İlahiyat fakültesinde hocalık yaptığımız yaklaşık çeyrek asırlık sürede alanımızın temel meselelerini anlatmaya çalışırken öğrencilerimize sahip olmaları gereken ilkeli duruş hakkında da -zaman zaman derslerde- çoğunlukla dersi dışındaki görüşmelerimizde kanaatlerimizi arz etmeye çalıştık.
İlahiyat fakülteleri kitabî bir din anlayışının anlatılması bakımından önem arz etmektedir. Her ne kadar ilahiyat fakülteleri hocaları arasında birçok konuda görüş farklılıkları varsa da aslında bu durum ilahiyat fakültelerinin misyonu açısından yararlıdır. Zira ilahiyat fakültelerinde tek tipleştirici bir eğitim verilmemelidir. Buraya gelen öğrenci, farklı yorum, görüş ve mezheplerin bir zenginlik ve insanî olgular olduğunu öğrendiğinde daha kuşatıcı olur. Belki de bundan dolayı ilahiyat fakültelerinden mezun olanların çok azı cemaatlerin militanı olabilmektedir.
İlahiyat fakültelerinde, birçoğumuzun kabulüne mazhar olmayacak görüşlere sahip hocaların mevcudiyeti gündeme getirilebilir. Bu yöndeki eleştiriler, genellikle sayıları iki elin parmağını geçmeyecek hoca üzerinden yapılır. Oysa ilahiyat fakültelerinde yaklaşık 4000 kadar akademisyen, sessiz sedasız kendi alanlarıyla ilgili çalışmalara devam etmektedir. Görüşleri eleştirilen hocaların sayısı ne kadar olursa olsun düşünceleri, polisiye tedbirlerle engellenmemeli, onlara yöneltilecek eleştirilerde kişisel haklar ve fikir özgürlüğünün zarar görmemesine özen gösterilmelidir. Tabii bu söylediklerimiz herkes için geçerlidir.
Öğrencilerimize ilahiyat fakültelerinin misyonunu anlatırken ve hassaten sahip olmaları gereken duruşun ne anlama geldiğini ifade etmeye çalışırken, ilahiyatçıların akıllarını başkalarına emanet edip, onların yönlendirmeleriyle hareket insanlar olmamaları gerektiğini söyleyegeldik. Akıl, insanın sorumlu olmasını sağlayan en büyük nimettir. Bu nimetin hakkını vermek, her insan için bir yükümlülüktür. Her insan aklıyla Allah’a itaat eden bir kul olmak için çaba harcamalıdır. Çaba harcamadan aldatılmış olmanın bahanesi olamaz. Bundan dolayı doğrudan bir kişi ya da cemaat adı zikretmeksizin son ilahî mesajın temel kitabı olan Kur’an-ı Kerim'e bağlılığa vurgu yaparak, tarihten de örnekler vermek suretiyle sorgusuz bir itaatin yanlış olduğunu, kendilerine anlatılan her şeyi dinin endazesi olan Kur'an-ı Kerim’e vurduktan sonra değerlendirmelerini tavsiye edegeldik. Hep ilkelerden söz ettik ve ömrümüz elverdiğince de bu ilkesel duruşa vurgu yapmaya devam edeceğiz. Kabul görüp görmemesi ise bizim takatimizin üstündedir.
Son yıllarda FETÖ’nün, diğer fakültelere yerleştiği gibi artan bir ilgiyle ilahiyat fakültelerine de yerleşmeye çalıştığını görüyorduk. Bu ilgi hem kadrolaşma anlamında, hem de öğrencilerin örgüte kazandırılması yönünde gerçekleşiyordu. Öğrencilerin barınma ihtiyaçları için devletin üzerine düşen görevi yapmaması, alternatif cemaatlerin çeşitli engellerle karşılaşmaları, FETÖ mensuplarının davalarına olan samimi bağlılıkları ve adam kazanma yönündeki çabaları, onları üniversiteye giren öğrencilerin birinci derecede muhatabı haline getiriyordu. Aslında barınma ihtiyacını örgütün yurtlarında ya da evlerinde kalarak karşılayan öğrencilere sorulduğunda birçoğunun çeşitli sorunlar yaşadıkları için memnun olmasalar da orada barınmaya devam ettiklerini anlatıyorlardı.
Beş-altı yıl önce Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde okuyan yedi-sekiz kızımız, kaldıkları yurtta sorunlar yaşadıklarını söyleyerek bir eve çıkabilmek için benden destek istediler. Bir derneğin yetkililerini arayarak sorunu nasıl çözebileceğimizi kendilerine danıştım. Evlerinin dolu olduğunu, ellerinde yeni ev açabilecek eşyalarının kalmadığını, ancak kiralama hususunda yardımcı olabileceklerini söylediler. Benzer bir teklif örgüte yapılsaydı, sorunu en süratli şekilde çözeceklerinden emindim. Maddi durumu iyi olan birkaç arkadaşımı arayarak kızlarımıza lazım olacak eşyaları temin edip eve taşınmalarını sağladım. Benzer durumda olan birçok öğrencinin yabancısı olduğu bir şehirde örgüte sığınmanın dışında başka bir yol bulamadığı bir gerçekti. Zaten şehrin otogarına ayak basar basmaz örgütün elemanlarıyla karşılaşıyorlar, onların desteğiyle barınma, yemek gibi temel ihtiyaçlarını karşılıyorlardı.
En sonuncusu 15 Temmuz darbesi olan, birkaç yıldır devam eden devletin yönetiminin meşru olmayan yollarla ele geçirilmesi teşebbüsleri öteden beri dini anlayışlarına yönelik yaptığımız eleştirilerin dışında, bilmediğimiz derin bir örgütsel yapılanma içinde olduklarını göstermiştir. Örgütün yurtlarına ya da evlerine aldığı öğrencilerin arasından kendi amaçları için istihdam edebilecekleri kişileri seçtikleri ortaya çıkmıştır.
Örgütün bünyesine aldığı kişilerde aradığını zannettiğimiz iki önemli özellik ortaya çıkıyor. Bunlardan birincisi örgüte alınan kişinin sır taşıyabilecek bir özelliğe sahip olması, ikincisi ise gerektiğinde kendisini kamufle edebilmek için rahatlıkla yalan söyleyebilecek bir kişiliğe sahip olmasıdır. Tabii örgüte alınan kişilerin bağlılıklarını devam ettirmeleri için örgüte muhtaç olmasının, hayatının çeşitli aşamalarında kendisine bazı çıkarların sağlanmış olması, bir anlamda örgütün suç ortağı olması da göz ardı edilmemelidir.
Esasen liderle mutlak itaati emreden cemaat, grup ya da örgütlerin hepsinde FETÖ’de ortaya çıkan problemli algı ve anlayışın mevcudiyeti bir gerçektir. Eğer bireyin iradesinin üzerine ipotek konuyorsa orada sapma ve saptırma riski yüksektir.
Belki her yapı, müntesibini FETÖ’nün yaptığı gibi devletin yönetimini meşru olmayan yollarla ele geçirmek kullanmamaktadır. Ancak mantalite aynı olunca sonuç da benzer şekilde insanı kullanma şeklinde ortaya çıkmaktadır. Nitekim devletin imkânlarından yararlanma veya cemaat çıkarı için kullanma, bugün bütün örgütlü yapılarda az ya da çok mevcuttur. Devletin gücünü parsellemek isteyen yasal ya da yasal olmayan birçok yapı her zaman teyakkuz halinde beklemektedir.
Devletin meşru olan girişim ve hatta saldırılarla karşı karşıya kalmasını engellemenin yolu, hakkaniyeti ve adaleti hedefleyen, objektif, herkesin iyi niyetli insanların benimseyebilecekleri, hesabı sorula bilir şeffaf bir icraat ortaya koymaktır. Bu yapılmadığı sürece iştahı kabaran dinî ya da din dışı grupların devlet içerisinde konumlanma teşebbüslerinin devam etmesi kaçınılmazdır. FETÖ'nün acı bir tecrübeyle deşifre edilmesi, devletin kendi yapısını gözden geçirmesi için önemli bir nimettir. Evrensel ilkelere göre şekillenen ve insanı önemseyen bir devlet, gayrimeşru taleplerin peşinde olan grupların önünü tıkayacaktır. Dinin kişi ya da grup çıkarı için kullanılmasına mani olmak üzere insanları aydınlatma görevi ise bu alanda bilgi ve birikime sahip kurumların ve bu kurumlarda görev alan insanlarındır.