1 Eylül 2022 Perşembe

Kur’an Kıssaları Nasıl Okunmalı?


KUR’AN KISSALARI NASIL OKUNMALI?

Cağfer KARADAŞ

İmam Mâtürîdî, Kur’an kıssalarının anlatımı ve izahı yapılırken gerçekliğinin zedelenmemesi ve zihinlerde şüphe oluşmaması hususuna özellikle dikkat çekmektedir. Ona göre Kur’an’daki kıssalar geçmişte olmuş bitmiş gerçek olayların anlatımları olması dolayısıyla bizim için artık gâib hükmündedir. Yani bunlar beş duyuyla kavrama alanımız dışındadır. Zaten Hz. Peygamber tarafından bu kıssaların haber verilmesi de “haberî mucize” kabilindendir. Çünkü Rahmet Elçisi, bu kıssaları bir yerden öğrenmiş veya uydurmuş değildir. Bu bilgiler ona ilahî vahiy yoluyla gelmiştir. Bu yönüyle kıssalar O’nun peygamberliğinin delilleridir.

Bu sebepten söz konusu kıssaların Kur’an’da geldiği çerçeve içerisinde olduğu gibi korunması yani herhangi bir ilavede ve eksiltmede bulunmaksızın aktarılması önem arz etmektedir. Çünkü yapılacak ilave ve eksiltme kıssaların gerçekliğine zarar verebilir ve aynı zamanda anlatan kişinin yanlışa düşmesi ve gerçek dışı bilgi vermesi söz konusu olabilir. Şayet kıssalarla ilgili Kur’an dışında bilgi verilecekse bu bilgilerin kaynağı açıkça belirtilmelidir. Böylece Kur’an’da verilen bilgilerle bunların karışması önlenmiş ve okuyucunun zihin berraklığı korunmuş olur.

Öte yandan Kur’an’da kıssaların hangi özellikleri ve yönleri öne çıkartılarak verildiyse öylece kabul edilmesi hem gerçekliğini koruma hem de kıssanın geliş amacını ve hikmetini gözetme bakımından önemlidir.

İmam Mâtürîdî bu hassasiyeti İsrâ Ayeti’nin akabinde şöyle bir örnekle açıklar: “İsrâ’dan sonra bir de hadîslerde Peygamber Efendimizin Miraca götürüldüğünden bahsedilir. Eğer hadisler sahih ise Hz. Ebû Bekir’in dediği gibi “O ne diyorsa, doğru söylüyordur” deriz ve inanırız. Hadisler sahih değilse, Kur’an’daki bilgiyle yetiniriz. Çünkü Mirac konusunda gelen hadisler haber-i ahaddır ve inanç konusunda kesin bilgi ifade etmezler.” (Bk. Mâtürîdî, Te’vilât Ehli’s-Sünne, III, 305; Mâtürîdî, Te’vilâtü’l-Kur’an, VIII, 224).

Bu açıklamadan anlaşılıyor ki şayet Kur’an kıssalarıyla ilgili Hz. Peygamber’den gelen sahih bilgiler varsa onlara itibar edilir. Sahih bilgi yoksa kıssanın Kur’an’daki anlam çerçevesi muhafaza edilir.

Kıssaların gerçekliğine en çok zarar veren, sahih olmayan bilgilerle açıklama ve anlam genişlemesine yol açmaktır. Özellikle başta İsrailiyat olmak üzere geçmiş milletlerin kitaplarından ve sözlü geleneklerinden özensiz ve eleştirisiz alınan bilgiler kıssaların hem gerçekliğine hem de özgünlüğüne zarar vermektedir.

Öte yandan günümüzdeki bazı arkeolojik bulguların yorumlarından yola çıkarak kıssaları açıklamak hususunda da son derece dikkatli olmakta yarar vardır. Her ne kadar arkeolojik bulgular bir ölçüde nesnellik ifade etseler de onlara dair yapılan yorumlarda yanılma ihtimali her zaman söz konusudur. O yorumları mutlak ve kesin gerçek kabul edip Kur’an kıssalarını onlarla açıklamaya çalışmak yanıltıcı sonuçlara götürebilir. Bu tür yorumlardan yola çıkarak Kur’an kıssalarına herhangi bir eleştiri getirilmesi de doğru ve yerinde değildir. Çünkü arkeolojik veriler ve yorumlar kesin gerçekliği ifade etmezler.

Ayrıca arkeolojiyle Kur’an’ı karşılaştırmak da doğru değildir. Çünkü Kur’an bir arkeoloji kitabı olmadığı gibi içindeki kıssalar da arkeolojik bulgularla açıklanabilecek nitelikte olaylar değildir. Zaten Kur’an kıssalarında zaman ve mekân bilgisi verilmemektedir. Tarih ve tefsir kitaplarında geçen zaman ve mekân bilgilerinin çoğu İsrailiyyattan alınma olup kesinlik taşımamaktadır. Çünkü Hz. Âdem’den bugüne bir takvim tutulmadığı gibi Hz. Peygamber dışındaki peygamberlerin yaşadıkları ve defnedildikleri yerler de kesin olarak bilinmemektedir.

İsrailiyattan gelen tarihlendirmelerle arkeolojik bulguların tarihlendirmesi arasında karşılaştırma yaparak bunun üzerinden kıssalar hakkında değerlendirme yapmak asla kabul edilemez. Çünkü Kur’an burada taraf değildir. Bu konunun tarafları İsrailî bilgiler ve arkeolojik bulgulardır. Değerlendirme yapılacaksa bu iki taraf arasında yapılmalıdır, sonuçlar da ancak onları bağlar.  

Son olarak Kur’an kıssalarının amacı ve hikmetiyle arkeolojinin ortaya koyduğu bilgilerin amacı aynı değildir. Kur’an, kıssalar yoluyla kaliteli birey ve toplum örneği sunma ile geçmişte ortaya çıkmış insanî ve toplumsal yanlışlara işaret etme amacı güderken arkeoloji, elde edilen bulgu ve bilgilerle insanlığın tarihi geçmişini aydınlatmak amacını gütmektedir.

4 Safer 1444 / 31 Ağustos 2022

 

 


 

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar