VANÎ MEHMED EFENDİ (ö. 1096/1685)
Prof. Dr.
Mehmet Salih ARI
Bazı simalar vardır ki doğup büyüdüğü şehirlerin şöhretine şöhret katmışlardır. Van ilimizin yetiştirdiği Vanî Mehmed Efendi de böyle bir simadır. Zira kazanmış olduğu haklı şöhretinden dolayı Van adını birçok yere taşımış ve duyurmuştur. Birçok ansiklopedi ve bibliyografik eserde Mehmed Efendi’nin adı Van ili nisbesiyle Vanî şeklinde zikredilmiştir. İstanbul’da bulunan Vanîköy semti de bu zattan adını almıştır. Yine medfun bulunduğu Bursa’nın Kestel ilçesinde onun adıyla zikredilmekte olan cami, medrese, imaret ve sair hayratı bulunmaktadır. Bu nedenle de İstanbul ve Bursa illerimizde bulunan birçok kişi Vanî Mehmed Efendi vasıtasıyla Van ilimize özel bir sevgi besledikleri gözlenmiştir.
Van’ın Hoşap kasabasında dünyaya
gelen ve doğum tarihi kesin olarak bilinemeyen ancak XVII. yüzyıl Osmanlı ilim
çevrelerinde temayüz eden Vanî Mehmed Efendi’nin (Vanî-zade) adı kaynaklarda
Vânî Muhammed b. Bistâm b. Rüstem b. Halil el-Hüseynî el-Hoşabî olarak geçmektedir.
Babasının adı Vanlı Bistam Efendi’dir.
Mehmed Efendi, Vanlı
olması nedeniyle Vanî, Vanî Efendi ve Vanî Mehmed Efendi lakaplarıyla
anılmıştır. Bunun yanında doğum yeri ve ailesinin asıl çıkış yerinin Hoşab
olması nedeniyle el-Hoşabî diye de tanınmıştır. Bazı kaynaklarda Üstüvânî diye
de geçmektedir. Bir rivâyete göre Mehmed Efendi Ayasofya Camii’nde somaki bir
sütuna dayanarak vaaz verdiği için bu isimle meşhur olmuştur.
Vanî Mehmed Efendi ile
Vankulu Mehmed Efendi bazı kütüphane kataloglarında ve bibliyografik eserlerde
karıştırılmış, ayrı zamanlarda yaşamış olan bu iki ayrı şahıs, aynı şahıs
zannedilmiş ve bu tür eserlerde de özellikle Vanî Mehmed Efendi, Vankulu Mehmed
Efendi olarak takdim edilmiştir. Vankulu Mehmed Efendi, 1597 (h. 1000) yılında
Medine’de, yani Vanî Mehmed Efendi’den 93 sene evvel vefat etmiş olan Kadî
Mehmed b. Mustafa el-Vanî’dir. Kendisi Osmanlı müderris ve kadılarından, büyük
fıkıh âlimi ve dilcilerindendir. Vankulu Mehmed Efendi, el-Cevherî’nin (ö.396) es-Sıhâh
adlı Arapça lügatini Türkçeye tercüme etmiştir. Onun bu mükemmel tercümesi de Vankulu
Lügati adıyla meşhur olmuştur.
Kaynakların belirttiğine
göre Vanî Mehmed Efendi, çok küçük yaşta yetim kalmış, büyükannelerinin şefkat
ve merhamet kanatları ve ananevi terbiye ve gözetimleri altında çocukluk
yıllarını geçirmiş, yeteneklerini temayüz edip olgunluk derecesine ulaşınca da
ilim ve irfan sahibi olabilmenin yollarını araştırmıştır. Bu duygularla hareket
eden Vanî Mehmed Efendi bu idealini gerçekleştirmek üzere ilim ve irfan
sahiplerinin bol olduğu beldelere gitmenin bir zorunluluk olduğunu anlamış ve
doğum yeri olan Hoşab köyünden göç edip zamanın ilim beldelerinden biri olan
Van şehrine gelerek burada bir medresede ilim tahsiline başlamıştır. Bu
sıralarda kendisinin hayatta tek dayanakları olan sevgili nineleri de hayata
gözlerine yummuştu.
İlk tahsil hayatına
Van’da başlayan Vanî Mehmed Efendi Tebriz, Gence ve Karabağ’a gitmiştir. O ilim
ve irfanını artırmak niyetiyle ilk önce Tebriz’e gitmiş, fakat burada Rafizîler
ve dinsizlerin kendisinin hak yolda yürümesine engel olabileceği düşüncesiyle,
buradan Karabağ’a gitmiş ve burada oturan âlim bir zat olan Molla Nureddin’in
yanında on seneye yakın bir zaman kalarak kendisini ilim bakımından yetiştirmiştir.
Vanî Mehmed Efendi, daha
çok tefsir, hadis, kısas-ı enbiya ve tarihe ilgi göstermiştir. O, tasavvuf ve
muhtelif tarikatlarla da ilgilenmiş ancak bu yola girmemiştir. Bununla birlikte
o, belki de vaiz olarak yaptığı şöhretle zamanında Şeyh unvanıyla tanınmıştır.
Buna göre, ona verilen bu unvanı, bir tarikat büyüğü anlamında değil de âlim üstat
bir din büyüğü manasında anlamak gerekir.
Vanî Mehmed Efendi
böylece ilim yolculuğunu tamamlayıp kendisini yetiştirdikten sonra, Erzurum’a
gelerek yerleşmiş ve burada cami ve mescitlerde vaazlarıyla halka nasihat ve
irşatta bulunmaya başlamıştır. O bu
şehirde bulunan cami ve mescitlerde yaptığı vaazlarıyla o derece şöhret
kazanmıştır ki, uzak beldelerden bile, pek çok kişi onu dinlemek ve ondan
yararlanmak üzere gelmekteydi. Vanî Mehmed Efendi, Erzurum’daki vaizliğinin
yanı sıra ilim meclislerindeki sohbetleriyle de meşhur olmuştu. Zilhicce 1659
(h. 1069) senesinde Erzurum Beylerbeyi olarak bu şehre gelen Köprülü-zade Fazıl
Ahmet Paşa da onun bu şöhretini duymuş kendisiyle tanışmış ve aralarında samimi
ilişkiler meydana gelmiştir. Bu tanışma Vanî
Mehmed Efendi’nin yıldızının birdenbire parlamasına neden olmuş ve Fazıl Ahmet
Paşa aracılığıyla da Padişah IV. Mehmed ile tanışmıştı. Vanî Mehmed Efendi
Erzurum’daki vaizlik görevinden sonra saltanat şehri olan İstanbul’a gitmiş ve
burada; hünkâr vaizliği, sultan hocalığı ve ordu vaizliği görevlerinde
bulunmuştur. Padişah onun vaazlarını ve huzur derslerini dinlemekten ve onunla
birlikte olmaktan büyük bir zevk duyar, seyahatlerinde bile onu yanında ayırmazdı.
Öyle ki, Vanî Mehmed Efendi, IV. Mehmed’in bütün önemli meclis ve törenlerinde
bulunan bir şahsiyet haline gelmişti. Padişah onu yanından ayırmaz ve her
vesile ile de ona izzet ve ikramlarda bulunurdu.
Vanî Mehmed Efendi, 1664
yılında İstanbul’da Yeni Camii kürsü vaizliğine ve sultan IV. Mehmed’in
hocalığına tayin edilmişti. Yahudi Kapısı ve Balıkpazarı yakınında IV.
Mehmed’in büyük validesi Kösem Sultan tarafından yapımına başlanan Yeni Camii,
onun ölümüyle yarım kalmış ve Zalemiye diye adlandırılmıştı. Burası Adliye
ismiyle Valide Sultan tarafından bitirilmiş ve Padişah’ın saray erkânının ve
kabine üyelerinin huzuru ile içinde Cuma namazı kılınmıştı. 20 Rebîülahir 1076
(30 Ekim 1665) tarihinde bu camiye vaiz olarak Vanî Mehmed Efendi
görevlendirilmiştir.
Padişah çok sevdiği bu
vaize, cizye ve gümrük muhasebelerinden iki bin akçe verdiği gibi Bursa’daki Kestel
Kalesi ve çevresindeki birçok köyü ona temlik ettirmişti. Ayrıca Üsküdar
yakınlarındaki, eskiden “Papaz Bahçesi” denilen bir semti Padişah, çok sevdiği
hocası Vanî Mehmed Efendi’ye ihsan etmiş ve Boğaziçi’nde bulunan bu semt, daha
sonraları kendi ismiyle Vaniköy diye anılan bir yer olmuştu. Vanî Mehmed
Efendi, burada kendisine ait haneler, bir cami ve onun yanında bir medrese
yaptırmıştı. Onun yaptırdığı bu cami Vaniköy Camii adını taşımaktadır. I.
Mahmud zamanında onarılan bu camiye bir de hünkâr mahfeli eklenmiştir. Ayrıca
cami içerisinde II. Mustafa’nın kendi el yazısıyla (والله
على كل شئ قدير Vallahü ‘ala külli şey’in kadir
ayetinin yazılı olduğu bir levha bulunmaktadır. Yaptırmış olduğu bu cami ve ona
ait olan bir yalı, bugün halen mevcuttur.
Vanî Mehmed Efendi’nin
talebelerinden İshak b. Hasan Tokadî (ö. 1100/1688) Nazmu’l-‘Ulum adlı eserinde
22 ilimden söz etmiş ve Beyanu’l-Va’z ve’t-Tedris adlı dört beyitten oluşan 21.
bölümünde çok saygı duyduğu Vanî Mehmed Efendi’yi öğüt denizine benzetmiş ve
vaaz etmenin Peygamberler yolu olduğunu ve cahillerin yaptıkları vaazın da dine
zarar verdiğini belirtmiştir.
Vanî Mehmed Efendi,
1664’te Yeni Camii kürsü vaizliğinin yanı sıra Sultan IV. Mehmed’e hocalık
görevine de getirilmiş, daha sonra Şehzade Mustafa’nın da hocalığını üzerine almıştır.
Kendisine “Hünkâr Vaizi” payesi verilince, Şehzade’nin hocalığını damadı
Feyzullah Efendi’ye devretmiş ve o da 1080 (m.1669) yılının Receb ayında
Şehzade Mustafa’nın hocası olmuştu.
Vanî Mehmed Efendi daha
sonra Ordu vaizliği diye bir göreve getirilmiştir. Ordu Vaizi denilen büyük
rütbeli ilmiye sınıfından bir zat, savaş başlamadan önceki saatlerde ve savaş
sırasında askere hitap eder, onlara manevi destek sağlardı. Bu amaçla bazı
tarikatların derviş ve şeyhleri de savaşa katılır ve çoğu da bizzat düşmanla
yüz yüze gelerek çarpışır ve şehadet arardı. Örneğin İstanbul’un fethinde
Akşemseddin’in rolü malumdur. O, Bizans’ın manevi fatihi sayılmıştır. Bunun
gibi Haçova Meydan Muharebesi’nin galibi de Hoca Saadeddin Efendi olarak kabul
edilmiştir.
1683 Viyana Seferi’ne ordu
vaizi olarak Sultan’ın hocası Vanî Mehmed Efendi katılmıştı. II. Viyana
kuşatmasının bir bozgunla sona ermesi, bu seferin başlıca teşvikçileri arasında
yer alan Vanî Mehmed Efendi’yi de doğrudan etkilemişti. Padişah IV. Mehmed, bu nedenle
kamuoyunda meydana gelen galeyanı hafifletmek üzere, çok saydığı ve sevdiği
hocasını görevinden uzaklaştırmış ve Kestel’e sürgün ettirmek zorunda kalmıştı.
Vanî Mehmed Efendi’nin bu kuşatmada Ordu Vaizi olması ve bu savaşın da bozgunla
sonuçlanması, onun bazı müelliflerce siyasete gayr-ı vakıf biri olarak
nitelendirilmesine neden olmuştur.
XVII. yüzyılın dinî, ilmî
ve siyasî ortamında, yaşamış olduğu dönemde Padişah’ın gözdeleri arasında yer
alan Vanî Mehmed Efendi, elde etmiş olduğu nüfuzu kendi fikir ve kanaatleri doğrultusunda
kullanmasını çok iyi bilmiş ve zamanında cereyan eden birçok olayda da
ağırlığını hissettirmiştir.
XVII. yüzyıl
tarihlerinde, Vanî Mehmed Efendi’nin bazı mutasavvıflar aleyhindeki tutumlarına
dair bazı kayıtlara rastlanılmaktadır. O, mutasavvıf şair Niyazi Mısrî’nin
(1618-1694) Bursa’dan Limni adasına sürülmesi (1088/1677) Babaeski’de bulunan
bir Bektaşî tekkesinin yıktırılması, Mevlevî ve Halvetî dergahlarının
kapattırılmasından sorumlu tutulmaktadır. Vanî Mehmed Efendi’nin zamanındaki
bazı mutasavvıflar aleyhindeki tutumu, araştırmalara konu olmuştur.
Bu sürgün olayı, Vanî
Mehmed Efendi’yi çok üzmüştü. Çünkü yıllarca uğraşarak eriştiği bu yüksek
mevkii ve saygınlığı birdenbire kaybetmiş ve bir sürgün hayatı yaşamak zorunda
kalmıştı. Vanî Mehmed Efendi, bu olaydan sonra pek fazla yaşamamıştı ve 14
Zilkade 1096/12 Ekim 1685 Cuma günü vefat etmiş ve sürgünden önce Kestel’de yaptırmış
olduğu caminin girişinde toprağa verilmişti. Vanî Mehmed Efendi’nin kabri bugün
burada belirtilen yerde bulunmaktadır.
Vanî Mehmed Efendi, kendisine
özgü görüşleri olan ve bunu açıklıkla söyleyen ve yazan bir bilim adamıdır. Bu
yönüyle o, çağı içinde yenilikçi bir anlayışın temsilcisi olmuştur. Zira o,
döneminde yaygın yöntem olan şerhçilik ve haşiyeciliğe dalmamış, telif eserler
yazmıştır. Elde ettiği büyük maddî imkânlarla toplumun yararlanabileceği pek
çok hayırlı eser yaptırdığı gibi ilim erbabının yararlanabileceği faydalı çok
sayıda ilmi eser geride bırakmıştır.
Eserleri: 1. Araisü’l-Kur’an
ve Nefâisü’l-Furkan ve Ferâdîsü’l-Cinan (Kur’an kıssalarının bir tefsiri
mahiyetindedir.); 2. A’mâlü’l-Yevm ve’l-Leyl (Vanî Mehmed Efendi’nin
sabah ve akşamda yapmış olduğu dua ve zikirleri ihtiva etmektedir.); 3. Risale
fî Reddi Ahval el-Mübtediîn (Tasavvufî Bid’atlardan Sakınmaya Dair Bir
Risale); 4. Münşeât (Vanî Mehmed Efendi’nin zamanının devlet büyüklerine
yazmış olduğu mektupları ve bazı törenlerde yaptığı duaları ihtiva etmektedir.);
5. Ekmeleddin’in Hidaye Haşiyesine Ta’likât; 6. Tatarhânî’ye Ta’likât;
7. Belâgat’a Ait Risâle; 8. Hilyetü’l-Manzûme; 9. Haşiye ‘ala
Tefsiri’l-Beydâvî fî kavlihi Teala “Zâlike bimâ kaddamet eydiküm”; 10. Mebhas-ı
Tâun (Vanî Mehmed Efendi, bu risalesinde Hz. Ömer zamanında Şam’da çıkan
Tâûn olayını anlatmaktadır); 11. Meclis fî Velâdeti’in Nebî (s.a.s.)
KAYNAKLAR
1- Akşener, Haşmet Sırrı, Van’dan
Vaniköy’e, İstanbul 1996, s. 38-44.
2- Armağan, Mustafa, “Bursa’da İki
Rakip Sürgün: Niyazî-ı Mısrî ve Vanî Mehmed Efendi”, Bursa’da Dünden Bugüne
Tasavvuf Kültürü- 2, Bursa 2003, ss. 259-261.
3- Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı
Müellifleri, I-III, İstanbul 1933, II, 50.
4- Kırca, Celal, “Vani Mehmet
Efendi’nin Bilimsel Yönü”, Vanî Mehmed Efendi, Kayseri (17 Mart 1998) s.
31-34
5- Pazarbaşı, Erdoğan, Vânî Mehmed
Efendi ve Araisü’l-Kur’an, Van 1997.
6- Severcan, Şefaettin, “Vani Mehmed
Efendi Döneminin Siyasi ve Kültürel Zemini” Vanî Mehmed Efendi, Kayseri (17
Mart 1998), ss., 1-5.
Resim: https://www.istockphoto.com/en/search/2/image?phrase=Van+-+Turkey
0 yorum:
Yorum Gönder