14 Nisan 2020 Salı

Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma Yazdı: Kerepekupai Şelalesi Önünde

Prof. Dr. İhsan Süreyya SIRMA
Herkes canhıraş bir şekilde koşuşuyordu. Nasılsa, kendimi de aralarında buldum. Her biri ayrı bir dilde konuşuyordu ki, cehaletimden olacak, çoğunu anlamıyordum. Ama herkes ağlıyor ve ağlama sesleri aynıydı. Yaşlıların “yaşlı sesleri/inlemeleri; kadınların feryad u figanları; erkeklerin, dövünerek ağlamaları; anne-babalarını kaybetmiş çocukların çığlıkları birbirine karışmış ağlıyor, koşuyorlardı. Arada bir düşen olduğunda da bakan olmuyor, çiğneyip koşmaya devam ediyorlardı.  Herkes kendi derdine düşmüştü. Neden kaçıyor, nereye koşuyorlardı? Sanki her birinin arkasına en güçlü ve vahşi bir aslan düşmüş bir an önce yemek için kovalıyordu. Başlarına kaçınılmaz bir felaket gelmiş olacak ki, herkes kendi derdine düşmüştü. Nasıl olduysa, birden, şu ayetleri hatırladım:

فَاِذَا جَٓاءَتِ الصَّٓاخَّةُۘ
يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ اَخ۪يهِۙ
وَاُمِّه۪ وَاَب۪يهِۙ
وَصَاحِبَتِه۪ وَبَن۪يهِۜ
لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْن۪يهِۜ
            Kaçan telaşlı insanların içinde kaybolduğumdan, nerede olduğumuzu, nereye koştuğumuzu, ne istediğimizi bilmiyordum. Anladığım tek şey, benim gibi bütün insanların bir şeyden kaçıp, kurtulmak için başka bir şeye doğru koştuğuydu. Kimi öksürüyor, kimi aksırıyordu; kimi sendeliyor, kimi düşmemek için başkasına tutunmaya çalışıyordu… Nihayet dünyada gördüğüm en dehşetengiz dağın zirvesinden akan büyük bir şelalenin önünde durduk. Herkes hâlâ çılgınca ağlıyor, herkes içinden kendisine deva olacak bir ilaç, bir aşı, bir “Lokman Hekim”, bir “Kurtarıcı” için bağırıyordu. Takatleri kalmadığından ve de maddi bütün ümitleri kesildiğinden, herkes kendi dilinde bir şeyler söylemeye başladı: God! Dio! 上帝/Shàngdì!, Huda! Tanrı! Dieu! Gott! Бог! Dios! Deus! Isten! /Kami! الله!
            Bu son söylediklerinin çoğunu anlıyordum. Bu şelalenin dibine takılıp kalan ve kaçacak bir yer bulamayan siyah, beyaz, sarı, kızıl renklerinde olan bu insanlar aynı kelimeyi söylüyorlardı kendi dillerinde. Demek ki bu kaçış, bir kurtuluş içinmiş… Demek ki o zamana kadar bağlandıkları bütün “dünyevȋ güçler”den hiçbiri onları kurtaramamış, daha yeni hatırladıkları Yaratıcı’ya yalvarıyorlarmış!
            Sonra sanki bir ses duydum. Sanki bu belalar başlarına geldiği ve çaresiz kaldıkları için daha yeni yeni Allah’ı hatırlamış olan bu zavallılara, topluluk içinden birisi şöyle sesleniyordu:
- Yaratıcınız olan Allah, son Peygamberini/Hz. Muhammed(s.a.s)’i size gönderince, onun dediklerini yaptınız mı?
- Allah’ın yasakladığı fuhşa karşı çıktınız mı? Yoksa Allah’ın bu yasağını çiğneyerek, milletin parasıyla fuhuş için özel yerler yapıp, teşvik mi ettiniz? TV kanallarınızdaki filmlerinizle gece-gündüz fuhuş ve ahlaksızlık sergilenip teşvik edilince neden ebkem oldunuz? 
- Allah’ın insanlar için Peygamberleri vasıtasıyla gönderdiği “kulluk esasları”na uydunuz mu? Yoksa Allah yerine heykellere secde etmeyi mi öğrettiniz?
- Allah’ın yasakladığı müskiratı meşru hâle getirmediniz mi?
- TV kanallarında her gün Allah’ın yasakladığı faizin reklamını yapmıyor musunuz?
- Allah’ın yasakladığı lutiliğin propagandasını yapmak için “lutilik mensupları” cadde ve sokaklarınızda yortularını yaparken onlara karşı ne yaptınız?
- Her evde olabilecek münakaşalar sonucunda, evin hanımı o an kendine hâkim olamayıp polisi çağırdığında, o eve polis gönderip sorgusuz-sualsiz kocayı kendi evinden uzaklaştırmadınız mı?
- Hastalıklara karşı Allah’tan yardım ve merhamet dileyeceğinize, “biz mutlaka bu virüsü yeneceğiz!” determinizmini tercih etmediniz mi?
- Hem Allah’a karşı her türlü isyanda olacaksınız, hem de O’ndan yardım isteyeceksiniz öyle mi!
Birden irkilerek uyandım. Meğerse “Korona” efendinin dünya devletlerini nasıl salladığını düşünürken uyuyakalmışım…
Allah’ın bütün kullarının O’na ve O’nun kanunlarına dönmeleri dileğimle… Unutmayalım ki O, samimi olarak tövbe edenlerin tövbesini kabul edendir!

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar