1 Mart 2022 Salı

Vanî Mehmed Efendi (ö. 1096/1685)


VANÎ MEHMED EFENDİ (ö. 1096/1685)

Prof. Dr. Mehmet Salih ARI

Bazı simalar vardır ki doğup büyüdüğü şehirlerin şöhretine şöhret katmışlardır. Van ilimizin yetiştirdiği Vanî Mehmed Efendi de böyle bir simadır. Zira kazanmış olduğu haklı şöhretinden dolayı Van adını birçok yere taşımış ve duyurmuştur. Birçok ansiklopedi ve bibliyografik eserde Mehmed Efendi’nin adı Van ili nisbesiyle Vanî şeklinde zikredilmiştir. İstanbul’da bulunan Vanîköy semti de bu zattan adını almıştır. Yine medfun bulunduğu Bursa’nın Kestel ilçesinde onun adıyla zikredilmekte olan cami, medrese, imaret ve sair hayratı bulunmaktadır. Bu nedenle de İstanbul ve Bursa illerimizde bulunan birçok kişi Vanî Mehmed Efendi vasıtasıyla Van ilimize özel bir sevgi besledikleri gözlenmiştir.


Van’ın Hoşap kasabasında dünyaya gelen ve doğum tarihi kesin olarak bilinemeyen ancak XVII. yüzyıl Osmanlı ilim çevrelerinde temayüz eden Vanî Mehmed Efendi’nin (Vanî-zade) adı kaynaklarda Vânî Muhammed b. Bistâm b. Rüstem b. Halil el-Hüseynî el-Hoşabî olarak geçmektedir. Babasının adı Vanlı Bistam Efendi’dir.

Mehmed Efendi, Vanlı olması nedeniyle Vanî, Vanî Efendi ve Vanî Mehmed Efendi lakaplarıyla anılmıştır. Bunun yanında doğum yeri ve ailesinin asıl çıkış yerinin Hoşab olması nedeniyle el-Hoşabî diye de tanınmıştır. Bazı kaynaklarda Üstüvânî diye de geçmektedir. Bir rivâyete göre Mehmed Efendi Ayasofya Camii’nde somaki bir sütuna dayanarak vaaz verdiği için bu isimle meşhur olmuştur.

Vanî Mehmed Efendi ile Vankulu Mehmed Efendi bazı kütüphane kataloglarında ve bibliyografik eserlerde karıştırılmış, ayrı zamanlarda yaşamış olan bu iki ayrı şahıs, aynı şahıs zannedilmiş ve bu tür eserlerde de özellikle Vanî Mehmed Efendi, Vankulu Mehmed Efendi olarak takdim edilmiştir. Vankulu Mehmed Efendi, 1597 (h. 1000) yılında Medine’de, yani Vanî Mehmed Efendi’den 93 sene evvel vefat etmiş olan Kadî Mehmed b. Mustafa el-Vanî’dir. Kendisi Osmanlı müderris ve kadılarından, büyük fıkıh âlimi ve dilcilerindendir. Vankulu Mehmed Efendi, el-Cevherî’nin (ö.396) es-Sıhâh adlı Arapça lügatini Türkçeye tercüme etmiştir. Onun bu mükemmel tercümesi de Vankulu Lügati adıyla meşhur olmuştur.

Kaynakların belirttiğine göre Vanî Mehmed Efendi, çok küçük yaşta yetim kalmış, büyükannelerinin şefkat ve merhamet kanatları ve ananevi terbiye ve gözetimleri altında çocukluk yıllarını geçirmiş, yeteneklerini temayüz edip olgunluk derecesine ulaşınca da ilim ve irfan sahibi olabilmenin yollarını araştırmıştır. Bu duygularla hareket eden Vanî Mehmed Efendi bu idealini gerçekleştirmek üzere ilim ve irfan sahiplerinin bol olduğu beldelere gitmenin bir zorunluluk olduğunu anlamış ve doğum yeri olan Hoşab köyünden göç edip zamanın ilim beldelerinden biri olan Van şehrine gelerek burada bir medresede ilim tahsiline başlamıştır. Bu sıralarda kendisinin hayatta tek dayanakları olan sevgili nineleri de hayata gözlerine yummuştu.

İlk tahsil hayatına Van’da başlayan Vanî Mehmed Efendi Tebriz, Gence ve Karabağ’a gitmiştir. O ilim ve irfanını artırmak niyetiyle ilk önce Tebriz’e gitmiş, fakat burada Rafizîler ve dinsizlerin kendisinin hak yolda yürümesine engel olabileceği düşüncesiyle, buradan Karabağ’a gitmiş ve burada oturan âlim bir zat olan Molla Nureddin’in yanında on seneye yakın bir zaman kalarak kendisini ilim bakımından yetiştirmiştir.

Vanî Mehmed Efendi, daha çok tefsir, hadis, kısas-ı enbiya ve tarihe ilgi göstermiştir. O, tasavvuf ve muhtelif tarikatlarla da ilgilenmiş ancak bu yola girmemiştir. Bununla birlikte o, belki de vaiz olarak yaptığı şöhretle zamanında Şeyh unvanıyla tanınmıştır. Buna göre, ona verilen bu unvanı, bir tarikat büyüğü anlamında değil de âlim üstat bir din büyüğü manasında anlamak gerekir.

Vanî Mehmed Efendi böylece ilim yolculuğunu tamamlayıp kendisini yetiştirdikten sonra, Erzurum’a gelerek yerleşmiş ve burada cami ve mescitlerde vaazlarıyla halka nasihat ve irşatta bulunmaya başlamıştır.  O bu şehirde bulunan cami ve mescitlerde yaptığı vaazlarıyla o derece şöhret kazanmıştır ki, uzak beldelerden bile, pek çok kişi onu dinlemek ve ondan yararlanmak üzere gelmekteydi. Vanî Mehmed Efendi, Erzurum’daki vaizliğinin yanı sıra ilim meclislerindeki sohbetleriyle de meşhur olmuştu. Zilhicce 1659 (h. 1069) senesinde Erzurum Beylerbeyi olarak bu şehre gelen Köprülü-zade Fazıl Ahmet Paşa da onun bu şöhretini duymuş kendisiyle tanışmış ve aralarında samimi ilişkiler meydana gelmiştir.  Bu tanışma Vanî Mehmed Efendi’nin yıldızının birdenbire parlamasına neden olmuş ve Fazıl Ahmet Paşa aracılığıyla da Padişah IV. Mehmed ile tanışmıştı. Vanî Mehmed Efendi Erzurum’daki vaizlik görevinden sonra saltanat şehri olan İstanbul’a gitmiş ve burada; hünkâr vaizliği, sultan hocalığı ve ordu vaizliği görevlerinde bulunmuştur. Padişah onun vaazlarını ve huzur derslerini dinlemekten ve onunla birlikte olmaktan büyük bir zevk duyar, seyahatlerinde bile onu yanında ayırmazdı. Öyle ki, Vanî Mehmed Efendi, IV. Mehmed’in bütün önemli meclis ve törenlerinde bulunan bir şahsiyet haline gelmişti. Padişah onu yanından ayırmaz ve her vesile ile de ona izzet ve ikramlarda bulunurdu.

Vanî Mehmed Efendi, 1664 yılında İstanbul’da Yeni Camii kürsü vaizliğine ve sultan IV. Mehmed’in hocalığına tayin edilmişti. Yahudi Kapısı ve Balıkpazarı yakınında IV. Mehmed’in büyük validesi Kösem Sultan tarafından yapımına başlanan Yeni Camii, onun ölümüyle yarım kalmış ve Zalemiye diye adlandırılmıştı. Burası Adliye ismiyle Valide Sultan tarafından bitirilmiş ve Padişah’ın saray erkânının ve kabine üyelerinin huzuru ile içinde Cuma namazı kılınmıştı. 20 Rebîülahir 1076 (30 Ekim 1665) tarihinde bu camiye vaiz olarak Vanî Mehmed Efendi görevlendirilmiştir.

Padişah çok sevdiği bu vaize, cizye ve gümrük muhasebelerinden iki bin akçe verdiği gibi Bursa’daki Kestel Kalesi ve çevresindeki birçok köyü ona temlik ettirmişti. Ayrıca Üsküdar yakınlarındaki, eskiden “Papaz Bahçesi” denilen bir semti Padişah, çok sevdiği hocası Vanî Mehmed Efendi’ye ihsan etmiş ve Boğaziçi’nde bulunan bu semt, daha sonraları kendi ismiyle Vaniköy diye anılan bir yer olmuştu. Vanî Mehmed Efendi, burada kendisine ait haneler, bir cami ve onun yanında bir medrese yaptırmıştı. Onun yaptırdığı bu cami Vaniköy Camii adını taşımaktadır. I. Mahmud zamanında onarılan bu camiye bir de hünkâr mahfeli eklenmiştir. Ayrıca cami içerisinde II. Mustafa’nın kendi el yazısıyla (والله على كل شئ قدير   Vallahü ‘ala külli şey’in kadir ayetinin yazılı olduğu bir levha bulunmaktadır. Yaptırmış olduğu bu cami ve ona ait olan bir yalı, bugün halen mevcuttur.   

Vanî Mehmed Efendi’nin talebelerinden İshak b. Hasan Tokadî (ö. 1100/1688) Nazmu’l-‘Ulum adlı eserinde 22 ilimden söz etmiş ve Beyanu’l-Va’z ve’t-Tedris adlı dört beyitten oluşan 21. bölümünde çok saygı duyduğu Vanî Mehmed Efendi’yi öğüt denizine benzetmiş ve vaaz etmenin Peygamberler yolu olduğunu ve cahillerin yaptıkları vaazın da dine zarar verdiğini belirtmiştir.

Vanî Mehmed Efendi, 1664’te Yeni Camii kürsü vaizliğinin yanı sıra Sultan IV. Mehmed’e hocalık görevine de getirilmiş, daha sonra Şehzade Mustafa’nın da hocalığını üzerine almıştır. Kendisine “Hünkâr Vaizi” payesi verilince, Şehzade’nin hocalığını damadı Feyzullah Efendi’ye devretmiş ve o da 1080 (m.1669) yılının Receb ayında Şehzade Mustafa’nın hocası olmuştu. 

Vanî Mehmed Efendi daha sonra Ordu vaizliği diye bir göreve getirilmiştir. Ordu Vaizi denilen büyük rütbeli ilmiye sınıfından bir zat, savaş başlamadan önceki saatlerde ve savaş sırasında askere hitap eder, onlara manevi destek sağlardı. Bu amaçla bazı tarikatların derviş ve şeyhleri de savaşa katılır ve çoğu da bizzat düşmanla yüz yüze gelerek çarpışır ve şehadet arardı. Örneğin İstanbul’un fethinde Akşemseddin’in rolü malumdur. O, Bizans’ın manevi fatihi sayılmıştır. Bunun gibi Haçova Meydan Muharebesi’nin galibi de Hoca Saadeddin Efendi olarak kabul edilmiştir.

1683 Viyana Seferi’ne ordu vaizi olarak Sultan’ın hocası Vanî Mehmed Efendi katılmıştı. II. Viyana kuşatmasının bir bozgunla sona ermesi, bu seferin başlıca teşvikçileri arasında yer alan Vanî Mehmed Efendi’yi de doğrudan etkilemişti. Padişah IV. Mehmed, bu nedenle kamuoyunda meydana gelen galeyanı hafifletmek üzere, çok saydığı ve sevdiği hocasını görevinden uzaklaştırmış ve Kestel’e sürgün ettirmek zorunda kalmıştı. Vanî Mehmed Efendi’nin bu kuşatmada Ordu Vaizi olması ve bu savaşın da bozgunla sonuçlanması, onun bazı müelliflerce siyasete gayr-ı vakıf biri olarak nitelendirilmesine neden olmuştur.

XVII. yüzyılın dinî, ilmî ve siyasî ortamında, yaşamış olduğu dönemde Padişah’ın gözdeleri arasında yer alan Vanî Mehmed Efendi, elde etmiş olduğu nüfuzu kendi fikir ve kanaatleri doğrultusunda kullanmasını çok iyi bilmiş ve zamanında cereyan eden birçok olayda da ağırlığını hissettirmiştir.

XVII. yüzyıl tarihlerinde, Vanî Mehmed Efendi’nin bazı mutasavvıflar aleyhindeki tutumlarına dair bazı kayıtlara rastlanılmaktadır. O, mutasavvıf şair Niyazi Mısrî’nin (1618-1694) Bursa’dan Limni adasına sürülmesi (1088/1677) Babaeski’de bulunan bir Bektaşî tekkesinin yıktırılması, Mevlevî ve Halvetî dergahlarının kapattırılmasından sorumlu tutulmaktadır. Vanî Mehmed Efendi’nin zamanındaki bazı mutasavvıflar aleyhindeki tutumu, araştırmalara konu olmuştur.  

Bu sürgün olayı, Vanî Mehmed Efendi’yi çok üzmüştü. Çünkü yıllarca uğraşarak eriştiği bu yüksek mevkii ve saygınlığı birdenbire kaybetmiş ve bir sürgün hayatı yaşamak zorunda kalmıştı. Vanî Mehmed Efendi, bu olaydan sonra pek fazla yaşamamıştı ve 14 Zilkade 1096/12 Ekim 1685 Cuma günü vefat etmiş ve sürgünden önce Kestel’de yaptırmış olduğu caminin girişinde toprağa verilmişti. Vanî Mehmed Efendi’nin kabri bugün burada belirtilen yerde bulunmaktadır.

Vanî Mehmed Efendi, kendisine özgü görüşleri olan ve bunu açıklıkla söyleyen ve yazan bir bilim adamıdır. Bu yönüyle o, çağı içinde yenilikçi bir anlayışın temsilcisi olmuştur. Zira o, döneminde yaygın yöntem olan şerhçilik ve haşiyeciliğe dalmamış, telif eserler yazmıştır. Elde ettiği büyük maddî imkânlarla toplumun yararlanabileceği pek çok hayırlı eser yaptırdığı gibi ilim erbabının yararlanabileceği faydalı çok sayıda ilmi eser geride bırakmıştır.  

Eserleri: 1. Araisü’l-Kur’an ve Nefâisü’l-Furkan ve Ferâdîsü’l-Cinan (Kur’an kıssalarının bir tefsiri mahiyetindedir.); 2. A’mâlü’l-Yevm ve’l-Leyl (Vanî Mehmed Efendi’nin sabah ve akşamda yapmış olduğu dua ve zikirleri ihtiva etmektedir.); 3. Risale fî Reddi Ahval el-Mübtediîn (Tasavvufî Bid’atlardan Sakınmaya Dair Bir Risale); 4. Münşeât (Vanî Mehmed Efendi’nin zamanının devlet büyüklerine yazmış olduğu mektupları ve bazı törenlerde yaptığı duaları ihtiva etmektedir.); 5. Ekmeleddin’in Hidaye Haşiyesine Ta’likât; 6. Tatarhânî’ye Ta’likât; 7. Belâgat’a Ait Risâle; 8. Hilyetü’l-Manzûme; 9. Haşiye ‘ala Tefsiri’l-Beydâvî fî kavlihi Teala “Zâlike bimâ kaddamet eydiküm”; 10. Mebhas-ı Tâun (Vanî Mehmed Efendi, bu risalesinde Hz. Ömer zamanında Şam’da çıkan Tâûn olayını anlatmaktadır); 11. Meclis fî Velâdeti’in Nebî (s.a.s.)

 

KAYNAKLAR

1- Akşener, Haşmet Sırrı, Van’dan Vaniköy’e, İstanbul 1996, s. 38-44.  

2- Armağan, Mustafa, “Bursa’da İki Rakip Sürgün: Niyazî-ı Mısrî ve Vanî Mehmed Efendi”, Bursa’da Dünden Bugüne Tasavvuf Kültürü- 2, Bursa 2003, ss. 259-261.

3- Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, I-III, İstanbul 1933, II, 50.

4- Kırca, Celal, “Vani Mehmet Efendi’nin Bilimsel Yönü”, Vanî Mehmed Efendi, Kayseri (17 Mart 1998) s. 31-34

5- Pazarbaşı, Erdoğan, Vânî Mehmed Efendi ve Araisü’l-Kur’an, Van 1997.

6- Severcan, Şefaettin, “Vani Mehmed Efendi Döneminin Siyasi ve Kültürel Zemini” Vanî Mehmed Efendi, Kayseri (17 Mart 1998), ss., 1-5.

 

Resim: https://www.istockphoto.com/en/search/2/image?phrase=Van+-+Turkey


 

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar