Salât;
dua, rahmet ve mağfiret anlamına gelmektedir. Selam ise esenlik ve barış
demektir. Peygamber Efendimize salavât getirmek; ona bağlılığı, ona karşı en
derin sevgi ve saygıyı ifade etmektir. Salavat getirilirken genellikle “aleyhi’s-selâm”
“aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm” veya “sallallâhu aleyhi ve sellem” ifadeleri
kullanılır.
Kur’ân-ı
Kerîm’de Yüce Allah’ın ve meleklerin Hz. Peygamber’e salât ettikleri ifade
edilmekte, müminlerin de salât ve selâm vermesi emredilmektedir: “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman
edenler! Siz de ona salât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin.”
(Ahzâb, 33/56).
Yukarıdaki
ayet genel olarak şöyle yorumlanmıştır: Allah’ın Peygamberine salât getirmesi;
onu övmesi, desteklemesi, rahmet ve mağfiret etmesi; meleklerin salât
getirmesi; dua ve istiğfar dilemeleri; müminlerin salavât getirmeleri ise dua
etme, sevme, onun için rahmet, bereket ve merhamet dileme anlamlarına
gelmektedir (Râğıb el-İsfahânî, Müfredât,
s. 870-871).
Ümmetine çok düşkün
olan, onların kurtuluşu için çabalayan Kutlu Nebî’ye karşı müminlerin de sevgi
ve saygı göstermeleri gerekir.
Hayatlarını Hz.
Peygamber’in öğretileri ile şekillendiren, ona candan bağlı olan, saygı ve
hürmette kusur etmeyen sahabiler, nasıl salavât getireceklerini ona sorarak
öğrenmişlerdir.
Ukbe
b. Amr şöyle anlatıyor: “Bir gün Sa‘d b. ‘Ubâde’nin yanında otururken, Allah
Resûlü yanımıza geldi. Orada bulunan Beşîr b. Sa‘d ona, ‘Ya Resûlallah! Allah
Teâlâ sana salât ü selâm getirmemizi emretti. Peki, sana nasıl salavât
getireceğiz?’ diye sordu. Resûlullah (s.a.s.) bir süre sustu, daha sonra şöyle
buyurdu:
اللَّهمَّ صلِّ عَلى مُحَمَّدٍ، وَعَلى آلِ مُحمَّدٍ، كَمَا
صليْتَ عَلَى آلِ إبْراهِيم، وَبارِكْ عَلى مُحَمَّد، وعَلى آلِ مُحمَّد، كَمَا
بَاركْتَ عَلى آلِ إبْراهِيم، إنكَ حمِيدٌ مجِيدٌ
Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ salleyte
alâ âli İbrâhîm. Ve bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ bârekte alâ
âli İbrâhîm. İnneke hamîdün mecîd.
(Allah’ım! Muhammed’e ve Muhammed ailesine, tıpkı İbrâhim ailesine
rahmet eylediğin gibi rahmet et. Allah’ım! Muhammed’e ve Muhammed ailesine,
tıpkı İbrahim ailesine bereket ihsan ettiğin gibi bereket ihsan eyle! Şüphesiz
sen övgüye en lâyık ve şanı en yüce olansın)’ deyin. Selâm da, bildiğiniz
gibidir.” (Müslim, Salât, 65). Başka
rivayetlerde de buna benzer lafızlarla salavât getirilmesi tavsiye edilmiştir.
Hz.
Peygamber, mescide girerken ve çıkarken salavât getirmiş ve “Rabbim günahlarımı bağışla, bana rahmet kapılarını aç.”
(Tirmizî, Salât, 117) diye
dua etmiştir.
Bir
gün Resûlullah (s.a.s), Mescid-i Nebevî’de ashâbı ile birlikte otururken bir
adam içeri girdi, yalnız başına namaz kıldıktan sonra, “Allah’ım! Beni bağışla
ve bana merhamet eyle!” diye dua etmeye başladı (Tirmizî, Da‘avât, 64). Bunun üzerine Allah Resûlü, “Bu adam acele etti.” buyurdu. Sonra adamı yanına
çağırıp şöyle dedi: “Biriniz dua edeceği zaman önce
Yüce Rabbine hamd ve senâ ile başlasın, sonra Peygamber’e salât getirsin. Daha
sonra da istediği şekilde dua etsin.” (Ebû Dâvûd, Vitr, 23).
Her
işin olduğu gibi duanın da bir âdâbı vardır. Kişi öncelikle Allah’a hamd ü senâ
etmeli, ardından da Hz. Peygamber’e salât ü selâm getirmelidir.
Ezandan
sonra kendisine salavât getirilmesini isteyen Allah Resûlü (Müslim, Salât, 11), Cuma
günleri kendisine çokça salavâtı tavsiye etmiş ve salavâtların kendisine arz
olunacağını bildirmiştir (Ebû
Dâvûd, Salât, 200).
Allah
Resûlü’nün (s.a.s.) vefatından sonra sahabiler de çeşitli vesilelerle salavât
getirmiş ve Peygamberimizin tavsiyelerini uygulamışlardır. Abdullah b. Ömer,
Resûlullah’ın (s.a.s.) kabri başında durup salavât getirmiş, Hz. Ebû Bekir ve
Hz. Ömer’e de dua etmiştir (Mâlik,
Kasru’s-salât, 22). Hz. Ömer, Safâ ve Merve arasında sa‘y yapılırken
salavât getirilmesini istemiş (Beyhakî,
Sünen, V, 152), Hz. Ali, hutbeye Allah’a hamd ü senâdan sonra
Resûlullah’a salavât ile başlamış (İbn
Hanbel, I, 127), Ebû Hüreyre de cenaze namazlarında salât ü selâm getirmiştir (Azîmâbâdî, Avnu’l-ma‘bûd, VIII,
354).
Salât
ü selâm getiren kişi Hz. Peygamber’i andığı gibi Allah’ı da hatırlamış olur.
Salavât arınmamızın bir vesilesi (İbn
Hanbel, II, 364), Allah Resûlü’ne bağlılığımızın bir göstergesidir. Zira
o, insanlara hidayet rehberi olmuş, kurtuluş yollarını göstermiştir. Müminler
ona salavât getirerek Kutlu Nebî’ye şükranlarını sunmuş, ona ümmet olmanın ve
bağlılığın mutluluğunu yaşamış olurlar.
Salavât
getirmek, Allah Resûlü’ne (s.a.s.) duyulan sevginin ilânı, ona destek olma ve
sevgiyi ifade etmenin en önemli araçlarındandır. Dil ile Allah Resûlü’ne
salavât okumanın yanı sıra onun getirdiği vahyi desteklemek ve hayat boyunca
yaşanır kılmak da gerekir. Şüphesiz onun sünnetini en çok rehber edinenler,
önderliğine en iyi şekilde teslim olanlar, hayatları boyunca onun öğretilerine
destek olan, sünnetini yaşayan ve insanlara anlatmaya çalışan kişiler, ona en
çok salavât getiren yani aradaki iman ve gönül bağını en samimi şekilde
kuranlardır. Sözlü ifadesine önem verilen salavâtın pratiğe dönük, hayatı
şekillendiren bir yönü olduğu da unutulmamalıdır.
Allah
Resûlü, kendisine salavât getiren, sünnetine uyan ve örnek hayat tarzını
benimseyerek kendisiyle gönül bağını koparmayan müminlerden hoşnut olacaktır.
Sonuç
olarak salavât, hem Allah Resûlü’ne karşı görevlerin hatırlanması için bir
fırsat hem de âhirette onun şefaatini kazanmaya bir vesiledir. Allah Teâlâ,
Resûlü’ne övgü, tazim, lütuf ve ihsanda bulunmak için salât getirir. Melekler
ona rahmet dilemek, onun şanını yüceltmek ve ona olan nimetini artırması için Allah’a
niyazda bulunmak üzere salavât getirirler. Müminler ise Son Peygamber’e sevgi
ve bağlılıklarını arz etmek, ona saygı ve hürmetlerini ifade etmek, kendisini rehber
ve model olarak benimsediklerini beyan etmek üzere salavât getirirler:
es-Salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Resûlallâh,
es-Salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Nebiyyallâh
es-Salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Habîballâh...
Not: Bu yazı, DİB
Yayını olan Hadislerle İslam adlı kitabın “Salvele: Yüce Resûle Salat ve
Selam” Maddesinden (c. 1, s. 193-202) yararlanılarak hazırlanmıştır.
0 yorum:
Yorum Gönder