28 Temmuz 2019 Pazar

Benperestliğe Çelme Atma

Benperestliğe Çelme Atma 
Dr. Öğr. Üyesi İbrahim BARCA
احوال دنیا
حال دنيا را چو پرسيدم من از فرزانه ای؟
گفت: يا آب است؛ يا خاک است يا پروانه ای!
گفتمش احوال عمرم را بگو؛ اين عمر چيست؟
گفت يا برق است؛ يا باد است؛ يا افسانه ای!
گفتمش اينها که ميبينی؛ چرا دل بسته اند؟
گفت يا خوابند؛ يا مستند؛ يا ديوانه ای!
گفتمش احوال جانم را پس از مردن بگو؟
گفت يا باغ است؛ يا نار است؛ يا ويرانه ای!
"ابوسعيد ابوالخير"

Dünya Ahvalı
Bir hekime Dünya nedir diye sorduğumda
Dedi ki ya su ya toprak, bir pervanedir ya da
Peki bu ömür neyin nesidir dedim ona 
Dedi ki ya şimşek ya rüzgar, bir efsanedir ya da
Dedim ki bu gördüklerin niye gönül bağlamışlar
Dedi ki ya uyur ya mest ya da bir divanedirler
Dedim ki öldükten sonra ruhuma ne olacak
Dedi ki ya bahçe ya ateş ya da bir virane olacak
" Ebû Said Ebül-Hayr"

Ebû Said Ebül-Hayr, yukarıda verilen şiirinde öldükten sonra ruhun ya bir bahçede ya da bir ateşte olacağını yani virane olacağını belirtmiştir. Ateşe yani aşağılara girecek ve düşecek olanlar bendir, benlerdir. Bahçeye girecek ve düşecek olanlar ise beni sen, siz ve onlar yani biz kılanlardır. 
Beni olanların benleri yok olursa sen, siz ve onlar var olur. Senler ve onlar da beni aslında var edecek olanlardır. Halbuki ben sahibi ise “ben ben ben” diyerek, hep kendini överek yani kendisine hayran ve tapınır olarak hem kendisini hem de herkesi yok etmektedir. Mevlana “hamdım, yandım ve piştim” derken ben benimi öldürdüm ki sen, siz ve onları var edeyim ve var olayım demiştir. Böylece Mevlana hiç istemese de ve etkilenmese de kendi benini hep var kılmıştır. Zira kendi benini öldürüp “sen, siz ve onları” var ederek aslında can kaynağı biz okyanusuna damla olmuştur ve artık okyanusun bir parçasıdır.  Ve artık Mevlana gibileri “ben” deseler de “ben” demiyorlardır, gerçekte “biz” diyorlardır artık. Bu yüzden onların “beni” artık “ben” olarak kabul edilmemelidir ve onların “benine” “ben” diye bakılmamalıdır. 
“Ben olmasaydım” ile başlayan tüm cümleler yalandır aslında ve bencilliğin, zayıflığın, erdemsizliğin, kendine tapınmanın ve amansız bir hastalığın göstergesidir. Zira tek başına hiçbir “benin” hiçbir şey yapmaya ne gücü ne de iradesi olabilir, hem de alemdeki gerçek güç ve irade sahibine karşı çok büyük bir saygısızlıktır. “Ben” ile başlayan olumlu cümleler hakikatte asla olumlu olarak “sen, siz ve onlar” ile bitmez. “Sizi tek bir dişi ve erkekten yarattık” ayetinde bir bağlamda “beninizi” “sen, siz ve onlar” kılın yani “biz” olun mesajı da vardır. Zira sadece biz olanlar hakkı ve hakikatı anlayabilirler. 
“Ben şöyle yaptım, böyle yaptım; ben olsaydım şöyle olurdu, böyle olurdu, ben olmadığım için şöyle oldu, böyle oldu; halbuki ben şunu yaptım, bunu yaptım veya yapıyordum”  türünden cümlelerin sahipleri yalnızdırlar, bizin parçası olamamışlardır ve tüm hayatları boyunca tek başlarına bırakılacaklardır. Genelde bunlar kendilerinin birçoklarını hasta ettiklerinin farkında olmayan asıl hastalardır ve asla akıllarına kendilerinin hasta oldukları düşüncesi gelmez.  “Bizin” parçası olmadıkları için “bizin” dertleri ile dertlenmez ve sadece kendilerini düşünürler. Tarihteki her zalim ve insanlık düşmanı kişiler de böyleydiler. “Benlerini” “bize” katmış olsaydılar kendileri dışındaki hiçbir şeye ve kimseye bilerek zarar veremezlerdi. 
Sadi Şirazi, 
“İnsanlar bir vücudun azaları gibidirler
Zira aynı cevherden yaratılmışlardır
Bir gün bir uzva peyda olsa dertler
Diğer uzuvlara da kalmaz artık hiçbir karar” derken ben-biz dikotomisinin nasıl  olması gerektiğini çok güzel açıklamıştır.
Mevlana da bu meyanda sarf ettiği şu sözlerle hiç olmaktan yani “benden” uzaklaşıp her şey olma yani “biz olmaya teşvik etmiştir: 
“Dünya ve dünya ehli tümüyle bir hiç
Ey Hiç! Bir hiç için hiçbir hiçe bağlanıp kalma hiç
Ömründen geriye neyin kalacağını bil Ey Hiç!
Kalacak merhamet ve sevgidir, gerisi hepsi bir hiç.” 
Zira merhamet ve sevgi az önce zikredildiği gibi biz olmanın olmazsa olmazlarındandır. 
Yine Mevlana şu sözleri ile “ben” artık “ben” değilim ve “sen” “ben olarak” ve “ben kalarak” “beni” tanıyamaz ve anlayamazsın demektedir.
“Ne isteyenim ne de istenilen
Ne mesajım ne de söz
Ne selamım ne de aleykum
Ne beyazım ne de siyah
Ne senin söyleyebileceğin bir şeyim
Ne de senin okuyabileceğin bir şey”
İbn Sina da “Allah'ın kendilerinden başka hiç kimseye hidayet vermediğini düşünen bir kavimle beraber yaşamak zorunda kaldım” derken biz olmayan benperestlerden bizar olduğunu anlatmaktadır.  
Hafız da bu meyanda “ben” ve “bene” ait her şeyin yok olacağını ve sadece “biz” ve “bize” ait her şeyin baki kalacağını belirtmektedir: 
“Bu zümrüt renkli göğün altında altın harflerle  yazılmıştır ki
İyi insanların iyilikleri dışında hiçbir şey kalmayacak baki” 
İslamiyet ve diğer birçok dinin vazettiği ve ikame etmek istedikleri adalet, merhamet, tevazu ve sevgi aslında hep “beni” “biz” yapmaya yönelik unsurlardır. Gerçekten adil, merhametli, mütevazı ve sevgidolu olabilmek için “benden” “bize” yükselmek “beni” “bizde” fani etmek lazım gelir. Tasavvuftaki fena fillah, fena firrasul ve benzeri düsturlar da zaten “benin” “bizlik” aşamasına çıkmasını amaçlamaktadır. Hz. Peygamber’in "Sizin en hayırlınız kullarına Yüce Allah'ı sevdirendir" sözündeki “kullarına” kelimesinde “biz” olmaya çalışın yoksa Allah’ı sevdiremezsiniz manası da anlaşılabilir. Zira benperest olan “benler” için “benlerinin” maslahatı, rahatı ve zevki için her şey mübah olur. Dini, titri, rengi, ırkı, makamı, cinsiyeti ve benzeri hangi özelliği ne kadar farklı olursa olsun “benini” “biz” kılamamış veya bunun olması gereken bir durum olduğunu anlayamamış her insan için bu durum söz konusu olur. Sizden olan ve bu sebeplerle eleştirdiğiniz herkes aslında bu hastalıkla maluldür ve aslında sizden değildir. Zira o sadece kendisindendir. Yani benperesttir. Benperestler bizperest yani Allahperest  değillerdir. 
“Beni” bırakıp “biz” olanlar kendileri gibi insanları arar, arzular ve onlarla huzur bulurlar. Zira aynı muhitin damlalarıdırlar ve birbirlerinden farkları yoktur. Çünkü “benlerini” “bizde” yani hakta fani kılmışlardır. Bu yüzden de her güzelliğin gerçeğine ulaşmış ve tatmışlardır. Onların “ben” sahiplerinin asla anlamayacağı bir dünyaları, fıtratları vardır artık ve ancak onlar birbirlerini anlarlar. 
“Nefsini tanıyan Rabbini tanır”, Ölmeden önce ölünüz” ve benzeri buyruk ve uyarılar hep benden bize terakkiye çağırmaktadır. Zira benler için en büyük saadet, huzur ve mutluluk bizleşmektedir. Yani Mevlevi tabirle pişmektedir. Pişmek ise bir bedel ister. Akibette tarif edilemez huzura erişmek için o bedele katlanmak gerekir. Zira az bir süre sonra o bedel de ödül hükmünde olacaktır. 


0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar