HAKİKAT
SAVUNUSU
Cağfer
KARADAŞ
Hz. Peygamber sonrası Müslümanlar Kitap ve Sünnet gibi iki sağlam ve güvenilir donanıma sahip olmalarına rağmen inançlarına yönelik içerden ve dışardan birtakım tehlikelerle yüz yüze gelmişlerdir. İçerde oluşan iman-küfür, kader-cebir ve imamet-hilafet gibi tartışmalar ciddi iç parçalanmalara yol açmıştır. Özellikle ilk iki konu, Allah anlayışı üzerinde ciddi tartışmaların ve ihtilafların oluşmasında etkili olmuştur. Bu sorunlar üzerinden ortaya çıkan Allah’ın zatı, sıfatları ve zat-sıfat ilişkisi ile Kur’an’ın mahiyeti konusu gündemi işgal etmiştir.
Öte
yandan fetihlerle birlikte Yahudilik, Hıristiyanlık ve Mecûsîlik mensupları ve
felsefe gruplarıyla karşılaşmalar inanç bakımından bir hesaplaşma ortamı
doğurmuştur. Onların İslam’a yönelttikleri eleştiri ve ithamlara cevap verecek,
ortaya attıkları şüpheleri giderecek donanımda âlimlere ihtiyaç duyulmuştur.
Çünkü onların yönelttiği eleştiri, iddia ve ithamlar hem Müslümanlar üzerinde
olumsuz etki meydana getiriyor hem de İslamlaşmanın önünde engel teşkil
ediyordu. Bazı âlimler bu tür sorunlara çözüm bulma noktasında kendilerini
geliştirerek kelam ilminin oluşmasını sağlamışlardır.
Yukarıda
da belirtildiği gibi kelam ilmini oluşumun gerçekleştiren bu şahsiyetlerin
beslendiği kaynaklar, temelde Kur’an ve Sünnet idi. Ayrıca Hz. Âdem’den Hz.
Muhammed Mustafa’ya (sav) bütün peygamberlerin sergilediği tevhîd mücadelesi,
yöntem oluşturmada önemli bir örneklik işlevi görmüştü. Söz konusu kaynak ve
örneklerden beslenmekle birlikte kelam âlimlerinin muhataplarının akıl ve duyularına
hitap eden açık ve net deliller sunmaları bir zorunluluktu. Onlar da tecrübe ve
birikimlerini buna uygun formlara dökerek makul ve mantıklı bir savunma ve izah
edebiyatı ortaya koymuşlardır. Böylece bin dört yüz yıllık muazzam kelam
edebiyatının oluşması gerçekleşmiştir.
Bin dört
yüz yıllık geçmişiyle kelam ilmi, İslam dininin tarihî geçmişini yansıtan,
bugüne taşıyan ve aynı zamanda başta inanç ilkeleri olmak üzere dinin bütün
alanlarını kucaklayan kapsayıcı bir düşünce sistemidir. Bu ilim her ne kadar Mu’tezile
elinde doğmuş olsa da ona tepki olarak ortaya çıkan Ehl-i Sünnet mezhepleri
Eş’ariyye ve Mâtürîdiyye tarafından yöntem ve zihniyet bakımından daha güçlü
bir yapıya kavuşturulmuştur. Yöntem ve zihniyet ortak paydasında buluşan kelam
mezhepleri, benimsedikleri dinî değerleri ve temel inanç ilkelerini tayin,
tespit ve tasnifte birbirinden ayrışmışlardır. Diğer bir ifadeyle aralarındaki
temel ayrılık neyi, kime karşı savunacakları ve hangi inanç ilkelerini hakikat
olarak benimseyecekleridir.
Günümüzde
ise tarihi tecrübenin ışığında kelam ilmi, bir yönüyle sahih inancı izah etme
diğer yönüyle bu inanca yönelik iddia, eleştiri, itham, iftira ve şüphelere
cevap veren ve savunan bir düşünceyi temsil eder. Zira bir din veya inanç
muhatabın anlayacağı ve kavrayacağı üslup ve içerikte anlatılmazsa ya dışardan
gelen iddia ve eleştirilere ya da müntesiplerinde oluşan şüphe ve tereddütlere
açık hale gelir; sonuçta yıpranır ve terkedilir. İnanç hususundaki izah ve
savunma şeklindeki bu iki ihtiyaç, İslam düşünce tarihinde kelam ilminin varlığının
ve devamının nedeni olmuştur. Bu ihtiyacın hala güncelliğini korumakta olduğu aşikârdır.
Bir hakikat savunusu olan kelam ilminin gerekliliği de bu ihtiyaçla doğru
orantılı olarak günümüzde de devam etmektedir.
3
Cemaziyelevvel 1444 / 26 Aralık 2022
0 yorum:
Yorum Gönder