Hoca Odasında mı?
Dr. Eyüp Elkoca
Üniversite koridorlarında yankılanan ses her zaman aynı değildir. Ders saatlerinde sınıf kapılarından taşan hocaların sesi, dersin bitişiyle yerini öğrencilerin tatlı sohbetine bırakır. Öğretim üyelerinin odalarının bulunduğu katlarda ise daha sakin bir uğultu hâkimdir. Lisansüstü dersler hocaların odalarında yapıldığı için, kapı önlerinde bekleyen öğrenciler kısık bir sesle birbirlerine aynı soruyu sorarlar: “Hoca odasında mı?”
İstanbul Üniversitesi İslam Tarihi
alanında lisansüstü eğitim alan öğrenciler için bu sahne özellikle Çarşamba ve
Perşembe günleri tanıdık bir rutindir. Ayasofya’dan önce inşa edilen Aziz
Polieuktos Kilisesi’nin (MS 524–527) kalıntılarının hemen yanında yükselen fakülte
binasının dördüncü katında bir yoğunluk yaşanır. Bu hareketliliğin merkezinde
Prof. Dr. Adnan Demircan vardır.
Hocanın dersini bekleyen öğrenciler,
çalıştıkları konular üzerine ayaküstü sohbet ederken hemen her hafta yeni
yüzlerle tanışma fırsatı bulurlar. Kapı önündeki kalabalığın arasında, kendi
öğrencilerinin yanı sıra konu danışmaya gelen lisansüstü öğrencileri, soru
yöneltmek isteyen tarih meraklıları, zaman zaman röportaj için bekleyen
gazeteciler, eski talebeler yahut yayımladığı kitabı hocaya takdim etmek
isteyen araştırmacılar yer alır. Hoca görüşmeleri randevu ile düzenlemeye
çalışsa da beklenmedik misafirler hiçbir zaman eksik olmaz.
Adnan Hoca, Siyer kaynakları, Râşit Halifeler,
Emevîler ve Abbâsîler alanlarında lisansüstü dersler açar ve bu dersleri odasında
işler. Dersler bir buçuk iki saatle sınırlı kalmaz, 16.30’da başlayan derslerin
20.00’ye kadar sürdüğü çok olmuştur. Arada birkaç kez çay-ıhlamur molası
verilir, çay ocağı kapandıysa çay odada demlenir, iki dersi birbirinden ayıran sadece
kısa bir akşam namazı arası olur.
Dönemin ilk dersinde hocamız
beklentilerini açıklar, yöntemini anlatır, kırkı aşkın okunacak kitap ve makale
listesini paylaşır. Teknolojiyle arasının iyi olduğunu, kullandığı programlar
hakkında yaptığı kısa sunumdan anlamak zor değildir.
Derin ama nükteli tarih anlatıcılığı
ise hocanın kapısındaki kalabalığın asıl nedenidir. Kendisi “Tarihçi olayların
fotoğrafını çeker.” dese de o çoğu zaman olayların canlı videosunu çeker
gibidir. Hz. Peygamber’in hayatındaki ayrıntılar, sahabenin akrabalık bağları, sütkardeşlik
ilişkileri, bedevîlerin sosyal hayatı, kabile yapıları, Emevî ve Abbâsî
döneminin kültürel, dinî ve siyasî kodları… Çoğu kaynakta ancak satır
aralarında bulunabilecek detaylar hocanın dilinde canlı birer sahneye dönüşür.
Bazı şahsiyetlerin hayat hikâyeleri
ise âdeta hocanın tarihteki favori karakterleri gibidir. Eş‘as b. Kays (ö.
40/661) bunların başında gelir. Hoca, sadece bu zatın hayatı üzerinden Asr-ı
Saadet döneminden Hz. Ali devrine kadar uzanan siyasi krizlerin nasıl
okunabileceğini gösterir örneğin. Yemen’de Kinde kabilesinin lideri olan
Eş‘as’ın hicrî onuncu yılda Medine’ye gelişi, Hz. Peygamber’in vefatı
sonrasında Yemen’de isyan bayrağını çekmesi, Hz. Ebû Bekir tarafından
affedilerek tekrar Medine’ye getirilmesi, Hz. Ömer döneminde İran fetihlerine
katılması, Kûfe’nin kuruluşundaki yeri, Azerbaycan ve İrmîniye valilikleri,
Sıffîn Savaşı’ndaki, özellikle de hakemlik sürecindeki etkisi… Tüm bunlar
hocanın anlatımında tarihsel bir panoramaya dönüşür.
Çölü, çöldeki insanın dünyasını anlatır,
bunun için İbn Haldun, Câbirî gibi alimlere müracaat ederken söz filozof
Kindî’ye gelir ve en beklenmedik anda hoca birden: “Kindî de Eş‘as’ın beşinci
kuşak torunudur.” der. O anda artık kimse not tutmayı hatırlamaz, öğrenciler
tarihin akışı içinde sürüklenmektedir. Hoca ders boyunca günümüzden örnekler de
vererek dün ile bugün arasındaki ilginç bağlantıları kurmayı ihmal etmez.
Adnan
Hoca, yoğun temposuna rağmen ilimle ve öğrenciyle meşgul olmaktan memnundur. Elliyi
aşkın telif eseri ile çok sayıda projede üstlendiği editörlük ve yazarlık
katkıları vardır. Eserleri akademi dünyasına yönelik bol dipnotlu çalışmalardan
ibaret değildir, aynı zamanda topluma hitap eden çalışmalar üreterek ülkemizde
İslam tarihi alanına olan ilginin artmasına katkı sunar. Yıllar önce
yayımladığı Urfa-Mardin Hattı isimli kitabından sonra en son Mardin
yöresine ait tarihî yemeklerin adlarını ve tariflerini içeren, kültür tarihi
formatında bir kitap hazırlayacağını paylaşmıştı. Yöresel değerlerin
kaybolmaması için gösterdiği bu çaba, hocanın bir başka yönünü daha ortaya
koymakta, her memleketin kültürel mirasını koruyan, derleyen ve geleceğe
aktaran hocalara duyulan ihtiyacı da hatırlatmaktadır.
Hocamız
odasında.
İlim yolculuğunda rehberlik eden
hocaların varlığı, talebeler için hem nasip hem de büyük bir imkândır.
Hocamızın ilme adanmış ömrünün bereketle sürmesini, nice gönle ve zihne ilmî
izler bırakmasını diliyorum.
Not: Bu satırları, hocamızın dersini aldığım 2019
yılında kaleme almıştım. Doktora jürimde yer aldığı için paylaşmayı
mezuniyetime kadar erteledim. Marmara Üniversitesi’nde gerçekleşecek “İslâm
Tarihine Adanmış Ömürler” sunumunda (12.12.2025) ağırlanacak hocamızın programına davet vesilesiyle
yazıyı paylaşmak istedim.

0 yorum:
Yorum Gönder