İSRAİL
SALDIRILARININ DİNÎ ARKA PLANI
Dr. Ramazan YILDIRIM
İsrail’in, bütün dünyada büyük tepkilere sebep olan ve bir seneyi geride bırakan Filistin’deki saldırıları halen yoğun bir şekilde devam etmektedir. Bu zaman zarfında elbette konu hakkında birçok yazılar yazıldı, programlar yapıldı ve olay farklı mahfillerde birçok açıdan ele alındı ve alınmaktadır. Elbette her hadise gibi bu konunun da birden fazla sebep ve sonuçları vardır. Bu sebepleri tarihî, jeopolitik, ekonomik, siyasî ve dinî olmak üzere farklı başlıklar altında ele almak mümkündür. Biz, sayılan bu sebeplerden dinî olan kısmı üzerinde duracak ve Yahudilerin kutsal kaynaklarında bu saldırılara mesnet teşkil edebilecek bazı referansları ele almaya çalışacağız.
Dinler
tarihine baktığımızda, dinlerin birbirinden farklı bazı yaklaşımları olmasına
rağmen Yahudilik dışında, bir ırkın
üstünlüğünü ve diğerleri üzerindeki egemenliğini bariz bir şekilde kabul
eden bir din olmadığını görürüz. Yahudiler, Hz. Nuh döneminde meydana geldiği
iddia edilen ve Tevrat metninde bulunan bazı olayları gerekçe göstererek
kendilerini diğer insanlardan üstün kabul ederler. Biz de Yahudiliğin kutsal
metinlerinde bu konu hakkındaki ifadeleri ele alarak diğer insanlarla
geliştirilen münasebetlerin nasıl bir arka plana/hintergrund sahip olduğuna
beraberce göz atalım.
Tevrat’ta
Yahudiler
Olayları
yer yer bir tarih kitabı üslubuyla elen alan Tevrat, Yahudi halkının üstünlüğü
ve buna bağlı olarak onlara vaat edilen topraklarla ilgili algının başlangıç
noktasını Hz. İbrâhim hakkındaki anlatımları ile ortaya koyar.[1]
Yahudiliğin merkezinde yer alan seçilmişlik/üstünlük düşüncesi[2] her ne
kadar Nuh’un oğlu Sâm ile beraber var olmaya başlamışsa da pratikte İbrâhim’le
başlar ve Ya‘kûb’un çocuklarıyla devam
eder. Tanrı’nın, İbrâhim için “seni birçok milletin atası yapacağım”[3]
ifadelerinden dolayı İbrâhim’in[4] şahsında,
İsrâiloğulları’nın seçilmişliğinin ortaya çıktığı ve onun gerçek varisleri olan
İshak ve Ya‘kub ile devam ettiği kabul
edilir. İsmâil, ilk oğul olmasına rağmen cariyeden doğduğu için seçilmişlik
konusunda devre dışı kalır.[5] Rab,
Avram’la (İbrâhim) antlaşma yapar ve onun seçilmiş soyunu Mısır ırmağından
Büyük Fırat ırmağına kadar uzanan topraklar arasına yerleştireceğini,[6] söyler.
Tevrat’a
göre “İsrail” ismi, Ya’kûb’un, kötünün cisimleşmiş
hali olan Samuel ile güreşerek onu yenmesi sonucunda mübarek kılınması ile
ortaya çıkmış ve Ya’kub “İsrâil” adını almıştır. Bu durum Ya‘kûb ve onun soyundan gelenlerin tarih boyunca
kötülüğe karşı yürütecekleri mücadeleyi simgeleyerek onları diğer milletlerden
üstün kılmıştır.[7] “İsrâil”
ismi, bu halkın manevi görevini (kötülükle mücadele) hatırlatır.[8] Bu soyun
diğer insanlardan üstün olduğunu ifade eden Tevrat, onların gökteki
yıldızlar kadar çoğaltılacaklarını, kendilerine ülkeler verileceğini, ulusların
kutsanma vesilesi olduklarını,[9] belirtir ve “diğer
halklar sana kulluk edip boyun eğsin onlara egemen ol, seni kutsayanlar
kutsansın, sana lanet edenlere lanet olsun,”[10]
ifadelerini kullanır.
Ya‘kûb ve atalarının Tanrısı[11]
olduğunu söyleyen Rab, “Ya‘kub ve soyuna topraklar vereceğini, soyunun
yeryüzünün tozu kadar sayısız olacağını, dünyanın dört bir tarafına
yayılacaklarını, kutsanmış olduklarını[12]
ve diğer halklar için de kutsanma vesilesi olduklarını,[13]
ifade eder. Onları kendine özel halk olarak seçtiğini ve diğer halklardan ayrı
tuttuğunu dile getiren Rab,[14]
kendilerinden “halkım”[15] diye
bahseder, onları Mısırlıların elinden kurtaracağını, geniş ve verimli
topraklara, süt ve bal akan ülkeye götüreceğini ifade eder ve bu özel halkını
Mısır’dan çıkarmak için Musa’yı firavuna göndereceğini söyler.[16] Firavun’la
konuşmak üzere giden Musa, maruz kaldıkları kötü muameleye rağmen, Tanrı’nın
kendi halkını[17]
kurtarmamasına sitem eder.[18]
Rab, Mısır’da köleleştirilen özel halkının acı ve
ızdıraplarını duyduğu için onları özgür kılarak kendine özel halk yapacağını,
daima onlarla yaşayacağını;[19] onları,
atalarına vadettiği topraklara götüreceğini ve o toprakları kendilerine mülk
olarak vereceğini;[20] ifade eder.
Halkının kendisine ibadet etmesi için serbest bırakılmasını Firavundan ister.[21] Aksi durumda
Mısırlıları cezalandıracağını ve halkını ordular halinde Mısır’dan çıkaracağını[22] söyler.
Tevrat, İsraillileri kahinler krallığı, kutsal ulus olarak[23]
kabul ettiği için Rab onlara ve Mısırlılara farklı davranır,[24] onlarla aynı
ülkede yaşar,[25] diğer
halkları onların önünden kovar ve ülkeyi sonsuza kadar onlara verir.[26]
Rabbin özel halkı[27]
olan İsrailliler karşısında uluslar titrer, dehşet, korku ve titreme ile
erirler, onların bilek gücü karşısında taş kesilirler. Tanrı onları kutsal
kente yerleştireceğini,[28] kendileri
için savaşacağını[29] onları başka
bir ulustan kurtarıp,[30] artık
rahatsız edilmeyecekleri bir yurda yerleştireceğini ve seçtiği bu halkın
Tanrısı olduğunu[31] bildirir.
Bu seçilmiş halkı yönetmek için Süleyman’ın bilgi ve bilgelik istediğini,[32] Süleyman’ı
onlara göndermekle kendilerine özel muamelede bulunan ve kendilerini kurtaran
Rab, kendileri için koruyan bir kalkan ve kılıç olduğu için düşmanlarına karşı
da kendilerine yardımcı olduğundan, karşılarında küçülen düşmanı çiğnediler,[33] böylece
Tanrıları olarak onları rahata kavuşturduğunu ve Yeruşalimi (Kudüs) de sonsuza
dek kendine konut seçtiğini[34] dile
getirir.
Yahudi kaynakları, Tanrı’nın İsrâiloğullarını övgü,
ün ve onurda diğer halklardan üstün kılacağını, kutsal olacaklarını,[35] atalarına
vermeyi kararlaştırdığı ülkeyi kendilerine verdiğini,[36]
onlar için savaşan bir Tanrı[37] olarak
sonsuza kadar aralarında yaşayacağını[38]
dile getirir. Onları benimseyip seçtiğini ve onların
Tanrısı olduğunu,[39] bu özel
halkını yönetmek için Dâvûd’u seçtiğini,[40]
ülkede kalanların angaryaya koştuğunu ancak bu
halkından kimsenin kölelik yapmadığını,[41]
onların sadece savaşçı, görevli, subay ve komutan olarak görev yaptıklarını[42] bildirir. İsrâilin Tanrısına yönelmeyen herkesin öldürülerek
yok edilmesi gerektiğini[43] ifade
eder.
Yahudiler ve Diğer İnsanlar
Tevrat, Yahudilerin diğer halklarla olan
münasebetini köle-efendi bağlamında ele alır.[44]
Köle; satın alınır, ona sahip olunabilir, miras bırakılabilir ve o daima köle
kalır. Ancak bir İsrâilliye efendilik edilemez, sert davranılamaz. Bir İsrâilli
köle olursa, özgürlüğünü bir şekilde geri alabilir çünkü onlar Tanrı’nın
Mısır’dan çıkardığı özel kullarıdır.[45]
Ancak Hâm’ın soyundan geldikleri için Kenanlılar özel olma konumuna sahip
değildirler ve onlardan kız alınmamalıdır.[46]
Rab kutsadığı ve aralarında olduğu için İsrâil halkında suç ve kötülük
bulunmaz,[47] onlara
yapılan büyü tutmaz, fal etkili olmaz.[48]
Rab kendilerinden daha güçlü olan birçok toplumu önlerinden kovmuştur. Kendilerine
düşmanlık yapan uluslarla antlaşma yapmamalı, onlar bozguna uğratılıp ele
geçirilince tümden yok edilmeli, onlara acımamalı ve onlardan kız alıp
verilmemelidir. Onların Sunakları yıkılmalı, dikili taşları parçalanmalı,
putları devrilerek yıkılmalıdır.[49]
İsrâil halkı diğer halklardan sayıca az olduğu halde kutsal olduklarından Rab
onları seçmiş,[50] dehşetini
önden göndererek onlara karşı olanları şaşkına çevirmiş, düşmanlarını kovmak
için önlerinden eşek arısı göndermiştir.[51]
Tanrı, öteki ulusları kovarak İsrailoğullarının
sınırlarını genişleteceğini söyler ve kimsenin onların ülkelerine göz
dikemeyeceğini;[52] onların
seçilmiş oldukları[53] için çok
kutsanacaklarını, erkek, kadın ve hayvanlarının döl vereceğini, hastalıkların
onlardan uzaklaştırılarak kendilerinden nefret edenlere verileceğini ifade
eder. Aynı şekilde Rab, halkları acımadan yok etmeleri gerektiğini; önlerinden
ulusları azar azar kovacağını, ele geçirdikleri halkların adlarını göğün
altından silmeleri, putlarını yakmaları ama altın ve gümüşlerine göz
dikmemeleri gerektiğini[54] ifade
eder. Tanrı’nın, ulusları önlerinden yok edeceğini ve o ulusların topraklarına
varis olacaklarını[55] belirtir.
Tanrı’nın buyruklarını yerine getirmek şartıyla
kendilerinden güçlü olan ulusların topraklarını alacaklarını, ayak bastıkları
yerlere sahip olacaklarını, sınırlarının çölden Lübnan’a, Fırat Irmağı’ndan
Akdeniz’e kadar uzanacağını, ulaştıkları her yere dehşet ve korkularının
saçılacağını[56]
söyler. Tabi bunun olması için topraklarını fethettikleri ulusların ilahlarına
taptıkları sunakları yıkmalı, dikili taşları parçalamalı, Aşera[57] putlarını
yakmalı, diğer putları parçalamalı ve ilahlarının adlarını da silmeleri
gerekir.[58]
Tanrı kendileri ile birlikte olduğundan kalabalık
ordulardan korkmamalarını, savaştıkları taraf barışı kabul etse de
İsrâiloğullarına hizmet edeceğini[59] yiyecek
sıkıntısı yaşamayacaklarını, Rabbin onlara saldıran düşmanı bozguna
uğratacağını, kutsal halkını koruyacağını, Rabbe ait olduklarından yeryüzündeki
bütün ulusların kendilerinden korkacağını[60]
ifade eder. Tanrının onları yalnız bırakmayacağını, Yeşu’nun[61] kendilerine
önderlik yapacağını[62] Tanrı’nın
diğer ulusların sınırlarını onların sayısına göre belirlediğini[63] zamanı
gelince Amâlekliler’i[64] yok etmeleri
gerektiği,[65]
kendilerinden kaçan Amorlular’ın[66] üzerine
Tanrının dolu yağdırarak çoğunu öldürdüğünü[67]
ve böylece her vesileyle İsrâiloğullarını desteklediğini dile getirir.
Yahudi
kaynaklarına göre İsrâiloğullarının diğer milletlere üstünlüğünün
göstergelerinden biri de borç alıp-verme meselesidir. Onlara göre
yabancıya verilen borç geri alınabilir ama İsrâilli kardeşe verilen borç
bağışlanmalı, İsrâiloğulları başka uluslara ödünç verebilir ama ödünç alamaz
başka ulusları yönetebilir ama kendileri yönetilemezler.[68]
Tanrı, Kenan
ülkesini onlara vereceğini[69] Kudüs’ü
onlar için seçtiğini[70] bildirir. Diğer
halklara karşı tutumlarının bir ifadesi de şu cümlelerde kendini gösterir: “Ele geçen her
adamın gövdesi delik deşik edilecek ve tutulan her adam kılıçla düşecek.
Yavruları da karıları da kirletilecek. Onların
yayları, gençleri yere çalacak ve rahmin
semeresine acımayacaklar gözleri çocukları esirgemeyecek.”[71]
Kutsal
kitabın Yeşaya bölümünde geçen şu cümleler Yahudilerin diğer halklarla olan
münasebeti hakkında bizlere bir fikir vermektedir: “Yabancılar senin surlarını
onaracak, Kralları sana hizmet edecek. Öfkelendiğimde seni cezalandırdıysam da
kabul ettiğimde sana merhamet göstereceğim. Kapıların hep açık duracak,
ulusların serveti ve zafer alayları ardında yürütülen yenik krallar gece gündüz
açık kalan bu kapılardan girsin diye. Çünkü sana kulluk etmeyen ulus ya da
krallık yok olacak, evet, o uluslar tam bir yıkıma uğrayacak. Seni ezenlerin
çocukları gelip önünde eğilecekler; seni hor görenlerin hepsi, Rab’bin kenti, İsrailin
Kutsalı’nın Siyon’u diyerek ayaklarına kapanacaklar. Uluslar ve krallıklar bir
anne gibi seni emzirecekler. O zaman bileceksin ki, seni kurtaran RAB, Seni
fidyeyle kurtaran, Yakup’un Güçlüsü benim. Sana tunç yerine altın, demir yerine
gümüş, ağaç yerine tunç, taş yerine demir getireceğim. Barışı yöneticin,
doğruluğu önderin yapacağım. Ülkenden şiddet, sınır boylarından soygun ve yıkım
haberleri duyulmayacak artık. Surlarına kurtuluş, kapılarına övgü adını
vereceksin.”[72] “Yabancılar
sürülerinizi güdecek, ırgatınız, bağcılarınız olacaklar. Sizlerse
Rab’bin kahinleri, Tanrımız’ın görevlileri diye çağrılacaksınız. Ulusların
servetiyle beslenecek, zenginlikleriyle
övüneceksiniz.”[73]
Yukarıda
sıraladığımız bu cümleleri okuyan herkes Filistin’de şu anda devam eden
saldırıların bu metinlerden bağımsız olmadığını anlar. Elbette olayı tek bir sebebe
indirgemek doğru değildir. Ancak Tevrat’ın, Yahudilerin Tanrı
tarafından seçildiklerini, onun övgüsüne mazhar olduklarını, bundan dolayı da
ün ve onurda diğer uluslardan daha üstün olduklarını ifade etmesi, yeryüzünün
belli bir kısmının onlara vaad edildiğini söylemesi ve daha da ileri giderek, onların
Tanrısına
yönelmeyen hiç kimsenin yaşama hakkı olmadığı anlamına
gelen cümleleri ihtiva etmesi, ister istemez bu bakış açısı ile Yahudilik’in
kutsal kaynaklarını tekrar gözden geçirmeyi akıllara getirmektedir.
Vesselam…
Not: Bu
yazı, “Yahudilerin Üstünlük İddialarının Yahudi Kutsal
Metinlerindeki Dayanakları” adlı
makaleden özetlenerek hazırlanmıştır. Bkz: https://doi.org/10.33718/tid.1461254
[1] Adam, “Yahudilik,
Seçilmişlik, Ahit, Kutsal Toprak ve Mabet Geleneği”, Yaşayan Dünya Dinleri,
Ed. Şinasi Gündüz, (Ankara: DİB Yayınları, 2010), 228-266.
[2] Bu
mevzu hakkında bir eser kaleme alan Salime Leyla
Gürkan, konuyu tarihten günümüze kadar birçok açıdan ele almakta ve detaylı
bilgiler vermektedir. Bilgi için bk. Salime Leyla Gürkan, The Jews as a
Chosen People: Tradition and Transformation,
(New York: Routledge Jewish Studies Series, 2014.)
[3]
Yaratılış, 12:2; 17:5.
[4]
Kur’an da Hz. İbrâhim’den “İnananların Babası” şeklinde bahseder. el-Hac,
22/78.
[5]
Yaratılış, 21:8-14.
[6]
Yaratılış, 15:18-21.
[7]
Yaratılış, 32:25-29; Yitshak
Haleva, Tora ve Aftara-Bereşit, çev. Moşe
Farsi, (İstanbul: Gözlem Gazetecilik, 2010), 1/253.
[8]
Yaratılış, 35:10.
[9]
Yaratılış, 26:4.
[10]
Yaratılış, 27:29.
[11]
Levililer, 19:33, 34.
[12]
Çölde Sayım, 22:12.
[13]
Yaratılış, 28:13,14.
[14]
Levililer, 20:24-26.
[15] 2.
Tarihler, 6:5, 6, 21-26, 29, 32, 34. 7:14.
[16]
Mısır’dan Çıkış, 3:7-10.
[17] 2.
Tarihler, 31:8. 35:3.
[18]
Mısır’dan Çıkış, 5:23.
[19] 1.
Tarihler, 17:22.
[20]
Mısır’dan Çıkış, 6:5-8.
[21]
Mısır’dan Çıkış, 9:13; 10:3.
[22]
Mısır’dan Çıkış, 7:4.
[23]
Mısır’dan Çıkış, 19:6. (Burada
kâhin kelimesi Tanrı ile insanlar arasında aracılık yapan ve
Tanrı'ya kurban sunmak gibi dinsel işlerle uğraşan görevli,
anlamında kullanılmıştır. Dipnot,
s. 91.
[24]
Mısır’dan Çıkış, 11:7.
[25]
Çölde Sayım, 35:34.
[26] 2.
Tarihler, 20:6, 7.
[27] 2.
Samuel, 3:18.
[28]
Mısır’dan Çıkış, 15:13-17.
[29]
Yasa’nın Tekrarı, 3:21, 22.
[30]
Yasa’nın Tekrarı, 4:33, 34.
[31] 1.
Tarihler, 17:9, 21, 22.
[32] 2.
Tarihler, 1:10, 11.
[33]
Yasa’nın Tekrarı, 33:29.
[34] 1.
Tarihler, 23:25.
[35]
Yasa’nın Tekrarı, 26:19.
[36]
Yeşu, 21:43.
[37]
Yeşu, 23:3.
[38] 1.
Krallar, 6:13.
[39] 2.
Samuel, 7:23, 24.
[40] 1.
Krallar, 8:16.
[41] 2.
Tarihler, 8:9.
[42] 1.
Krallar, 9:21, 22.
[43] 2.
Tarihler, 15:13.
[44]
Peter Antes, Grundriss der
Religionsgeschichte Von der Prähistorie bis zur Gegenwart, (Hannover: W.
Kohlhammer, 2006), 75.
[45]
Levililer, 25:44-55.
[46] Yaratılış,
24:3. Hâm’ın oğlu Kenan’ın soyundan geldikleri için köle olarak
değerlendirilmektedirler.
[47]
Çölde Sayım, 23:21.
[48]
Çölde Sayım, 23:23.
[49]
Mısır’dan Çıkış, 34:10-16.
[50]
Yasa’nın Tekrarı, 7:1-5.
[51]
Mısır’dan Çıkış, 23:27, 28. Eşekarısı
olarak tercüme edilen İbranice sözcüğün anlamı net değildir. Dehşet ya da bir
çeşit hastalık anlamına geldiği ifade edilmiştir. Dipnot, s. 97.
[52]
Mısır’dan Çıkış, 34:24.
[53]
Çölde Sayım, 23:8-10; 19-21.
[54]
Yasa’nın Tekrarı, 7:14-26.
[55]
Yasa’nın Tekrarı, 12:29, 30.
[56]
Yasa’nın Tekrarı, 11:22-25.
[57]
Aslında monoteist bir din olan Yahudilikte, tarihin seyri içerisinde bazen farklı tanrı isimlerinden
de bahsedildiği bir vakıadır. İşte bu tanrı/tanrıçalardan biri de
Aşera/Aşerahdır ki bu, Tanah’ta geçen antik bir Kenan tanrıçasıdır. Bk: Cengiz Batuk-Mevlüde Köroğlu: “Bir Yahudi Tanrıçası Olarak
Aşera”, On Dokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 41,
(2016), 19-36.
[58]
Yasa’nın Tekrarı, 12:1-3.
[59]
Yasa’nın Tekrarı, 20:1, 4, 11.
[60]
Yasa’nın Tekrarı, 28:7-10.
[61]
İslam kaynaklarında Yuşa olarak ifade edilen Yeşu, Hz. Musa döneminde yaşamış
ve onunla beraber İsrailoğullarına önderlik etmiştir. Ömer Faruk Harman, “Yuşa”
Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV
Yayınları, 2013), 44/43-45.
[62]
Yasa’nın Tekrarı, 31:3, 6.
[63]
Yasa’nın Tekrarı, 32:8.
[64]
Amâlik, İmlâku veya Amâlika, Tevrat’a göre dünyanın en eski milletidir.
Efsanevi ve göçebe olan bu Arap kabilesini İsrailoğulları tarih boyunca
kendilerine bir nevi düşman veya rakip olarak görmüş ve sürekli onlarla
savaşmışlardır. Geniş bilgi için bk: Sargon Erdem,
“Amâlika”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV
Yayınları, 1989) 2/556-558.
[65]
Yasa’nın Tekrarı, 25:19.
[66] Amorlular’ın
Krallığı, diye bir kitap kaleme alan Albert T. Clay, onlar hakkında detaylı
bilgiler vermektedir. Onun ifadesiyle; eski Ahit’e göre
Kenanlı-Amorit/Amorlular, Amurru’da (Babil ve çevresi) yaşamış gelip geçmiş tüm
milletler için kullanılan bir isimdir. Homojen bir yapı (Babiller, Asurlar,
Sümerler, Aramiler, Araplar, Keldaniler) olarak eski çağlardan beri var olan
ırkların karışımı oldukları anlaşılmaktadır. Mısır anıtlarının bu halkın
kıyafetlerine ışık tuttuğunu söyleyen yazar kitapta,
fizyolojik özellikleri ve giydikleri kıyafetler hakkında da epey detay
vermektedir. Bereketli ve verimli topraklardan oluşan ülkeleri Amurru, kuşaklar
boyunca birçok halk tarafından işgal edilmiştir. Sümerler, Babiller,
Akkadlar, Asurlar da burada yaşamışlardır. Babil’de Amoritler, Elamitler,
Kasitler, Asurlular, Keldâniler, Persler, Grekler yaşamışlardır. Ancak
Amoritler birden fazla dönemde Babil’i fethedip yönetmişlerdir. Amorit
teriminden genellikle Filistin ve Ürdün’ün doğusunda yaşayanlar anlaşılmıştır.
Tevrat’ta, “Şinar diyarında bir ova vardı ve orada yaşadılar”, denilmektedir (Yaratılış 11:2). Amorlular eski bir Sami ırkının saf
torunları olarak kabul edilir. Dolikosefalik olup koyu tenlidirler; kısa, küçük ve düz bir burunları vardır. Bazı ilim adamları
resimli temsillerden hareketle Kenanlı-Amorilerin Hint-Avrupalı olduğunu
göstermek için çaba sarf ederken diğer bazıları ise türün açıkça Sami olduğunu
ve günümüzde Lübnan bölgesindeki halklar tarafından temsil edildiğini beyan
etmişlerdir. Yazar, onları Ârâmî olarak gruplandırmanın daha isabetli olduğunu
söyler. Dilleri Sâmi,
Ârâmîce ve İbrânice olarak geçmektedir. Geniş bilgi için bk: Albert
T. Clay, The Empire Of The Amorites, Copyright,
(New Haven: Yale University Press,
1919), 52, 58, 59, 60, 61, 62, 66, 79.
[67]
Yeşu, 10:11.
[68]
Yasa’nın Tekrarı, 15:3, 6.
[69] 1.
Tarihler, 16:17, 18, 35.
[70] 2.
Tarihler, 6:38. 7:20.
[71]
Yeşaya, 13:15,16,18.
[72]
Yeşaya, 60:5, 10-12, 14, 16, 17, 18.
Allah razı olsun hocam
YanıtlaSil