3 Şubat 2018 Cumartesi

Hz. Peygamber’e Salât ve Selâm

Prof. Dr. Yusuf Ziya Keskin 
Salât; dua, rahmet ve mağfiret anlamına gelmektedir. Selam ise esenlik ve barış demektir. Peygamber Efendimize salavât getirmek; ona bağlılığı, ona karşı en derin sevgi ve saygıyı ifade etmektir. Salavat getirilirken genellikle “aleyhi’s-selâm” “aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm” veya “sallallâhu aleyhi ve sellem” ifadeleri kullanılır.
Kur’ân-ı Kerîm’de Yüce Allah’ın ve meleklerin Hz. Peygamber’e salât ettikleri ifade edilmekte, müminlerin de salât ve selâm vermesi emredilmektedir: “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin.” (Ahzâb, 33/56).

Yukarıdaki ayet genel olarak şöyle yorumlanmıştır: Allah’ın Peygamberine salât getirmesi; onu övmesi, desteklemesi, rahmet ve mağfiret etmesi; meleklerin salât getirmesi; dua ve istiğfar dilemeleri; müminlerin salavât getirmeleri ise dua etme, sevme, onun için rahmet, bereket ve merhamet dileme anlamlarına gelmektedir (Râğıb el-İsfahânî, Müfredât, s. 870-871).
Ümmetine çok düşkün olan, onların kurtuluşu için çabalayan Kutlu Nebî’ye karşı müminlerin de sevgi ve saygı göstermeleri gerekir.
Hayatlarını Hz. Peygamber’in öğretileri ile şekillendiren, ona candan bağlı olan, saygı ve hürmette kusur etmeyen sahabiler, nasıl salavât getireceklerini ona sorarak öğrenmişlerdir.
Ukbe b. Amr şöyle anlatıyor: “Bir gün Sa‘d b. ‘Ubâde’nin yanında otururken, Allah Resûlü yanımıza geldi. Orada bulunan Beşîr b. Sa‘d ona, ‘Ya Resûlallah! Allah Teâlâ sana salât ü selâm getirmemizi emretti. Peki, sana nasıl salavât getireceğiz?’ diye sordu. Resûlullah (s.a.s.) bir süre sustu, daha sonra şöyle buyurdu:
اللَّهمَّ صلِّ عَلى مُحَمَّدٍ، وَعَلى آلِ مُحمَّدٍ، كَمَا صليْتَ عَلَى آلِ إبْراهِيم، وَبارِكْ عَلى مُحَمَّد، وعَلى آلِ مُحمَّد، كَمَا بَاركْتَ عَلى آلِ إبْراهِيم، إنكَ حمِيدٌ مجِيدٌ
Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ salleyte alâ âli İbrâhîm. Ve bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ bârekte alâ âli İbrâhîm. İnneke hamîdün mecîd.
(Allah’ım! Muhammed’e ve Muhammed ailesine, tıpkı İbrâhim ailesine rahmet eylediğin gibi rahmet et. Allah’ım! Muhammed’e ve Muhammed ailesine, tıpkı İbrahim ailesine bereket ihsan ettiğin gibi bereket ihsan eyle! Şüphesiz sen övgüye en lâyık ve şanı en yüce olansın)’ deyin. Selâm da, bildiğiniz gibidir.” (Müslim, Salât, 65). Başka rivayetlerde de buna benzer lafızlarla salavât getirilmesi tavsiye edilmiştir.
Hz. Peygamber, mescide girerken ve çıkarken salavât getirmiş ve “Rabbim günahlarımı bağışla, bana rahmet kapılarını aç.” (Tirmizî, Salât, 117) diye dua etmiştir.
Bir gün Resûlullah (s.a.s), Mescid-i Nebevî’de ashâbı ile birlikte otururken bir adam içeri girdi, yalnız başına namaz kıldıktan sonra, “Allah’ım! Beni bağışla ve bana merhamet eyle!” diye dua etmeye başladı (Tirmizî, Da‘avât, 64). Bunun üzerine Allah Resûlü, “Bu adam acele etti.” buyurdu. Sonra adamı yanına çağırıp şöyle dedi: “Biriniz dua edeceği zaman önce Yüce Rabbine hamd ve senâ ile başlasın, sonra Peygamber’e salât getirsin. Daha sonra da istediği şekilde dua etsin.” (Ebû Dâvûd, Vitr, 23).
Her işin olduğu gibi duanın da bir âdâbı vardır. Kişi öncelikle Allah’a hamd ü senâ etmeli, ardından da Hz. Peygamber’e salât ü selâm getirmelidir.
Ezandan sonra kendisine salavât getirilmesini isteyen Allah Resûlü (Müslim, Salât, 11), Cuma günleri kendisine çokça salavâtı tavsiye etmiş ve salavâtların kendisine arz olunacağını bildirmiştir (Ebû Dâvûd, Salât, 200).
Allah Resûlü’nün (s.a.s.) vefatından sonra sahabiler de çeşitli vesilelerle salavât getirmiş ve Peygamberimizin tavsiyelerini uygulamışlardır. Abdullah b. Ömer, Resûlullah’ın (s.a.s.) kabri başında durup salavât getirmiş, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’e de dua etmiştir (Mâlik, Kasru’s-salât, 22). Hz. Ömer, Safâ ve Merve arasında sa‘y yapılırken salavât getirilmesini istemiş (Beyhakî, Sünen, V, 152), Hz. Ali, hutbeye Allah’a hamd ü senâdan sonra Resûlullah’a salavât ile başlamış (İbn Hanbel, I, 127), Ebû Hüreyre de cenaze namazlarında salât ü selâm getirmiştir (Azîmâbâdî, Avnu’l-ma‘bûd, VIII, 354).
Salât ü selâm getiren kişi Hz. Peygamber’i andığı gibi Allah’ı da hatırlamış olur. Salavât arınmamızın bir vesilesi (İbn Hanbel, II, 364), Allah Resûlü’ne bağlılığımızın bir göstergesidir. Zira o, insanlara hidayet rehberi olmuş, kurtuluş yollarını göstermiştir. Müminler ona salavât getirerek Kutlu Nebî’ye şükranlarını sunmuş, ona ümmet olmanın ve bağlılığın mutluluğunu yaşamış olurlar.
Salavât getirmek, Allah Resûlü’ne (s.a.s.) duyulan sevginin ilânı, ona destek olma ve sevgiyi ifade etmenin en önemli araçlarındandır. Dil ile Allah Resûlü’ne salavât okumanın yanı sıra onun getirdiği vahyi desteklemek ve hayat boyunca yaşanır kılmak da gerekir. Şüphesiz onun sünnetini en çok rehber edinenler, önderliğine en iyi şekilde teslim olanlar, hayatları boyunca onun öğretilerine destek olan, sünnetini yaşayan ve insanlara anlatmaya çalışan kişiler, ona en çok salavât getiren yani aradaki iman ve gönül bağını en samimi şekilde kuranlardır. Sözlü ifadesine önem verilen salavâtın pratiğe dönük, hayatı şekillendiren bir yönü olduğu da unutulmamalıdır.
Allah Resûlü, kendisine salavât getiren, sünnetine uyan ve örnek hayat tarzını benimseyerek kendisiyle gönül bağını koparmayan müminlerden hoşnut olacaktır.
Sonuç olarak salavât, hem Allah Resûlü’ne karşı görevlerin hatırlanması için bir fırsat hem de âhirette onun şefaatini kazanmaya bir vesiledir. Allah Teâlâ, Resûlü’ne övgü, tazim, lütuf ve ihsanda bulunmak için salât getirir. Melekler ona rahmet dilemek, onun şanını yüceltmek ve ona olan nimetini artırması için Allah’a niyazda bulunmak üzere salavât getirirler. Müminler ise Son Peygamber’e sevgi ve bağlılıklarını arz etmek, ona saygı ve hürmetlerini ifade etmek, kendisini rehber ve model olarak benimsediklerini beyan etmek üzere salavât getirirler:
es-Salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Resûlallâh,
es-Salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Nebiyyallâh
es-Salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Habîballâh...

Not: Bu yazı, DİB Yayını olan Hadislerle İslam adlı kitabın “Salvele: Yüce Resûle Salat ve Selam” Maddesinden (c. 1, s. 193-202) yararlanılarak hazırlanmıştır.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar