Konumuza
kaldığımız yerden devam edersek; Cezire’de ilk fetihler sırasında
yaşayan unsurlar Araplar, Süryaniler, Ermeniler ve Rumlar idi. Cezire,
İslam öncesi de zaman zaman Rabia ve Mudar Araplarının bulundukları bir
yerdir.[1] Ayrıca diğer Arap kabileleri de bölgeye göç ederlerdi.[2] Burada yaşayan Araplara Cezire Arapları deniliyordu.[3] Sahte kadın peygamber Secah b. Haris bu bölgedendi[4] ve emrindeki Cezire’li askerlerle bu bölgeden gelip[5]savaşmıştı.[6] Mağlub olunca da bu bölgeye çekilmiş,[7] dayıları olan Tağliblilerin yanında kalmıştı.[8]
Süryaniler
ise eskiden beri bu bölgede idiler. Ermeniler Ermenistan bölgesinden
Anadolu’nun değişik yerlerine dağıldıkları gibi burada da
bulunuyorlardı. Rumlar ise daha çok askeri amaçla bölgeye getirilmiş
olup Mardin yakınlarındaki Dara gibi Bizanslıların askeri
garnizonlarında bulunuyorlardı. [9]
Kürtlerle Savaş
Yukarıda
aktardıklarımıza katkı olması açısından ilk fetihler sırasında
Kürtlerin yurdunun neresi olduğunun en güzel delili olarak şu tarihi
olayı da nakletmek istiyoruz; İlk fetihlerde Cezire bölgesinde Kürtlerle
karşılaşmayan Müslümanlar İran topraklarına ulaştıklarında Kürtlerle
karşılaştılar. Kürtler, gelen İslam ordularıyla kıyasıya mücadele
ettiler. İran bölgesi fethedilirken, Kürtlerin yaşadığı bölgeye de sefer
düzenlenmiş[10]
ve bu sefer öncesi Hz. Ömer, ilim ve fıkıh erbabı birisi olan Seleme b.
Kays el-Eş’ârî’yi Kürtlere karşı komutan olarak görevlendirirken, ona
özetle şu nasihatlerde bulunmuştu:
“Allah’ın
adıyla ve besmele çekerek yola çık. Allah yolunda Allah’a savaş açmış
kimselerle çarpış, onları İslam’a davet et. Sizin lehinize olan onların
da lehine, aleyhinize olan da onların aleyhine olsun. Şayet
düşmanlarınız sizin onları İslam’a davetinize icabet etmezlerse onları
cizye vermeye davet edin. Eğer cizye vermeyi kabul ederlerse onlardan
cizyelerini al. Fakat Müslüman olmayı ve cizye vermeyi de ret ederlerse o
zaman onlarla savaşınız. Onlarla savaşırken zulmederek insanları
öldürmeyiniz. Aynı şekilde çocukları öldürmeyiniz, kulak, burun gibi
organları kesmeyiniz.”[11]
Sadece bu aktarım bile yukarıdaki katliam iddialarını yalanlamaya yetmektedir.[12] Savaş öncesini anlatan askerler şunu açıkça belirtirler, “Müşrik Kürtlerle karşılaştık, İslam’a davet ettik. Reddettiler.[13] Bu durumda vatandaşlık vergisi olan haraç vermelerini teklif ettik. Reddettiler. Bunun üzerine savaştık ve onları mağlup ettik.”[14] Nitekim Kürtlerle yapılan bu savaş sonucunda sadece savaşçılarının öldürüldüğü kaynaklarda net olarak aktarılmaktadır.[15]
Cezîre’nin Fethi (16/637)
Bu
noktada yukardaki iddianın daha iyi anlaşılması için Kürtlerin sonradan
yerleşeceği Cezire bölgesinin fethini kısaca aktarmak istiyoruz;
Hz.
Ömer döneminde Irak bölgesi fetihleri doğuya Sasanilere doğru
ilerlerken, Suriye fetihleri de neredeyse Anadolu’daki Toroslara
dayanmıştı. İşte bu noktada arada kalan Cezire, müdafaasız ve adeta
Bizans tarafından yerel güçlere terk edilmiş ve çok az kalede Bizans
askeri kalmıştı.[16] Ayrıca Cezirelilerin Bizans kuvvetlerine destek çıktıkları, teşvik ettikleri de[17]
bilindiğinden bu bölgenin desteğini engellemek, Bizans’ın asker
topladığı yerlerden biri olan Armenia’nın(yaklaşık Doğu Anadolu)
yardımını kesmek açısından da buranın fethi gerekliydi.[18]
Cezire bölgesi ve çevresi, İslam tarihinde Müslümanların sulh ile fethettikleri yerlerin başında gelir.[19] Cezire’yi, Şam bölgesi komutanı Iyaz b. Ğanm fethetmiştir[20] ve bölge fetih sonrası Şam valilerinin kontrolüne verilmiştir.[21] Iyaz, 18/639’da yaklaşık 8 bin askerle Cezire üzerine yürümüş, Rakka ve Ruha’yı (Urfa)[22]
kontrol altına aldıktan sonra Harran’a ulaşmıştır. Harranlılar bir
müddet direniş gösterdikten sonra şehrin kapılarını açmak suretiyle
Müslümanlara teslim olmuşlardır.[23]
Cezire’ye giren ordunun bir kısmı Safvan b. Muattal komutasında Adıyaman, Samsat bölgesine yönelmiş ve buraları fethetmiştir.[24] Malatya’ya kadar olan yerler, Samsat üzerinden fethedilmiştir.[25]
Iyaz komutasındaki birlikler ise doğuya yönelerek Nusaybin, Sincar,
Meyyâfârikîn, Âmid (Diyarbakır), Mardin, Dârâ ve Erzen’i
fethetmişlerdir.[26] Bölge bu şekilde 19-20/640-641 yıllarında tamamen Müslümanların hakimiyetine geçmiştir.
Sahabe
orduları, Cezire bölgesinin neredeyse tamamını Ruha Antlaşmasına göre
fethettiler. Bu antlaşmanın maddeleri aynen şu şekildedir, “Ben
onların canları, malları, çocukları, kadınları, şehirleri ve
değirmenleri için eman verdim; şu şartla ki onlar üzerlerindeki hakkı
ödesinler. Köprülerimizi tamir etmeleri, yollarını şaşıranlarımıza yol
göstermeleri de onlardan istediğimiz diğer şeylerdir. Bölge halkı
Müslümanlara korunmaları karşılığı cizye verecekler, Müslümanlara karşı
ihanet içinde olmayacaklar, Müslümanlar da onların canlarını ve
mallarını koruyacaklar, kiliselerini yıkmayacaklar ve oturmayacaklar.”[27]
Bölgenin
kahir ekseriyeti bu anlaşma ile sulhen ele geçirilirken, yalnız Amid
kalesi gibi bazı yerler direnmiştir. Amid zorla ele geçirilse de
Müslümanlar bir âli cenaplık göstererek Ruha anlaşmasını buraya da şamil
kılmışlardır. Şimdi bu Amid ismi nedir? Bu soruya cevap verelim.
Amid Nedir?
Amid,
isminin İslam öncesi Bizans döneminde kullanıldığı bilinmektedir. Ancak
son dönemlerde bu ismin Kürtçe olduğu ve -yanlış bir kullanımla- Amed
şeklinde kullanıldığı görülmektedir. Esasen Amed diye bir yer yoktur.
İslam öncesi Amid olarak kullanılan bu isimden dolayı İslam tarihindeki
alimlerin bu şehre nispetle Amidî (Amedî değil) diye anıldığını
biliyoruz.[28]
Ayrıca
daha önce ifade ettiğimiz gibi, Kürtlerin o dönemde henüz
bulunmadıkları bir şehir için bu ismi kullanmaları mümkün değildir. Bu
isim muhtemelen Asuriler döneminden kalma olup Rumlar tarafından
kullanılmıştır. Zebidi, bu ismin bölgeye hakim olan Rumlardan kaldığını
ve Rumca olduğunu söyler.[29]
Doğrusu
Müslümanlık öncesi bölgeye hakim olan Bizanslıların kullandığı bu isim,
Müslümanlarca kullanılmaya devam edildi. Ancak Amid şehrinin çevresine
Müslümanların hakimiyeti döneminde bölgeye yerleşen Bekr oğullarından
dolayı Diyar-ı Bekir şeklinde isim verilmişti. Böylece İslam tarihinde
bölgeye Diyar-ı Bekir; şehre ise Amid denildi. Sonraki yıllarda ise
Diyar-Bekir bölge sınırları daralıp adeta şehirle özdeşleşince şehre
Diyar-ı Bekir denilir oldu. Ancak bu bir isim değiştirme sonucu olmadı.
Süreç içinde kendiliğinden oluştu. 1937’de ise Diyarbakır’a
dönüştürüldü. [30]
Cezire
bölgesi ilk fetihlerle beraber üç bölgeye ayrıldı. Urfa tarafına
Mudarlılar yerleştiği için Diyar-ı Mudar, Kuzey Irak tarafına Rebialılar
yerleştiği için Diyar-ı Rebia, Amid çevresine de Bekiroğulları
yerleştiği için Diyar-ı Bekir olarak nitelendirildi.[31]
Sonuç
olarak Amed şeklinde bir kullanım tarihte yoktur. Doğrusu Amid’dir ve
Kürtçe değil, Konya, Ankara, Samsun gibi Rumca’dır. Diyar-ı Bekir ise
Arapça kaynaklıdır.
[1] Taberi, I, 397.
[2] İbnü’l-Esir, el-Kamil, Beyrut, 1995, I, 393.
[3] İbnü’l-Esir, II, 396.
[4] İbnü’l-Esir, II, 354.
[5] Taberi, II, 268.
[6] Taberi, II, 269.
[7] Taberi, II, 272.
[8] İbnü’l-Esir, II, 357.
[9] İbnü’l-Esir, I, 284.
[10]
Bu seferin sebepleri anlatılırken, İran bölgesindeki halkların
Kürtlerin zulmünden şikayet ettikleri, Kürtlerin burada eşkiyalık yapıp
Müslümanların yollarını kesip mallarını yağmaladıkları ve Müslümanlara
karşı İranlılarla birleşip büyük bir ordu topladıkları nakledilir,
İbnü’l-Esir, III, 46; İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, Beyrut, 2005, X, 178.
[11] İbnü’l-Esir, III, 53.
[12]
Ayrıca İran’daki Erdebil bölgesindeki Kürtlere dokunulmayacağı gibi
maddelerin anlaşma metinlerine girmesi dikkat çekicidir, Detay için bkz.
İsrafil Balcı, Hz. Ömer Döneminde Diplomasi, Ankara, 2006, 319.
[13] Yaygın olan yanlış bir anlayış da: “diğer milletler savaşarak İslam’a girmişken sadece Kürtlerin gönüllüce ve savaşmaksızın İslam’ı benimsediği”
şeklindedir. Ancak İslam fetihleri sırasında gerçekleşen bu savaş bile
bu yargının yanlışlığını ortaya koymaktadır, İbnü’l-Esir, III, 46.
[14] İbn Hubeyş, Ğazavat, Beyrut 1992, II, 779.
[15] İbn Kesir, X, 178.
[16]Julius Wellhausen, İslam’ın Eski Tarihine Giriş, Çev; Fikret Işıltan, İstanbul 1960, 75.
[17] İbnü’l-Esir, II, 532.
[18] Walter Kaegi, Bizans ve İlk İslam Fetihleri, çev: Mehmet Özay, İstanbul 2000, 239.
[19] Detaylı bir çalışma için bkz. Fikret Işıltan, Urfa Bölgesi Tarihi, İstanbul 1960.
[20] Belazuri, 247; İbnü’l-Esir, II, 531.
[21] Işıltan, 63.
[22] Ruha, o dönemde adeta bölgenin başkenti konumundaydı, Ebu Yusuf, 70.
[23] Belâzurî, 250; bu konuda bilgi için bk. Adem Apak, “Fethinden Emevîlerin Sonuna Kadar Harran”, I. Uluslar arası Katılımlı Bilim Din ve Felsefe Tarihinde Harran Okulu Sempozyumu, 28-30 Nisan, Harran 2006, 29-42.
[24] Bkz. Mehmet Azimli, Hz. Safvan b. Muattal, İstanbul 2008.
[25] Belazuri, 266.
[26] İbnü’l-Esîr, II, 533.
[27] Belazuri, 177-178.
[28] Ünlü Kelamcı Seyfuddin Amidî bunlardan biridir.
[29] Zebidi, Tacu’l-Arus, Kuveyt 1994, VII, 392
[30] Cuma Karan, Diyar-ı Bekir ve Müslümanlarca Fethi, İstanbul 2010, 29.
[31] Bkz. Çevik, 73 vd.