24 Ekim 2018 Çarşamba

Sıkıntılı Yıllardan Bir Yazı: Şırnak'ta Rock


Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma

“Rock müziği Şırnaklıları coşturdu” - Gazeteler
     Yaşlı olmadığı gibi, sırtındaki yük de pek ağır değildi. Fakat o, yine de adımlarını çok ağır atabiliyor, güçlükle çıkıyordu yukarı mahallenin yokuşunu...
   Onun tarihlerden, günlerden, aylardan pek haberi olmadığı için, tarihi Şırnak’ınkinden de eski olan Dérşev köyünden ne zaman geldiklerini bilmiyordu. Kocasının birileri tarafından öldürüldüğünü duymuş; bir daha haber alamamıştı çocuklarının babasından... Dağda mı, pusuda mı, değirmen yolunda mı, yoksa hiç birinde mi, kaybolup gitmişti Mahmut’u?.. Fato bunları bilmediği gibi kimseye de soramıyordu. O Mahmut’unun akıbetini bilmezken, birileri için Mahmut, ülkedeki binlerce fail-i meçhul kurbanlardan bir tanesi gibi unutulma sürecine girmişti bile...

    Mahmut faili meçhul kayıplar arasındaki yerini alırken, hanımı Fato da Dérşev’deki sıkıntılardan dolayı tarlasını, dört keçisini, tavuklarını, evini terk edip, Şırnak’ın yukarı mahallesindeki bir kulübeye sığınmak mecburiyetinde kalmıştı. Evlenince Mahmut’un kendisine düğün hediyesi olarak taktığı tek altını Kulübe sahibine vererek yerleşebilmişti bu tavuk kümesi gibi yere...
   Soğukların başladığı Kasım ayının şu günlerinde bebeleri üşüyen Fato, soba kurma imkânından mahrum olduğu için, kulübenin tam ortasına açtığı çukurda ateş yakıyor, öylece ısınmaya çalışıyorlardı... Oysa Dérşev’de tarlaları, evleri, sobaları, odunları, sütleri, yoğurtları bile vardı... Yedi yaşına basan büyük oğlu Hüseyin, okula gidecek, “efendi” olacaktı!.. Dünyadan bihaber olan annesine, kitaplardan sahifeler okuyacak, onu bilgilendirecekti her konuda... Belki de öğretmen olacak, Dérşevlileri eğitecekti Hüseyin... Ama ailesinin darmadağın olmasına sebebiyet veren birileri çok görmüşlerdi Hüseyin’e “efendi” olmayı...
Ve Hüseyin kulübede ateşi sönmüş ocağın külleri arasına ayaklarını sokmuş, annesini bekliyordu kardeşleriyle birlikte... Babalarını bir vesile ile tanımış olan İsa Amca, gerçek bir insanlık örneği göstererek onlara ekmek getiriyordu her gün. Fakat birilerinin “besleme”leri olmak, Hüseyin’in ve annesinin o kadar çok ağırına gidiyordu ki, suya bandıkları ekmeği zor yutuyorlardı. Çünkü onlar dilenmeye, başkalarından ekmek beklemeye alışkın değillerdi. Babaları çalışıyor anaları Fato pişirip yediriyordu onları...
   Çocuklar kulübede annelerini bekleye dursun, Fato sırtındaki odunlarla ağır ağır yokuşu çıkıyor; birileri Dérşevli Mahmut’un karısının bu şekilde Şırnak sokaklarında yük taşıdığını görüp fark etmesinler için tülbentiyle ağzını, burnunu kapatmaya çalışıyordu...
Şırnak’ın en büyük salonunun yanına vardığında, akşam ezanı okunmuş, ortalık kararmıştı bile.
   Salondan acayip sesler geliyordu. İnsanların bu şekilde homurdandıklarını hiç duymamıştı. Bayram mı, yas mı, düğün mü, belli değildi. Salonun etrafında güvenliği sağlayan polisler olduğu için, bakmaya da çekiniyordu. Fato, kulübede kendisini bekleyen çocuklarını düşündüğü hâlde, salondaki fevkâladelik o kadar göze çarpıyordu ki, o bile merak ediyordu Şırnak’taki bu değişik sesleri. Çünkü Fato her gün buradan geçiyor, fakat bu gürültüyü duymuyordu. Sonra kendisi gibi yukarı mahallede oturan bir çocukla karşılaştı; ve ona sordu ne olup bitiyor diye. Çocuk bir şeyler mırıldandı amma, Fato anlamadı.
- Rok! Rok! Diyordu çocuk... Fakat bir başkası müdahale etti:
- Rok değil, rak!.. Fato onlara:
- Peki “rak” nedir diye sordu. Her iki çocuk bir ağızdan:
- Vallahi bilmiyoruz! Biz de öyle duyduk? Bize yeni bir okul, ya da fabrika açmasınlar? Bu “rak” için çok iyi bir şeydir diyorlar? Artık Şırnak’ın da bir Devlet Bakanı var ya! Belki o getirmiştir?
   Fato, “rak rak” diye mırıldana mırıldana kulübeye, çocuklarının yanına vardığında, tiril tiril titriyorlardı soğuktan. Babalarının dostu İsa Amca’nın getirdiği ekmeği suya banıp yemeğe çalışırken; Mahmut’unu, Dérşev’deki hayatını düşünmeye dalan Fato’nun gözlerinden bir damla, “Rock!” diyerek ocağın küllerine düşüp kayboldu...
 12 Kasım 1998

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar