31 Mayıs 2022 Salı

Aile Gerçeği ve Vazgeçilmezliği


AİLE GERÇEĞİ VE VAZGEÇİLMEZLİĞİ

Cağfer KARADAŞ 

Aile insan için olmazsa olmaz ihtiyaç ve zorunluluktur. Bu gerçeklik, yüzyılların tecrübesiyle sabit olduğu gibi Yüce Allah’ın ilahî bildirimleriyle de tasdik edilmiştir. İlk insanlar olan Hz. Âdem ve Hz. Havvâ’nın kadın ve erkek olarak yaratılması ve bir aile kuracak şekilde donatılması bunun göstergesidir. Geçmişten bugüne hemen her toplumda aile kurumu var olmuş ve hala varlığını sürdürmektedir. Bugün özellikle modern dünyada yaşanan psikolojik ve sosyolojik insani krizlerin en temel nedeni, zihinlerin yapay ve sanal gündemlerle meşgul edilerek zihniyetlerde meydana gelen boşalma ve yerinin dijital oyunlarla parlatılmış sanal ütopyalarla doldurularak aile kurumunun zayıflaması ve ailevî değerlerin aşınmasıdır. Aile kurumunun tekrar güçlendirilmesi ancak bireylerin inanç, eylem ve ahlak bakımından tutarlı bir zihin yapısına kavuşturulması, desteklenmesi ve sürdürülebilir doğal/fıtrî insanî ortamın oluşturulmasına bağlıdır.

İslam’ın aileye verdiği önemin göstergesi Kur’an’da bize örnek gösterilen peygamberlerin hayatlarında ve Yüce Allah’ın kendi yegâneliğini ve müstağniliğini anlattığı ayetlerde kimi zaman doğrudan kimi zaman dolaylı olarak ifade edilmiştir. Hz. Âdem’den Hz. Muhammed Mustafa’ya (sav) kadar birçok peygamberin aile hayatlarından verilen kesitler doğrudan anlatmanın örnekleridir. Bu anlatımlarda sağlam aile kurumunun nasıl olması gerektiğinin yanında aile içinde meydana gelebilecek problemlere işaret edilmiş ve çözüm yolları gösterilmiştir. Kur’an kıssalarını okurken rahatlıkla bunları görmek mümkündür. Öte yandan Nisâ Sûresinde aile bireylerinin görev, sorumluluk ve haklarının ayrıntılı olarak anlatılmasının yanında ailesiz kalan yetim çocukların bakımı, büyütülmesi ve yetiştirilmesinin önemi vurgulanmıştır.

Ailesiz kalan çocuklara bu kadar önem verilmesi aslında ailenin önemine işarettir. Çünkü çocuğun yaşayacağı en doğal ortam ailedir. Bu doğal ortamın korunmasının önemi, bugün dahi babasız, annesiz veya her ikisinden mahrum çocukların yaşadıkları psikolojik ve sosyal problemlere bakarak anlaşılabilir.

Bir başka açıdan aile, hak ve sorumlulukların kavrandığı, öğretildiği ve kişiliklerin kazanıldığı ilk ortamdır. Ailenin yaşaması, hak ve sorumlulukların öğrenilmesini, karşılıklı tanınmasını ve sürdürülmesini beraberinde getirecektir. Günümüz dünyasında yaşanan hak ve sorumluluk karmaşası ve sorumluluktan kaçan bireylerin artış göstermesi aile kurumunun zayıflığıyla açıklanabilir. Bu zayıflık neticesinde aile yerini bireysellikler almış, varoluş ve başarı bunun üzerinden kurgulanır olmuştur. Artık modern dünyada sorumluluk almadan hak etme, çalışmadan kazanma, kurgu dünyasındaki “bir el çırpma veya burun kıvırmayla” pembe dünyalara açılma hayalleri ön plana çıkmıştır.

Yüce Allah’ın yegâneliği ve müstağniliğinin anlatıldığı İhlas Suresinde ise aile kurumunun yapısı ve önemi dolaylı yoldan anlatılmaktadır. Bu surede ailenin en önemli unsurları olan anne-baba, çocuk ve eş tek tek sıralanmakta, birbirleriyle irtibat ve ihtiyaç noktalarına değinilmektedir. Surenin başında ifade edilen Allah’ın birliği tamda bu unsurların birbirine ihtiyacından ve insanların biricik olamayacaklarından yola çıkılarak anlatılmıştır. Daha açık ifadeyle Allah ile insan arasındaki en temel fark insanın aileye muhtaç olması, Yüce Allah’ın ise böyle bir ihtiyacının bulunmamasıdır. Aile aynı zamanda insanın başlangıcını ve sonunu göstermektedir. Aile de doğan çocuk başlangıcı ifade ederken yaşlanan anne baba sonluluğa işaret etmektedir. Çocuğun varlığını sürdürebilmesi için anne-babaya ihtiyaç duyması ile anne-babanın yaşlandığında ve bitkin düştüğünde çocuklara ihtiyaç duyması, daha da önemlisi neslin devamı için bunun gerekli olması insanoğlunun bir ihtiyaç sarmalı içinde yaratıldığının göstergesidir.

İşte bu surede Yüce Allah, insanın en yakın tecrübe alanı olan kendisi üzerinden örnek vererek birliğini, yegâneliğini ve müstağniliğini ifade etmiştir. Dikkatli bir şekilde baktığında insan kendi gerçekliğini, ailenin gerekli ve zorunlu bir ihtiyaç olduğunu anlar ve son noktada Yüce bir Yaratıcı ve Yöneticinin varlığını kavrar. Demek ki aileyi kavramak ve ona olan ihtiyacı görmek hem kul olma bilincine ermeye hem de Yüce Allah’ın varlığını ve birliğini bilmeye götürmektedir. Halkımızın “Yalnızlık ancak Allah’a mahsustur” sözü tarihî bir tecrübenin ifadesi olmasının yanında İhlas Suresindeki “Allah birdir, hiçbir şeye ihtiyaç duymayan, anne-baba ve çocuğu bulunmayan ve kendine denk eşi olmayan” mealindeki ayetlerin bir tercümesidir. Çünkü insan topluluk içinde yaşayan, her şeye muhtaç olan, varlığı anne-babaya bağlı bulunan, çocuk yapmak suretiyle neslinin devamını sağlayan ve bunu da kendi cinsinden karşıt bir eşle yapabilen bir varlıktır. Öyleyse kendi gerçekliğini bilen hem Rabbini hem de aile gerçeğini ve önemini kavrar.

Aile yapısındaki bozulmalar veya aileyi meydana getiren unsurlar arasındaki uyumsuzluklar, kurumsal yapının işleyişine zarar vermesinin yanında insanın varlığını tehdit eden bir boyuta ulaşmasını da beraberinde getirir. Kur’an’da Lut kavminden çeşitli vesilelerle sıkça bahsedilmesi aile kurumunun korunmasına yöneliktir. Bugün modern dünyada Lut kavminin içinde bulunduğu insan doğasına aykırı yaklaşımın normalleştirilmesi hatta teşvik edilmesi başta aile kurumu olmak üzere insan neslinin devamına zarar vermeye adaydır. Bu ve benzeri gelişmeler neticesinde modern dünyada tehlikeli boyuta ulaşmış nüfus gerilemesi de buna işaret etmektedir. Artık bir zamanlar moda olan nüfus planlaması gündemden düşmüş, yerini nüfusu artırmaya yönelik önlemler ve çağrılar almaya başlamıştır.

Adını koymak gerekirse dünya genelinde olduğu gibi ülkemiz insanın yaşadığı en önemli sorun, insanın doğallıktan/fıtrattan uzaklaşması ve parçası olduğu aile kurumundaki yozlaşmadır. Aile içerisinde özellikle gençlerin yeni ve farklı olana temayülleri, yozlaşmanın hem nedeni hem de tetikleyici unsurudur. Aslında bu yeni ve farklı olana yönelme doğal bir temayüldür, ancak bu temayül olumlu ve yararlı olana yönlendirilmezse olumsuz ve zararlı olana kendiliğinden kanalize olması kaçınılmazdır.

Sonuç olarak insanın doğumuna, yaşamasına, yetişmesine ve kişilik kazanmasına zemin teşkil eden ailenin vazgeçilmez olduğu aşikârdır. Nitekim Yüce Allah’ın Nisa Suresinin hemen başında “insanı kadın ve erkek olarak aynı cinsten yarattığı ve o ikisinden diğer insanları meydana getirdiği (en-Nisâ 4/1) ifadesi insanı yaratmasıyla birlikte onun aile kurmasını da takdir ettiğini göstermektedir. Bu durumda aile insan için biyolojik, psikolojik ve sosyolojik bir gerçeklik ve zorunluluktur. Hz. Âdem ve Hz. Havvâ’nın anne babasız, Hz. İsa’nın ise babasız yaratılışı adetullahın dışında mucizevî bir olay olduğuna göre olağan olan yaratılış bir erkek ve kadının bir araya gelmesiyle gerçekleşir. Aile kurmaksızın çocuk meydana getirmek her ne kadar biyolojik olarak mümkünse de toplumsal olarak hala olağan kabul edilmeyen ve çocuğun sorumluluğunu karşılamada yeterli görülmeyen bir durumdur. Çünkü günümüzde sadece cinsel birlikteliği yerine getirmek gibi nedenlerle yapılan evliliklerde bile çocuk yapmaktan kaçınma eğilimi gözlemlenmektedir. Kürtajın bir hak gibi sunulmasının ve normalleştirilmesinin en temel nedeni işte bu sorumluluk ve tahammülden kaçmadır. Hâlbuki insanı insan yapan kolaylığı istemesi ve hak ettiğini elde etmesi kadar sorumluluğunu ve görevini bilmesi ve gerektiğinde zorluklara karşı tahammül göstermesidir.

28 Şevval 1443 / 29 Mayıs 2022

 


 

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar