Yazar: Adnan
Demircan
Beyan Yayınları, İstanbul 2013, 3. Baskı, 240
sayfa
Tanıtım/Değerlendirme: Edip AKYOL
Hocamız
kitabın önsüzünde, Sahip olduğu
dinî, siyasî, kültürel ve sosyal kimliğin Hz. Ali’yi etkisi günümüze kadar
devam eden önemli simalardan biri haline getirdiğini vurgulayarak, bu nedenle
Hz. Ali’nin farklı kimliklere ve kişiliklere sahip biri olarak tasvir edilmesini,
farklı dinî ve siyasî akımların birbiriyle çelişen Aliler tahayyül etmelerini
garipsememek gerektiğini, ayrıca Hz. Ali’nin bazen bir sufî, bazen bir
cengâver, bazen bir mitoloji kahramanı olarak tasavvur edildiğini, hatta bazen
ilahlaştırılabildiğini altını çizmiştir.
Bu kitapta ele alınan konular, Hz. Ali’nin
tarihî kişiliği dikkate alınarak incelenmiş ve ehl-i beyt (ehlu’l-beyt)
tamlamasının siyasal tartışmalarda bir meşruiyet dayanağı olarak yer alması ve
bu anlayış üzerinde Arap geleneğinin etkisi irdelenmiştir. Çalışmada, Şîa’nın
itikadî mezhep haline geldiği dönemdeki gelişmeler değil, büyük ölçüde bir
siyasî hareket olarak ehl-i beyt taraftarlığı anlamında varlığını sürdürdüğü
dönem dikkate alınmıştır.
Demircan hocamız, Ehl-i Beyt
tamlamasının, Şiiliğin temel görüşlerinden olan imamet anlayışı açısından, imamların
kim olduklarını belirlemek için hayati öneme sahip kavramlardan biri olduğunun
altını çizmiştir.
Öte yandan siyasi bir hareket
olarak Şiiliğin, Ali taraftarlığı (Şi’atu Alî) şeklinde Hz. Peygamber’in (s)
vefatından hemen sonra ortaya çıktığı, daha sonraki yıllarda birçok etkenle
birlikte itikadi bir mahiyete bürünse de bu dönemin yaklaşık bir asır sürdüğü
belirtilmiştir. Bununla birlikte ilk Harici ve Şii hareketlere bakıldığında,
hareketlerin gücünü Mekkeli ve Medineli Müslümanlardan değil, bedevîlikten
hadâriliğe geçiş süreci yaşayan kabilelerin oluşturduğu vurgulanmıştır (s.
14-15).
Daha sonra Ehl-i Beyt
tamlamasının anlamı ve kapsamına dair geniş bilgilerin yer aldığı bu bölümde
hocamız önemli noktalara dikkat çekerek, Ehl-i Beyt tamlamasının kavramlaşma
sürecinin siyasi ve ekonomik boyutu üzerinde de durulmuş ve Ehl-i Beyte
mensubiyetin sadece iktidara talip olma hakkını beraberinde getirmediği, aynı
zamanda Müslümanlar nazarında prestij elde etme ve devletin ekonomik
imkânlarından yararlanma gibi ayrıcalıklar da sağladığının altını çizmiştir (s.
25). Bununla birlikte, zaman zaman Hz. Peygamber’in (s) ehl-i beytinden olmanın
dini yönüne de vurgu yapıldığı ve bunun siyasi emeller için kullanılma
koşullarının da bulunduğu belirtilmiştir (s. 46).
“Hz. Ali’nin Belli Başlı Siyasi Gelişmelere
Bakışı” bölümünde,
Nehcü’l-Belâğa (Hz. Ali’nin konuşmaları, Mektupları ve Hikmetli Sözleri)’da yer
alan konuşma ve mektuplardan hareketle Hz. Ali’nin yaşadığı dönemde meydana
gelen hadiselere bakışı üzerinde durulmuş, Hz. Ali’nin siyasi hakları, ilk üç
halifenin iktidarı, biatine karşı çıkan ve Cemel’de çatıştığı muhalifler,
Muaviye ve yandaşları ile Hariciler hakkındaki görüşleri etrafında
şekillenmiştir (s. 47-88).
“Hz. Ali Döneminde İslam Toplumunda Siyaset” bölümünde, Hz. Ali’nin iktidar yılları, 30 yıl
kadar süren Râşid Halifeler döneminin yaklaşık dört buçuk yıl (35-40/656-661)
en karışık dönemi olduğu belirtilmiş, Hz. Osman’ın katli ve Hz. Ali’nin
hilafete geliş şeklinin daha sonra kendisine muhalif olanlar tarafından
aleyhine kullanıldığı vurgulanmıştır (s. 89).
Bu dönemde, ortaya çıkan
siyasi yelpaze incelendiğinde, Hz. Ali’nin yanında daha çok muhaliflerin ve
özellikle de selefi Hz. Osman’ın icraatlarından memnun olmayıp mağduriyet
duygusu içinde olanların yer aldığının altı çizilmiştir (s. 93).
Bununla birlikte, İslam’ın,
kabilenin etkisini önemli ölçüde zayıflatmış olsa da tamamen yok etmediği,
hatta Hz. Peygamber’in (s) vefatının ardından ortaya çıkan gelişmelerin, kabile
ilişkilerinin öne çıkması sonucunu doğurduğu belirtilmiş ve bu dönemde tavır
belirlemede kişisel çıkarların da zikredilmesi gereken bir belirleyici
olduğunun altı çizilmiştir (s. 95-96).
Ayrıca bu bölümde Hz. Ali
döneminin en çok tartışılan Hz. Osman’ın öldürülmesi ve Hz. Osman’ın kanını
talep etme hakkına kimin sahip olduğu meselesi, dine aykırı icraatlar ortaya
koyan yöneticinin durumunun ne olacağı gibi konular üzerinde durulmuş ve bu dönemde
ortaya çıkan siyasi gelişmelerin sadece birer siyasi olay olarak kalmadığı,
genellikle dini bağlamda ve dini naslar kullanılarak tartışma konusu
yapıldığının da altı çizilmiştir. Neticede Hz. Ali döneminin yoğun siyasi
çalkantılarla geçtiği ve siyasi gerilimin dönemin zihin dünyası üzerinde önemli
etkiler bıraktığı, Cemel, Sıffîn ve Nehrevan savaşları etrafında çıkan
tartışmaların, fikri hayatın en önemli tartışma konularını şekillendirdiği
vurgulanmıştır (s. 107-114).
“Ehl-i Sünnet’in Tarih Okuma Biçimi” ele alındığı bölümde, İdeolojilere, dinlere ve
mezheplere mensup insanların tarihî hâdiseleri kendi zaviyelerinden anlayıp
değerlendirdikleri ve anlattıkları vurgulanarak, Müslümanların büyük çoğunluğu
tarafından benimsenen Ehl-i Sünnet mezhebinin de zamanla, mezhebin genel
anlayışına uygun olarak hâdiseleri okuma biçimi geliştirdiği ifade edilmiştir
(s. 143).
Hocamız, kitaplarımızda hemen
göze çarpan önemli bir özelliğin, müelliflerimizin, dini değerlerin zarar
görebileceği kaygısından dolayı, diğer mezhep mensuplarına cevap verme gayreti
içinde olduklarını, Ehl-i Sünnet’te, Râşid Halifeler dönemindeki tarihî
gelişmeleri vuku bulduğu haliyle meşrulaştırma ve tarihi, bu minval üzere okuma
anlayışının kendisini gösterdiğini, ancak bu yaklaşımdan Emevîler’in
yararlanmadığını belirtmiştir. Sonuçta, Ehl-i Sünnet’in Râşid Halifeler
dönemini, zaman içinde oluşturulan çerçevenin dışına çıkmayacak şekilde
okuduğunu, bir bakıma tarihi, mezhebin inanç prensipleri doğrultusunda tasvir
ettiğini vurgulamıştır (s. 176-179).
Harici, Şiî ve Sünnî Tarih Okumalarına da yer veren hocamız, bir mezhebe ya da
İdeolojiye mensup insanların tarihî hâdiseleri kendi zaviyelerinden
değerlendirdiklerinin altını çizmiştir. Netice itibariyle anlatılanların,
farklı mezheplere mensup insanların aynı olayları ele almış olsalar da
hâdiseleri kendi görüşlerine ve mezheplerinin genel yaklaşımına uygun olarak
değerlendirdiklerini, gösterdiğini vurgulamıştır (s. 181-206).
Son olarak, Hz. Ali Dönemi Uygulamalarının İmam
Şafiî’nin Âsilerle ilgili Görüşlerine Etkisi bölümünde İmam Şafiî’nin
görüşlerine genişçe yer verilerek, İmam Şafiî’nin, tevil sebebiyle
ayaklananlara karşı takınılacak tutumun sıradan suçlularla bir tutulamayacağını
ortaya koyduğu, öncelikle fiili bir ayaklanmaya dönüşmeyen görüş
farklılıklarına karşı eyleme geçilmesini doğru bulmadığını, ancak görüş
farklılığı başkaldırıya dönüşmüşse, Kur’an’a göre onların itaate çağrılmaları,
itaat etmemeleri durumunda ise onlarla savaşılması gerektiği ortaya konmuştur.
Sonuç olarak, “Hz. Ali Dönemi
ve Ehl-i Beyt” isimli bu çalışmasıyla Adnan DEMİRCAN hocamız önemli bilgi ve
değerlendirmelere yer vermiştir. Ayrıca, sadece bir mezhebin görüşlerine bağlı
kalınarak değil de, Harici, Şiî ve Sünnî’lerin hâdiselere yaklaşım şekillerine
yer vererek ele alması, eseri diğer benzerlerinden ayıran en önemli
özelliğidir.
0 yorum:
Yorum Gönder