DÜNYANIN DENGESİ
Prof. Dr. Cağfer
KARADAŞ
Ünlü fakîh Debûsî’nin (ö.430/1039) dediği gibi, dünyanın dengesi dört grup ile sağlanır: Peygamberler, sahabîler, âlimler ve âmirler. Burada asıl olan peygamberlerdir. Sahabîler onların sohbetinde yetişen ve yollarını takip eden öğrencileridir. Âlimler ise sahabeden aldıkları ilim mirasını kendi zamanlarına aktaran, uygulayan ve uyaranlardır. Âmirler, âlimler yoluyla peygamberlerden gelen mirası koruyan, kollayan ve tatbikine yardımcı olan idarecilerdir.
Çünkü din dört direk üzerine kuruludur: Yakîn ilim, sâlih amel,
doğru söz ve âdil idare. Kesin bilgi anlamına gelen yakîn ilim, peygamberde
bulunur ve peygamberle bulunur. Çünkü bu bilgi Yüce Allah’tan alınan vahiydir. Dine
uygun ve insanlığa faydalı işler anlamına gelen sâlih amel, ilmiyle âmil âlim
ve sâlih kulların kesin bilgiyi hayatlarına tatbik edip, diğer insanlara da
tavsiye etmeleridir. Doğru söz âlimlerin öğrettikleridir. Onların öğrettikleri
de kitap ve sünnet çerçevesindedir. Âdil idare ise, adaletli yöneticilerin
dünyada düzen ve dengeyi sağlamalarıdır. Adalet olmadan dengenin kurulması,
düzen ve huzurun sağlanması mümkün değildir.
Bunların tamamı peygamberden gelen kesin bilgiye dayanır.
Peygamberin bu bilgide hatta etmesi söz konusu değildir, çünkü onlar ismet
sıfatıyla ilahî korunmuşluğa mazhar olmuşlardır. Peygamber dışındaki hiç
kimseye böyle bir korunmuşluk verilmemiştir. Bu yüzden her insanın anılan kesin
bilgiye uygun davranış ortaya koyma noktasında telkin, teşvik ve uyarıya
ihtiyacı vardır; bunun için de denetime ve eleştiriye açık olması gerekir.
Anılan denetim ve eleştiri görevini ise sözün gücünü
ellerinde bulunduran âlimler yerine getirebilir. Zira “âlimler, peygamberlerin
vârisleridir”.[1]
Âlimin bu vârislik vasfını tezahür ettirmesi, anılan denetim ve eleştiri
görevini hakkıyla yerine getirmesine bağlıdır. Ama bunun yanında âlimler de
kendilerini denetim ve eleştiriye açık tutmalıdırlar. Neticede âlim de bir
insandır, peygamber gibi korunmuşluk özelliği yoktur, ama sorumluluğu çok
büyüktür, zira üzerine aldığı emanet çok değerlidir. Rahmet Peygamberi’nin
buyurduğu gibi “Âlimler, Yüce Allah’ın kendilerine halkı emanet ettiği
kimselerdir ve onlar ümmet-i Muhammed’in koruyucuları ve şahitleridirler.”[2]
Demek ki âlim kişi hakikat yurdunun bekçisi, doğru yolunun
yolcusu, hak davanın sözcüsüdür...
(Bakınız: Debûsî, el-Emedü’l-Aksâ, nşr. Muhammed Abdulkadir
Atâ, Beyrut 1405/1985, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, s. 366-367; Cağfer Karadaş, Düşünce
Dünyamızı Aydınlatan 40 İslam Bilgini, İstanbul: Ensar Neşriyat 2015, s. 8.)
24 Zilkade 1444
/ 13 Haziran 2023
0 yorum:
Yorum Gönder