SAKİN GÜÇ RAŞİT KÜÇÜK HOCAMIZIN ARDINDAN
Cağfer KARADAŞ
Sahabeden Ebû Mûsâ el-Eş’arî, Hz. Peygamber (sav) ebediyet yurduna göçünce çok duygulanmış ve “Sen içlerinde olduğun sürece Allah onlara azap etmez. Bağışlanma diledikleri sürece de Allah onlara azap etmez” (Enfâl 8/33) ayetinin işareti doğrultusunda “dünyada iki güvence vardı, biri gitti, kaldı öteki” demiştir.[1]
Hz. Peygamber’den sonra sahabîlerin böyle bir üzüntü ve endişe
duymaları gibi, “Peygamberlerin varisleri olan âlimlerin” dar-ı bekaya
göçmelerinden sonra bizlerden birinin de benzer üzüntü duyması ve güven
verenlerin bir bir göçtüğü endişesine kapılması pek normaldir.
Hele bir de bu giden gerçek âlim; ilmiyle âmil, amelinde muhlis hem
kendisini hem de çevresini aydınlatan bir kandil, gönüllere huzur veren Allah
eri, yolu gösteren, yordamı öğreten bir muallim. Hâsılı yoldaki işaretler gibi
kendini değil, hakikati ve hak yolu gösteren hakiki bir mürşit ise toplumda
büyük bir yankı uyandırması, zihinlere kazındığı ölçüde tesir bırakması, sanki
başkası kalmamış gibi bir tahassür oluşturması çok yadırganmamalıdır. “Âlimin
ölümü, âlemin ölümüdür” sözüyle söylenmek istenen tam da bu değil midir?
Doğrudur. İstiğfar edenler olduğu sürece bu ümmet güvencededir.
Kimlerin istiğfar ettiği de bilinmez. İstiğfarını açık edene de zaten
güvenilmez. Bizim güvencemiz, şov yapan değil, gönül yapandır. Gecenin bir
vaktinde kalkıp ümmet için dua ve istiğfarda bulunandır. Yaptıklarını da gösteri
malzemesi yapmayandır. Rabbi ile kendisi arasında tutabilendir. Rahman ve Rahim
olan Rabbimiz bu ümmetin içinden böyle istiğfar eden kullarını da eksik etmez.
Biz günahkârlar da onların vesilesiyle, güven içinde, dünya geçiminde, kendi
seçiminde yuvarlanır gideriz, ta ki bir çukura düşene kadar. Dileriz ki Rabbimiz
biz aciz ve günahkâr kullarına merhametiyle muamelede bulunsun da imanlı bir
göç nasip eylesin.
Evet dostlar! Bir ulu çınarı, Raşit KÜÇÜK hocamızı kaybettik. Gayb
alemine, berzah yurduna, yolcu ettik. Dualarımız ve tesellilerimiz inşallah
Rabbimizin rahmetine, cennet bahçesine kavuşması, havz-ı kevser başında Rahmet
Elçisiyle buluşmasıdır. İnşallah bizler de bir köşesinde yer bulur, onları
seyredenlerden oluruz.
“Hocamızı
çok iyi tanıdım?” desem, ne kadar tanımış olabilirim ki? Zahire vuran ve zahir
ettiği kadar. O kadar mahviyet sahibiydi ki ne acılarını ne üzüntülerini ne de
hastalıklarını açık ederdi. Hissederdik içinde fırtınalar eser ama bir ulu dağ gibi
sabit, sakin, kararlı ve dimdik dururdu. Onun için en iyi tanımlama belki SAKİN
GÜÇ olabilirdi.
Bir konuyu açması da kapaması da aynı sakinlik içindeydi. Tane tane
konuşur, her nefesi bir sese dönüşür, dinleyende aman bir kelime kaçırmayım
intibaı oluştururdu. Sanki onu dinlerken kafamızda kuş var da uçacak
endişesiyle kımıldamadan durduğumuz olurdu.
Sevdiğini de sevmediğini de aynı sakinlikle karşılardı. Hoşnut olduğunu
sakince yanında tutar, hoşnut olmadığından sakince uzaklaşırdı. Hâsılı sevmesi
de kızması da sakindi; sevinmesi de üzülmesi de sakindi…
Uzak yakın önemli değildi, onun varlığı bir güvenceydi. Onunla olan
iletişimde mesafe değil, gönül yakınlığı önemliydi.
Âlimdi, düşünce ve eylem adamıydı
ama zevk-i selim bir yanı da vardı. Böyle bir sakin güçte zevk-i selim nasıl
dururdu? İğretilikten uzak, tam ona yakışır şekilde ilminin derinliğine,
düşüncenin enginliğine ve eylem pratiğine uygun düşecek güzellikte. O görülsün
diye de yapmazdı bir şeyi, hatta sezdirmezdi. Hiçbir özelliğinin, özgünlüğünün,
zevkinin ve sevgisinin bilinmesini istemezdi. Fıtratın timsali, insanın
misaliydi. O göstermezdi, yaşardı ve yaşatırdı. Bütün çabası ve çalışması
hakkın sesi, hakikatin neferi, dinin müntesibi, haklının destekçisi olmaktı.
Başka türlü olamazdı. Başka türlü olmak ne ona yakışır ne de
düşüncesiyle uyuşurdu. Çünkü o kelimenin tam anlamıyla gerçek bir ilim adamı
örneğiydi, bize gerçek âlimi öğretendi. Gerçek âlimi sorsalar onun şahsiyetine
bakarak şöyle özetlemek mümkün ve münasiptir:
Gerçek alim;
Kendini değil, hak yolu gösterendir,
Halk içinde olup hakka gönül
verendir,
Hak yolunun yolcusu, hakikate
erendir,
Hak için seven, hak için sevilendir,
Yolcuya güven veren, sapanı
çevirendir,
Hak düşmanına göğsünü siper edendir…
Vesselâm…
29 Rebiulahir
1444 / 24 Kasım 2022
Mevlam rahmet eylesin… Mekanı cennet olsun…
YanıtlaSil