31 Ekim 2016 Pazartesi

Kürtler-2: Cezire’de Kürt Varlığı

İlk yazımızdaki iddianın doğruluğunu kabullensek etsek bile; ilk İslam fetihleri sürecinde Cezire topraklarında Kürtlerin var olup olmadığı izah gerektiren bir durumdur. Bu konunun aydınlatılması için en güvenli delil; fetih için gelen Müslümanların bu coğrafyada Kürtlerle karşılaşıp karşılaşmadığı sorusunun cevabındadır.
Müslüman fetihlerini anlatan ilk dönem kaynaklarına baktığımızda bugünkü Türkiye, Suriye ve Irak coğrafyasındaki Cezire[1] olarak niteleyebileceğimiz topraklardaki şehirlerin ilk fetihleri esnasında Aramilerden, Süryanilerden, Araplardan, Rumlardan ve Ermenilerden bahsedilirken, Kürtlerden bahsedilmemesi konuyu izah edici bir anektoddur. X. Yüzyıla kadarki dönemde İslam tarihi kaynakları (Belazuri, İbn Hayyat, Vakıdî, Taberî vs.) ve diğer kaynaklar, genelde Cezire’deki şehirlerden bahsederken, demografik olarak Kürt nüfusundan bahsetmezler. Bu da o dönemde en azından Cezire dediğimiz bu günkü Güneydoğu Anadolu toprakları olan Urfa’dan Adıyaman’a, Malatya’dan Ahlat’a ve Siirt’e kadarki iki nehir arasındaki bölgede Kürt nüfusunun o tarihte henüz yaygınlaşmadığının en açık göstergesidir. Bu da ilk fetihler döneminde bölgede Kürt nüfusunun katliama uğradığı iddiasını tutarsız olmaktadır.
Ancak şöyle bir soru sorulabilir. Kırsalın durumu nedir? Kırsal’da Kürt nüfusu var mıdır? Doğrusu kırsalın durumunu bilmek hiçbir tarihi veri ile mümkün gözükmemektedir ve bunun üzerine bir tarih de inşa edilemez. Çünkü kırsalın tarihi hiçbir zaman yazılmamıştır. Kırsalın tarihi olmaz. Tarih şehrin hayatıdır, şehirlerdeki insanların hayatının bir yansımasıdır ve sonuçta tarih şehirde yazılır.
Bu durumda şu soruya cevap vermek gerekir. İlk İslam fetihleri döneminde Cezire’de bulunmayan Kürtler neredeydiler?
Kürdistan Neresi?
Aktardıklarımızdan anlaşılan şudur ki; Kürtlerin o dönemde yoğun olarak yaşadığı bölge, ağırlıklı olarak günümüzde iki nehir(Fırat-Dicle) arasının doğusunda yani Cezire’nin ötesindeki topraklardır. Bu bağlamda bu günkü Türkiye topraklarından Vangölü’nün güneyi ve Hakkari yöresi haricinde kalan topraklarda Kürt nufusun o dönemde Anadolu’da yaşamadığı anlaşılmaktadır. Zaten ilk fetihler de Van gölünün doğusuna ve Hakkari civarına ulaşmamıştır. Kürtler ise o dönemde Cezire’nin dolayısıyla Dicle’nin doğusunda, bu günkü Irak’ın bir kısmında ve özellikle de günümüz İran topraklarında yoğun olarak yaşamaktaydılar. Nitekim Kaşgarlı Mahmut da(ö.1105) bölgeyi “Arzu’l-Ekrad-Kürt Yurdu” olarak tanımlamıştır.[2] Ayrıca tarihte ilk defa “Kürdistan[3] ifadesini kullanan Büyük Selçuklular Devleti’nin son hükümdarı Sencer’in(ö.1157) “Kürdistan Eyaleti” diye tanımladığı yer de yaklaşık İran-Irak sınırındaki bu bölgedir.[4] Yani ilk Kürdistan tabiri kullanılırken kastedilen yer, Cezire’nin ötesindeki bu günkü İran topraklarında bulunmaktadır. Ancak Sencer’in bu kullanımı daha önce Sasani kralı Tohmares’in uygulamasının devamı niteliğindedir. Sasani döneminde ise bu tabir, “Kürdabad-Kürt yurdu” şeklinde kullanılmıştır.[5]
Cezire için “Kürdistan” tabirini ilk kullananın Heşt Behişt adlı eserin sahibi İdris-i Bitlisî(ö.1520) olduğu anlaşılmaktadır. Daha sonra Osmanlı Tarihçisi Hoca Sadeddin Efendi de(ö.1599) Tâcu't-Tevârîh'inde bu tabiri kullanmıştır. İdris-i Bitlisî ve ondan sonrakiler, Kürdistan tabiri ile Fırat nehrinin doğusundan itibaren İran'a kadar uzanan bölgeyi kastetmişlerdir.[6] Bundan da anlaşılmaktadır ki; daha önceleri Cezire bölgesinin doğu sınırı olan Dicle’nin ötesinde yaşayan Kürt nüfusu, Yavuz dönemine gelindiğinde artık Cezire’nin batı sınırı olan Fırat’a kadar yaklaşmıştır.[7]
Kürtlerin Göçü
Bu durumda konunun daha vuzuha kavuşması açısından Kürtler’in Anadolu coğrafyasına göçlerinin safhalarını da burada kısaca söylememiz uygundur. Kürtler de tıpkı Türkler gibi bu coğrafyaya(Vangölü’nün güneyi ve Hakkari çevresi dışında) sonradan gelmişlerdir. Dahası Kürtlerin Cezire’ye göçleri Türklerin bu bölgeye göçleri süreciyle paraleldir denilebilir. Nitekim bu dönemde bölgeden geçen Nasır Husrev (ö.1046) Ahlat ve civarında Arapça, Farsça ve Ermenice olmak üzere üç dilin birden konuşulduğunu aktarırken Türkçe ve Kürtçe’den bahsetmez.[8] Bu da henüz bölgede Türkçe’nin ve Kürtçe’nin var olmadığının göstergesi olmalıdır. Yani Dicle’nin batısına doğru göç etme olayı henüz tamamlanmamıştır.
Kürtlerin batıya doğru göçleri Türk göçleri ile beraber hızlanır. Ancak bu sürecin ilk başlarında Cezire’de Türk beylikler dönemi hakim olmuştur. Bunlar içinde doğudan gelip Hamdanilerin boşluğunu değerlendiren Selçuklulara bağlı Mervaniler Kürt nüfusun Anadolu’ya taşınmasına öncülük etmişlerdir. Daha sonra Hasankeyf Eyyubileri ise bu süreci hızlandırmışlardır. Ancak Kürtlerin Anadolu coğrafyasına yoğun olarak taşınmaları özellikle Osmalılar döneminde olmuştur. Yavuz döneminde Diyar-ı Bekir bölgesinden İran’a sürülen (İran’da üç asır hüküm sürmüş Kaçarlar Hanedanı gibi) Şii-Safevi Türkmenleri yerine Sünni Kürtlerden faydalanılma adına Anadolu’ya göç için teşvikler yapılmış ve Cezire coğrafyasına Kürdistan’dan yoğun göçler olmuş ve iskanlar gerçekleştirilmiştir.[9] Osmanlıların Kürt nüfusunu bölgeye yerleşime teşvik etmesi tamamen siyasi iskandır. Temel hedefi ise Şii Türkmen Safevilere karşı, Sünni bloğu güçlendirmek için Sünni Kürtlerden faydalanmaktır.[10]
[1] Taberi, Tarihu’l-Ümem ve’l-Mulük, Beyrut 1990, II, 614.
[2] Harita için bkz. Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lügatu’t-Türk, Daru’l-Hilafe, 1333, I, 28.
[3]“Kürdistan” ismi ilk defa Reşidüddin'in(ö.1318) Câmi‘u't-Tevârîh’inde, çağdaşı Ebu’l-Kâsım Kâşânî'nin(ö.1316) Târîh-i Olcaytu Han'ında geçer. Miladi XIV. Asrın başlarında yazılan bu kitaplarda Erdelan(İran’da, Azerbaycan sınırı) ve Luristan(güney-batı İran) bölgelerinin bu isimle anıldığı görülmektedir. XV. Asırda yazılan Nizâmüddin Şâmî'nin ve Şerefeddin Ali Yezdî'ninTimurnâme'lerinde bu ismin Hoy (İran’ın Batı Azerbaycan’ı) güneyine ve Şehrizor'a (bugün Kuzey Irak’ta Süleymaniye’nin doğusunda kalan eski bir şehir) tahsis edildiği görülmektedir. Bu müverrihlerin takipçileri olan Hafız Ebru, Abdürrezzak Semerkandî, Mirhond ve diğerleri “Kürdistan” tabiriyle Luristan, Erdelan ve Şehrizor bölgelerini kastetmektedirler. Bütün bu tarihler bize gösteriyor ki; “Kürdistan”, Irak-ı Arap ile Irak-ı Acem'in sınır ayrımı olan bölgedir. Bu eski tarihçilerin hiçbirinde Anadolu'nun herhangi bir parçasının “Kürdistan” şeklinde adlandırıldığı görülmemiştir. Mükremin Halil Yınanç, Türk Yurdu, Yıl; 3, sayı; 317, 58.
[4] Hamdullah Mustavfi de(ö.1340) aynı toprakları işaret eder. Şehir listesi için bkz. Bekir Biçer, Kürtler, Konya, 2014, 56.
 [5] Biçer, 56.
 [6] Yınanç, 59.
[7] Çok ilginçtir ki; özellikle XVIII. Yüzyılda Avrupalıların Ermenilere taraftarlık edip Cezire ve Doğu Anadolu bölgesini yayınladıkları tarih ve coğrafya kitaplarında “Ermeniye” olarak adlandırmaya başlamaları üzerine, II. Abdülhamid karşı atağa geçerek “Ermenistan” ismine karşı Doğu Anadolu'nun “Kürdistan” olarak isimlendirilmesini ve Osmanlı’daki okullardaki coğrafya ve tarih kitaplarına bu şekilde geçmesini teşvik etmişti.[7] Abdülhamit’in bu atağı Yavuz’un Şii Safevi Türkmenlerine karşı Sünni Kürtleri bölgeye iskan etmesi siyasetinin benzer bir devamı olarak algılanabilir.
[8] Nasır Hüsrev, Sefername, Çev; Abduvahap Terzi, Ankara, 1988, 10.
[9] Şerefhan, Şerefname, Çev; M. Emin Bozaslan, Diyarbakır 2006, 186.
[10] Azimli, Diyarbakır ve Çevresinin Müslümanlaşma Süreci, 53.

Yazarlar