11 Aralık 2025 Perşembe

Hoca Odasında mı?


Hoca Odasında mı?

Dr. Eyüp Elkoca

Üniversite koridorlarında yankılanan ses her zaman aynı değildir. Ders saatlerinde sınıf kapılarından taşan hocaların sesi, dersin bitişiyle yerini öğrencilerin tatlı sohbetine bırakır. Öğretim üyelerinin odalarının bulunduğu katlarda ise daha sakin bir uğultu hâkimdir. Lisansüstü dersler hocaların odalarında yapıldığı için, kapı önlerinde bekleyen öğrenciler kısık bir sesle birbirlerine aynı soruyu sorarlar: “Hoca odasında mı?”

İstanbul Üniversitesi İslam Tarihi alanında lisansüstü eğitim alan öğrenciler için bu sahne özellikle Çarşamba ve Perşembe günleri tanıdık bir rutindir. Ayasofya’dan önce inşa edilen Aziz Polieuktos Kilisesi’nin (MS 524–527) kalıntılarının hemen yanında yükselen fakülte binasının dördüncü katında bir yoğunluk yaşanır. Bu hareketliliğin merkezinde Prof. Dr. Adnan Demircan vardır.

Hocanın dersini bekleyen öğrenciler, çalıştıkları konular üzerine ayaküstü sohbet ederken hemen her hafta yeni yüzlerle tanışma fırsatı bulurlar. Kapı önündeki kalabalığın arasında, kendi öğrencilerinin yanı sıra konu danışmaya gelen lisansüstü öğrencileri, soru yöneltmek isteyen tarih meraklıları, zaman zaman röportaj için bekleyen gazeteciler, eski talebeler yahut yayımladığı kitabı hocaya takdim etmek isteyen araştırmacılar yer alır. Hoca görüşmeleri randevu ile düzenlemeye çalışsa da beklenmedik misafirler hiçbir zaman eksik olmaz.

Adnan Hoca, Siyer kaynakları, Râşit Halifeler, Emevîler ve Abbâsîler alanlarında lisansüstü dersler açar ve bu dersleri odasında işler. Dersler bir buçuk iki saatle sınırlı kalmaz, 16.30’da başlayan derslerin 20.00’ye kadar sürdüğü çok olmuştur. Arada birkaç kez çay-ıhlamur molası verilir, çay ocağı kapandıysa çay odada demlenir, iki dersi birbirinden ayıran sadece kısa bir akşam namazı arası olur.

Dönemin ilk dersinde hocamız beklentilerini açıklar, yöntemini anlatır, kırkı aşkın okunacak kitap ve makale listesini paylaşır. Teknolojiyle arasının iyi olduğunu, kullandığı programlar hakkında yaptığı kısa sunumdan anlamak zor değildir.

Derin ama nükteli tarih anlatıcılığı ise hocanın kapısındaki kalabalığın asıl nedenidir. Kendisi “Tarihçi olayların fotoğrafını çeker.” dese de o çoğu zaman olayların canlı videosunu çeker gibidir. Hz. Peygamber’in hayatındaki ayrıntılar, sahabenin akrabalık bağları, sütkardeşlik ilişkileri, bedevîlerin sosyal hayatı, kabile yapıları, Emevî ve Abbâsî döneminin kültürel, dinî ve siyasî kodları… Çoğu kaynakta ancak satır aralarında bulunabilecek detaylar hocanın dilinde canlı birer sahneye dönüşür.

Bazı şahsiyetlerin hayat hikâyeleri ise âdeta hocanın tarihteki favori karakterleri gibidir. Eş‘as b. Kays (ö. 40/661) bunların başında gelir. Hoca, sadece bu zatın hayatı üzerinden Asr-ı Saadet döneminden Hz. Ali devrine kadar uzanan siyasi krizlerin nasıl okunabileceğini gösterir örneğin. Yemen’de Kinde kabilesinin lideri olan Eş‘as’ın hicrî onuncu yılda Medine’ye gelişi, Hz. Peygamber’in vefatı sonrasında Yemen’de isyan bayrağını çekmesi, Hz. Ebû Bekir tarafından affedilerek tekrar Medine’ye getirilmesi, Hz. Ömer döneminde İran fetihlerine katılması, Kûfe’nin kuruluşundaki yeri, Azerbaycan ve İrmîniye valilikleri, Sıffîn Savaşı’ndaki, özellikle de hakemlik sürecindeki etkisi… Tüm bunlar hocanın anlatımında tarihsel bir panoramaya dönüşür.

Çölü, çöldeki insanın dünyasını anlatır, bunun için İbn Haldun, Câbirî gibi alimlere müracaat ederken söz filozof Kindî’ye gelir ve en beklenmedik anda hoca birden: “Kindî de Eş‘as’ın beşinci kuşak torunudur.” der. O anda artık kimse not tutmayı hatırlamaz, öğrenciler tarihin akışı içinde sürüklenmektedir. Hoca ders boyunca günümüzden örnekler de vererek dün ile bugün arasındaki ilginç bağlantıları kurmayı ihmal etmez.

Adnan Hoca, yoğun temposuna rağmen ilimle ve öğrenciyle meşgul olmaktan memnundur. Elliyi aşkın telif eseri ile çok sayıda projede üstlendiği editörlük ve yazarlık katkıları vardır. Eserleri akademi dünyasına yönelik bol dipnotlu çalışmalardan ibaret değildir, aynı zamanda topluma hitap eden çalışmalar üreterek ülkemizde İslam tarihi alanına olan ilginin artmasına katkı sunar. Yıllar önce yayımladığı Urfa-Mardin Hattı isimli kitabından sonra en son Mardin yöresine ait tarihî yemeklerin adlarını ve tariflerini içeren, kültür tarihi formatında bir kitap hazırlayacağını paylaşmıştı. Yöresel değerlerin kaybolmaması için gösterdiği bu çaba, hocanın bir başka yönünü daha ortaya koymakta, her memleketin kültürel mirasını koruyan, derleyen ve geleceğe aktaran hocalara duyulan ihtiyacı da hatırlatmaktadır.

Hocamız odasında.

İlim yolculuğunda rehberlik eden hocaların varlığı, talebeler için hem nasip hem de büyük bir imkândır. Hocamızın ilme adanmış ömrünün bereketle sürmesini, nice gönle ve zihne ilmî izler bırakmasını diliyorum.

Not: Bu satırları, hocamızın dersini aldığım 2019 yılında kaleme almıştım. Doktora jürimde yer aldığı için paylaşmayı mezuniyetime kadar erteledim. Marmara Üniversitesi’nde gerçekleşecek “İslâm Tarihine Adanmış Ömürler” sunumunda (12.12.2025) ağırlanacak hocamızın programına davet vesilesiyle yazıyı paylaşmak istedim.

 

 

 

 


 

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar