Prof. Dr. Cağfer KARADAŞ
Ateist ve deist çevrelerden biri ya da birileri oturmuş Kur’an’ın tercümelerinden yola çıkarak “Kur’an’a inanmamanın yüz nedeni” veya “Kur’an’a neden mi inanmıyoruz” adı altında yüz veya doksan dokuz maddelik bir çalışma (!) yapmışlar ve bunu sanal ortamda paylaşmışlar. Kendilerince Kur’an’ı bir güzel payladıklarını düşünmüşler. Ancak kendilerine ve saptadıklarına çok da güvenmedikleri için altına veya üstüne bir isim yazamamışlar. Nasıl yazsınlar ki, ortaya koydukları hususların neredeyse tamamı bilgisizlik ürünü veya çarpıtma! En azından bir çalışmada anlamak ve gerçeği aramak gibi bir amacın bulunması gerek ama bu yaptıklarında ondan zerre kadar iz görünmüyor. Çamur at izi kalsın yaklaşımının çarpıcı bir örneği. Peki, niye bunu dikkate aldık? Maalesef bu tür uyduruk metinler, her ne kadar Kur’an’ı gereği gibi bilenlere veya cami sohbeti düzeyinde din bilgisi olanlara zerre kadar zararı olmasa da, başta hayatın en çalkantılı evresini yaşayan gençler olmak üzere yeterli bilgisi olmayan birçok kişinin zihnini bulandırabilir. Şeytanın insana vesvesesi de böyle değil mi? Üstelik cevap verilmemesi bu tür vesvese verenleri daha bir cesaretlendirir, saf ve temiz insanları yanlış düşünmeye götürebilir. İşte bu düşüncelerle biz de hem onların çarpıtmalarına cevap vermek hem de yüzlerine ayna tutmak için yüz maddelik bir metin hazırladık. Belki bu aynaya bakarlar, yüzlerindeki o ilk günkü masumiyetin ve berraklığın nasıl değiştiğini ve yok olduğunu görürler de o sayede gerçeği yakalarlar. Böylece hem kendilerini hem de başkalarını aldatmaktan kurtulmaya bir yol bulurlar. Buyurun işte size ateistlere ve deistlere güvenmemenin 100 nedeni:
1. Ne yazık ki, bu kişiler dinin ilke ve değerlerinin tersine inanmayı meslek edinmişler. Bu yüzden ters inanç kurgulayıp tersinden inanıyorlar.
2. Her olaya negatif ve önyargılı yaklaşıyorlar, doğruyu bulmak yerine sürekli yanlış bulma peşinde koşuyorlar.
3. Gerçek bulgularla eleştiremeyince çarpıtma yoluna gidiyorlar, azı sulandırıp çoğu bulandırıyorlar. Bir takıntı ve saplantı içinde görünüyorlar.
4. Hiçbir tercümenin Kur’an’ı tam yansıtamayacağını, her tercümenin Kur’an’ın yorumlarından sadece bir yorum olduğunu bilmiyorlar.
5. Kurdukları basit tuzak ve çarpık düzenekleriyle Kur’an’ın ışığını söndüreceklerini zannediyorlar.
6. Bilmedikleri alana girip biliyormuş görüntüsü veriyorlar. Rol yapmayı çok iyi becerdiklerini zannediyorlar, kafaları kumda oluğu için çoğu yerde çuvalladıklarını göremiyorlar.
7. Bir türlü bilimle dinin farkını kavrayamıyorlar. Adeta kasaptan tel ve testere, nalburdan et ve köfte istiyorlar.
8. Bir taraftan ateist olduklarını ve vahye inanmadıklarını söylerken, diğer taraftan diğer kutsal kitaplardaki bilgilerden hareketle Kur’an’daki bazı konuları (Meryem ve Miryam) eleştiriyorlar. Bu da ateistlerin arkalarında kimlerin olduğuna dair soru işaretleri bırakıyor.
9. Kur’an, insan aklına hitap eden hayat rehberi ve doğru yol kılavuzu olarak gelmiştir. Ama onlar Kur’an’ı mealler üzerinden biyoloji, jeoloji, astronomi, fizik ve kimya bilgilerini bulabilecekleri bir kitap gibi okumaya kalkışıyorlar. Bu bilimleri ve içeriklerini Allah’ın verdiği akılla bileceklerini ve geliştireceklerini bilmiyorlar.
10. Kur’an’ın bin dört yüz yıl önce getirdiği ve hala insanlığa ışık tutan hükümlerini alaya almaya kalkışıyorlar ama insanın doğallığını beş paralık eden binlerce yıl öncesinin fuhuş ve rezaletlerini sahipleniyorlar.
11. Bilimdeki gelişme, değişme ve tam aksi bulguları gözlerden saklayıp bilimin son sözü söylediği algısı oluşturmaya çalışıyorlar. Bilimsel olarak henüz tam ispatlanmamış teorileri sonuçlanmış mutlak doğru bilgiler gibi sunuyorlar.
12. Din haline getirdikleri bilimin her şeyi açıklayabileceğine ve her probleme çözüm getireceğine inanıyorlar. Bilimin insan eseri olduğunu, insandaki yanılgıların aynıyla üretilen bilime yansıyabileceğini ve bu yüzden bilimde başarısızlıklar ve yanılgılar olabileceğini gözlerden kaçırmaya çalışıyorlar.
13. Dinle alakası olmayan bazı hurafe ve yerel kültleri dinle özdeşleştiriyorlar ve onlardan hareketle din bilim çatışması üretiyorlar.
14. Çağdaş dünyada problemler arttıkça ve insanlar dinlerine daha çok sahip çıktıkça gerçeği görmek yerine dine ve dindarlara karşı daha fazla tahammülsüz hale geliyorlar.
15. Basit bir virüs karşısında bilimin ve teknolojinin nasıl aciz kaldığını göremeyip “Yıllarca din çalıştık sorular biyolojiden geldi” gibi saçma ve içi boş sloganlar üretiyorlar. Dindarların dinlerinden taviz vermeden bilimsel yöntemleri kullanarak başarılı çalışmalar yürüttüklerini gördüklerinde de, yapılanları küçük görme, çarpıtma ve ters algı oluşturma yoluna gidiyorlar.
16. Dindarların bilimde ve teknolojide başarılı olamayacakları algısından ve takıntısından bir türlü kendilerini kurtaramıyorlar.
17. Her nedense din ile bilimi kafalarında bir araya getiremiyorlar. Her ikisinin de insanlığın ortak değeri olduklarını ve birbirlerini tamamladıklarını göremiyorlar.
18. Takıntı haline getirdikleri “Din ve bilim çatışması” saçmalığını adeta gözlerini kör eden bir ısrar ve inatla sürdürüyorlar. Din ile bilimin uyumlu birliktelik oluşturduğu modelleri bu yüzden göremiyorlar.
19. Bing Bang ve Evrim teorilerinin Kur’an’da neden olmadığını soruyorlar. Anlaşılıyor ki bunlar Kur’an’ı bilmedikleri gibi Bing Bang ve Evrim teorilerini de bilmiyorlar.
20. Kur’an’ın insan algısına ve faaliyetlerine uygun “dünyanın insanların ayakları altına dümdüz serilmesi” anlamına gelen söylemini çarpıtıp eski milletlerin anladığı anlamda “tepsi gibi düz bir dünya” söylediğini zannediyorlar. Dine ve dindarlara karşı kesin inançlı psikolojiden çıkamadıkları için bin yıldan fazladır bir çok Müslüman alimin dünyanın küre biçiminde yuvarlak olduğunu söylediklerini hatta bunu Kur’an’dan ayetlerle ispat yoluna gittiklerini bilmiyorlar.
21. Kur’an’da gökler ve yer birlikte anıldığında bütün bir kâinatın kastedildiğini bilmiyorlar. Bu yüzden Rahman: 33. Ayette Yüce Allah’ın “dışına çıkamazsınız” ifadesinin kâinatın tamamının dışına çıkamazsınız anlamında olduğunu anlayamıyorlar. Ayette uzay geçmediği halde “Kur’an uzaya çıkamazsınız diyor” diye iftira atıyorlar.
22. Bin yıldan fazladır Müslüman alimlerin “ayın altında hangi kanunlar geçerliyse üstünde de o kanunlar geçerlidir” dediklerinden haberleri yok. Ayın altının fizik, üstünün metafizik olduğu ve cisimsel varlıkların aya ve üstüne çıkamayacağı düşüncesinin Aristo gibi bir kısım eski felsefecilerin görüşü olduğunu bilmiyorlar. Ayrıca Ortaçağ’da doğa filozoflarının güneş de dâhil ay üstü âlemi ezelî ilan etiği bir dönemde Kur’an’ın, güneş ve diğer gezegenlerin başlangıcı ve sonu olduğunu söylediğini de bilmiyorlar
23. Kur’an “Güneşin sıradan bir yıldız olduğunu bilmiyor” diyorlar. Düşünmüyorlar ki, Kur’an bir astronomi kitabı değildir ki güneşi bir yıldız olarak anlatsın. Kur’an, güneşi insana ve doğaya faydasına göre ele alır ve anlatır. Sözgelimi güneşin ışığı ve ısısı olmadan canlılık olmaz. Bu yönüyle güneş Allah’ın varlığına ve yaratma gücüne bir işarettir ve kullarına bir rahmettir. Fakat onlar bunu da anlayamıyorlar.
24. Fussilet Sûresi 9-12 ayetlerinde geçen evrenin yaratılışı anlatılırken insan algısına uygun bir sıralama verildiğini anlayamıyorlar. Kur’an’da geçen arzın sadece dünya; semanın ise kâinat olduğunu zannediyorlar. “Kur’an, dünyanın kâinattan önce yaratıldığını söylüyor” diye cehaletlerini ortaya koyuyorlar.
25. Yüzlerce yıldan beri Müslüman âlimler “ayın ışığını güneşten alarak yansıttığını” kitaplarında yazdıkları halde “Kur’an’ın ayın nur kaynağı olduğu ve ışığını güneşten yansıttığını bilmediği” çarpıtmasında bulunuyorlar. Müslüman âlimlerin Kur’an’a aykırı bir söz söylemeyeceğini düşünemiyorlar.
26. Enbiya:33 ayetinde “O geceyi gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Her biri kendi yörüngesinde gitmektedirler” ifadesini Kur’an “güneş dünyanın etrafında dönüyor diyor” şeklinde çarpıtıyorlar.
27. Hz. Peygamber zamanında ayın ikiye yarıldığı veya kıyamette de yarılacağı mucizesini anlayamıyorlar. Mucize bir tarafa bugün uzay bilginlerinin devasa gök taşlarının çarpması sonucu oluşacak yıkıcı sonuçları konuştuklarını da bilmiyorlar. Etrafındaki yıldızları yutan kara deliklerden hiç haberlerinin olmadığı anlaşılıyor.
28. Kur’an’ı coğrafya kitabı zannediyorlar ve içinde “kutuplar yok” diye şaşırıyorlar.
29. Kur’an “Kutuplarda namazdan bahsetmiyor” diyorlar. Kur’an, özel olarak ekvatordaki veya farklı kıtalardaki namazdan da bahsetmiyor. Yüce Allah insana akıl vermiş, kutuplarda yemek öğünlerini ve uyku vakitlerin nasıl ayarlıyorlarsa insanlar, namazlarını da öylece ayarlarlar. Ama bunların bu kadarcık şeye de akılları ermiyor.
30. Kur’an’daki cin, melek, iblis gibi görünmeyen varlıklarla ilgili yeterince bilgileri olmadığı ve 1400 yıllık muazzam tefsir kültürüne yabancı oldukları için Kehf: 50 ve Bakara: 34 ayetlerinin tercümelerinden yola çıkarak Kur’an içinde çelişki yakaladıklarını sanıyorlar.
31. Kur’an’ın evrenle ilgili açıklaması insanın doğasına, yaşantısına, kültürel birikimine, aklına ve muhayyilesine hitap edecek bir üslupta olduğunu kavrayamıyorlar. Kuran’ın evrendeki her şeyi ayet saydığını ve insanları evreni araştırmaya ve üzerinde düşünmeye çağırdığı ayetleri görmezden geliyorlar.
32. Bunlar içinde bulundukları toplumun tarihine, dinine, kültürüne, geleneklerine ve değerlerine cahilliği aydın olmak zannediyorlar.
33. Çağdaşlığı paravan yaparak ağızlarını her açtıklarında 1400 yıl öncesinin kanunları diye akılları sıra İslam’ı küçümsüyorlar ama kendileri binlerce yıl önceki Sodom ve Gomora fuhşunu cinsel özgürlük adı altında savunuyorlar.
34. Sodom ve Gomora fuhşunu Kur’an’ın lanetlemesini ve yasaklamasını sanki insanlığın büyük bir değerini yasaklamış gibi sunuyorlar.
35. Homoseksüellik ve zina gibi gayrı meşru ilişkileri zihinlerinde normalleştirdikleri için Kur’an’ın Nur: 11-15 ayetlerinde Hz. Aişe’nin şahsında kadınların namusunu korumasını ve namusa iftira atanları kınamasını anlayamıyorlar.
36. Nisa: 23. ayetinde yasaklanan evlilikler çerçevesinde sadece halalar ve teyzelerden bahsedildiğini yoksa bunların çocuklarının zaten helal olduğunu, Ahzab 50’de ise Hz. Peygamber’e ve başkalarına da evlenilmesi helal olan halakızı ve teyzekızından bahsedildiği ve arada bir çelişkinin olmadığını göremiyorlar. Öte yandanAhzab: 50 ayetinde Hz. Peygamber’in amcakızı, halakızı, dayıkızıyla evliliğine izin verilmesini sadece O’na tanınmış ensest ilişki diye çarpıtıyorlar. Halakızı, teyze kızı ve amca kızıyla evliliğin herkese helal olduğunu ve ülkemizde böyle bir çok evlilik olduğunu bilmiyorlar. Bu tür meşru velilik yapanlara hakaret ettiklerinin de farkına varamıyorlar.
37. Kur’an’ın kadını tarlaya yani ürün veren toprağa benzetmesini anlayamıyorlar. Anlaşılan benzetme sanatını da bilmiyorlar. Sanatı bilmedikleri için benzetme yönünü de tespit edemiyorlar. Hâlbuki bu benzetmede kadının doğurganlık ve annelik yönüne dikkat çekilmektedir. Kadının çocuk doğurarak insanlığın devamını, toprağın ise ürün vererek hayatın devamını sağladığını göremiyorlar.
38. Yaşadıkları toplumun kültürüne yabancılaşmayı marifet saydıkları için toprağın ana gibi görüldüğünü bu yüzden “toprak ana” deyiminin birçok dilde ve kültürde olduğunu bilmiyorlar.
39. Kur’an’ın Arapça aslını ve eşsiz edebiyat üslubunu bilip kavrayamadıkları için tercümelerden üstün körü derledikleri bir takım çelişkili gibi görünen müteşâbih türü bazı ifadeleri hata olarak sunuyorlar.
40. Ahzab:56 ayetinden yola çıkarak bir yerde “Allah Muhammed’e salat ediyor” diyorlar, bir başka yerde “Muhammed tanrılaştırılıyor” diyorlar. Salat kelimesinin hangi bağlamda ne anlama geldiğini bilmediklerinden her yerde namaz olduğunu zannediyorlar. Herhalde Allah’ın peygambere salatını, ona namaz kılması (!?) gibi anlıyorlar. Kendi kültürlerine bu kadar yabancılaşınca Kur’an’da salat kavramının Allah’a nispetle kullanıldığında rahmet ve bağışlama, meleklere nispetle kullanıldığında dua, Hz. Peygamber’e nispetle kullanıldığında dua ve bağışlama talebinde bulunma, müminlere nispetle kullanıldığında dua ve namaz kılmak anlamında olduğunu bilemiyorlar. Bu gibi konuların Kur’an İlimlerinde vucûh ve nezâir başlığı altında ele alındığını ve buna benzer Kur’an’da onlarca örnek olduğunu da bilmiyorlar.
41. Alak Suresinde Ebu Cehil’e düello teklif ediliyor gibi absürt bir iftiraya imza atıyorlar. Orada, şayet Ebu Cehil kâfirliğinden vaz geçmezse cehennemde nasıl bir cezaya çarptırılacağının anlatıldığını kavrayamıyorlar. Kendileri öte dünyayı yok saydıkları için gerçekte yok olduğunu zannediyorlar, din düşmanlıklarından vaz geçmedikleri takdirde zebaniler tarafından perçemlerinden tutulup nasıl cehenneme savrulacaklarını düşünemiyorlar.
42. Bir taraftan kadın haklarından söz ediyorlar öte yandan kadınlara ve yetimlere zulüm sisteminin en katı savunucularından olan Ebu Leheb gibi müşriklerin Kur’an’da kınanmasını eleştiriyorlar.
43. Kendi değerlerine körleştikleri için bazılarının Amentü metnini Kur’an suresi zannetmesi gibi bunlar da Tebbet Suresi gibi birkaç surenin namaz suresi olduğunu zannediyorlar. Kur’an’ın tamamının namazda okunabileceğini bilmiyorlar.
44. Kur’an “namazın nasıl kılınacağını anlatmıyor” diyorlar, Kur’an’ı getiren, açıklayan ve uygulayan Hz. Peygamber’in namazı uygulayarak öğrettiğini bilmiyorlar.
45. Lat, Menat ve Uzza putlarının gerçek tanrı olmadığını ifade eden ayetleri “Kur’an putları övüyor” şeklinde akıl almaz bir çarpıtmaya uğratıyorlar. Her şeye tersinden baktıkları ve yaklaştıkları için adeta hakikate takla attırıyorlar.
46. Kur’an’da ortaya konulan hükümlerin sistem bütünlüğü içinde tutarlı ve adaleti sağlayıcı olduğunu kavrayamadıklarından, sistem içinden tek tek parçaları alıp oradan eşitsizlik ve adaletsizlik çıkartmaya çalışıyorlar.
47. Bir Müslümanın dini, ırzı, namusu ve vatanı tehlikeye düştüğünde savaşmaktan kaçmayacağını bilmiyorlar. “Kur’an savaşa teşvik ediyor” diye hata bulduklarını zannediyorlar. Kur’an’ı getiren ve açıklayan Hz. Peygamber’in “Savaş istemeyin ama şayet kaçınılmaz olduysa yani saldırıya uğradıysanız sakın savaştan kaçmayın” sözünü bilmiyorlar. Kur’an’daki savaşla ilgili ayetlerin bu bağlamda olduğunu anlayamıyorlar.
48. Vatan, namus, bağımsızlık ve kutsal değerler uğruna savaşmanın ne demek olduğunu kavrayamıyorlar. Müslümanların kendilerini ve değerlerini savunmayı terk etmelerini ve herkese köle olmalarını arzuluyorlar.
49. Kur’an’ın giyim konusundaki düzenlemesini anlayamıyorlar ve örtüyü özgürlük karşıtı ilan ediyorlar. Hâlbuki bazen yerine göre örtü özgürlüktür. Evde özgür hareket etmek için pencerelere perde takılır. Öte yandan her kültür ve medeniyet insanın üç temel ihtiyacı olan yeme-içme, giyinme ve barınma esası üzerine kurulur. Bu kadarcık şeyi de bilmiyorlar ya da bilmezden geliyorlar.
50. Kur’an’ın kadın ve erkeği bir bütün olarak gördüğü gerçeğini kavrayamıyorlar. “Kur’an’da kadına hitap yok” diye iftira atıyorlar. Hz. Âdem ve Hz. Havva’ya birlikte hitap edildiğini, birçok ayette “mümin erkekler ve mümin kadınlar” denildiğini bilmedikleri gibi “Erkek olsun kadın olsun sizden hiç kimsenin emeğini boşa çıkarmayacağım. Sizler birbirinizden meydana gelmesiniz yani kadın olmadan erkek ve erkek olmadan kadın olmaz” (Al-i İmran: 195.) gibi ayetleri ya bilmiyorlar ya da görmezden geliyorlar. Öte yandan Kur’an’da hitap genel itibariyle eril kalıpla kullanılır. Bu da dilin doğası gereğidir. Yoksa bu mantıkla hareket edildiğinde kadınların cehenneme girmeyeceği bile söylenebilir. Hâlbuki namaz, oruç, zekat gibi tüm ibadetler ve yapılmaması istenen yasaklar elbette kadın erkek tüm inananlar içindir. Onlar bunu da bilmiyorlar.
51. Ayetlerin bağlamlarını bilmedikleri için “bir yerde peygamberler eşittir bir başka yerde değildir” diyor diye Kur’an’da çelişki bulduklarını zannediyorlar. Hâlbuki Kur’an’ın bütün peygamberlerin peygamberlikte eşit olduğunu ama kendilerine verilen bazı özellikler bakımından aralarında farklılıkların bulunduğunu ifade etmesini anlayamıyorlar.
52. Evrende iyi veya kötü ne varsa her şeyi Allah’ın yarattığını ama insan bakımından kötü olan işlerin insanın iradesiyle kazanıldığını bilmiyorlar.
53. Allah’ın hidayet vermesindeki hikmeti kavrayamıyorlar. “Kur’an’da Allah’ın bazı insanlara hidayet vermediği ve onları yakacağı söyleniyor” diyorlar. Hâlbuki Allah’ın hidayeti kulun istemesine bağlıdır. Kur’an’da “Biz gidilecek yolu gösterdik, artık dileyen inanır dileyen inkâr eder” (76/3) diyen açık hükmü görmezden geliyorlar. Aslında onlar dünyada yapılan her şeyin gelecekte bir bedelinin olacağını çok iyi biliyorlar ama yaptıkları inkârın yanlarına kar kalmasını ve sorulmamasını istiyorlar.
54. Hayatın sadece bu dünyayla sınırlı olmasını arzu ediyorlar. Herkesin yaptığının yanına kar kalmasını ve Yüce Allah’ın kâfirlere, müşriklere, din ve insanlık düşmanlarına hesap sormamasını istiyorlar. Ahireti inkâr ederek yokluğu varlığa tercih ediyorlar.
55. Dünyanın sürekli bir uğraş ve mücadele alanı olduğunu bu yüzden iyi ya da kötü her yapılanın dünyada tam karşılığını bulmadığını, herkesin yaptığının tam karşılığını alacağı bir günün olması gerektiğini düşünemiyorlar.
56. Ahirette kötülere, sahtekârlara, zalimlere ve gaddarlara ceza verilmesinin bu dünyada caydırıcılık vazifesi gördüğünü anlayamıyorlar. Ahireti inkârlarının dünyadaki kötülükleri teşvik edici olduğunu göremiyorlar.
57. Ahiret hayatının iyi ile kötülerin ayırt edileceği, gerçeklerin ortaya çıkacağı ve adaletin yerini bulacağı ve haksızların cezalandırılıp haklıların ödüllendirileceği bir yer olduğunu anlayamıyorlar.
58. Kur’an’da Hz. Âdem ve Havva’nın yaratılışına dil uzatıyorlar ama kendileri canlı varlıkların cansız varlıklardan nasıl oluştuğunu ve evrim teorisindeki ilk tek hücreli canlının nasıl meydana geldiğini bilimsel olarak açıklayamıyorlar.
59. Bu ilk canlının ya cansız maddeden ya da kendiliğinden türediğini inanç haline getirmelerine şaşırmıyorlar da, Yüce Allah tarafından Hz. Âdem’in cansız topraktan yaratılması inancına şaşırıyorlar.
60. Cambaza bak oyununda olduğu gibi insan ile maymun arasındaki bazı biyolojik benzerlikleri öne çıkartıp başta akıl ve irade olmak üzere insanla maymun arasındaki muazzam farklılığı gözlerden kaçırıyorlar.
61. Evrim teorisinin türlerin gelişimi ile ilgili yegâne bilimsel teori olduğuna inanıyorlar ama türler arasındaki geçişlerin mekanizmasını tam olarak açıklayamıyorlar. Canlı varlıkların oluşum ve gelişiminin bilgi ve hikmet sahibi bir Tasarımcı’nın varlığına işaret eden yönleri de barındırdığını görmezden geliyorlar.
62. Hem evrimin gerçek olduğunu iddia ediyorlar hem de türlerin geçişi için Piltdown Adamı türü uyduruk delillere ve sahtekârlıklara başvuruyorlar. Evrim teorisinin yanlışlanmaya açık bilimsel bir teori olduğunu unutup onu adeta kutsallaştırıyorlar. Teorinin spekülatif yönler ihtiva ettiğini ve ilerde farklı yaklaşımlar geliştirilebileceğini göz ardı ediyorlar.
63. Evrenin başlangıcı olarak gördükleri büyük patlamanın öncesine dair hiçbir açıklama yapamıyorlar. Bir taraftan bilim adına her şeyi sebep sonuç ilişkileriyle açıklamaya çalışırken diğer taraftan evrenin yoktan sebepsiz yere var olduğuna inanmamızı istiyorlar.
64. Big Bang Teorisindeki büyük patlamanın dışardan bir etki olmaksızın kendiliğinden gerçekleştiğini iddia ediyorlar ama bunu da ispat edemiyorlar.
65. Big Bang teorisini “ilk atom hipotezi” adı altında ilk ortaya atanın Belçikalı fizikçi ve Katolik rahip Georges Lemaitre olduğunu (Alexander Friedmann’dan öncedir), Lemaitre’nin kendi teorisi ile yaratılış arasında çelişki görmediğini, hatta Einstein’in Lemaitre’i dinledikten sonra, “Bu yaratılışın şimdiye kadar dinlediğin en güzel ve tatmin edici açıklamasıdır,” sözünü bir türlü söylemiyorlar.
66. Öte yandan Bing Bang Teorisinin ve entropi yasasının evrenin ezeli olduğu düşüncesini çürüttüğünü göremiyorlar. Her şeyi evrimle açıklamaya çalışıyorlar ama geleceği olmayan bir evrende evrimin çok fazla bir anlam ifade etmeyeceğini göremiyorlar.
67. Bilimsel diye ileri sürdükleri verilerin gelecekte benzer şekilde tersyüz olabileceğini düşünemiyorlar. Bilim görünümü altında bilimcilik ve felsefe yapıyorlar. Dinin, bilimin araştırma sınırlarını aşan bir anlama çabasına karşılık geldiğinin farkına varamıyorlar.
68. Cinsel özgürlük ve feminizm adı altında hem erkeğin hem de kadının doğallığını bozmak suretiyle annelik ve aile değerlerini tahrip ediyorlar. Fuhşun ve diğer cinsel sapkınlıkların aile birliğini bozan ve bulaşıcı hastalıkların artmasına neden olan yönlerini göremiyorlar.
69. Kadın erkek arasında bir dayanışma ortamı oluşturacak ve çocuk yaparak insanlığın devamını sağlayacak evliliği, iki kişinin cinsel haz birlikteliğine indirgiyorlar. Erkek erkeğe ve kadın kadına birlikteliğe hukuk kılıfı bulmaya çalışıyorlar.
70. Geçmişte her toplum ve hukuk sisteminde bulunan kölelik meselesini sadece İslam’da varmış gibi gösteriyorlar ama çağdaş dünyadaki kadınları ve hatta çocukları bir seks (metâ) malzemesi gibi kullanan kölelik düzeni konusunda çözüm getirici bir fikir üretemiyorlar.
71. Başta ateist Çin olmak üzere ateist çevrelerce köleleştirilen işçi sınıfının varlığına yönelik bir açıklama getiremiyorlar.
72. Hint inanışlarından aktarma meditasyon yoluyla ruhun dinleneceğine inanıyorlar da, İslam’ın namaz, oruç, hac ve zekat gibi ibadetlerini gereksiz ve yararsız görüyorlar.
73. Yaşları ilerleyip ölüme yaklaştıkça dine sığınan ateistleri küçümsüyorlar ama aynı akıbetin gelecekte kendilerinin de başına geleceği endişesinden bir türlü kurtulamıyorlar. İnsandaki ebediyet duygusunu görmezden geliyor ya da onu körleştirmeye çalışıyorlar.
74. Hep kötülükten şikâyet ediyorlar ama kötülüğün nasıl ortadan kaldırılacağına dair uygulanabilir bir çözüm sunamıyorlar.
75. Kötülük yapanlara yönelik sesleri cılız ama dindarların en küçük hatalarında borazan kesiliyorlar.
76. Dindarlara bir türlü konum biçemiyorlar. Ya hatasız melek olmalarını istiyorlar ya da kafalarında onlarla ilgili şeytan imajı üretiyorlar.
77. Din ile dindar arasındaki farkı kavrayamıyorlar. Dindarların her yaptığını dine mal ediyorlar, din zannediyorlar veya öyle sunmak işlerine geliyor.
78. Zulüm gören ve kötülüğe maruz kalanlarla ilgili en azından dindarların öte dünyada bir hesaplaşma umudu var. Bunların ise mazlumların ahının nasıl alınacağına dair hiçbir fikirleri bulunmuyor.
79. Kötülük konusunda içi boş laf üretmekten, dinlere sataşmaktan ve kötülükleri hep başkalarına yansıtmaktan başka dişe dokunur hiç bir çözüm üretemiyorlar.
80. Stalin ve Mussolini gibi ateist ve Hitler gibi din düşmanları yüzünden 2. Dünya savaşında 70 milyondan fazla insanın katledilmesini ve doğanın tahrip edilmesini hiç konuşmuyorlar.
81. Ateist komünist ülkelerin neredeyse tamamının neden baskıcı birer diktatörlüğe dönüştüğünü izah edemiyorlar. Dinin ve tevhit inancının kula kulluğu yasakladığını, özgür iradeyi onayladığını ve adalet duygusunu evrensel hale getirdiğini göremiyorlar.
82. Ateist komünist ülkelerin yönetimlerinin babadan oğula geçen bir saltanata niçin dönüştüğünü açıklayamıyorlar. Babadan oğula, o ölürse kızına iktidarı devredecek hanedanlık sistemini en katı şekilde uygulayan ateist Kuzey Kore’yi görmezden geliyorlar.
83. Bir ateist tecrübe olan Sovyetler Birliğinin (SSCB) geride büyük bir insanlık sefaleti bırakarak çöküp gitmesinin ötesinde insanlığa hangi erdemi ve adaleti getirdiğini açıklayamıyorlar.
84. Kapitalizmin sömürü şirketlerine mazlumların emeğini peşkeş çeken ateist Çin yönetiminin insanlığa hangi adaleti ve erdemi sunduğunu söyleyemiyorlar.
85. Demokrasiyi dillerinden düşürmüyorlar ama dindar olmayan darbecileri halkın oylarıyla seçilmiş dindar yöneticilere tercih ediyorlar.
86. Her nedense tüm zamanlarda bir zorbalık olan darbe çığırtkanlıkları ateist ve laikçi çevrelerden geliyor.
87. Bir köpek öldüğünde dünyayı ayağa kaldırıyorlar ama yüzlerce çocuk ve kadının öldürülmesine, seks kölesi haline getirilmesine, organ mafyalarınca kaçırılmasına yönelik uygulanabilir bir çözüm üretemiyorlar. Öte yandan susuzluktan ölmekte olan bir köpeğe su vererek yaşatan kişinin cennete gireceğini müjdeleyen İslam’a dil uzatmaktan da çekinmiyorlar.
88. Savaşların acımasızlığının çaresiz mağdurları olan zavallı yavrucaklar, kadınlar, yaşlılar her nedense yeterince gündemlerine gelmiyor. “Suriyeliler gelmesin” kampanyası açanlara karşı sessiz kalmanın veya destek vermenin ötesinde hiç bir eylemleri görülmüyor.
89. Dindarlığı azalttıkça dünyanın daha iyiye gideceğini sanıyorlar. Ama dünyanın daha kötüye gittiğini göremiyorlar.
90. Kurdukları bütün ideolojiler başarısız oldukça hırçınlaşıyorlar. Dinin insanlık tarihinin tüm safhalarında bulunduğunu, insanlığa önemli katkılar sağladığını ve günümüzde de yükselen değer olduğunu okuyamıyorlar.
91. Yirminci yüzyılın başında dünyanın bozulması imkânsız makine olduğunu savunuyorlardı. Şimdi ise doğa bozuluyor, türler tükeniyor, denizler kirleniyor, atmosfer deliniyor ama ufukta onların hiçbir çözümü görünmüyor.
92. Doğadaki dengelerin bozulmasının en büyük sebebinin Tanrı’yı hayatından çıkaran insanın haz-hız tutkusundan ve doyumsuzluğundan kaynaklandığını göremiyorlar.
93. Göremedikleri için Tanrı’ya inanmıyorlar ama dinlerin bir gün sonu gelecek türü asla göremeyecekleri ütopyaya inanıyorlar.
94. Dindarlar yeşili seviyor diye bir renge bile düşman oluyorlar; yeşil sermaye ve yeşil pop gibi garabet isimler üretiyorlar. Avrupalılar güya yeşili kurtarmak için Yeşil Partisi kurunca birden yeşil dostu kesiliyorlar.
95. Tabiata hükmedeceklerini zannediyorlardı. Ortaya çıkan basit mikrop ve virüslerle baş etmekten aciz kaldıklarını gördükleri halde gerçeği bir türlü kabullenemiyorlar.
96. Doğa ile dost olmayı ve doğal dengeyi gözetmeyi bir türlü beceremiyorlar. Ya hayvanı korurken insanı ya da bitkiyi korurken hayvanı ihmal ve imha ediyorlar.
97. Hak ile görev, özgürlük ile sorumluluk dengesini bir türlü tutturamıyorlar. Her aykırılığı özgünlük ve özgürlük sanıyorlar.
98. Çıplaklığı ilericilik giyinmeyi gericilik sayıyorlar. Kıldan tüyden çağdaşlık ölçütleri üretiyorlar. Kendi kıyafetlerine saygı beklerken diğerlerinin kıyafetlerine saygısızlık ediyorlar.
99. Dindeki ibadetleri anlamsız görüyorlar ama çağdaşlık adı altında bir sürü ritüel uyduruyorlar. İnsanın inanmaya ihtiyacı olduğunu din duygunun insanın doğal yapısından kaynaklanan bir gereksinim olduğunu anlayamıyorlar. Bir taraftan tek tanrı inancına karşı çıkıyorlar diğer taraftan bu inancın zayıflamasının oluşturduğu boşluğu anlamsız ruhçuluğun doldurduğunu göremiyorlar.
100. Aşırılık yanlısı dindarlarda bile olmayan türden katı, saplantılı ve tersinden birçok inanç edindiklerini fark edemiyorlar.
28.05.2020
0 yorum:
Yorum Gönder