9 Ocak 2018 Salı

Kitap Tanıtımı: Hz. Ali Dönemi ve Ehl-i Beyt

Hz. Ali Dönemi ve Ehl-i Beyt
Yazar: Adnan Demircan
Beyan Yayınları, İstanbul 2013, 3. Baskı, 240 sayfa

       Tanıtım/Değerlendirme: Edip AKYOL

Ehl-i Beyt, İslam Tarihinde, anlamı, mahiyeti ve kapsamı en çok tartışılan kavramlardan biridir. Çeşitli dini ve siyasi gruplar bu kavrama farklı anlamlar yüklemiş, her grup kavramın içini kendi iddialarına uygun olarak doldurmaya çalışmıştır. Kendilerini Ehl-i Beyt ile ilişkilendiren kişi ya da kişiler, İslam tarihi boyunca gündemde önemli bir yere sahip olmuşlardır. Bugün hala Müslümanlar arasında saygı celp ettiğini görmek mümkündür

Hocamız kitabın önsüzünde, Sahip olduğu dinî, siyasî, kültürel ve sosyal kimliğin Hz. Ali’yi etkisi günümüze kadar devam eden önemli simalardan biri haline getirdiğini vurgulayarak, bu nedenle Hz. Ali’nin farklı kimliklere ve kişiliklere sahip biri olarak tasvir edilmesini, farklı dinî ve siyasî akımların birbiriyle çelişen Aliler tahayyül etmelerini garipsememek gerektiğini, ayrıca Hz. Ali’nin bazen bir sufî, bazen bir cengâver, bazen bir mitoloji kahramanı olarak tasavvur edildiğini, hatta bazen ilahlaştırılabildiğini altını çizmiştir.

 Bu kitapta ele alınan konular, Hz. Ali’nin tarihî kişiliği dikkate alınarak incelenmiş ve ehl-i beyt (ehlu’l-beyt) tamlamasının siyasal tartışmalarda bir meşruiyet dayanağı olarak yer alması ve bu anlayış üzerinde Arap geleneğinin etkisi irdelenmiştir. Çalışmada, Şîa’nın itikadî mezhep haline geldiği dönemdeki gelişmeler değil, büyük ölçüde bir siyasî hareket olarak ehl-i beyt taraftarlığı anlamında varlığını sürdürdüğü dönem dikkate alınmıştır.

Demircan hocamız, Ehl-i Beyt tamlamasının, Şiiliğin temel görüşlerinden olan imamet anlayışı açısından, imamların kim olduklarını belirlemek için hayati öneme sahip kavramlardan biri olduğunun altını çizmiştir.
Öte yandan siyasi bir hareket olarak Şiiliğin, Ali taraftarlığı (Şi’atu Alî) şeklinde Hz. Peygamber’in (s) vefatından hemen sonra ortaya çıktığı, daha sonraki yıllarda birçok etkenle birlikte itikadi bir mahiyete bürünse de bu dönemin yaklaşık bir asır sürdüğü belirtilmiştir. Bununla birlikte ilk Harici ve Şii hareketlere bakıldığında, hareketlerin gücünü Mekkeli ve Medineli Müslümanlardan değil, bedevîlikten hadâriliğe geçiş süreci yaşayan kabilelerin oluşturduğu vurgulanmıştır (s. 14-15).

Daha sonra Ehl-i Beyt tamlamasının anlamı ve kapsamına dair geniş bilgilerin yer aldığı bu bölümde hocamız önemli noktalara dikkat çekerek, Ehl-i Beyt tamlamasının kavramlaşma sürecinin siyasi ve ekonomik boyutu üzerinde de durulmuş ve Ehl-i Beyte mensubiyetin sadece iktidara talip olma hakkını beraberinde getirmediği, aynı zamanda Müslümanlar nazarında prestij elde etme ve devletin ekonomik imkânlarından yararlanma gibi ayrıcalıklar da sağladığının altını çizmiştir (s. 25). Bununla birlikte, zaman zaman Hz. Peygamber’in (s) ehl-i beytinden olmanın dini yönüne de vurgu yapıldığı ve bunun siyasi emeller için kullanılma koşullarının da bulunduğu belirtilmiştir (s. 46).

“Hz. Ali’nin Belli Başlı Siyasi Gelişmelere Bakışı” bölümünde, Nehcü’l-Belâğa (Hz. Ali’nin konuşmaları, Mektupları ve Hikmetli Sözleri)’da yer alan konuşma ve mektuplardan hareketle Hz. Ali’nin yaşadığı dönemde meydana gelen hadiselere bakışı üzerinde durulmuş, Hz. Ali’nin siyasi hakları, ilk üç halifenin iktidarı, biatine karşı çıkan ve Cemel’de çatıştığı muhalifler, Muaviye ve yandaşları ile Hariciler hakkındaki görüşleri etrafında şekillenmiştir (s. 47-88).

“Hz. Ali Döneminde İslam Toplumunda Siyaset” bölümünde, Hz. Ali’nin iktidar yılları, 30 yıl kadar süren Râşid Halifeler döneminin yaklaşık dört buçuk yıl (35-40/656-661) en karışık dönemi olduğu belirtilmiş, Hz. Osman’ın katli ve Hz. Ali’nin hilafete geliş şeklinin daha sonra kendisine muhalif olanlar tarafından aleyhine kullanıldığı vurgulanmıştır (s. 89).
Bu dönemde, ortaya çıkan siyasi yelpaze incelendiğinde, Hz. Ali’nin yanında daha çok muhaliflerin ve özellikle de selefi Hz. Osman’ın icraatlarından memnun olmayıp mağduriyet duygusu içinde olanların yer aldığının altı çizilmiştir (s. 93).
Bununla birlikte, İslam’ın, kabilenin etkisini önemli ölçüde zayıflatmış olsa da tamamen yok etmediği, hatta Hz. Peygamber’in (s) vefatının ardından ortaya çıkan gelişmelerin, kabile ilişkilerinin öne çıkması sonucunu doğurduğu belirtilmiş ve bu dönemde tavır belirlemede kişisel çıkarların da zikredilmesi gereken bir belirleyici olduğunun altı çizilmiştir (s. 95-96).

Ayrıca bu bölümde Hz. Ali döneminin en çok tartışılan Hz. Osman’ın öldürülmesi ve Hz. Osman’ın kanını talep etme hakkına kimin sahip olduğu meselesi, dine aykırı icraatlar ortaya koyan yöneticinin durumunun ne olacağı gibi konular üzerinde durulmuş ve bu dönemde ortaya çıkan siyasi gelişmelerin sadece birer siyasi olay olarak kalmadığı, genellikle dini bağlamda ve dini naslar kullanılarak tartışma konusu yapıldığının da altı çizilmiştir. Neticede Hz. Ali döneminin yoğun siyasi çalkantılarla geçtiği ve siyasi gerilimin dönemin zihin dünyası üzerinde önemli etkiler bıraktığı, Cemel, Sıffîn ve Nehrevan savaşları etrafında çıkan tartışmaların, fikri hayatın en önemli tartışma konularını şekillendirdiği vurgulanmıştır (s. 107-114).

“Ehl-i Sünnet’in Tarih Okuma Biçimi” ele alındığı bölümde, İdeolojilere, dinlere ve mezheplere mensup insanların tarihî hâdiseleri kendi zaviyelerinden anlayıp değerlendirdikleri ve anlattıkları vurgulanarak, Müslümanların büyük çoğunluğu tarafından benimsenen Ehl-i Sünnet mezhebinin de zamanla, mezhebin genel anlayışına uygun olarak hâdiseleri okuma biçimi geliştirdiği ifade edilmiştir (s. 143).

Hocamız, kitaplarımızda hemen göze çarpan önemli bir özelliğin, müelliflerimizin, dini değerlerin zarar görebileceği kaygısından dolayı, diğer mezhep mensuplarına cevap verme gayreti içinde olduklarını, Ehl-i Sünnet’te, Râşid Halifeler dönemindeki tarihî gelişmeleri vuku bulduğu haliyle meşrulaştırma ve tarihi, bu minval üzere okuma anlayışının kendisini gösterdiğini, ancak bu yaklaşımdan Emevîler’in yararlanmadığını belirtmiştir. Sonuçta, Ehl-i Sünnet’in Râşid Halifeler dönemini, zaman içinde oluşturulan çerçevenin dışına çıkmayacak şekilde okuduğunu, bir bakıma tarihi, mezhebin inanç prensipleri doğrultusunda tasvir ettiğini vurgulamıştır (s. 176-179).

Harici, Şiî ve Sünnî Tarih Okumalarına da yer veren hocamız, bir mezhebe ya da İdeolojiye mensup insanların tarihî hâdiseleri kendi zaviyelerinden değerlendirdiklerinin altını çizmiştir. Netice itibariyle anlatılanların, farklı mezheplere mensup insanların aynı olayları ele almış olsalar da hâdiseleri kendi görüşlerine ve mezheplerinin genel yaklaşımına uygun olarak değerlendirdiklerini, gösterdiğini vurgulamıştır (s. 181-206).

Son olarak, Hz. Ali Dönemi Uygulamalarının İmam Şafiî’nin Âsilerle ilgili Görüşlerine Etkisi bölümünde İmam Şafiî’nin görüşlerine genişçe yer verilerek, İmam Şafiî’nin, tevil sebebiyle ayaklananlara karşı takınılacak tutumun sıradan suçlularla bir tutulamayacağını ortaya koyduğu, öncelikle fiili bir ayaklanmaya dönüşmeyen görüş farklılıklarına karşı eyleme geçilmesini doğru bulmadığını, ancak görüş farklılığı başkaldırıya dönüşmüşse, Kur’an’a göre onların itaate çağrılmaları, itaat etmemeleri durumunda ise onlarla savaşılması gerektiği ortaya konmuştur.

Sonuç olarak, “Hz. Ali Dönemi ve Ehl-i Beyt” isimli bu çalışmasıyla Adnan DEMİRCAN hocamız önemli bilgi ve değerlendirmelere yer vermiştir. Ayrıca, sadece bir mezhebin görüşlerine bağlı kalınarak değil de, Harici, Şiî ve Sünnî’lerin hâdiselere yaklaşım şekillerine yer vererek ele alması, eseri diğer benzerlerinden ayıran en önemli özelliğidir.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar