6 Kasım 2024 Çarşamba

İsrail Saldırılarının Dinî Arka Planı

İSRAİL SALDIRILARININ DİNÎ ARKA PLANI

        Dr. Ramazan YILDIRIM

        İsrail’in, bütün dünyada büyük tepkilere sebep olan ve bir seneyi geride bırakan Filistin’deki saldırıları halen yoğun bir şekilde devam etmektedir. Bu zaman zarfında elbette konu hakkında birçok yazılar yazıldı, programlar yapıldı ve olay farklı mahfillerde birçok açıdan ele alındı ve alınmaktadır. Elbette her hadise gibi bu konunun da birden fazla sebep ve sonuçları vardır. Bu sebepleri tarihî, jeopolitik, ekonomik, siyasî ve dinî olmak üzere farklı başlıklar altında ele almak mümkündür. Biz, sayılan bu sebeplerden dinî olan kısmı üzerinde duracak ve Yahudilerin kutsal kaynaklarında bu saldırılara mesnet teşkil edebilecek bazı referansları ele almaya çalışacağız.

Dinler tarihine baktığımızda, dinlerin birbirinden farklı bazı yaklaşımları olmasına rağmen Yahudilik dışında, bir ırkın üstünlüğünü ve diğerleri üzerindeki egemenliğini bariz bir şekilde kabul eden bir din olmadığını görürüz. Yahudiler, Hz. Nuh döneminde meydana geldiği iddia edilen ve Tevrat metninde bulunan bazı olayları gerekçe göstererek kendilerini diğer insanlardan üstün kabul ederler. Biz de Yahudiliğin kutsal metinlerinde bu konu hakkındaki ifadeleri ele alarak diğer insanlarla geliştirilen münasebetlerin nasıl bir arka plana/hintergrund sahip olduğuna beraberce göz atalım.

Tevrat’ta Yahudiler

Olayları yer yer bir tarih kitabı üslubuyla elen alan Tevrat, Yahudi halkının üstünlüğü ve buna bağlı olarak onlara vaat edilen topraklarla ilgili algının başlangıç noktasını Hz. İbrâhim hakkındaki anlatımları ile ortaya koyar.[1] Yahudiliğin merkezinde yer alan seçilmişlik/üstünlük düşüncesi[2] her ne kadar Nuh’un oğlu Sâm ile beraber var olmaya başlamışsa da pratikte İbrâhim’le başlar ve Yakûb’un çocuklarıyla devam eder. Tanrı’nın, İbrâhim için “seni birçok milletin atası yapacağım”[3] ifadelerinden dolayı İbrâhim’in[4] şahsında, İsrâiloğulları’nın seçilmişliğinin ortaya çıktığı ve onun gerçek varisleri olan İshak ve Yakub ile devam ettiği kabul edilir. İsmâil, ilk oğul olmasına rağmen cariyeden doğduğu için seçilmişlik konusunda devre dışı kalır.[5] Rab, Avram’la (İbrâhim) antlaşma yapar ve onun seçilmiş soyunu Mısır ırmağından Büyük Fırat ırmağına kadar uzanan topraklar arasına yerleştireceğini,[6] söyler.

Tevrat’a göre “İsrail” ismi, Yakûb’un, kötünün cisimleşmiş hali olan Samuel ile güreşerek onu yenmesi sonucunda mübarek kılınması ile ortaya çıkmış ve Ya’kub “İsrâil” adını almıştır. Bu durum Yakûb ve onun soyundan gelenlerin tarih boyunca kötülüğe karşı yürütecekleri mücadeleyi simgeleyerek onları diğer milletlerden üstün kılmıştır.[7] “İsrâil” ismi, bu halkın manevi görevini (kötülükle mücadele) hatırlatır.[8] Bu soyun diğer insanlardan üstün olduğunu ifade eden Tevrat, onların gökteki yıldızlar kadar çoğaltılacaklarını, kendilerine ülkeler verileceğini, ulusların kutsanma vesilesi olduklarını,[9] belirtir ve “diğer halklar sana kulluk edip boyun eğsin onlara egemen ol, seni kutsayanlar kutsansın, sana lanet edenlere lanet olsun,”[10] ifadelerini kullanır.

Yakûb ve atalarının Tanrısı[11] olduğunu söyleyen Rab, “Yakub ve soyuna topraklar vereceğini, soyunun yeryüzünün tozu kadar sayısız olacağını, dünyanın dört bir tarafına yayılacaklarını, kutsanmış olduklarını[12] ve diğer halklar için de kutsanma vesilesi olduklarını,[13] ifade eder. Onları kendine özel halk olarak seçtiğini ve diğer halklardan ayrı tuttuğunu dile getiren Rab,[14] kendilerinden “halkım”[15] diye bahseder, onları Mısırlıların elinden kurtaracağını, geniş ve verimli topraklara, süt ve bal akan ülkeye götüreceğini ifade eder ve bu özel halkını Mısır’dan çıkarmak için Musa’yı firavuna göndereceğini söyler.[16] Firavun’la konuşmak üzere giden Musa, maruz kaldıkları kötü muameleye rağmen, Tanrı’nın kendi halkını[17] kurtarmamasına sitem eder.[18]

Rab, Mısır’da köleleştirilen özel halkının acı ve ızdıraplarını duyduğu için onları özgür kılarak kendine özel halk yapacağını, daima onlarla yaşayacağını;[19] onları, atalarına vadettiği topraklara götüreceğini ve o toprakları kendilerine mülk olarak vereceğini;[20] ifade eder. Halkının kendisine ibadet etmesi için serbest bırakılmasını Firavundan ister.[21] Aksi durumda Mısırlıları cezalandıracağını ve halkını ordular halinde Mısır’dan çıkaracağını[22] söyler. Tevrat, İsraillileri kahinler krallığı, kutsal ulus olarak[23] kabul ettiği için Rab onlara ve Mısırlılara farklı davranır,[24] onlarla aynı ülkede yaşar,[25] diğer halkları onların önünden kovar ve ülkeyi sonsuza kadar onlara verir.[26]

Rabbin özel halkı[27] olan İsrailliler karşısında uluslar titrer, dehşet, korku ve titreme ile erirler, onların bilek gücü karşısında taş kesilirler. Tanrı onları kutsal kente yerleştireceğini,[28] kendileri için savaşacağını[29] onları başka bir ulustan kurtarıp,[30] artık rahatsız edilmeyecekleri bir yurda yerleştireceğini ve seçtiği bu halkın Tanrısı olduğunu[31] bildirir. Bu seçilmiş halkı yönetmek için Süleyman’ın bilgi ve bilgelik istediğini,[32] Süleyman’ı onlara göndermekle kendilerine özel muamelede bulunan ve kendilerini kurtaran Rab, kendileri için koruyan bir kalkan ve kılıç olduğu için düşmanlarına karşı da kendilerine yardımcı olduğundan, karşılarında küçülen düşmanı çiğnediler,[33] böylece Tanrıları olarak onları rahata kavuşturduğunu ve Yeruşalimi (Kudüs) de sonsuza dek kendine konut seçtiğini[34] dile getirir.

Yahudi kaynakları, Tanrı’nın İsrâiloğullarını övgü, ün ve onurda diğer halklardan üstün kılacağını, kutsal olacaklarını,[35] atalarına vermeyi kararlaştırdığı ülkeyi kendilerine verdiğini,[36] onlar için savaşan bir Tanrı[37] olarak sonsuza kadar aralarında yaşayacağını[38] dile getirir. Onları benimseyip seçtiğini ve onların Tanrısı olduğunu,[39] bu özel halkını yönetmek için Dâvûd’u seçtiğini,[40] ülkede kalanların angaryaya koştuğunu ancak bu halkından kimsenin kölelik yapmadığını,[41] onların sadece savaşçı, görevli, subay ve komutan olarak görev yaptıklarını[42] bildirir. İsrâilin Tanrısına yönelmeyen herkesin öldürülerek yok edilmesi gerektiğini[43] ifade eder.

Yahudiler ve Diğer İnsanlar

Tevrat, Yahudilerin diğer halklarla olan münasebetini köle-efendi bağlamında ele alır.[44] Köle; satın alınır, ona sahip olunabilir, miras bırakılabilir ve o daima köle kalır. Ancak bir İsrâilliye efendilik edilemez, sert davranılamaz. Bir İsrâilli köle olursa, özgürlüğünü bir şekilde geri alabilir çünkü onlar Tanrı’nın Mısır’dan çıkardığı özel kullarıdır.[45] Ancak Hâm’ın soyundan geldikleri için Kenanlılar özel olma konumuna sahip değildirler ve onlardan kız alınmamalıdır.[46] Rab kutsadığı ve aralarında olduğu için İsrâil halkında suç ve kötülük bulunmaz,[47] onlara yapılan büyü tutmaz, fal etkili olmaz.[48] Rab kendilerinden daha güçlü olan birçok toplumu önlerinden kovmuştur. Kendilerine düşmanlık yapan uluslarla antlaşma yapmamalı, onlar bozguna uğratılıp ele geçirilince tümden yok edilmeli, onlara acımamalı ve onlardan kız alıp verilmemelidir. Onların Sunakları yıkılmalı, dikili taşları parçalanmalı, putları devrilerek yıkılmalıdır.[49] İsrâil halkı diğer halklardan sayıca az olduğu halde kutsal olduklarından Rab onları seçmiş,[50] dehşetini önden göndererek onlara karşı olanları şaşkına çevirmiş, düşmanlarını kovmak için önlerinden eşek arısı göndermiştir.[51]

Tanrı, öteki ulusları kovarak İsrailoğullarının sınırlarını genişleteceğini söyler ve kimsenin onların ülkelerine göz dikemeyeceğini;[52] onların seçilmiş oldukları[53] için çok kutsanacaklarını, erkek, kadın ve hayvanlarının döl vereceğini, hastalıkların onlardan uzaklaştırılarak kendilerinden nefret edenlere verileceğini ifade eder. Aynı şekilde Rab, halkları acımadan yok etmeleri gerektiğini; önlerinden ulusları azar azar kovacağını, ele geçirdikleri halkların adlarını göğün altından silmeleri, putlarını yakmaları ama altın ve gümüşlerine göz dikmemeleri gerektiğini[54] ifade eder. Tanrı’nın, ulusları önlerinden yok edeceğini ve o ulusların topraklarına varis olacaklarını[55] belirtir.

Tanrı’nın buyruklarını yerine getirmek şartıyla kendilerinden güçlü olan ulusların topraklarını alacaklarını, ayak bastıkları yerlere sahip olacaklarını, sınırlarının çölden Lübnan’a, Fırat Irmağı’ndan Akdeniz’e kadar uzanacağını, ulaştıkları her yere dehşet ve korkularının saçılacağını[56] söyler. Tabi bunun olması için topraklarını fethettikleri ulusların ilahlarına taptıkları sunakları yıkmalı, dikili taşları parçalamalı, Aşera[57] putlarını yakmalı, diğer putları parçalamalı ve ilahlarının adlarını da silmeleri gerekir.[58]

Tanrı kendileri ile birlikte olduğundan kalabalık ordulardan korkmamalarını, savaştıkları taraf barışı kabul etse de İsrâiloğullarına hizmet edeceğini[59] yiyecek sıkıntısı yaşamayacaklarını, Rabbin onlara saldıran düşmanı bozguna uğratacağını, kutsal halkını koruyacağını, Rabbe ait olduklarından yeryüzündeki bütün ulusların kendilerinden korkacağını[60] ifade eder. Tanrının onları yalnız bırakmayacağını, Yeşu’nun[61] kendilerine önderlik yapacağını[62] Tanrı’nın diğer ulusların sınırlarını onların sayısına göre belirlediğini[63] zamanı gelince Amâlekliler’i[64] yok etmeleri gerektiği,[65] kendilerinden kaçan Amorlular’ın[66] üzerine Tanrının dolu yağdırarak çoğunu öldürdüğünü[67] ve böylece her vesileyle İsrâiloğullarını desteklediğini dile getirir.

Yahudi kaynaklarına göre İsrâiloğullarının diğer milletlere üstünlüğünün göstergelerinden biri de borç alıp-verme meselesidir. Onlara göre yabancıya verilen borç geri alınabilir ama İsrâilli kardeşe verilen borç bağışlanmalı, İsrâiloğulları başka uluslara ödünç verebilir ama ödünç alamaz başka ulusları yönetebilir ama kendileri yönetilemezler.[68] Tanrı, Kenan ülkesini onlara vereceğini[69] Kudüs’ü onlar için seçtiğini[70] bildirir. Diğer halklara karşı tutumlarının bir ifadesi de şu cümlelerde kendini gösterir: Ele geçen her adamın gövdesi delik deşik edilecek ve tutulan her adam kılıçla düşecek. Yavruları da karıları da kirletilecek. Onların yayları, gençleri yere çalacak ve rahmin semeresine acımayacaklar gözleri çocukları esirgemeyecek.”[71]

Kutsal kitabın Yeşaya bölümünde geçen şu cümleler Yahudilerin diğer halklarla olan münasebeti hakkında bizlere bir fikir vermektedir: “Yabancılar senin surlarını onaracak, Kralları sana hizmet edecek. Öfkelendiğimde seni cezalandırdıysam da kabul ettiğimde sana merhamet göstereceğim. Kapıların hep açık duracak, ulusların serveti ve zafer alayları ardında yürütülen yenik krallar gece gündüz açık kalan bu kapılardan girsin diye. Çünkü sana kulluk etmeyen ulus ya da krallık yok olacak, evet, o uluslar tam bir yıkıma uğrayacak. Seni ezenlerin çocukları gelip önünde eğilecekler; seni hor görenlerin hepsi, Rab’bin kenti, İsrailin Kutsalı’nın Siyon’u diyerek ayaklarına kapanacaklar. Uluslar ve krallıklar bir anne gibi seni emzirecekler. O zaman bileceksin ki, seni kurtaran RAB, Seni fidyeyle kurtaran, Yakup’un Güçlüsü benim. Sana tunç yerine altın, demir yerine gümüş, ağaç yerine tunç, taş yerine demir getireceğim. Barışı yöneticin, doğruluğu önderin yapacağım. Ülkenden şiddet, sınır boylarından soygun ve yıkım haberleri duyulmayacak artık. Surlarına kurtuluş, kapılarına övgü adını vereceksin.”[72] “Yabancılar sürülerinizi güdecek, ırgatınız, bağcılarınız olacaklar. Sizlerse Rab’bin kahinleri, Tanrımız’ın görevlileri diye çağrılacaksınız. Ulusların servetiyle beslenecek, zenginlikleriyle övüneceksiniz.”[73]

Yukarıda sıraladığımız bu cümleleri okuyan herkes Filistin’de şu anda devam eden saldırıların bu metinlerden bağımsız olmadığını anlar. Elbette olayı tek bir sebebe indirgemek doğru değildir. Ancak Tevrat’ın, Yahudilerin Tanrı tarafından seçildiklerini, onun övgüsüne mazhar olduklarını, bundan dolayı da ün ve onurda diğer uluslardan daha üstün olduklarını ifade etmesi, yeryüzünün belli bir kısmının onlara vaad edildiğini söylemesi ve daha da ileri giderek, onların Tanrısına yönelmeyen hiç kimsenin yaşama hakkı olmadığı anlamına gelen cümleleri ihtiva etmesi, ister istemez bu bakış açısı ile Yahudilik’in kutsal kaynaklarını tekrar gözden geçirmeyi akıllara getirmektedir.

Vesselam…

 

Not: Bu yazı, “Yahudilerin Üstünlük İddialarının Yahudi Kutsal Metinlerindeki Dayanakları” adlı makaleden özetlenerek hazırlanmıştır. Bkz: https://doi.org/10.33718/tid.1461254

 



[3] Yaratılış, 12:2; 17:5.

[4] Kur’an da Hz. İbrâhim’den “İnananların Babası” şeklinde bahseder. el-Hac, 22/78.

[5] Yaratılış, 21:8-14.

[6] Yaratılış, 15:18-21.

[7] Yaratılış, 32:25-29; Yitshak Haleva, Tora ve Aftara-Bereşit, çev. Moşe Farsi, (İstanbul: Gözlem Gazetecilik, 2010), 1/253.

[8] Yaratılış, 35:10.

[9] Yaratılış, 26:4.

[10] Yaratılış, 27:29.

[11] Levililer, 19:33, 34.

[12] Çölde Sayım, 22:12.

[13] Yaratılış, 28:13,14.

[14] Levililer, 20:24-26.

[15] 2. Tarihler, 6:5, 6, 21-26, 29, 32, 34. 7:14.

[16] Mısır’dan Çıkış, 3:7-10.

[17] 2. Tarihler, 31:8. 35:3.

[18] Mısır’dan Çıkış, 5:23.

[19] 1. Tarihler, 17:22.

[20] Mısır’dan Çıkış, 6:5-8.

[21] Mısır’dan Çıkış, 9:13; 10:3.

[22] Mısır’dan Çıkış, 7:4.

[23] Mısır’dan Çıkış, 19:6. (Burada kâhin kelimesi Tanrı ile insanlar arasında aracılık yapan ve Tanrı'ya kurban sunmak gibi dinsel işlerle uğraşan görevli, anlamında kullanılmıştır. Dipnot, s. 91.

[24] Mısır’dan Çıkış, 11:7.

[25] Çölde Sayım, 35:34.

[26] 2. Tarihler, 20:6, 7.

[27] 2. Samuel, 3:18.

[28] Mısır’dan Çıkış, 15:13-17.

[29] Yasa’nın Tekrarı, 3:21, 22.

[30] Yasa’nın Tekrarı, 4:33, 34.

[31] 1. Tarihler, 17:9, 21, 22.

[32] 2. Tarihler, 1:10, 11.

[33] Yasa’nın Tekrarı, 33:29.

[34] 1. Tarihler, 23:25.

[35] Yasa’nın Tekrarı, 26:19.

[36] Yeşu, 21:43.

[37] Yeşu, 23:3.

[38] 1. Krallar, 6:13.

[39] 2. Samuel, 7:23, 24.

[40] 1. Krallar, 8:16.

[41] 2. Tarihler, 8:9.

[42] 1. Krallar, 9:21, 22.

[43] 2. Tarihler, 15:13.

[44] Peter Antes, Grundriss der Religionsgeschichte Von der Prähistorie bis zur Gegenwart, (Hannover: W. Kohlhammer, 2006), 75.

[45] Levililer, 25:44-55.

[46] Yaratılış, 24:3. Hâm’ın oğlu Kenan’ın soyundan geldikleri için köle olarak değerlendirilmektedirler.

[47] Çölde Sayım, 23:21.

[48] Çölde Sayım, 23:23.

[49] Mısır’dan Çıkış, 34:10-16.

[50] Yasa’nın Tekrarı, 7:1-5.

[51] Mısır’dan Çıkış, 23:27, 28. Eşekarısı olarak tercüme edilen İbranice sözcüğün anlamı net değildir. Dehşet ya da bir çeşit hastalık anlamına geldiği ifade edilmiştir. Dipnot, s. 97.

[52] Mısır’dan Çıkış, 34:24.

[53] Çölde Sayım, 23:8-10; 19-21.

[54] Yasa’nın Tekrarı, 7:14-26.

[55] Yasa’nın Tekrarı, 12:29, 30.

[56] Yasa’nın Tekrarı, 11:22-25.

[57] Aslında monoteist bir din olan Yahudilikte, tarihin seyri içerisinde bazen farklı tanrı isimlerinden de bahsedildiği bir vakıadır. İşte bu tanrı/tanrıçalardan biri de Aşera/Aşerahdır ki bu, Tanah’ta geçen antik bir Kenan tanrıçasıdır. Bk: Cengiz Batuk-Mevlüde Köroğlu: “Bir Yahudi Tanrıçası Olarak Aşera”, On Dokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 41, (2016), 19-36.

[58] Yasa’nın Tekrarı, 12:1-3.

[59] Yasa’nın Tekrarı, 20:1, 4, 11.

[60] Yasa’nın Tekrarı, 28:7-10.

[61] İslam kaynaklarında Yuşa olarak ifade edilen Yeşu, Hz. Musa döneminde yaşamış ve onunla beraber İsrailoğullarına önderlik etmiştir. Ömer Faruk Harman, “Yuşa” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2013), 44/43-45.

[62] Yasa’nın Tekrarı, 31:3, 6.

[63] Yasa’nın Tekrarı, 32:8.

[64] Amâlik, İmlâku veya Amâlika, Tevrat’a göre dünyanın en eski milletidir. Efsanevi ve göçebe olan bu Arap kabilesini İsrailoğulları tarih boyunca kendilerine bir nevi düşman veya rakip olarak görmüş ve sürekli onlarla savaşmışlardır. Geniş bilgi için bk: Sargon Erdem, “Amâlika”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1989) 2/556-558.

[65] Yasa’nın Tekrarı, 25:19.

[66] Amorlular’ın Krallığı, diye bir kitap kaleme alan Albert T. Clay, onlar hakkında detaylı bilgiler vermektedir. Onun ifadesiyle; eski Ahit’e göre Kenanlı-Amorit/Amorlular, Amurru’da (Babil ve çevresi) yaşamış gelip geçmiş tüm milletler için kullanılan bir isimdir. Homojen bir yapı (Babiller, Asurlar, Sümerler, Aramiler, Araplar, Keldaniler) olarak eski çağlardan beri var olan ırkların karışımı oldukları anlaşılmaktadır. Mısır anıtlarının bu halkın kıyafetlerine ışık tuttuğunu söyleyen yazar kitapta, fizyolojik özellikleri ve giydikleri kıyafetler hakkında da epey detay vermektedir. Bereketli ve verimli topraklardan oluşan ülkeleri Amurru, kuşaklar boyunca birçok halk tarafından işgal edilmiştir. Sümerler, Babiller, Akkadlar, Asurlar da burada yaşamışlardır. Babil’de Amoritler, Elamitler, Kasitler, Asurlular, Keldâniler, Persler, Grekler yaşamışlardır. Ancak Amoritler birden fazla dönemde Babil’i fethedip yönetmişlerdir. Amorit teriminden genellikle Filistin ve Ürdün’ün doğusunda yaşayanlar anlaşılmıştır. Tevrat’ta, “Şinar diyarında bir ova vardı ve orada yaşadılar”, denilmektedir (Yaratılış 11:2). Amorlular eski bir Sami ırkının saf torunları olarak kabul edilir. Dolikosefalik olup koyu tenlidirler; kısa, küçük ve düz bir burunları vardır. Bazı ilim adamları resimli temsillerden hareketle Kenanlı-Amorilerin Hint-Avrupalı olduğunu göstermek için çaba sarf ederken diğer bazıları ise türün açıkça Sami olduğunu ve günümüzde Lübnan bölgesindeki halklar tarafından temsil edildiğini beyan etmişlerdir. Yazar, onları Ârâmî olarak gruplandırmanın daha isabetli olduğunu söyler. Dilleri Sâmi, Ârâmîce ve İbrânice olarak geçmektedir. Geniş bilgi için bk: Albert T. Clay, The Empire Of The Amorites, Copyright, (New Haven: Yale University Press, 1919), 52, 58, 59, 60, 61, 62, 66, 79.

[67] Yeşu, 10:11.

[68] Yasa’nın Tekrarı, 15:3, 6.

[69] 1. Tarihler, 16:17, 18, 35.

[70] 2. Tarihler, 6:38. 7:20.

[71] Yeşaya, 13:15,16,18.

[72] Yeşaya, 60:5, 10-12, 14, 16, 17, 18.


 

1 yorum:

Yazarlar