İNSANA TERS CİNSEL EĞİLİM
Prof. Dr. Cağfer KARADAŞ
İnsan bünyesinde kimi birbirine zıt kimi uyumlu birçok özellik, güç ve imkân bulunmaktadır. Bunlar fıtrî ve potansiyel olarak her insanda mevcuttur. Bu potansiyel özelliklerin işlerlik kazanmasında, pratiğe dönüşmesinde ve sonuç üretmesinde kişinin kendisi, çevresi, geçmişten devraldığı kültürel ve tarihî miras ile yetişme ortamı ve aldığı eğitimin oldukça büyük etkisi vardır. Farklı ortamlarda yetişen ikizler arasında görülen farklılıklar ancak bu şekilde izah edilebilmektedir. Kalıtımsal olarak gelen etkenlerin belli düzeyde etkisi olsa bile yukarıda saydığımız etkenler mutlak anlamda baskın çıkabilmekte ve kişiliği şekillendirmektedir. Hz. Peygamber’in “Dünyaya gelen her insan fıtrat üzere doğar; sonra anne babası onu Yahudi, Hıristiyan, Mecusî yapar”,[1] hadisi bu etkiye işaret etmektedir.
Söz konusu bu özellik, güç ve imkânların üst ve alt seviyeleri
diğer bir deyişle dip ve tavan şeklinde uç noktaları bulunmaktadır. Bu aşırı
uçları eskiler ifrat ve tefrit kavramlarıyla ifade etmişlerdir.
Bu aşırılıklar kişinin ya sinikleşme ve tükenmişlik psikolojisine girmesine ya
da azgınlık ve saldırganlık tutumu takınmasına yol açabilmektedir. İşte bu
özeliklerden biri olan şehvetin de pasifleştirilmesi veya aşırı yönde
kullanılması mümkün ve muhtemeldir. Nitekim şehvet tamamen veya kısmen
bastırıldığında insan neslinin devamının tehlikeye girmesi yanında diğer
arzuların da paralel olarak baskılanması ve pasifleştirilmesi söz konusu
olabilmektedir. Öte yandan cinsel arzuların aşırı boyuta taşınması
saldırganlığa, karşı cinslere yönelik eziyete ve hatta aynı cinsiyetten
olanlara yönelik cinsel ilişki talebine kadar gitmektedir. Bu sayılanlar tam
anlamıyla şehvet bakımından sapma, azgınlık ve aşırılıktır. Bunun sistematik
hale dönüşmesi ise zulüm olarak ortaya çıkmaktadır.
Diğer özellikler ve imkânlarda olduğu gibi İslam şehvete yönelik de
orta yolu tutan, dengeli, sağlıklı ve fıtrata uygun işlev görmesi noktasında
düzenlemeler getirmiştir. Bu düzenlemeyle İslam hem kadını hem erkeği korumayı,
aile kurumunu ayakta tutmayı; toplumların, milletlerin ve insanlığın devamını
sağlamayı hedeflemiştir.
Din, tarih ve tecrübe bakımından sabittir ki karşı cinlerin
ilişkisi Allah’ın insanlığa bir nimetidir, çünkü âdetullah (doğa kanunları)
gereği insanlığın devamı buna bağlı kılınmıştır. Bu tür ilişkinin haram olması,
kanun ve hukuk dışına çıkılmasıyla gerçekleşir. İslam’da haram olan zina işte
bu kanun ve hukuk dışı ilişkinin adıdır. Erkek erkeğe veya kadın kadına aynı
cinsiyet arasındaki ilişki ise ne doğaldır ne de Allah’ın murat ettiği fiildir.
Çünkü bunda şehvetin hoyratça tatmin edilmesi dışında bir fayda da yoktur. Bu
şekilde şehevî ihtiyacın karşılanması ise hem doğanın işleyişine hem de insan
fıtratına terstir. Bu yüzden bunun haramlığı sadece din bakımından değil, aynı
zamanda akıl bakımındandır.
Büyük İslam düşünürü Matûridî daha ileri bir adım atarak “İlahî bir
yasaklama olmasa bile akıl bu tür cinsel sapmayı haram kılardı” demektedir.
Dolayısıyla karşı cinsiyettekilerin ilişkisi nasıl ki doğal ve normal ise aynı
cinsiyettekilerin ilişkisi anormaldir, doğaya ve doğala aykırıdır. Karşı cinsiyetlerin
ilişkisi doğal olduğu için ona dönük helal veya haram şeklinde bir hukuki düzenleme
yapılabilir, ancak aynı cinsiyettekilerin ilişkisi akla ve fıtrata aykırı
olduğu için normalleştirici bir düzenleme yapılması söz konusu edilemez.[2] Çünkü aynı
cinsiyettekilerin ilişkisi, bir erkeğin kadına, bir kadının erkeğe dönüştürülme
teşebbüsüne benzer. Teşebbüs diyoruz çünkü bu işlemin sonucunda ortaya çıkan ne
tam kadın ne tam erkektir yeni ve belirsiz bir figürdür. Bu tür iş ve
işlemlerin haramlığı akıl bakımından düşünmeyi gerektirmeyecek derece açık ve
nettir.
Son nokta olarak Hz. Lût’un kıssasında
ortaya konulan ilahî irade ve bildirim eşcinsel ilişkinin haram olduğunun en
açık ve kesin delilidir.
15 Ramazan 1444 / 6 Nisan 2023
0 yorum:
Yorum Gönder