BİZİM EVİN
HALLERİ
"ALIŞVERİŞ
SAVAŞLARI"
Cağfer KARADAŞ
SAVAŞ VE TELAŞ
Ukrayna’da savaş çıktı. Kadın,
çocuk, yaşlı bilumum siviller yollara düştü. Her savaşta olduğu gibi esas
mağdurlar onlardı. Fakat batı medyasını farklı ve büyük bir telaş sardı. Irkçı,
itici ve ötekileştirici. Meğer ne kötüymüş savaş, kendilerine dokununca ve burunlarının
dibinde olunca!
Ölenler, aç-açık kalanlar,
denizlerde boğulanlar, tel örgünün arkasına atılanlar, çelme takılanlar, geri
itilenler Suriyeli, Filistinli, Libyalı, Afganlı, Yemenli, Arakanlı, Asyalı, Afrikalı
veya Kuzey Amerikalı olunca tasa yok. Zaten onlar mavi gözlü, sarı saçlı beyaz
tenli de değil; ağza almaya, kalem oynatmaya, kamera tutmaya, ekrana getirmeye
bile değmez.
Dostluk zorda, güzellik yaşlılıkta,
sabır yolculukta belli olurmuş. İnsan insanın yurdu ama aynı zamanda kurdu
olabilirmiş. Bu yüzden insan denen varlık öngörülemezmiş. İnsanın kalitesi
zorlu sınavda belli olurmuş, iyilerle kötüler zor zamanlarda ayrışırmış. “Kötü
gün dostu” sözünü boş dememiş eskiler. Bunu bilmez yeni yetmeler. Al sana savaş!
Tanış en can acı yerinden, hisset en derinden!
VURGUN AZGINLIĞI ALIŞVERİŞ ÇILGINLIĞI
Her savaşın gayrimeşru sonuçları
olur. Çünkü savaşın kendisi tartışmalıdır. Bu sefer ki sonuç çok ilginç: Vurgun
azgınlığı ve alışveriş çılgınlığı. İnsanlarda iki duygu meydana getirdi bu
savaş. Aslında içlerinde olanı gün yüzüne çıkardı: Kaybetme korkusu, kazanma
hırsı.
Korkanlar saldırdı, kazananlar el
yükseltti. Kazananlar ıslık çaldı, korkanlar dörtnala koştu. Çarşı coştu, sanki
haneler boştu, insanlar bir hoştu! Beyinleri vurguna ayarlı azgıngiller, sanki
yokluktan çıkmış sazangiller. Ver gazı, fırlasın alıcılar, yükselsin fiyatlar!
İşte böyle başladı, alışveriş
savaşları. Satıcılar alıcılara savaş açmıştı ama bunu kimse anlamamıştı. Arada
bir düşünenler oldu, vurgunu anlayanlar, azıcık aklını kullananlar. Onlar
bildiğini anlatamadı, çaresiz geçtiler beklemeye, yâ sabır çekmeye.
“Stoklar tükendi” anonsu, “fiyatlar
yükselecek” borusu, fırsatçılar korosu, goygoycular ordusu ortalığı velveleye
verdi. Gariban halkım koşturdu, aldı yolundu, sattı yolundu, bunlar birer
balondu, göz gördü kulak duydu ama olanlar oldu.
Balondu, ama havası hiç inmedi. Gaz verenin nefesi mi güçlüydü, şeytandan mı dürtmeliydi, dıştan mı itmeliydi? Bilinemedi. Rivayet çoktu, tam bilen yoktu. Bir şey kesindi: vurgun azgınıyla alışveriş çılgını bir araya gelmiş, ortalığı toz dumana vermişti. Eskiler boşa dememiş: “Sahtekârla tamahkâr bir araya gelince anlaşmaları kolay olurmuş.” Ne var ki ortada garibanlar ezilirmiş.
MUTSUZ MÜŞTERİ ALIŞVERİŞ KÜSKÜNÜ
Kasa kuyruğundayım, insanlar sesli
sesli konuşuyorlar, daha doğrusu dertleşiyorlar, içlerini döküyorlar. Bir hanımefendi,
“Herkes mutsuz, alan da mutsuz, alamayan da” dedi. Ben de o gözle baktım kuyruktaki
insanlara, hanımefendi haklıydı. En ucuz denilen marketten bile insanlar mutsuz
çıkıyordu. Mutsuzluğun sonu küskünlüktü. Alışveriş küskünlüğü. İnsanların
yıldığı, bıktığı, takip etmekten yorulduğu ve sonunda bitkin düştüğü en sonunda
küstüğü.
İnsanlar nasıl takip edecekti; her
gün, her saat fiyat yükselten bakkalı, manavı, marketi… Ya bırakacak ipin ucunu
ya da inceldiği yerden kopsun diyecekti. Bir de bu gözle gözledim. Marketlerde
eskisi gibi insan kalabalıkları kalmamıştı. Olanlar da az almanın ya da zaruri
ihtiyacı kadar almanın derdinde, ama bir mutsuzluk vardı hepsinde.
Korkarım ki, bu küskünlük en önce küçük ve orta ölçekli üreticiyi ve esnafı vuracak. Onlar ne zaman bu işin farkına varacak. İşte bu muamma. Onların bazılarında iki duygu birleşmiş durumda: hem kaybetme hem kazanma. Adeta korku içlerine işlemiş. Elleri kasada, gözleri fiyatlarda. Bir kısmında hırs baskın, fiyat yükselttikçe kasa dolacak zengin olacak sanıyor. Bilmiyor ki, goygoycular müşterisini küstürüyor, kendisine kaybettiriyor.
MANGALDA NE KÜL KALDI NE DİP
Vardır böyleleri her devirde. Konuşunca
adaletten, merhametten, yardımlaşmaktan mangalda kül bırakmayan dindar
geçinenler; hakça paylaşımdan, insancıl yaklaşımdan, empatiden, sempatiden dem
vuran, mangalın dibini aşındıran sosyal demokrat ayaklarına yatanlar; milli
değerleri dillendire dillendire mangalın dibini delen milliyetçilik
taslayanlar… Baksana hepsi kerli ferli efendi görünümlüler… Kimi kazanma
hırsında, kimi siyasi ikbal peşinde, kimisi kasasını doldurma derdinde, kimi
oyunda, kimi eğlencede…
Dürüst, samimi, tutarlı ve kanaatkâr
olanlara tabi ki sözümüz olamaz. Sözümüz piyasaya külahı ters giydirenlere.
Nitekim hepsini gördük: Ateşe
körükle giderken, ekran ekran höykürürken, azgınlara öykünürken, el
yükseltirken, fiyat artırırken, fırsat tetiklerken, avuçlarını ovuştururken,
müşteri kızıştırırken, garibanın cebindeki uç kuruşa göz dikerken…
Bilinsin ki, kaydedildi bir yerlere bütün bunlar. Onlar şimdilik avunsunlar, ortam böyle diye savunsunlar… Göreceğiz ötede. Kim kazandı, kim kaybetti; kim kurtuldu, kim iflasa gitti; kim çark etti, kim hak etti?
HAYIRLI SON: BİLİNÇLİ ALIŞVERİŞ
Tek umut kaldı geriye. Bu işin sonu
bilinçli alışverişe evrilir mi diye. Allah’tan umut kesilmez. Hikmetinden sual
edilmez. Bir de böyle sınıyor bizi, ayırıyor iyilerimizi. Kendi bilmiyor değil,
açmak istiyor gözlerimizi.
İşte gözlerimizi açma zamanı. Fırsat
bu fırsat. Hep hırslılar ve sahtekârlar değerlendirecek değil ya. Biraz da biz
çıkalım ortaya, onlar gelsin oltaya. Haydi, hep birlikte edelim veda tamahkârlığa,
son verelim israfa, ihtiyacımız kadarını alıp bırakalım gerisini raflarına.
Bak oruç ayındayız. Fiyatı artan ürüne
bir ay “almama orucu” tutalım. Ellerinde kalsın ne yapacaklar bakalım. Onlara
bir şey olmaz deme. Bizim için mal canın yongası, onlar için mal canın aynısı.
14 Ramazan 1443
/ 15 Nisan 2022
0 yorum:
Yorum Gönder