19 Ekim 2018 Cuma

Zaman Su Gibi Geçiyor

Celil Çelik
19.10.2018
acelilcelik@gmail.com

Zaman su gibi akıyor denince gerçekten de 70 yaşındaki kişiye sorsanız 20'li yaşları için dün gibiydi der. 20 yaşındaki kişi ise, tam tersi 70 yaşına dek uzun süre yaşayacağını zanneder. 


Aynı şekilde herkes ahireti de uzak gelecek zanneder. (Kuran 70/6-7) Ancak çok yakında herkes kendini ahiret içinde bulacak ve bu süreci sonsuza dek yaşayacaktır. (K. 21/1) Ahirette de (sadece mahşerdeki bekleyiş bile binlerce yıl olacağından) insanlar dünyada on gün veya bir gün veya yarım gün ve hatta bir saat kaldık diyeceklerdir. (Kuran 10/45, 20/103-104, 30/55, 46/35, 79/46) 

Aslında sonsuz süre yaşamak için yaratıldık. Sonsuz hayatın çok kısa bir süresi dünyada geçmektedir. Sonsuzluk aslında başlamış durumdadır. 

Ahiret gününün bir adı da "Tegabün"dür. (K. 64/9) Yani dünyada ebedi yaşayacakmış gibi mal biriktiren ve kulluğu ihmal eden kişiler orada aldandıklarını anlayacaklardır. 

Dünya hayatı aynı nefis ve şeytan gibi imtihan aracıdır. (K. 20/131) Dünyadaki makamlar ve sevinçler geçidirler. (K. 7/169) Dünya hayatında bir gün önce sevinen bir kişinin bir gün sonra ağlaması daima mümkündür. Dünya hayatı aslında oyun ve oyalanmadan başka bir şey değildir. (K. 6/32, 29/64, 57/20) Ahirette ise mükâfat da ceza da ebedidir. (K. 2/25 ve 39, 40/39)

Önceden bitişik ve tekil durumda iken kozmologların Big Bang (Büyük Patlama) Kuran’ın ise “Fetk” adını verdiği kozmik olaydan sonra oluşan (K. 21/30) ve Big Bang’ten sonra gaz ve toz bulutu halinde iken şu an yıldızların ve gezegenlerin oluşturduğu galaksi katmanlarından (gök katlarından) ibaret olan (K. 41/11-12, 65/12, 67/3, 79/30) ve Big Bang'dan bu yana devamlı genişlemekte olan (K. 51/47) ve zeki uygarlıkların imtihan edilmesi için yaratılmış olan (K. 11/7, 13/15, 30/18, 24/64, 53/31, 58/7, 65/12, 79/27-29) evren, kıyamet koparken, yaşanan yerel felaketlerden (K. 22/1, 81/1, 3 ve 6, 82/3) ve kozmik karmaşadan (K. 75/8-9, 82/1-2) sonra (kitabın sayfalarının dürülmesi gibi) yaratılıştakinin tersi olarak ilk noktaya çökecek, tüm yıldız ve gezegenler ilk noktaya dökülecektir. (K. 21/104, 81/2) Zeki uygarlıkların yaşadığı ve imtihan edildiği gezegenler ise tutulacak ve bu çökmeden etkilenmeyecektir. (K. 39/67, 14/48) Mahşer ve dirilme yeri de işte her zeki uygarlığın yaşamış olduğu gezegendir. (K. 14/48, 27/65 ve 87, 39/68, 53/31) Yani ahiret (dirilme ve hesap) yine bu dünyada maddi olarak gerçekleşecektir. Herkes, hangi gezegende hangi ülkede nerede ne şekil ölmüş ise orada önceki bedenine sahip olarak dirilecektir. (K. 36/78-79, 75/3-4) 

Ahirette uzayda çökmeden dolayı güneş ve diğer yıldızlar olmayacaktır. (K. 39/67, 91/1) Gökler, zeki uygarlıkların imtihan edilmiş olduğu gezegenlerden ibaret olacaktır. (K. 14/48) Gökte güneş olmadığından Arş’ın gelişine dek dünya ve mahşer yeri de karanlık olacak ve dirilişten Arş’ın gelişine dek müminler kendi nurlarından yararlanacaklardır. (K. 39/69, 57/12-14, 19 ve 28, 66/8) Uzay da, kıyamet koparken yaşanan yıldız karmaşasının sebep olduğu radyasyondan kaynaklı olabilir kızıl durumda olacaktır. Dirilmeden önce dünya üzerinde yoğun yağışlara ve bedenlerin bitki gibi oluşmasına sebep olan bulut dirilmeden sonra yarılacak yani hava açacak ve yerden bakıldığında gök kırmızı gül renginde yağ eriyiği gibi görünecektir. (K. 25/25, 35/9, 55/37, 69/16) 

Ahirette kişiler dirilince bin sene bulunduğu yerde düşünceli kalacak, "Peygamberler ve müslümanlar devamlı bu gün gelecek diyorlardı, dürüst olan bu kişilere inanmadık da, firavunlara veya şeytanlara veya nefsimize kandık vs vs" söylenip duracaklardır. (K. 21/97, 36/52, 37/20) 

Ahirette hesap için tutulan her gezegende bir hesap (mahkeme) yeri vardır. Dünyada ise Kudus etrafı Filistin, İsrail, Ürdün, Suriye, Irak, Türkiyenin güneyi vs bir bölge toplanma yeridir. Dünyanın neresinde olursa olsun herkes kafileler halinde buraya gelir. (K. 37/22-24, 78/18, 99/6)Buraya külliyen toplanma ve göç de yine bin sene sürer.

Toplanmadan sonra (taht şeklinde ışıklı bir varlık olan ve Yüce Allah'ın mahkemesini temsil eden) Arş'ın mahşer halkının önüne getirilişine dek yine uzun süre geçer. (K. 2/210, 39/69, 69/17, 89/22) Bu şekil Arş hesap için bekletilen her gezegene ayrı ayrı getirilir. (K. 70/1-4) Arş geldikten sonra da hesabın başlamasına dek de yine uzun süre geçer. Bu uzun süre içinde mahşer halkı birbirini görür, dolaşır, tanışır ve karşılıklı konuşur. (K. 10/45, 20/102-14, 29/25, 30/55-56, 34/31-33, 37/27-32, 43/67, 70/11) Yüce Allah (c.c.), hesap ve karşılık için acele etmeyecektir ve uzun süre bekletecektir. Sürenin uzunluğundan mahşer halkı artık hesabın başlamasını isteyecek, ancak Yüce Allah (c.c.) kızgın olduğundan kimse O'nun (Arş'ın) huzuruna çıkarak bunu isteyemeyecektir. Yani mahşer halkı bile uzun bekleyişten dolayı bıkacaktır ve hesabın başlamasını isteyecektir.  

Hesaba başlarken en az imtihan evreni kadar büyük olan Cennet ve Cehennem, mahşer halklarının uzayda (ufukta) göreceği şekilde hesap evrenine yaklaştırılır. (K. 26/90-91, 89/23) Cennet mahşer halkına göre Arş'ın sağ tarafında, Cehennem ise mahşer halkına göre Arş'ın sol tarafında hesap süresince görünür. (K. 18/100, 50/31-32, 77/29-33, 79/36, 102/7) Bu durum sadece dünya için değil diğer gezegenler için de böyledir. Zira dünya dışı (insi ve cinni) tüm müminler de aynı Cennet'e konurlar ve dünya dışı (insi ve cinni) tüm kafirler de aynı Cehennem'e atılırlar. (K. 7/179, 55/56) Hatta Cennet tam dolmayacağından bu evrenden sonra başka imtihan evrenleri de yaratılacak ve yaratılan bu evrenlerin müminleri de aynı Cennet'e gireceklerdir. 

Hesap başladıktan sonra Cennet ve Cehennem'e sevke dek de yine çok uzun süre geçer. Mearic suresinin 4. ayetini tefsir eden bazı hadisler, dirilmeden sevke dek elli bin yıl geçeceğini, ancak dindar müminler için bu sürenin kısa geçeceğini bildirir. Herkes yaşadığı gezegende (Yüce Allah'ın mahkemesini temsilen getirilen Arş önünde) hesap verecektir. Ancak tüm zeki uygarlıklara vahiy götürmekle görevli Cebrail (a.s.), maiyetindeki melekler ile birlikte dünya dışı gezegenlere de gider ve her gezegende hesabın evvelinde Yüce Allah (c.c.)'ın huzuruna çıkar ve (mahşer halkı önünde) görevini hakkıyla yerine getirdiğini beyan eder. (K. 70/3-4, 78/38)

Cennet ve Cehennem hayatı ise zaten herkesin bildiği üzere sonsuza dek sürer. Bu süre bir katrilyon, bir kentilyon değildir, sonsuzdur. Zira kafirler, dünya hayatı ebedi olacak olsa ebedi kafir yaşama zihniyetiyle hareket ederler. (K.35/37) Aslında işlenen suç ebedi kafir yaşama suçudur. Ancak bu suçun tekemmülü için ebedi kafir yaşamaya müsaade edilmez. Dolayısıyla ceza aşamasına geçilmektedir. İmtihan dünyasında hal ve zihniyetiyle ebedi kafir yaşayacağını ispatlayanlar, ceza olarak Cehennem'de ebedi olarak kalırlar. (K. 33/64-65, 72/23) Müminler de, Cennet'te kendilerine verilen ülkede ebedi olarak kral gibi yaşarlar. (K. 9/21-22, 98/8) 

Bahsedilen mümin, Yüce Allah'ın inanılmasını istediği her konuya inanan ve (ahlak, ibadet, siyaset, ekonomi, devlet, yargı vs) hayatının her alanında Yüce Allah'ın ulûhiyetini ve hâkimiyetini (yani karar vericiliğini ve kural koyuculuğunu) benimseyen kişidir. Zerre imanı olan kişiler, amel açısından yetersiz ve büyük günahkar olsalar da nihayetinde (Allah ü Alem) Cennet'e girerler. Ancak Yüce Allah'ın inanılmasını istediği konulardan bazılarına ideolojik (itikadi) olarak inanmayan (K. 2/85-86 ve 174-175, 6/159, 15/90-93, 29/68, 30/30-32) ve bazı alanlarda Yüce Allah'ın hakimiyetini tanımayan (K. 4/46 ve 60-65, 5/44-50, 24/47-50, 33/36, 42/21, 47/25-26) veya peygamberleri, âlimleri, melekleri ve bir takım ruhanileri rab edinen (K. 3/79-80, 7/188, 9/31, 18/110, 39/3) kişiler, örneğin "caminin tanrısı ayrı devletin tanrısı ayrı olsun" diyen veya "kamu alanına Yüce Allah (din) karışmasın" diyen veya "tarikat ve hakikat (Yüce Allah'ın kanunları anlamına gelen) Şeriat'ten üstündür" diyen veya "şeyhim peygambere eşittir" diyen veya "şeyhim puta secde et dese itaat etmek ihlastandır" diyen kişiler, müslüman olduklarını söyleseler ve İslam'ın çoğu hükmüne inansalar bile, ahirette mümin sayılmazlar.

Cennet ve Cehennem, içinde bulunduğumuz maddesel âleme ait cismani varlıklardır. Cennet ve Cehennem, şu an cismani olarak vardırlar ve Arş’ın manyetik alanı içindedirler. Muhtemelen kendilerine ait yörünge üzerinde Arş’ın etrafında dönmektedirler. Parlak bir varlık olan Arş da, içinde bulunduğumuz maddesel aleme ait devasa bir varlıktır. Big Bang sonucu oluşan imtihan evreni de, Cennet ile Cehennem arası bir konumda bulunmaktadır. Hepsi Arş’a asılı durumdadırlar. Kozmik olarak Cennet imtihan evrenine göre yukarıda sayılırken Cehennem aşağıda sayılır. Arş da, tüm sistemiyle birlikte hareket halindedir. (K. 40/7)

İçinde bulunduğumuz alemin merkezinde olan Arş, Yüce Allah’ın krallığını ve tahtını temsil eder. (K. 20/5, 23/116, 85/15) Yüce Allah, zaman ve mekandan münezzeh olmakla birlikte imtihan evrenini ve ayrıca Cennet, Cehennem, Levh –i Mahfuz, Kalem –i Âla, Sidre –i Münteha vs. gibi imtihan evreniyle ilgili diğer evrenleri Arş’tan yönetir. (K. 10/3, 32/5, 40/15, 57/4) Yüce Allah ile özel görüşmek isteyen üstün kullar da Arş’a giderek görüşme gerçekleştirirler. (K. 81/20) 

      Yüce Allah’ın kudretinin bir sınırı olmadığından mahlûkatı sınırsız boyutta ve sınırsız sayıda yaratmış olabilir. İçinde bulunduğumuz âlem, çok daha büyük bir âlemin atom altı varlığı olabilir. Bizim atom altı olarak tanımladığımız boyutta da sayısız âlemler olabilir. Bu durum bu şekil sonsuz küçükten sonsuz büyüğe doğru devam edebilir. Bu durumda sonsuz küçükten sonsuz büyüklüğe doğru sonsuz sayıda hacim söz konusu olacaktır ve ayrıca aynı hacme sahip âlemler de sonsuz sayıda olacaktır. Her âlemin merkezinde de (Arş gibi) Yüce Allah’ın yönetim merkezi bulunacaktır. 

Aynı şekilde mahkukat iç içe olma bakımından da sonsuz sayıda boyuta (frekansa) sahip olabilir. Bu durum aynı ortamda yayın yapan ancak diğerini bozmayan sayısız TV ve Radyo dalgalarına benzer. Her bir boyut da, az önce belirttiğimiz gibi sonsuz küçükten sonsuz büyüğe doğru derecelenme gösterebilir. 

İçinde bulunduğumuz alemin merkezinde bulunan Arş, dünyayı aydınlatan Güneş gibi gölge oluşturacak şekilde Cennet’in üstünde bir noktadan aydınlatma yapmaktadır. (K. 56/30) İmtihan evreninde sayısız yıldızlar perde işlevi gördüğünden ve ayrıca sayısız kara delikler ışığı emip evrenin karanlık gözükmesine sebep olduğundan Arş henüz gözlenememiştir. (K. 6/1) 

İmtihan halinde olan kullar, fizik yasalarını kullanmak ve teknoloji geliştirmek suretiyle imtihan evreni içinde gezebilirler, dolayısıyla yaşadıkları gezegenden dışarı çıkabilirler ve faklı gezegenlerin nimetlerinden yararlanabilirler. (K. 31/20, 34/24,57/4) İmtihan evreni içinde yaşayan (insi ve cini) tüm zeki uygarlıklar, imtihan halinde olduklarından imtihan evreninin sınırları dışına çıkamazlar (K. 22/15, 55/33) ve (Cennet, Cehennem, Sidre –i Münteha, Kalem –i Ala vs. gibi Yüce Allah’ın fiilen otoritesini gösterdiği) mülk evrenine ilişkin gözlem yapamazlar. Ancak ileride teknolojik gelişmeler sayesinde sadece Arş gözlenebilecektir. (K. 23/86-87) 

Cennet’te gece ve gündüz yaşamaktadır. (K. 19/62) Bu durum zaman mefhumunun anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Hadislerde Cennet’te gerçekleşen kuzey rüzgârlarından ve mevsimsel döngülerden de bahsedilir. Bu durum, Cennet’in Arş’ın etrafında dönerken aynı şekilde kendi ekseni etrafında döndüğüne de delildir. Zira kendi ekseni etrafında dönüş olmadan gece gündüz ve kuzey kavramlarının olması düşünülemez. Gecenin ve ışıklı şehir güzelliğinin de ayrı bir güzelliği olacaktır. 

Cennet ve Cehennem coğrafi olarak dünyaya benzerler. (K. 39/74, ) Dağlar, ovalar, akarsular, denizler vs gibi. Ana kütle olarak ise, Cehennem (bir tarafı) hafif eğilimli çukur şeklindedir, Cennet ise tam tersi hafif eğilimli tepeye benzer. Cennetliklerin seviye farkından dolayı birbirlerini ufuktaki yıldızlar gibi görmesini bildiren ve ayrıca cennetin en ortası ve en yüksek yerinin Firdevs olduğunu bildiren hadislerden bu anlaşılıyor.

Cennette kenar düzlükten hafif eğimli tepenin zirvesine doğru mükemmellik artar. Cennet, mükemmellik açısından aşağıdan yukarıya doğru yüz derecedir. Cennet, ayrıca aşağıdan yukarıya doğru mükemmellik bakımından sekiz tabakadır. Her tabakaya Firdevs, Adin, Neim, Meva vs. gibi isimler verilmiştir. (K. 9/72, 18/107, 31/8, 32/19) Cennetin yüz derecesi sekiz tabakaya taksim edilmiş durumdadır, yani her tabaka bir düzine dereceyi içermiş durumdadır. Kenar düzlükten tepeye doğru tüm Cennet’i (hafif eğimli tepeyi) kuşatan duvar bulunur. Bu duvarı bölen ve açılıp kapanabilen devasa vadi şeklinde sekiz kapı bulunur. (K. 38/50)

Aynı şekilde Cehennem de, kenar düzlükten çukurun dibine doğru yedi tabakadan oluşur. Kenardan çukurun dibine doğru azap artar. En üst tabakada mümin olmakla birlikte büyük günah işlemiş olan kişiler azap görür. Diğer tabakalarda ise kâfirler ve münafıklar, küfür ve amel seviyelerine göre ebedi olarak azap görür. Cehennem’in de etrafında tüm Cehennem’i kuşatan duvar vardır. (K. 18/29) Bu duvarı bölen ve açılıp kapanabilen devasa vadi şeklinde yedi kapı bulunur. (K. 15/44) Bu duvar, çukur içinde kenardan biraz aşağıdadır ve dolayısıyla kenar düzlük ile duvar arasında nispeten dar bir alan bulunur. (K. 25/13) Ancak kenardan kapılara kadar olan eğimli bu mesafe içinde de azap materyalleri bulunur, örneğin ateş bulunur, örneğin kaynar su bulunur. (K. 40/72, 55/44) 

Cehennemin yüzeyi üstünde ise siyah bulutlar gibi kapkara duman tabakaları bulunur. (K. 7/41, 56/43) Duman tabakası, yükseldikçe üç dala ayrılır. (K. 77/30) Duman tabakası, Cehennem yüzeyinde meydana gelen olayların uzaktan görünmesini engeller.Ancak kara bulutun altındaki ateşin sıçrattığı bazı kıvılcımlar kara bulutun üstüne çıkar. Fışkıran her bir kıvılcım, daha sonra tekrar Cehennem’e doğru dökülür. Fışkırıp dökülen kıvılcımlar, sarı deve görüntüsü gibi bir görüntü meydana getirir. (K. 77/32-33) 

Müminlerin gideceği ana kütleye “Cennet” dendiği gibi, Cennet denen ana kütle üzerinde bir cennetliğe tahsis edilen ülkeye de “Cennet” denilir. Müminlere iman ve amel derecelerine göre Cennetin bir tabakasında ve bir derecesinde kendilerine uygun genişlikte ve mükemmellikte ülkeler verilir. (K. 9/72, 18/107, 31/8, 32/19)

Cehennem'den en son çıkmış en aşağı derece cennetliğe bile bu dünya kadar (bazı rivayetlerde dünyanın on katı kadar) ülke verilir. En aşağı cennetliğe verilen hizmetçi sayısı da seksen bindir. Orada uzak da yakın gibi görünür ve en aşağı cennetliğin kendisine verilen Cennet'i temaşası iki bin sene sürer.

Mümin bayanların sayısı mümin erkeklerden iki kat fazla olduğundan genel olarak iki mümin bayan bir mümin erkekle evlendirilerek bir Cennet'e (ülkeye) kral ve kraliçe gibi konurlar. Mümin bir bayanın mümin erkek olmaksızın veya mümin bir erkeğin mümin bayan olmaksızın tek başına bir Cennet'e konma isteği de muhtemelen kabul edilir, ancak karşı cinse meyilli yaratılan müminlerden muhtemelen böyle bir istek gelmeyecektir. İstenmiş ve kabul edilmiş ise bir Cennet'e bu sayıdan daha fazla da girilir. Bir Cennet'e giren müminlerde aynı derece olmaları dikkate alınır, ancak istenmiş ve kabul edilmiş ise farklı derece müminler de bir Cennet'e konurlar, bu durumda alt derece müminler (aynı Cennet'te de olsalar) üst derece müminler kadar zevk alamazlar. Bazı müminlere ise iki cennet dahi verilir. (K. 55/46) İletişim ve ulaşım kolaylığından dolayı farklı Cennetlerde olmak aslında önemli bir dezavantaj sayılmaz. 

Cennet'de insan şeklinde yerli nüfus da vardır. Gılmanlar (hizmetçi erkekler), Huriler (hizmetçi bayanlar) ve Vildanlar (ebedi büyümeyen çocuklar). Bu hizmetçiler saklı inci veya saklı yumurta gibi güzeldirler. (K. 37/48-49, 38/52, 52/24, 55/72, 56/17 ve 22-23, 76/19) Hepsi parlak ve misk kokuludurlar. Güzelliği göstermek ve artırmak için kat kat saydam elbise giyerler, ancak kendileri de adeta saydam gibi olduklarından vucut içi güzellikleri de görülebilir durumdadırlar. Bu insanlar bizler gibi imtihandan geçip oraya yerleşen kişiler değillerdir, sırf hizmet için yaratılmış kişilerdir. Dünyada kafir olma gibi büyük risk içinde yaşayıp imtihanı başarıyla geçen kişiler, yerli nüfustan farklı olarak Cennet'te kral ve kraliçe gibi yaşarlar. Her Cennet'te cennetliğin altında hiyerarşik bir yönetim usulü vardır. Hizmetçiler, cennetliklere karşı her türlü hizmeti yerine getirirler ve cennetliğin (gittiği yerde) etrafında dolanırlar. (K. 52/24, 56/17, 76/19) Hizmetçiler, ayrıca cennetlikleri nağmeli şiirler söyleyerek eğlendirirler. Ayrıca Gılmanlar, mümin bayanlar için (mümin eş yanında) koca işlevi de görürler. (K. 3/15, 4/57) Huriler de, mümin erkekler için (mümin eş yanında) eş işlevi de görürler. (K. 44/54, 52/20) Huriler, (gittiği yerde) devamlı cennetliğe bakarlar ve devamlı onunla ilgilenirler. (K. 38/52, 55/56, 56/37) Bütün huriler yaşıt ve bakiredirler. (K. 38/52, 55/56 ve 74, 56/37, 78/33) Mümin bayanlar ise hurilerden daha güzel kılınacaklardır. Orada (özellikle çocuk doğması istenmiş olmadıkça) ilişkiden dolayı hamilelik söz konusu olmaz. Çocuk doğması istenmiş ise (uzun ve meşakkatli hamilelik söz konusu olmaksızın) bir saat içinde acısız olarak doğum yapılır.

Cennet'te ayrıca görevli melekler de vardır. (K. 13/23, 39/73) Cennet hayatının teknik ve karmaşık yapısını çözme ve öğretme konusunda melekler cennetliklere rehberlik yaparlar. Bir baş melek, yaver gibi devamlı cennetliğin yanında bulunur ve gerekli yönlendirmeleri yapar. Bu baş melek, cennetliğin sözle söylemediği ancak kalbinden geçirdiği isteklerini de anlayabilecek ve buna göre yönlendirme yapacaktır.

Cennet’te neredeyse sınırsız sayılacak bir özgürlük vardır. (K. 16/31, 21/102, 25/16, 39/34, 42/22, 43/71, 50/35) Kulluk ebedi devam etmekle birlikte ibadet mükellefiyeti ve dünyadaki gibi yasaklar yoktur. Cennet'e girerken herkesin göğsünden kin alınacağından kıskançlık, kavga, tartışma, sövme, düşmanlık, yalan, boş laf vs orada olmayacaktır. (K. 7/43, 15/47, 19/62, 52/23, 56/25-26, 78/35, 88/11) Tüm cennetlikler (dünyada düşman olanlar da dahil) kardeş olacaklardır. (15/47) Cennetlikler, birbirlerini "Selam" veya "Selamün Aleyküm" sözüyle selamlayacaklar ve "Selam" dışında boş laf veya günah sayılacak bir söz duymayacaklardır. (K. 7/46, 10/10, 14/23, 19/62, 56/25-26) Aynı şekilde melekler de cennetlikleri "Selam" veya "Selamün Aleyküm" sözüyle selamlayacaktır. (K. 13/24, 15/46, 16/32, 33/44, 36/58, 39/73, 50/34, 56/91) Cennet'te baş ağrısı gibi en basit hastalıklar bile olmayacağı gibi can sıkıntısı, sarhoşluk, hüzün ve yorgunluk da olmayacaktır. (K. 15/48, 35/34-35, 37/47, 56/19) Cennet'te yaz ve kış olmayacaktır ve iklim daima bahar gibi olacaktır. (K. 76/13) Cennet'te herkes korkulardan ve endişelerden emin durumda olacaktır. (K. 15/46, 34/37, 44/55) Yaşanan bir zevk daha önce yaşanan zevkler ile (benzer olsa bile) aynı olmayacaktır ve dolayısıyla orada monotonluk bulunmayacaktır. (K. 2/25, 36/55) Cennetlikler Cennet'ten hiç çıkmak istemeyeceklerdir. (K. 18/108) Cennet hayatı ebedi olup orada ölüm gibi yaşamı sona erdiren riskler de bulunmayacaktır. (K. 9/22, 15/48, 18/3, 44/56) 

Cennetlikler, her zaman Yüce Allah (c.c.)'tan bir şey isteyebilirler. Dua ve istek kapısı cennetliklere daima açıktır. Cennetliklerin duası, "Sübhaneke Allahümme" (yani "noksan sıfatlardan uzaksın Allah'ım") sözüyle başlar ve "elhamdü lillahi rabbilalemin" (yani "tüm övgüler alemlerin rabbi olan Allah'a aittir") sözüyle biter. (K. 10/10) 

Cennet'te nereye bakılsa büyük nimet ve büyük mülk görülür. (K. 43/71, 76/20) Cennet'te (mümine verilen ülkede) şehirler, her şehirde saraylar ve her sarayda daireler ve odalar vardır. (K. 9/72, 25/75, 29/58, 39/20, 61/12, 66/11) Cennet'te bazı şehirler yerde, bazı şehirler direkler üzerinde ve hatta bazı şehirler direksiz havada asılı durumdadırlar. Saraylar, işlemeli olarak kıymetli ve göz alıcı taşlardan ve madenlerden yapılıdırlar. Saraylar, tek katlı olmayıp birden fazla kat olarak bina edilmişlerdir. (K. 39/20) Saraylar, deniz veya boğaz veya nehir manzaralıdırlar. (K. 29/58)  Şehirlerde ve saraylarda hizmetçi aileler yaşarlar. Saraylarda bulunan odalarda yataklar, kanepeler, koltuklar, yastıklar, minderler, döşekler, halılar, tepsiler, ibrikler, bardaklar ve kadehler bulunur. (K. 36/56, 37/44-45, 52/20, 55/54 ve 76, 56/18 ve 34, 76/15, 83/23) Kanepeler ve koltuklar, altın ve mücevher işlemelidirler. (K. 56/15) Yatakların astarı kalın ipektendirler. (K. 55/54) Tepsiler, tabaklar ve bardaklar da, işlemeli olarak kıymetli madenlerden ve billur camdan farklı ölçülerde yapılıdırlar. (K. 43/71, 76/15-16, 88/13-16) Tepsilerde bulunan tabaklarda her biri ayrı çeşit hazır yemekler bulunur. Tabaklardaki hazır yemekler ne kadar yense de bitmezler. (K. 19/62, 38/54, 40/40) Ancak (Cennet'te üretim de olduğundan) hizmetçiler tarafından meyve veya bitkilerden çeşit çeşit yemekler de yapılabilecektir. Cennet'te bazı yerlerde ise (muhtemelen kırsal alanlarda) inciden yapılı devasa büyük çadırlar da bulunur. (K. 55/72) Bu çadırların pek çok kapısı bulunur ve her çadırın bir köşesinde (uzaklıktan birbirini görmeyen) hizmetçi aileler ve döşekler bulunur. Cennetlikler, dilediği şehre, dilediği saraya ve dilediği çadıra uğrarlar. (K. 39/74) Cennetlikler, uğradıkları yerde gerek hizmetçiler tarafından ve gerek melekler tarafından esenlik temennileri ve selam sözü ile karşılanırlar. (K. 13/23, 25/75) 

Cennetlerin zeminlerinde muhtelif nehirler akar. (K. 2/25, 3/15, 9/89, 13/35) Bal, su, süt ve şarap ırmakları her Cennet'de vardır. (K. 47/15) Ayrıca yüksek derece Cennetlerde farklı nehirler ve farklı gözeler de vardır. (K. 83/27, 76/18, 108/1) Cennetlikler, karışımı zencefil, kafur, tesnim vs gibi lezzetli maddelerden yapılı gözelerden açık veya (kapalı kutuda) mühürlü olup içim sonrası misk kokan çeşit çeşit lezzetli içeceklerle suvarılırlar. (K. 37/45-47, 56/17-19, 76/5-6, 17-18 ve 21, 83/25-28) 

Cennetlikler, ince ipekten veya kalın atlastan yapılı yeşil elbise giyerler, altın ve gümüş gibi kıymetli madenlerden yapılı bilezikler takarlar ve muhtelif incilerle süslenirler. (K. 22/23, 35/33, 44/53, 76/21) Cennetlikler, mülkün sembolü olarak başlarına taç da takarlar. Taçlar parlak incilerle süslüdürler. Bu inciler, cennetliğin derecesine göre parlaktırlar. Bu incilerin en düşüğü dünyayı aydınlatacak oranda parlaktır. Elbiseler, meyve gibi ağaç tomurcuklarında tabi bir şekilde hazır oluşurlar. Ancak (Cennet'te üretim de olduğundan) hizmetçiler tarafından ağaç yapraklarından (veya liflerinden) çeşit çeşit elbiseler de yapılabilecektir.

Cennet'te ağaçlardan meyve koparırken ağaca çıkmak gerekli olmayıp işaretinle dallar önüne kadar sarkar veya meyve uçarak eline gelir. (K. 55/54, 76/14) Kopan yerden hemen yeni meyve çıkar. (K. 13/35, 56/33) Cennet'te dünyada bildiğimiz kiraz, muz, hurma, nar, üzüm vs gibi meyve ağaçları yanında ayrıca sayısız meyve ağaçları vardır. (K. 37/42, 43/73, 55/11, 48 ve 68, 56/28-29 ve 32, 78/32) Hatta bazı ağaçların yetmiş bin çeşit meyvesi ve yetmiş bin çeşit renk yaprağı vardır. Ayrıca her ağaçta yetmiş bin çeşit kuş her biri ayrı bir dille Yüce Allah (c.c.)'ı tespih eder, cennetlikler de bunu nağme olarak dinlerler. Farklı boyutta ağaçlar olabilir ancak bazı ağaçlar (neredeyse kıta büyüklüğünde) devasa boyuttadırlar. Meyveler (veya bazı meyveler) de iridirler. Örneğin bir üzüm tanesi iri bir karpuz kadar olabilmektedir. Her meyvenin de iki çeşidi vardır. (K. 55/52) Ağaçlar (akıllı bir canlı gibi hareket ettiğinden) bazen dallarını sürterek nağme de çıkarırlar. Tüm ağaç gövdeleri altın işlemelidirler. Her ağacın altında da gözeler (çeşmeler) vardır. Kökü Cennet'in en üstünde (Firdevs'te) olup dalları tüm cennetlere (ülkelere) ulaşan, gökte rengarenk kök kuşağı gibi görünen ve dalları bazı odaların pencerelerinden içerilere kadar sarkan "Tuba" adında büyük bir ağaç da vardır. Cennet'in kırsal (bahçe) alanında ağaçlar dışında ayrıca yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler de bulunur. (K. 55/12, 78/32) 

Cennet'in kırsal alanında dünyadakine benzer hayvanlar da yaşar, ancak dünyadaki gibi tehlike yoktur. Bu hayvanları da kesip yemek mümkündür. (K. 52/22, 56/21) Hatta Cennet'e ilk girildiğinde öküz ve balık ciğeri (Balam ve Nun) ikram edilir. Ancak bu hayvanlar kesilse de ölmezler ve tekrar dirilirler. Örneğin havada uçan kuşun kızartma olmasını istediğinde hemen önünde kızarmış et olur, yiyip kemiklerini ayırdıktan sonra uçup gitmesini istediğinde ise dirilip uçar.

Cennet'te fizik yasaları bu dünyadaki gibi değildir. Cennet'de ne kadar yesen doymazsın, hiç yemesen acıkmazsın, sadece zevk için yersin. Cennet'te tuvalet ihtiyacı veya sümkürme de yoktur. Hatta eşya bile organın gibi emrindedir. Kimi cennetlikler bedenini bile elbise gibi değiştirirler. Cennet'de denizde veya denizin altında boğulmak veya yüksekten düşmek ve ölmek diye bir şey de yoktur. Denizde veya denizin altında yüzmek için ekipman gerekmediği gibi havada uçmak için de ekipman gerekmez. Mümine verilen ülkenin merkez sarayı, birden fazla yerde aynı anda görünür ve merkez sarayda her kapı ayrı bir yere açılır. Merkez saray, sadece müminlerin bulunduğu ortak şehirlerde de aynen diğer merkez saraylara komşu görünür. Merkez sarayda bir kapı kendi ülkene açılırken diğer kapılar cennetliklerin merkez saraylarının olduğu (ortak alan) şehirlere açılır. 

Cennet’te ulaşım oldukça kolaydır. Bir cennetliği ziyaret etmek istediğinde uzunca yolculuk yapma zahmeti olmadan bir anda senin sarayının onun sarayının önünde belirdiğini görürsün. Orada sohbet ederken dünyadaki yaşam da hatırlandığından dünyadaki hatıralardan da bahsedilir. (K. 52/25-28) Üst derece cennetlikler ast derece cennetliklerin olduğu Cennetlere diledikleri zaman gidebilirler. Ast cennetlikler ise, üst cennetliklerin olduğu Cennetlere (zevkine dayanamama gibi sebebi de vardır) istediği zaman gidemezler, özel izinle belirli zaman (tarih) aralıklarında gidebilirler. Yüce Allah'ı görme şerefine ulaşan cennetlikler de, izin verilen zaman aralığına göre üst derece yerlere (muhtemelen Arş'a veya Adn Cennetlere) giderek Yüce Allah (c.c.)'ı görürler.

Cennet’te iletişim de oldukça kolaydır. Cennetlikler, istedikleri zaman o an açılan bir pencere (ekran) aracılığı ile Cehennem'de bulunan cehennemlikler ile bile karşılıklı görüntülü konuşma yapabilirler. (K. 7/44 ve 50, 37/54-59, 74/40-47)

Cennet'te ayrıca cennetliklerin uğradığı (ortak alan) çarşı da vardır. Cennetlikler muhtemelen kendi Cennetlerinde olmayan şeyleri (eşyayı ve özellikleri) almak için buraya uğrayacaktır. Buradaki ürünler para karşılığı değil dereceye göre (derecen almaya müsait ise) bedava alınır. Ancak yüksek derece bir mümin ile alışa çıkan bir mümin, beraber dolaştığı üst derece mümin sayesinde üst derece ürünlere benzer ürünler de alabilecektir. Dolayısıyla orada üzülme olmayacaktır. Yüksek cennetliklerin makamlarını görüp "dünyada iken keşke fazla amel etseydim de yüksek dereceler elde etseydim" şeklinde özetlenebilecek gıbta dışında, Cennet'te hiçbir şekilde üzüntü, kıskançlık ve düşmanlık olmayacaktır.

Dünyada hem Cennet hayatından ve hem Cehennem hayatından emsaller vardır. Dünyada jet sosyetenin medyada görünen eğlenceli hayatı da bir nebze Cennet hayatına benzer.

İskender, Cengiz han, Hitler vs gibi dünyayı ele geçirip mutlak sorumsuz otorite olmak isteyenler olmuştur. Aslında her insanoğlu bunu ister. Gelişen teknoloji de hayatı kolaylaştırmaktadır. Kıyametin kopmasından az önce dünya teknoloji olarak oldukça gelişmiş olacaktır. Kıyametin kopmasından az önce dünyayı bir kişinin yönetecek olması pratikte ve teoride mümkündür. Bu kişinin en aşağı Cennetlik olması da teoride ve pratikte mümkündür. İşte kıyametin kopmasından az önce faraza dünya hâkimi olacak olan bu kişi bile, en aşağı Cennet standardına ulaşamayacaktır. Bundan 500 sene önce televizyon, cep telefonu, bilgisayar vs hayal bile edilemezdi. Cennet de, ne şekil mükemmel anlatılırsa anlatılsın hayalimizin üstündedir. Orada nefsin hoşuna giden ve istenen her şey verileceği gibi, ziyade olarak aklın eremeyeceği ve hayal edilemeyecek sayısız nimetler ve hediyeler de, Yüce Allah (c.c.) tarafından verilecektir. (K. 50/35)

Dünya kralları saltanatını korumak için yoğun stres içindedir. Ayrıca dünyada acı ve huzursuzluk veren hastalıklar, sıkıntılar ve düşmanlıklar söz konusudur. Ayrıca dünyada ölüm, kaza, hastalık vs gibi yaşamı sona erdirecek sayısız riskler vardır. Ayrıca dünya yaşamı ebedi olmayıp belirli bir süreyle sınırlıdır. Cennet hayatı ise zerre sıkıntı, stres, düşmanlık ve hastalık içermediği gibi ebedidir de. Ömrü mağaralarda ve örgüt evlerinde geçen aptal kafirler, tek hayatları bu dünyadan ibaret olmasına rağmen dünya lezzetlerinden habersiz yaşarlar. Ancak en akıllı kafirler diyeceğimiz global gladyo da aslında yine aptal sayılırlar. Zira yaş ortalamaları 65 civarı olduğundan 10-15 sene sonra dünyada olmayacaklardır. Babaları da, dünyada ebedi yaşayacaklarını zannediyorlardı ve plan gereği dünya halkını birbirine kırdırıyorlardı, ancak öldüler. Hem de kâfirleştirdikleri kişilerin bir günahını da üstlenmiş olarak. (K. 29/12-13) Kendileri de, müslüman olmaksızın öldüklerinde dönüşü ve çıkışı olmayan bir yola gireceklerdir ki artık ebedi azaptan kendilerini kurtaramayacaklardır.

Mümin, elbette dünyayı kâfirlere bırakmaz, elbette yaşadığı ortamda bütün gayretiyle Yüce Allah (c.c.)'ın dinini yüceltmek için dünyevi olarak da çalışır, ancak esas hayatın ahiret olduğunu bilir. Mümin, hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışır. Yüce Allah (c.c.) yolunda olan müminlerin dünyalık çalışması da ibadet sayılır. 

Yüce Allah (c.c.) iyi bir varlıktır. Böyle olduğu da şuradan anlaşılır; Yüce Allah'a yakın dindar müminler de iyidirler. Kişiler, ne kadar Yüce Allah'a yakın iseler o kadar iyi, ne kadar Yüce Allah'tan uzak iseler o kadar kötü olmaktadırlar. Örneğin çalıştığın fabrikaya ortak edeceğiz, herkese iş vereceğiz, bal kaymak yedireceğiz, sınıf farkını ortadan kaldıracağız vs en insancıl söylemleri kullanan komünistler, Yüce Yaratıcının varlığını inkar edecek oranda kötü olduklarından, işlerinde ve yönetimlerinde tarihte olmadığı kadar meymenetsiz olmuşlardır. 

Yüce Allah (c.c.), sosuz merhameti yanında mütekebbir (onurlu) bir varlıktır. Tahkir sayılacak söz ve davranışta bulunan kişileri velev Peygamber çocuğu bile olsa ebedi olarak ağır bir şekilde cezalandırır. Ancak kendisine yönelen mümin kullarını ise, günahlarını affettiği gibi, yaptığı iyiliklere karşılık ebedi olmak üzere kat kat mükâfat verir.

Dürüst bir müslüman olarak hak olan İslam ne ise bunu aynen söylemek durumundayız. Hıristiyanların veya yahova şahitlerinin yaptığı gibi taraftar toplama saikıyla ahirette azabı ve Cehennem'i inkar edecek değiliz. Onlara göre güya biz Tanrıyı acımasız gösteriyormuşuz. Biz müslümanlar sadece realiteden, haktan ve sağduyudan konuşuruz. İman etmeyenlerin velev iyiliği olsa bile ebedi cehennemlik olduğunu realite böyle olduğu için aynen söyleriz, kimseyi kandırmayız. Ancak iman eden ve boyun eğerek ve yalvararak Yüce Allah'tan af dileyen kişilerin geçmiş günahlarının da (dağlar ve denizler kadar olsa bile) affolunacağını ve kalbinde zerre imanı olan kişilerin Cennet'e gireceğini de realite böyle olduğu için aynen söyleriz. 

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar