Cağfer KARADAŞ
İmam Mâtürîdî, Kur’an kıssalarının anlatımı ve izahı yapılırken gerçekliğinin zedelenmemesi ve zihinlerde şüphe oluşmaması hususuna özellikle dikkat çekmektedir. Ona göre Kur’an’daki kıssalar geçmişte olmuş bitmiş gerçek olayların anlatımları olması dolayısıyla bizim için artık gâib hükmündedir. Yani bunlar beş duyuyla kavrama alanımız dışındadır. Zaten Hz. Peygamber tarafından bu kıssaların haber verilmesi de “haberî mucize” kabilindendir. Çünkü Rahmet Elçisi, bu kıssaları bir yerden öğrenmiş veya uydurmuş değildir. Bu bilgiler ona ilahî vahiy yoluyla gelmiştir. Bu yönüyle kıssalar O’nun peygamberliğinin delilleridir.
Bu sebepten söz konusu kıssaların
Kur’an’da geldiği çerçeve içerisinde olduğu gibi korunması yani herhangi bir
ilavede ve eksiltmede bulunmaksızın aktarılması önem arz etmektedir. Çünkü
yapılacak ilave ve eksiltme kıssaların gerçekliğine zarar verebilir ve aynı
zamanda anlatan kişinin yanlışa düşmesi ve gerçek dışı bilgi vermesi söz konusu
olabilir. Şayet kıssalarla ilgili Kur’an dışında bilgi verilecekse bu
bilgilerin kaynağı açıkça belirtilmelidir. Böylece Kur’an’da verilen bilgilerle
bunların karışması önlenmiş ve okuyucunun zihin berraklığı korunmuş olur.
Öte yandan Kur’an’da kıssaların
hangi özellikleri ve yönleri öne çıkartılarak verildiyse öylece kabul edilmesi
hem gerçekliğini koruma hem de kıssanın geliş amacını ve hikmetini gözetme
bakımından önemlidir.
İmam Mâtürîdî bu hassasiyeti İsrâ
Ayeti’nin akabinde şöyle bir örnekle açıklar: “İsrâ’dan sonra bir de hadîslerde
Peygamber Efendimizin Miraca götürüldüğünden bahsedilir. Eğer hadisler sahih
ise Hz. Ebû Bekir’in dediği gibi “O ne diyorsa, doğru söylüyordur” deriz ve
inanırız. Hadisler sahih değilse, Kur’an’daki bilgiyle yetiniriz. Çünkü Mirac
konusunda gelen hadisler haber-i ahaddır ve inanç konusunda kesin bilgi ifade
etmezler.” (Bk. Mâtürîdî, Te’vilât Ehli’s-Sünne, III, 305; Mâtürîdî, Te’vilâtü’l-Kur’an,
VIII, 224).
Bu açıklamadan anlaşılıyor ki şayet
Kur’an kıssalarıyla ilgili Hz. Peygamber’den gelen sahih bilgiler varsa onlara
itibar edilir. Sahih bilgi yoksa kıssanın Kur’an’daki anlam çerçevesi muhafaza
edilir.
Kıssaların gerçekliğine en çok zarar
veren, sahih olmayan bilgilerle açıklama ve anlam genişlemesine yol açmaktır. Özellikle
başta İsrailiyat olmak üzere geçmiş milletlerin kitaplarından ve sözlü
geleneklerinden özensiz ve eleştirisiz alınan bilgiler kıssaların hem
gerçekliğine hem de özgünlüğüne zarar vermektedir.
Öte yandan günümüzdeki bazı arkeolojik
bulguların yorumlarından yola çıkarak kıssaları açıklamak hususunda da son
derece dikkatli olmakta yarar vardır. Her ne kadar arkeolojik bulgular bir
ölçüde nesnellik ifade etseler de onlara dair yapılan yorumlarda yanılma
ihtimali her zaman söz konusudur. O yorumları mutlak ve kesin gerçek kabul edip
Kur’an kıssalarını onlarla açıklamaya çalışmak yanıltıcı sonuçlara götürebilir.
Bu tür yorumlardan yola çıkarak Kur’an kıssalarına herhangi bir eleştiri
getirilmesi de doğru ve yerinde değildir. Çünkü arkeolojik veriler ve yorumlar
kesin gerçekliği ifade etmezler.
Ayrıca arkeolojiyle Kur’an’ı
karşılaştırmak da doğru değildir. Çünkü Kur’an bir arkeoloji kitabı olmadığı
gibi içindeki kıssalar da arkeolojik bulgularla açıklanabilecek nitelikte
olaylar değildir. Zaten Kur’an kıssalarında zaman ve mekân bilgisi
verilmemektedir. Tarih ve tefsir kitaplarında geçen zaman ve mekân bilgilerinin
çoğu İsrailiyyattan alınma olup kesinlik taşımamaktadır. Çünkü Hz. Âdem’den bugüne
bir takvim tutulmadığı gibi Hz. Peygamber dışındaki peygamberlerin yaşadıkları
ve defnedildikleri yerler de kesin olarak bilinmemektedir.
İsrailiyattan gelen
tarihlendirmelerle arkeolojik bulguların tarihlendirmesi arasında karşılaştırma
yaparak bunun üzerinden kıssalar hakkında değerlendirme yapmak asla kabul
edilemez. Çünkü Kur’an burada taraf değildir. Bu konunun tarafları İsrailî
bilgiler ve arkeolojik bulgulardır. Değerlendirme yapılacaksa bu iki taraf
arasında yapılmalıdır, sonuçlar da ancak onları bağlar.
Son olarak Kur’an kıssalarının amacı
ve hikmetiyle arkeolojinin ortaya koyduğu bilgilerin amacı aynı değildir.
Kur’an, kıssalar yoluyla kaliteli birey ve toplum örneği sunma ile geçmişte
ortaya çıkmış insanî ve toplumsal yanlışlara işaret etme amacı güderken arkeoloji,
elde edilen bulgu ve bilgilerle insanlığın tarihi geçmişini aydınlatmak amacını
gütmektedir.
4 Safer 1444 /
31 Ağustos 2022
0 yorum:
Yorum Gönder