1963
yılında Erzurum’da doğdum. Üç yaşındayken Ankara’ya yerleşmişiz. İlk ve
ortaokulu Ankara’da okudum. Lise öğreniminin bir kısmını Ankara’da
okudum, diğer kısmını ise 1980 yılında Erzurum Endüstri Meslek
Lisesi’nde tamamladım. 1982 yılında Atatürk Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi’ne girerek 1987 yılında mezun oldum.
1985-1988
yılları arasında TEK’de teknisyen olarak çalıştım. 1988 yılında Atatürk
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Anabilim Dalına Araştırma
Görevlisi olarak girdim. Aynı yıl yüksek lisansa başladım ve “İslâm
Devletlerinde Emniyet Teşkilatı” konulu tezimi 1991 yılında bitirdim ve
doktoraya başlayarak, 1996 yılında “Gazneli Devleti Saray Teşkilatı”
konusuyla doktora tezini verdim.
1996
yılı sonunda Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve
Sanatları Bölümü İslam Tarihi Bilim Dalına Yardımcı Doçent olarak
atandım. 2004 yılında Doçent, 2009 yılında da Profesör oldum. Rektör
yardımcılığı (2013-2015 Ardahan Üniv.) Bölüm başkanlığı (2009-2012),
uzun süre Bölüm başkan yardımcılığı ve anabilim dalı başkanlığı
görevleri ile üniversite ve fakülte düzeyinde çok çeşitli komisyonlarda
görev aldım.
Halen
Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Anabilim dalında
çalışmaya devam etmekteyim, evli ve üç çocuk babasıyım. İngilizce,
Arapça ve Farsça biliyorum. Çalışma saham da; Siyer ve Hindistan-Türk
Tarihidir. Tarihçilik, tarih felsefesi, siyer ve ilahiyat çalışmalarını
ilgi alanı olarak görmekteyim.
Çalışma
ve ilgi sahamla ilgili yayımlamış makalelerle; kitaplarda bölüm, ulusal
ve uluslararası düzeyde tertiplenen sempozyum ve panellerde sunulmuş
çok sayıda tebliğim bulunmaktadır. Ayrıca ülkemizdeki çeşitli resmi
kurum ve STK’larda da birçok konferans verdim.
- Peki hocam, bize eğitim hayatınız ile ilgili bilgi verir misiniz?
Liseyi
sanat okulunda okudum ama imam hatip lisesi fark derslerini vererek
Yüksek İslam Enstitüsüne girmeyi de arzu ediyordum. Zaten o zaman iki
fakülteye girebiliyordum sanat okulu mezunu olarak. Biri Ankara
İlahiyat, diğeri de Erzurum İslami İlimler Fakültesi. Allah burayı
kısmet etti ve beni yeniden yaratsa yine ilahiyatçı olmayı isterim.
“İslâm
Devletlerinde Emniyet Teşkilatı” konulu tezimi 1991 yılında bitirdim,
1996 yılında da, “Gazneli Devleti Saray Teşkilatı” konusuyla doktora
tezini verdim. Fuat Köprülü’nün tarihçiliğini doçentlik çalışması
olarak, Hz. Peygamber’in Mekke dönemindeki ikinci beş yıllık dönemini de
profesörlük çalışması olarak hazırladım. Tüm bu hususlarla alakalı,
yayımlanmış, yayıma hazır ve hazırlamakta olduğum kitaplarım mevcuttur.
Allah sağlık ve ömür verirse yapmayı hedeflediğim çok şey var.
- Neden İslam Tarihi alanını ve akademisyenliği seçtiğinizi anlatır mısınız?
Öğrenciyken
TEK’te teknisyen olarak çalışıyordum dolayısıyla “ekmek kaygısı”
taşımıyordum. Üçüncü sınıfta yüksek lisans ve asistanlığa merak sardım.
Fakülte bitince asistanlık sınavına girdim ve ikinci girişimde kazandım.
İslam Tarihini, medeniyet ve müesseseler üzerinden sevdim ve arzu
ettim; arkası da geldi zaten. Ancak akademisyenlik, ilk başta hevesle
girdiğim ve alanda çalışmayı arzu ettiğim bir hedefti. Zamanla tutku ve
aşka dönüştü. Özellikle belirtmeliyim ki, hiç pişman olmadım ve ilk
günkü fakülteye girişimdeki heyecanım hiç eksilmedi. Ne kadar şükretsem
azdır. Bu tür bir çalışmanın zamanla, tabiatımla uyuştuğunu fark ettim.
Çünkü genelde toplumdan uzak olmayı ve kütüphanemde çalışmayı, çok şeye
tercih ettiğimi gördüm. Yani akademik çalışmaların ve bu ortamdaki
polemiklerin benim fıtratıma daha uygun olduğunu fark ettim. Allah
azmimi ve ihlasımı bozmasın diye dua ediyorum.
- Doktora yaparken yaşadığınız zorlukları anlatır mısınız?
Doktora
konumu “Gaznelilerde Devlet Teşkilatı” olarak belirlemiştik. Ancak konu
geniş olduğu için, sonuçta “Gaznelilerde Saray Teşkilatı” şeklinde,
yukarıdaki başlığın bir kısmıyla tezahür etti. Karşılaştığım zorluklar
içinde en önemli iki tanesinden bahsedeyim: Birincisi kaynaklara erişme
ki, şükür bugün neredeyse bu problem kalmadı ve ikincisi de dil
problemi. Halen daha dillere harcadığım zamana ve emeğime yanarım. Bu
kadar büyük emek karşısında elimde kalan az şey oldu. İngilizce, Arapça
ve Farsça konuşmak, anlamak, bu dillerle tebliğ sunup makale yazmak, çok
sıradan olmalıydı; olmadı işte. Bu işlere harcadığım emeği, okuma ve
araştırmaya harcayıp bir yandan da dil öğrenseydim, akademik açıdan şu
anda çok daha üst seviyelerde olurdum. Başkaları için bir şey demiyorum
ama kendim çok daha başka olurdum. Tabii bir de hafızlık, keşke tüm
ilahiyatçılar Hâfız-ı Kur’an olsak…
- Size göre Türkiye’de İslam Tarihi çalışmalarının ve İslam tarihçiliğinin geldiği seviye nedir? Çalışmalarda eksik bırakılan yönler nelerdir?
Eleştirel
düşünmenin olmadığı yerde asla bilim ve tefekkürün olamayacağına
inananlardanım. Bizde eleştirel düşünce, metot, felsefe ve sosyoloji
yanında tahlil, terkip ve çıkarım problemi de var. Bu durumun dikkatimi
çeken iki sebebi var: Birincisi interdisipliner okumama, diğeri de
sosyal bilimlerin yapısının farkında olmamak. Ben çoğu arkadaşımızda bu
eksiklikleri görürüm. Bizde bilgi var, Arapça var, her ikisi de bol.
Bunun sonucu ise maalesef, sadece malumatı toplamak, çevirip nakletmek
ve bu bilgilerin de doğruluğundan şüphe etmemek.
Bu,
seviye olarak geviş getirmek anlamına geliyor, yani yerimizde
sayıyoruz. Bu yüzden de, diğer İslami ilimlere alan katkımız olmuyor.
Çalışmalarda
eksik bırakılan husus -çoğunluk için kastediyorum- sosyal bilimsel
yaklaşımın çalışmalarımıza maalesef yansımamasıdır. Bilimsel
çalışmaların, klasik dönemlere ait olanlar da dahil, “din” olarak
algılanmasıdır.
- Hocam, geriye dönüp baktığınızda keşke şu konuyu çalışsaydım dediğiniz bir konu var mı?
Hayır,
yaptığım hiçbir şeyden pişmanlığım yok. Çalışmalarım bilhassa İslam
Tarihinin geneline yönelik. Metodoloji, Siyer, İslam tarihi, Türk
tarihi, kurumlar tarihi… Sadece diller açısından çok çok rahat olmayı
istedim. Yalnız benim çalışmalarım için yorucu ve kusur kabul edilebilen
bir hususu itiraf etmek isterim. O da alana yönelmiş olmamak. Çünkü
doktoram Gazneliler; oradan 1000 yıl atladım Fuat Köprülü’yü doçentlik
çalışması yaptım; oradan da atladım 1400 yıl geriye profesörlük
çalışması olarak Hz. Peygamber’in Mekke dönemini çalıştım. Bir alanda
derinleşmek daha doğru, ama kendi adıma pişmanlığım da yok. Çünkü Fuat
Köprülü’yü çalışmak metodolojik açıdan çok önemli oldu. Sonuçta dünyanın
en büyük tarihçilerinden birini tanıma ve tarihçiliği ondan öğrenmenin
büyük avantajını kazanıyorsunuz.
- İslam Tarihi alanında Yüksek Lisans ve Doktora yapan öğrencilere tavsiyeleriniz nelerdir?
Öncelikli
tavsiyem, akademik hedef dışında gözetledikleri bir gayeleri yoksa
biran önce lisansüstü çalışmayı bırakmalarıdır. Akademik dünya özel ve
önemli bir dünyadır. Burada “ekmek parası için” yani geçinme arzusuyla
bulunmak doğru ve yeterli değil. Bunun için daha basit ve daha az yorucu
işler yapılabilir. Diğer bir tavsiyem bilime ve sonucuna inanmalarıdır.
Bu durum aslında tüm ilahiyatçılar için de problem, yani onlar bilim,
araştırma ve elde ettikleri sonuçlara inanmak yerine, illa Gazali’ye,
Razi’ye, Elmalılı’ya ve Sait Nursi’ye inanmaya çalışmaktadırlar. Onlara
inanmaktan kastım, onlarda yazanları “mutlak doğru” kabul ederek
kendilerinin doğru olarak elde ettiklerini bırakıp onları tercih
etmeleridir. Hem de hiçbir ilmi gerekçe olmaksızın. Bunu uzatmanın ve
örneklemenin yeri burası değil, ancak çok sayıda örnek bulabiliriz.
Halbuki bizim avantajımız, önümüzdeki bu büyük alimler ve onların
çalışmalarıdır. Bizler onlar sayesinde ve onların eserleriyle geldiğimiz
bu günü daha ileri götürmek durumundayız. Bu yüzden bize düşen, onları
aşmak ve onların bıraktıkları yerden günümüzün soru ve sorunlarına çözüm
bulmaktır. Son olarak söyleyeceğim husus, mutlaka bir alana yönelmeleri
ve orada derinleşmeye çalışmalarıdır. Tabii bunu interdisipliner okuma
ve sosyal bilimleri de gözeterek yapmalarıdır.
- Sizce öğrenciler tez konusu seçerken nelere dikkat etmeliler? İyi bir tez nasıl yazılır?
Tez
konusu hatta çalışma alanı, mesleğiniz, eviniz ve çocuğunuz gibidir.
Sevmediğiniz ve zorla evlendirildiğiniz bir eşiniz, istemeden girdiğiniz
bir işiniz ve çevreniz varsa ve onlarla birlikte olmak size ne kadar
zor ve hor gelirse, akademik çalışma da böyledir. Sonuçta kucağınıza
aldığınız bir çocuğunuz olan tez, bütün kemal ve kusurlarıyla sizin
ölünceye kadar da sırtınızda. Bu bir kambur ve ur olabildiği gibi gurur
kaynağı ve yetişmenin en önemli bir basamağı da olabilir.
Bu
yüzden mutlaka istenen, sevilen bir alana girilmeli ve mutlaka
problemli gördüğünüz, severek çalışacağınız bir konuya yönelmelisiniz.
Bunun için kaynak, kaynak dil ve İngilizce için gerekli her türlü emeği
sarfetmekten ve masraftan kaçınılmamalıdır. Burada ihmal edilmemesi
gereken diğer husus, yukarıda değindiğim gibi, metodoloji, sosyal
bilimler ile araştırma azmi ve inancıdır.
Diğer
önemli bir konuda danışman hocadır. Hatta ben danışmanı, alan ve tez
konusundan da öncelikli ve önemli görenlerdenim. Öğrenci alanını ve
tezini belirlemeden önce, hocayı belirlemeli, gerçekten anlaşıp yol
göstereceğine inanacağı ve bilhassa çalışmayı hedeflediği alanda çalışan
hocayla beraber olmayı en önemli hedef görmelidir. Çünkü bilmeli ki,
bilhassa doktora danışmanının, aslında ömrünün sonuna kadar gurur ve
mahcubiyet duyacağı bir isim olabileceği gibi, bilimsel altyapıyı veren
ve ömrünün sonuna kadar da bu hususta etkili olan isim olduğunu
unutmamalıdır.
İyi
bir tez nasıl yazılır kısmına gelince, benim en beceremediğim ve
zorlandığım husus, yazma konusudur. Keşke bu hususta bir kurs alıp
profesyonelliği öğrenseydik. Burada roman ve edebiyat klasiklerini
okumanın, yazı ve üslup kazandıracağına inanıyorum. Bunu bilhassa
öğrencilik, olmazsa yüksek lisans dönemlerinde, hızla ve profesyonelliğe
yönelik olarak yani planlı ve programlı bir şekilde yapmalıdır.
İnterdisipliner yönelmeyle, alana tam hakimiyetle ve iyi örnekleri
görerek, bilerek, ona nüfuz ederek ve gerekirse taklit ederek
yazmalıdır.
Değerli vaktinizi bize ayırdığınız için teşekkür ederiz…