünmeye gerek
yok. Tarafımız belli, yöntemimiz de…
Allah’ın
izniyle, kin ateşini, şefkat bağrında söndürdü İbrahim; kin timsali firavunu
adalet denizinde boğdu Musa; ifsat yapılarını alt üst etti Cebrail…
En etkili
yöntem geldi, en sonunda…
Kin ve nefret hastalığına
bulaşanlara şifa oldu Rahmet Peygamberinin pınarı…
İşte Kitap,
işte Sünnet… Nerede, ne arıyorsun ki sen?
Yeter ki
hazırlıklı, sabırlı, azimli ve kararlı ol.
İlahî yardım yanımızda, kurtuluş önümüzde…
... فإذا عزمت فتوكل على الله... نصر من الله و فتح قريب...
*
Ahdimiz olsun! Zalimlerin
gazına gelmeyeceğiz. Adalet frenini asla boşlamayacağız… Hikmet pınarından içip
rahmet yağmuru olacağız… Kin ve nefrete kalbimizde de, semtimizde de yer
vermeyeceğiz… Çünkü biz Rahmet Peygamberinin müminleriyiz
Ne buyurdu Yüce
Yaratan: “Bir kavme olan kin ve nefretiniz sizi adaletsizliğe götürmesin.
Adil olun!”
Bilge Devlet
Adamı Aiya ne güzel demiş: “Düşmanımıza tek borcumuz vardır, o da adalet”
Borcumuz,
namusumuzdur…
Yunusça
söylersek: “Biz kimseye kin tutmayız / Kamu alem birdir bize”
Ama zalimler için
adalet mutlaka tecelli edecek… Ya burada ya orada… Hem de eksiksiz…
Orada kaçış yok, her zalim ettiğinin
karşılığını mutlaka görecek, ama zulme uğramayacak asla, çünkü orada kılı kırk
yaran adalet ölçüsü var…
*
Bu arada bir
sorunumuz var dostlar: Merhametten yana…
Adalet gavura,
merhamet mümine… O müminler ki, birbirlerine karşı merhametlidirler…
Birbirimize
karşı nasılız acaba? Birbirimizin arkasını mı kolluyoruz, yoksa kuyusunu mu
kazıyoruz? Kalbimizi hiç yokladık mı? Vicdanımız rahat mı gerçekten? Mazlumlar için
neler var orda? Ne kadar var merhametten yana? Yoksa merhameti unuttuk da, adalet
bizden yüz mü çevirdi?
Çünkü iman
merhameti, merhamet adaleti doğurur… İmanı olmayanın merhameti, merhameti
olmayanın adaleti olmaz… Bu yüzden, ne merhamet ne de adalet beklenir gavurdan…
Yok ki versin… İnsanlık düşkünü!
Acı ve zor
sorular bunlar…
Birileri
düşünür, birileri tasalanır, birileri ah der, birileri of çeker belki…
Şimdi adaletten,
merhametten bahsetmenin zamanı mı, diye söylenir başka birileri…
Benden
hatırlatması…
En azından öte
yanda, elimde bir mazeret olsun…
15.03.2019
0 yorum:
Yorum Gönder