26 Nisan 2020 Pazar

Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma Yazdı: “Tiiii!”sesinin gücü


Yıl 1963, 27 Aralık.
Ankara’da üniversite öğrencisiyim. O zamanlar Ankara’nın merkezi Ulus semtiydi. Aradığınızı orada bulurdunuz. Samanpazarı’nda ucuz ayakkabılar, Denizciler’deki Sahaf’ta eski kitaplar, caddenin iki tarafında, “orta halliler” için elbiseler, vs. vs.
Benim de ayakkabım eskidiği için Ulus’a gideyim de kendime ucuz bir ayakkabı alayım diye otobüse bindim. Fakat otobüs Gençlik Parkının oradan daha ileriye gidemedi. Belliki bir program var ve caddeden insan seli akıyor. 

Acaba ne oluyor diye yolun kenarından bakmaya çalışıyordum ki, bir teyze kolumdan tutarak, “oğlum bu insanların önüne nasıl geçebilirim? Ancak oradan güzel görebilirim” dedi. Ben de, “teyze neyi göreceksin?” dedim. Bana şu cevabı verdi:
-       Oğlum baksana Atatürk, Ankara’ya gelmiş; buradan geçecek. Bu halkı görmüyor musun? Herkes onu görmeye gelmiş. Ben de öne geçeyim de onu yakından göreyim! dedi. 
O teyze öyle dedi ya, ben de ona şunu dediğimi hatırlıyorum:
-       Teyze! Atatürk, ben ve sen doğmadan seneler önce öldü, buraya nasıl gelecek?
Söylediklerimden bir şey anlamayan teyze, bana şöyle dedi:
-       Çekil be! Sana Atatürk gelecek diyorum; anlamıyorsun. Ne kadar da cahilsin! Hiç mektebe gitmedin mi? 
Teyzeyi orada Atatürk’ü beklerken bıraktım ve sokak aralarında ayakkabıcı aramaya gittim.
.    .    .
Geçtiğimiz 23 Nisan’da, “Korona Bey”in, herkese sokağa çıkma yasağı koyduğu soğuk bir gün. Ankara’da okuduğum için oranın soğuğunu da bilirim. Ortalıkta in yok, cin yok. Tek tük görünen insanların tamamı da hem maskeli, hem de birbirlerine mesafeli. Korona Bey, öylesine bir “sıkıyönetim” yürürlüğe koymuş ki, Allah’ın evi olan camilere gitmek bile yasak! Yasağı ihlâl edenlere de durmadan ceza kesiliyor! Ben bile bana lazım olan bir kitabı almak için büroya gidemiyorum.
O günün sabahı, yani 23 Nisanda, benim gibi tedavülden düşmüş/düşürülmüş bütün “Korona mahkûmları” gibi TV’de haber izliyorum. 
İlk haber, Anıtkabir’de 23 Nisan kutlanıyor; izliyoruz! 
Bütün parti yetkilileri orada “hazır ve nazır”, saygı törenini bekliyorlar!
Kabrin önünde saygıya durmak üzere ön safa geçmek isteyenler neredeyse birbirlerini çiğneyecekler. Herkes birbirine yapışık! Anlaşılan “Korona Komutan”ın hükmü orada geçmiyor ve “isolation” geçersiz! 
Ve “tiii” sesinin ardından saygı duruşu!
29 Ekimde, aynı seremoni, 30 Ağustosta aynı seremoni, 10 Kasımda aynı seremoni, 19 Mayısta ve resmi bütün törenlerde aynı seremoni[1]:
Atatürk’ün önünde saygı duruşu! 
Hele 10 Kasımda saat 9’u beş geçe olup “tiii” çaldı mı, bütün resmi kurumlarda, üniversitelerde, okullarda, sokak ve caddelerde, herkes put gibi durup Atatürk’e saygıya durmaya mecburdur!
Allah lütfetti de, hemen dünyanın tamamına yakınını gördüm ve yabancı ülkelerde senelerce kaldım fakat böyle “kutlamalar” görmedim. Bizim laiklerin ilham kaynağı olan Fransa’da doktora yapıp senelerce orada bayramlar da gördüm. Asla böyle “saygı duruşları” icra edilmez; hele bütün insanlar da bunu yapmaya icbar edilmezdi!
Fransa’nın bir tek “millȋ/national” bayramı vardır: 14 Temmuz! O gün, Champs-Elyesées bulvarının sonundaki Zafer anıtının/l’Arc de Triomphe altında sürekli yanmakta olan “meçhul asker”/La tombe du Soldat inconnu  ateşi önünde bir dakikalık saygı duruşu yapılır ve hiç kimsenin aynı şeyi yapmaları için kimse icbar edilmez!
Dünyanın, geri ve henüz büluğa ermemiş birkaç ülkesi hariç, gerçekten devlet şahsiyeti olan hiçbir ülkede bu kabil seremoniler yapılmaz!
Bizde de deniyor ki: 
“Korona virüsü”yle öleceksem öleyim, ama saygıya durmaktan geri kalmayayım!”




[1] Neredeyse unutacaktım. Bazı yerlere “Kutlu Doğum” vesilesiyle Hz. Muhammed(s.a.s)’i anlatmak için davet ediyorlar. Başlamak için Kur’an okunacağına, “Ti” borusu ve Atatürk’e saygı duruşu yapılıyor!

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar