7 Aralık 2016 Çarşamba

Prof. Dr. Hanefi Palabıyık'la Röportaj

Merhaba Hocam, Türkiye’de İslam Tarihi denilince akla gelen önemli isimlerden birisiniz. Peki, M. Hanefi PALABIYIK kimdir? Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?
1963 yılında Erzurum’da doğdum. Üç yaşındayken Ankara’ya yerleşmişiz. İlk ve ortaokulu Ankara’da okudum. Lise öğreniminin bir kısmını Ankara’da okudum, diğer kısmını ise 1980 yılında Erzurum Endüstri Meslek Lisesi’nde tamamladım. 1982 yılında Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne girerek 1987 yılında mezun oldum.
1985-1988 yılları arasında TEK’de teknisyen olarak çalıştım. 1988 yılında Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Anabilim Dalına Araştırma Görevlisi olarak girdim. Aynı yıl yüksek lisansa başladım ve “İslâm Devletlerinde Emniyet Teşkilatı” konulu tezimi 1991 yılında bitirdim ve doktoraya başlayarak, 1996 yılında “Gazneli Devleti Saray Teşkilatı” konusuyla doktora tezini verdim.
1996 yılı sonunda Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü İslam Tarihi Bilim Dalına Yardımcı Doçent olarak atandım. 2004 yılında Doçent, 2009 yılında da Profesör oldum. Rektör yardımcılığı (2013-2015 Ardahan Üniv.) Bölüm başkanlığı (2009-2012), uzun süre Bölüm başkan yardımcılığı ve anabilim dalı başkanlığı görevleri ile üniversite ve fakülte düzeyinde çok çeşitli komisyonlarda görev aldım.
Halen Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Anabilim dalında çalışmaya devam etmekteyim, evli ve üç çocuk babasıyım. İngilizce, Arapça ve Farsça biliyorum. Çalışma saham da; Siyer ve Hindistan-Türk Tarihidir. Tarihçilik, tarih felsefesi, siyer ve ilahiyat çalışmalarını ilgi alanı olarak görmekteyim.
Çalışma ve ilgi sahamla ilgili yayımlamış makalelerle; kitaplarda bölüm, ulusal ve uluslararası düzeyde tertiplenen sempozyum ve panellerde sunulmuş çok sayıda tebliğim bulunmaktadır. Ayrıca ülkemizdeki çeşitli resmi kurum ve STK’larda da birçok konferans verdim.
 
  1. Peki hocam, bize eğitim hayatınız ile ilgili bilgi verir misiniz?
Liseyi sanat okulunda okudum ama imam hatip lisesi fark derslerini vererek Yüksek İslam Enstitüsüne girmeyi de arzu ediyordum. Zaten o zaman iki fakülteye girebiliyordum sanat okulu mezunu olarak. Biri Ankara İlahiyat, diğeri de Erzurum İslami İlimler Fakültesi. Allah burayı kısmet etti ve beni yeniden yaratsa yine ilahiyatçı olmayı isterim.
“İslâm Devletlerinde Emniyet Teşkilatı” konulu tezimi 1991 yılında bitirdim, 1996 yılında da, “Gazneli Devleti Saray Teşkilatı” konusuyla doktora tezini verdim. Fuat Köprülü’nün tarihçiliğini doçentlik çalışması olarak, Hz. Peygamber’in Mekke dönemindeki ikinci beş yıllık dönemini de profesörlük çalışması olarak hazırladım. Tüm bu hususlarla alakalı, yayımlanmış, yayıma hazır ve hazırlamakta olduğum kitaplarım mevcuttur. Allah sağlık ve ömür verirse yapmayı hedeflediğim çok şey var.
 
  1. Neden İslam Tarihi alanını ve akademisyenliği seçtiğinizi anlatır mısınız?
Öğrenciyken TEK’te teknisyen olarak çalışıyordum dolayısıyla “ekmek kaygısı” taşımıyordum. Üçüncü sınıfta yüksek lisans ve asistanlığa merak sardım. Fakülte bitince asistanlık sınavına girdim ve ikinci girişimde kazandım. İslam Tarihini, medeniyet ve müesseseler üzerinden sevdim ve arzu ettim; arkası da geldi zaten. Ancak akademisyenlik, ilk başta hevesle girdiğim ve alanda çalışmayı arzu ettiğim bir hedefti. Zamanla tutku ve aşka dönüştü. Özellikle belirtmeliyim ki, hiç pişman olmadım ve ilk günkü fakülteye girişimdeki heyecanım hiç eksilmedi. Ne kadar şükretsem azdır. Bu tür bir çalışmanın zamanla, tabiatımla uyuştuğunu fark ettim. Çünkü genelde toplumdan uzak olmayı ve kütüphanemde çalışmayı, çok şeye tercih ettiğimi gördüm. Yani akademik çalışmaların ve bu ortamdaki polemiklerin benim fıtratıma daha uygun olduğunu fark ettim. Allah azmimi ve ihlasımı bozmasın diye dua ediyorum.
 
  1. Doktora yaparken yaşadığınız zorlukları anlatır mısınız?
Doktora konumu “Gaznelilerde Devlet Teşkilatı” olarak belirlemiştik. Ancak konu geniş olduğu için, sonuçta “Gaznelilerde Saray Teşkilatı” şeklinde, yukarıdaki başlığın bir kısmıyla tezahür etti. Karşılaştığım zorluklar içinde en önemli iki tanesinden bahsedeyim: Birincisi kaynaklara erişme ki, şükür bugün neredeyse bu problem kalmadı ve ikincisi de dil problemi. Halen daha dillere harcadığım zamana ve emeğime yanarım. Bu kadar büyük emek karşısında elimde kalan az şey oldu. İngilizce, Arapça ve Farsça konuşmak, anlamak, bu dillerle tebliğ sunup makale yazmak, çok sıradan olmalıydı; olmadı işte. Bu işlere harcadığım emeği, okuma ve araştırmaya harcayıp bir yandan da dil öğrenseydim, akademik açıdan şu anda çok daha üst seviyelerde olurdum. Başkaları için bir şey demiyorum ama kendim çok daha başka olurdum. Tabii bir de hafızlık, keşke tüm ilahiyatçılar Hâfız-ı Kur’an olsak…
 
  1. Size göre Türkiye’de İslam Tarihi çalışmalarının ve İslam tarihçiliğinin geldiği seviye nedir? Çalışmalarda eksik bırakılan yönler nelerdir?
Eleştirel düşünmenin olmadığı yerde asla bilim ve tefekkürün olamayacağına inananlardanım. Bizde eleştirel düşünce, metot, felsefe ve sosyoloji yanında tahlil, terkip ve çıkarım problemi de var. Bu durumun dikkatimi çeken iki sebebi var: Birincisi interdisipliner okumama, diğeri de sosyal bilimlerin yapısının farkında olmamak. Ben çoğu arkadaşımızda bu eksiklikleri görürüm. Bizde bilgi var, Arapça var, her ikisi de bol. Bunun sonucu ise maalesef, sadece malumatı toplamak, çevirip nakletmek ve bu bilgilerin de doğruluğundan şüphe etmemek.
Bu, seviye olarak geviş getirmek anlamına geliyor, yani yerimizde sayıyoruz. Bu yüzden de, diğer İslami ilimlere alan katkımız olmuyor.
Çalışmalarda eksik bırakılan husus -çoğunluk için kastediyorum- sosyal bilimsel yaklaşımın çalışmalarımıza maalesef yansımamasıdır. Bilimsel çalışmaların, klasik dönemlere ait olanlar da dahil, “din” olarak algılanmasıdır.
 
  1. Hocam, geriye dönüp baktığınızda keşke şu konuyu çalışsaydım dediğiniz bir konu var mı?
Hayır, yaptığım hiçbir şeyden pişmanlığım yok. Çalışmalarım bilhassa İslam Tarihinin geneline yönelik. Metodoloji, Siyer, İslam tarihi, Türk tarihi, kurumlar tarihi… Sadece diller açısından çok çok rahat olmayı istedim. Yalnız benim çalışmalarım için yorucu ve kusur kabul edilebilen bir hususu itiraf etmek isterim. O da alana yönelmiş olmamak. Çünkü doktoram Gazneliler; oradan 1000 yıl atladım Fuat Köprülü’yü doçentlik çalışması yaptım; oradan da atladım 1400 yıl geriye profesörlük çalışması olarak Hz. Peygamber’in Mekke dönemini çalıştım. Bir alanda derinleşmek daha doğru, ama kendi adıma pişmanlığım da yok. Çünkü Fuat Köprülü’yü çalışmak metodolojik açıdan çok önemli oldu. Sonuçta dünyanın en büyük tarihçilerinden birini tanıma ve tarihçiliği ondan öğrenmenin büyük avantajını kazanıyorsunuz.
 
  1. İslam Tarihi alanında Yüksek Lisans ve Doktora yapan öğrencilere tavsiyeleriniz nelerdir?
Öncelikli tavsiyem, akademik hedef dışında gözetledikleri bir gayeleri yoksa biran önce lisansüstü çalışmayı bırakmalarıdır. Akademik dünya özel ve önemli bir dünyadır. Burada “ekmek parası için” yani geçinme arzusuyla bulunmak doğru ve yeterli değil. Bunun için daha basit ve daha az yorucu işler yapılabilir. Diğer bir tavsiyem bilime ve sonucuna inanmalarıdır. Bu durum aslında tüm ilahiyatçılar için de problem, yani onlar bilim, araştırma ve elde ettikleri sonuçlara inanmak yerine, illa Gazali’ye, Razi’ye, Elmalılı’ya ve Sait Nursi’ye inanmaya çalışmaktadırlar. Onlara inanmaktan kastım, onlarda yazanları “mutlak doğru” kabul ederek kendilerinin doğru olarak elde ettiklerini bırakıp onları tercih etmeleridir. Hem de hiçbir ilmi gerekçe olmaksızın. Bunu uzatmanın ve örneklemenin yeri burası değil, ancak çok sayıda örnek bulabiliriz. Halbuki bizim avantajımız, önümüzdeki bu büyük alimler ve onların çalışmalarıdır. Bizler onlar sayesinde ve onların eserleriyle geldiğimiz bu günü daha ileri götürmek durumundayız. Bu yüzden bize düşen, onları aşmak ve onların bıraktıkları yerden günümüzün soru ve sorunlarına çözüm bulmaktır. Son olarak söyleyeceğim husus, mutlaka bir alana yönelmeleri ve orada derinleşmeye çalışmalarıdır. Tabii bunu interdisipliner okuma ve sosyal bilimleri de gözeterek yapmalarıdır.
 
  1. Sizce öğrenciler tez konusu seçerken nelere dikkat etmeliler? İyi bir tez nasıl yazılır?
Tez konusu hatta çalışma alanı, mesleğiniz, eviniz ve çocuğunuz gibidir. Sevmediğiniz ve zorla evlendirildiğiniz bir eşiniz, istemeden girdiğiniz bir işiniz ve çevreniz varsa ve onlarla birlikte olmak size ne kadar zor ve hor gelirse, akademik çalışma da böyledir. Sonuçta kucağınıza aldığınız bir çocuğunuz olan tez, bütün kemal ve kusurlarıyla sizin ölünceye kadar da sırtınızda. Bu bir kambur ve ur olabildiği gibi gurur kaynağı ve yetişmenin en önemli bir basamağı da olabilir.
Bu yüzden mutlaka istenen, sevilen bir alana girilmeli ve mutlaka problemli gördüğünüz, severek çalışacağınız bir konuya yönelmelisiniz. Bunun için kaynak, kaynak dil ve İngilizce için gerekli her türlü emeği sarfetmekten ve masraftan kaçınılmamalıdır. Burada ihmal edilmemesi gereken diğer husus, yukarıda değindiğim gibi, metodoloji, sosyal bilimler ile araştırma azmi ve inancıdır.
Diğer önemli bir konuda danışman hocadır. Hatta ben danışmanı, alan ve tez konusundan da öncelikli ve önemli görenlerdenim. Öğrenci alanını ve tezini belirlemeden önce, hocayı belirlemeli, gerçekten anlaşıp yol göstereceğine inanacağı ve bilhassa çalışmayı hedeflediği alanda çalışan hocayla beraber olmayı en önemli hedef görmelidir. Çünkü bilmeli ki, bilhassa doktora danışmanının, aslında ömrünün sonuna kadar gurur ve mahcubiyet duyacağı bir isim olabileceği gibi, bilimsel altyapıyı veren ve ömrünün sonuna kadar da bu hususta etkili olan isim olduğunu unutmamalıdır.
İyi bir tez nasıl yazılır kısmına gelince, benim en beceremediğim ve zorlandığım husus, yazma konusudur. Keşke bu hususta bir kurs alıp profesyonelliği öğrenseydik. Burada roman ve edebiyat klasiklerini okumanın, yazı ve üslup kazandıracağına inanıyorum. Bunu bilhassa öğrencilik, olmazsa yüksek lisans dönemlerinde, hızla ve profesyonelliğe yönelik olarak yani planlı ve programlı bir şekilde yapmalıdır. İnterdisipliner yönelmeyle, alana tam hakimiyetle ve iyi örnekleri görerek, bilerek, ona nüfuz ederek ve gerekirse taklit ederek yazmalıdır.
 
Değerli vaktinizi bize ayırdığınız için teşekkür ederiz…

Yazarlar