15
Temmuz 2016 akşamı seçimle gelen Cumhurbaşkanı’nı ve hükümeti devirmeye
yönelik darbe girişimi sırasında kökeni, partisi, cemaati, sosyal
konumu, yaşı, cinsiyeti farklı milyonlarca insanımız canını ortaya
koymak suretiyle darbecilere direnerek tarih yazdı. Kuşkusuz bunda
Cumhurbaşkanımızın halkı direnişe çağırmasının büyük etkisi oldu.
Başbakanımız da ondan önce büyük bir direnç göstererek darbecilerle
mücadele edeceklerini açıklamıştı. Bu kritik anlar, yönetici olmakla
lider olmanın arasındaki farkı ortaya koyar. İkircikli bir tutum, ya da
atılan geri adımlar, havayı koklayan birçok kişinin darbecilerle
işbirliği yapmasına sebep olabilirdi. Henüz hadise taze olduğu için
atlatılan tehlike tam olarak idrak edilmeyebilir, ancak gelecekte tarih
bunu bize daha iyi tasvir edecektir.
Son
darbe teşebbüsü bana, Hz. Osman’a karşı girişilen kanlı darbeyi
hatırlattı. Hz. Ömer tarafından belirlenen altı kişilik şura üyelerinden
biri olan Hz. Osman, şura üyelerinden Abdurrahman b. Avf’ın hakemliği
sırasında kararını onun lehine açıklaması üzerine ümmetin biatini alarak
halife olmuştu.
Hz.
Peygamber, Hz. Osman’a çok değer verirdi. Hz. Osman, peygamberliğin ilk
yıllarında Müslüman olmuş, Mekke’de Hz. Peygamber’in kızı Rukayya ile
evlenmiş; Habeşistan’a eşiyle birlikte hicret etmişti. Daha sonra
Habeşistan’dan Mekke’ye dönerek oradan Medine’ye hicret etti. Rukayya,
hicretin 2. yılında (miladî 624) Allah’ın Elçisi (sas) Bedir savaşından
dönerken vefat etti. Hz. Peygamber Hz. Osman’la kızı Ümmü Külsûm’u
evlendirdi. Ümmü Külsûm de hicrî 9 (miladî 630) yılında vefat etti. Hz.
Peygamber’in Ümmü Külsûm’un vefatından sonra, “Şayet on kızım olsaydı
hepsini Osman’la evlendirirdim.” dediği nakledilir.
Yumuşak
karakterli, nazik, akrabalarına düşkün bir kişiliğe sahip olan Hz.
Osman hilafete geldiğinde 70 yaşına baliğ olmuştu. 12 yıl devam eden
hilafeti döneminde kendisinden memnun olanlar olduğu gibi gayrimemnun
bir kesim de vardı.
Hz.
Osman’a muhalif olanların önemli bir kısmı valilerinin icraatlarından
dolayı kendisini sorumlu tutuyorlardı. Bazı sahabîlerle ilişkilerinde
problemler yaşanmıştı. Örneğin, Ebû Zer, Abdullah b. Mesûd ve Ammâr b.
Yâsir, Hz. Osman’ın bazı icraatlarını eleştiriyorlardı. Öte yandan kimi
malî uygulamalarından dolayı kendisini eleştirenler vardı. Ortada ciddi
bir yanıltma da söz konusuydu. Ona yönelik ithamlar, çoğunlukla halk
arasında yayılan söylentilere dayanıyordu.
Kimi
rivayetlerde, dönemin Müslümanlarını zan altında bırakmamak ve onları
tartışma dışına çıkarmak için Halife’ye isyanın arkasında gizli bir
örgütün olduğu ifade edilir. Bu örgütün başı olarak Abdullah b. Sebe
olarak zikredilir. Bu rivayetlere hem kaynakları sebebiyle hem de
dikkati başka taraflara çektiği için itibar edilmemelidir.
Aslında
durum çok karışık değildi. Hz. Osman, uzun süre devam eden halifeliği
döneminde bazılarının çıkarına zarar veren, kimilerini de küstüren
icraatlar ortaya koymuştu. Aile mensupları bu dönemde oldukça
güçlenmişlerdi. Valilerin önemli bir kısmı akrabasıydı. Doğal olarak
birçok kişinin nefret oklarını üzerine çekmişti.
Hicrî
35 (miladî 656) yılının hac döneminde Kûfe, Basra ve Mısır’dan hacca
gitmek üzere yola çıkan yaklaşık 2000 kişilik bir grup Mekke’ye gitmeden
önce Medine’ye uğradılar. Hz. Osman ile görüşerek bazı şikâyetlerini
dile getirdiler. Bu sıralarda Hz. Ali halifeyle aralarında arabuluculuk
yaptı.
Halife,
şikâyetleri dinledi; yanlış anlamaları giderici açıklamalar yaptı ve
talepleri dikkate alarak Mısır Valisi Abdullah b. Saʻd b. Ebî Serh’i
görevden aldığına dair bir mektubu Mısır’dan gelenlere verdi. Onun
yerine atanan isim Hz. Ebû Bekir’in oğlu Muhammed (ö. 38/658) idi.
Muhammed
b. Ebî Bekir ve Muhammed b. Ebî Huzeyfe (ö. 36/657) Hz. Osman’a
muhalefet eden iki Kureyşli’ydi. Mısırlı grubun organize edilmesinde ve
Medine’ye gidişinde etkili olmuşlardı. Muhammed b. Ebî Huzeyfe, babası
yalancı peygamber Müseylime’ye karşı girişilen savaşta şehit olunca
bakımını akrabası olan Hz. Osman üstlenmişti. Onun himayesinde
büyümesine rağmen Hz. Osman’a karşı en ateşli muhalefeti yürütenlerden
biriydi.
Gelenler
memleketlerine gitmek üzere yola çıktıktan birkaç gün sonra geri
döndüler. Ellerinde Mısır’ın azledilen valisine hitaben yazılmış bir
mektup vardı. Bu mektupta kendisine gönderilen diğer mektubu dikkate
almaması ve grubun ileri gelenlerini cezalandırması emrediliyordu.
Mektubun altında Hz. Osman’ın mührü vardı. Hz. Osman, mektubu kendisinin
yazmadığına dair yemin etti. Bu sefer gözler kâtibi olan Mervân b.
el-Hakem’e çevrildi. Âsiler, Mervân’ın kendilerine teslim edilmesini
istiyorlardı. Hz. Osman, bu teklifi kabul etmedi.
Âsiler
Hz. Osman’dan görevi bırakmasını istediler. Ancak o, Ashab’tan bazı
kişilerle görüşerek bu talebi değerlendirdi. Abdullah b. Ömer’in
düşüncesini sordu:
-Bunlar
beni hilafetten indirmek istiyor. Şayet hilafeti bırakırsam beni
serbest bırakacaklarmış. Hilafeti bırakmasam beni öldürecekler.
-Hilafetten vazgeçersen, dünyada ebedî olarak bırakılacağını mı sanıyorsun?
-Hayır!
-Onlar Cennet ve Cehenneme sahip midirler?
-Hayır!
-Şayet hilafetten vazgeçmezsen sana, seni öldürmekten daha fazla bir şey yapabilirler mi?
-Hayır!
-Böyle
bir âdet başlatmanı uygun görmüyorum. Eğer dediklerini kabul edersen
bundan böyle yöneticiye öfkelenen her grup onu tahttan indirmek için
harekete geçer. Allah’ın sana giydirdiği gömleği çıkarma!
O
sırada devletin düzenli bir ordusu yoktu. Medine’de bulunan
Müslümanlar, âsilerin baskılarına topluca müdahale etmediler. Belki de
bir kısmı Hz. Osman’ın baskılara dayanamayıp istifa etmesini
bekliyorlardı. Hz. Osman ise âsilerin kanını akıtacaklarına ihtimal
vermiyordu. Aslında iki taraf da direnerek karşı tarafın geri adım
atmasını bekliyordu.
Kûfe’den gelen âsilerin liderlerinden biri olan Eşter ile Hz. Osman arasında şöyle bir konuşma geçmişti.
-Ey Eşter! İnsanlar benden ne istiyor?
-Mutlaka içlerinden birini yerine getirmen gereken üç şey!
-Nedir onlar?
-Seni
yönetim işini onlara bırakıp, ‘İşte emir ve görev sizde! Hilafet için
dilediğinizi seçin!’ demen ile ‘kendine kısas uygulanmasına imkân
vermen’ arasında tercihte bulunmak hususunda özgür bırakıyorlar. Bu
ikisinden kaçınırsan topluluk, üçüncü seçenek olarak seni öldürecek!
-Bu üçünden başka bir alternatif yok mu?
-Hayır, bunların üçünden başka bir yol yok!
-Hilafet
işini onlara bırakmam hususuna gelince, Allah’ın bana giydirdiği bir
gömleği asla çıkarmam. Vallahi öne atılıp boynumun vurulmasını, Muhammed
ümmetinin bir kısmının hakkını diğerlerine bırakmaya tercih ederim.
Kendime kısas uygulanmasına imkân vermeme gelince, kısas cezasını
gerektirecek herhangi bir suç işlemedim. Beni öldürmenize gelince,
vallahi şayet beni öldürürseniz benden sonra sonsuza kadar birbirinizi
sevemezsiniz. Benden sonra sonsuza kadar topluca namaz kılamazsınız ve
benden sonra sonsuza kadar topluca düşmanla savaşamazsınız.
Günlerce
evinde kuşatma altında tutulan Hz. Osman’a akrabaları ve bazı
müttefikleri dışında yardım eden olmamıştı. Bazı sahabîlerin çocuklarını
evinin kapısında beklemek üzere göndermek istediklerine dair rivayetler
sembolik bir yardıma işaret olarak değerlendirilebilir.
Zaman
uzadıkça sinirler daha çok geriliyordu. Nihayet âsiler, ikindi zamanı
başka bir evin duvarından atlayarak Halife’nin evine gidiler. Evde
bulunanlar âsileri engellemeye çalıştılar, ancak güçleri yetmedi.
İçeriye girenlerden biri de Muhammed b. Ebî Bekir’di. Hz. Osman o sırada
Kur’ân-ı Kerim okuyordu. Yanında eşi Nâile vardı. Muhammed, Hz.
Osman’ın sakalını tutarak şöyle dedi:
-Sana Muâviye’nin ve İbn Âmir’in faydası dokunmadı! Sana mektuplarının faydası dokunmadı!
-Ey kardeşimin oğlu, bırak sakalımı! Senin tuttuğun şeyi baban asla tutmazdı!
-Senden istediğim şey, sakalını tutmamdan çok daha ağırdır!
-Sana karşı Allah’tan yardım dilerim!
Hz.
Osman’ın sözleri üzerine Muhammed onun sakalını bırakarak birkaç adım
geri çekildi. Odada bulunan adamları o sırada 82 yaşında olan Halife’nin
üzerine çullanarak onu öldürdüler. Eşi Nâile, kılıç darbesini
engellemek istercesine elini uzatınca birkaç parmağı kesildi (18
Zilhicce 35 / 17 Haziran 656). Bu acı olaydan sonra fitnenin kapısı
ardına kadar açıldı. Beş yıl boyunca iç savaşlar meydana geldi, kanlar
akıtıldı. Hadisenin Müslümanların zihin dünyasında meydana getirdiği
izler, mezheplerin oluşumunu etkiledi.