İlk
yazımızdaki iddianın doğruluğunu kabullensek etsek bile; ilk İslam
fetihleri sürecinde Cezire topraklarında Kürtlerin var olup olmadığı
izah gerektiren bir durumdur. Bu konunun aydınlatılması için en güvenli
delil; fetih için gelen Müslümanların bu coğrafyada Kürtlerle karşılaşıp
karşılaşmadığı sorusunun cevabındadır.
Müslüman fetihlerini anlatan ilk dönem kaynaklarına baktığımızda bugünkü Türkiye, Suriye ve Irak coğrafyasındaki Cezire[1]
olarak niteleyebileceğimiz topraklardaki şehirlerin ilk fetihleri
esnasında Aramilerden, Süryanilerden, Araplardan, Rumlardan ve
Ermenilerden bahsedilirken, Kürtlerden bahsedilmemesi konuyu izah edici
bir anektoddur. X. Yüzyıla kadarki dönemde İslam tarihi kaynakları
(Belazuri, İbn Hayyat, Vakıdî, Taberî vs.) ve diğer kaynaklar, genelde
Cezire’deki şehirlerden bahsederken, demografik olarak Kürt nüfusundan
bahsetmezler. Bu da o dönemde en azından Cezire dediğimiz bu günkü
Güneydoğu Anadolu toprakları olan Urfa’dan Adıyaman’a, Malatya’dan
Ahlat’a ve Siirt’e kadarki iki nehir arasındaki bölgede Kürt nüfusunun o
tarihte henüz yaygınlaşmadığının en açık göstergesidir. Bu da ilk
fetihler döneminde bölgede Kürt nüfusunun katliama uğradığı iddiasını
tutarsız olmaktadır.
Ancak
şöyle bir soru sorulabilir. Kırsalın durumu nedir? Kırsal’da Kürt
nüfusu var mıdır? Doğrusu kırsalın durumunu bilmek hiçbir tarihi veri
ile mümkün gözükmemektedir ve bunun üzerine bir tarih de inşa edilemez.
Çünkü kırsalın tarihi hiçbir zaman yazılmamıştır. Kırsalın tarihi olmaz.
Tarih şehrin hayatıdır, şehirlerdeki insanların hayatının bir
yansımasıdır ve sonuçta tarih şehirde yazılır.
Bu durumda şu soruya cevap vermek gerekir. İlk İslam fetihleri döneminde Cezire’de bulunmayan Kürtler neredeydiler?
Kürdistan Neresi?
Aktardıklarımızdan
anlaşılan şudur ki; Kürtlerin o dönemde yoğun olarak yaşadığı bölge,
ağırlıklı olarak günümüzde iki nehir(Fırat-Dicle) arasının doğusunda
yani Cezire’nin ötesindeki topraklardır. Bu bağlamda bu günkü Türkiye
topraklarından Vangölü’nün güneyi ve Hakkari yöresi haricinde kalan
topraklarda Kürt nufusun o dönemde Anadolu’da yaşamadığı
anlaşılmaktadır. Zaten ilk fetihler de Van gölünün doğusuna ve Hakkari
civarına ulaşmamıştır. Kürtler ise o dönemde Cezire’nin dolayısıyla
Dicle’nin doğusunda, bu günkü Irak’ın bir kısmında ve özellikle de
günümüz İran topraklarında yoğun olarak yaşamaktaydılar. Nitekim
Kaşgarlı Mahmut da(ö.1105) bölgeyi “Arzu’l-Ekrad-Kürt Yurdu” olarak tanımlamıştır.[2] Ayrıca tarihte ilk defa “Kürdistan”[3] ifadesini kullanan Büyük Selçuklular Devleti’nin son hükümdarı Sencer’in(ö.1157) “Kürdistan Eyaleti” diye tanımladığı yer de yaklaşık İran-Irak sınırındaki bu bölgedir.[4]
Yani ilk Kürdistan tabiri kullanılırken kastedilen yer, Cezire’nin
ötesindeki bu günkü İran topraklarında bulunmaktadır. Ancak Sencer’in bu
kullanımı daha önce Sasani kralı Tohmares’in uygulamasının devamı
niteliğindedir. Sasani döneminde ise bu tabir, “Kürdabad-Kürt yurdu” şeklinde kullanılmıştır.[5]
Cezire için “Kürdistan” tabirini ilk kullananın Heşt Behişt adlı eserin sahibi İdris-i Bitlisî(ö.1520) olduğu anlaşılmaktadır. Daha sonra Osmanlı Tarihçisi Hoca Sadeddin Efendi de(ö.1599) Tâcu't-Tevârîh'inde
bu tabiri kullanmıştır. İdris-i Bitlisî ve ondan sonrakiler, Kürdistan
tabiri ile Fırat nehrinin doğusundan itibaren İran'a kadar uzanan
bölgeyi kastetmişlerdir.[6]
Bundan da anlaşılmaktadır ki; daha önceleri Cezire bölgesinin doğu
sınırı olan Dicle’nin ötesinde yaşayan Kürt nüfusu, Yavuz dönemine
gelindiğinde artık Cezire’nin batı sınırı olan Fırat’a kadar
yaklaşmıştır.[7]
Kürtlerin Göçü
Bu
durumda konunun daha vuzuha kavuşması açısından Kürtler’in Anadolu
coğrafyasına göçlerinin safhalarını da burada kısaca söylememiz
uygundur. Kürtler de tıpkı Türkler gibi bu coğrafyaya(Vangölü’nün güneyi
ve Hakkari çevresi dışında) sonradan gelmişlerdir. Dahası Kürtlerin
Cezire’ye göçleri Türklerin bu bölgeye göçleri süreciyle paraleldir
denilebilir. Nitekim bu dönemde bölgeden geçen Nasır Husrev (ö.1046)
Ahlat ve civarında Arapça, Farsça ve Ermenice olmak üzere üç dilin
birden konuşulduğunu aktarırken Türkçe ve Kürtçe’den bahsetmez.[8]
Bu da henüz bölgede Türkçe’nin ve Kürtçe’nin var olmadığının göstergesi
olmalıdır. Yani Dicle’nin batısına doğru göç etme olayı henüz
tamamlanmamıştır.
Kürtlerin
batıya doğru göçleri Türk göçleri ile beraber hızlanır. Ancak bu
sürecin ilk başlarında Cezire’de Türk beylikler dönemi hakim olmuştur.
Bunlar içinde doğudan gelip Hamdanilerin boşluğunu değerlendiren
Selçuklulara bağlı Mervaniler Kürt nüfusun Anadolu’ya taşınmasına
öncülük etmişlerdir. Daha sonra Hasankeyf Eyyubileri ise bu süreci
hızlandırmışlardır. Ancak Kürtlerin Anadolu coğrafyasına yoğun olarak
taşınmaları özellikle Osmalılar döneminde olmuştur. Yavuz döneminde
Diyar-ı Bekir bölgesinden İran’a sürülen (İran’da üç asır hüküm sürmüş
Kaçarlar Hanedanı gibi) Şii-Safevi Türkmenleri yerine Sünni Kürtlerden
faydalanılma adına Anadolu’ya göç için teşvikler yapılmış ve Cezire
coğrafyasına Kürdistan’dan yoğun göçler olmuş ve iskanlar
gerçekleştirilmiştir.[9]
Osmanlıların Kürt nüfusunu bölgeye yerleşime teşvik etmesi tamamen
siyasi iskandır. Temel hedefi ise Şii Türkmen Safevilere karşı, Sünni
bloğu güçlendirmek için Sünni Kürtlerden faydalanmaktır.[10]
[1] Taberi, Tarihu’l-Ümem ve’l-Mulük, Beyrut 1990, II, 614.
[2] Harita için bkz. Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lügatu’t-Türk, Daru’l-Hilafe, 1333, I, 28.
[3]“Kürdistan” ismi ilk defa Reşidüddin'in(ö.1318) Câmi‘u't-Tevârîh’inde, çağdaşı Ebu’l-Kâsım Kâşânî'nin(ö.1316) Târîh-i Olcaytu Han'ında
geçer. Miladi XIV. Asrın başlarında yazılan bu kitaplarda
Erdelan(İran’da, Azerbaycan sınırı) ve Luristan(güney-batı
İran) bölgelerinin bu isimle anıldığı görülmektedir. XV. Asırda yazılan
Nizâmüddin Şâmî'nin ve Şerefeddin Ali Yezdî'ninTimurnâme'lerinde
bu ismin Hoy (İran’ın Batı Azerbaycan’ı) güneyine ve Şehrizor'a (bugün
Kuzey Irak’ta Süleymaniye’nin doğusunda kalan eski bir şehir) tahsis
edildiği görülmektedir. Bu müverrihlerin takipçileri olan Hafız Ebru,
Abdürrezzak Semerkandî, Mirhond ve diğerleri “Kürdistan” tabiriyle
Luristan, Erdelan ve Şehrizor bölgelerini kastetmektedirler. Bütün bu
tarihler bize gösteriyor ki; “Kürdistan”, Irak-ı Arap ile Irak-ı Acem'in
sınır ayrımı olan bölgedir. Bu eski tarihçilerin hiçbirinde Anadolu'nun
herhangi bir parçasının “Kürdistan” şeklinde adlandırıldığı
görülmemiştir. Mükremin Halil Yınanç, Türk Yurdu, Yıl; 3, sayı; 317, 58.
[4] Hamdullah Mustavfi de(ö.1340) aynı toprakları işaret eder. Şehir listesi için bkz. Bekir Biçer, Kürtler, Konya, 2014, 56.
[7]
Çok ilginçtir ki; özellikle XVIII. Yüzyılda Avrupalıların Ermenilere
taraftarlık edip Cezire ve Doğu Anadolu bölgesini yayınladıkları tarih
ve coğrafya kitaplarında “Ermeniye” olarak adlandırmaya başlamaları
üzerine, II. Abdülhamid karşı atağa geçerek “Ermenistan” ismine karşı
Doğu Anadolu'nun “Kürdistan” olarak isimlendirilmesini ve Osmanlı’daki
okullardaki coğrafya ve tarih kitaplarına bu şekilde geçmesini teşvik
etmişti.[7] Abdülhamit’in bu atağı Yavuz’un Şii
Safevi Türkmenlerine karşı Sünni Kürtleri bölgeye iskan etmesi
siyasetinin benzer bir devamı olarak algılanabilir.
[8] Nasır Hüsrev, Sefername, Çev; Abduvahap Terzi, Ankara, 1988, 10.
[9] Şerefhan, Şerefname, Çev; M. Emin Bozaslan, Diyarbakır 2006, 186.
[10] Azimli, Diyarbakır ve Çevresinin Müslümanlaşma Süreci, 53.