Zehebî’nin Tarih Tenkid Metodu Ve
Tarihçiliği
İslam
Tarihçileri arasında olayların toplanmasında gösterdiği dikkat ve özenle
tanınan Zehebî, kendini özellikle tarih ve hadis öğrenimine vermiştir.
Zehebî’nin fikirlerini selefleri ve çağdaşı olanlarıyla karşılaştırdığımızda
onun ilmi şahsiyeti apaçık ortaya çıkar. Meğazi, siyer ve genel tarihle ilgili
birçok kitap okumuş, mu’cemleri ve teracim kitaplarını gözden geçirmiştir.
Geride bıraktığı kıymetli eserler, onun ilmi kişiliğinin en açık delili
oluşturur.
Zehebî’nin
ihtisarları da sıradan ihtisarlar değildir. İhtisar ettiği bazı kitapları
tanzim, bazılarını da tasnif etmiştir. O, ihtisar yoluyla kitaplarının
yazılışındaki eksiklikleri görme fırsatı buldu. Hemen her kitabını, ihtisardan
sonra genel bir değerlendirmeye tabi tuttu. Raviler ve rivayetleri hakkında
görüş belirtti, onları cerh ve ta’dil etti. Sonuçta, yaptığı ihtisarlarla
tenkit ve tahkik ehlinden oldu ve bu yönleriyle ün yaptı; eleştirel yaklaşımlarını
ihtisar ettiği hadis kitapları üzerinde yoğunlaştırdı. Birçok hadis kitabını
sened ve metin yönlerinden esaslı bir şekilde eleştirdi. Ayrıca bir çok alimin
hal tercümelerini ekledi.
Zehebî, daha
sonra Hatib el-Bağdadi (v.463)‘nin “Tarihu Bağdad”‘ı ile İbnu’s-Sem’ani’nin
(v.643) “Tarih-u Mısr”, Ebu Abdulah en-Neysaburi’nin (v.405) “Tarih-u
Neysaburi”, İbn Arslan el-Havarizmi’nin
(v.568) “Tarih-u Havarizm” adlarındaki mahalli tarih kitaplarını ihtisar
etti. Zehebî, bunlardan başka el-Hakimü’l-Neysaburi’nin (v.988)
Kitabü’l-Künna’sını alfabetik olarak yeniden tertipledi ve İbnü’d-Dubeysi’nin
(v.1239) Tarih-u Bağdat’ını da ihtisar etti. Zehebî Zekiyyuddin el-Munziri’nin
(v.656) “et-Tekmile li’l-Vefayati’n-Nakale”sı gibi “Vefayat” kitapları ile Ebu
Sa’d es-Sem’ani‘nin (v.562) “Kitabu’l-Ensab”ı gibi soy bilimi kaynaklarını,
İbnu’l-Esir’in (v.630) “Usdu’l-Gabe”si
ve Ebü’l-Haccac el-Mizzi’nin (v.742) “Tehzibu’l-Kemal Fi Ma’rifeti’r-Rical”’ı
gibi rical kitaplarını da ihtisar etti.
Hadisle
yakından ilgilenmesi, onu geleneksel hadisçilerin anlayışında bırakmadı.
Hadisleri metin ve sened yönünden inceleyen Zehebî, hadisi veya ravisini
neticede cerh ya da ta’dil etti. Bu özellikleri onu, yaşadığı çağın en büyük
hadisçi mertebesine çıkardı. Öğrencilerinden Selahattin es-Safedi (v.764) onun
hadisçiliğini şöyle ifade eder; “Ben onda hadisçilerin donukluğunu ve
nakilcilerin ezberciliğini görmedim. Tersine o, düşünen bir insandı. İnsanların
görüşleri, önceki hadis bilginlerinin ve fikir erbabının düşünceleri hakkında
söz sahibiydi. Hayranlığımı celbeden yönlerinden birisi de onun hadis
tasnifçiliğidir. O, her hadisin sıhhat durumu ve güvenlik derecesini açıklardı.
Senedini, ravilerinin durumlarını ve rivayet şeklini ortaya koyardı. Ondan
başkasının bu konulara eğildiğini görmedim.”[1]
Zehebî’nin
tarihçiliği büyük ölçüde bu düzeydeki hadis bilgisine bağlıdır. O, hadis ilmi
ile tarih ilimlerini bir bakıma birleştirmiş durumdadır. Bu durum onun rical
kitaplarında da açıkça görülür.[2] Zehebî’nin
rical ve teracim ilmine fazlasıyla önem vermesinin en önemli sebebi, ravilerin
bilinip zaptedilmesidir. Çalışmalarının ağırlık noktasını bu yönünün
oluşturması, onun ünlü bir tarihçi olmasında büyük rol oynadı. Onu birçok konuda eleştiren öğrencisi Taceddin
es-Subki’nin (v.777) tabiriyle “O, cerh ve ta’dil ilmi ile biyografi ilminin
üstadı idi.” “Mizanu’l-İtidal Fi Nakdir-Rical” gibi eleştirileriyle
meşhur kitapları bunun açık delilleridir. Ayrıca o, “Zikru men yu’temen
kavluhu Fi’t-ta’dil” adlı eserinde eleştiri metodlarından, eleştirici bilginlerin
tabakatından ve onların görüşlerinin alınışı keyfiyetinden söz eder. O, bu
teorilerini yazdığı kitaplarında uygulama imkanı bulmuştur. Zehebî’nin tenkitçi
fikirleri sonraki tarihçiler ve teracim erbabı için uyulan bir esas oldu.
Onların kitaplarında birer değer ölçüsü olarak yer aldı. Mesela ünlü hadisçi
İbn Hacer el-Askalani onun yolunda yürüdü ve görüşlerini eserlerine aldı.
Ünlü eleştiri
tarihçisi Zehebî’nin üzerinde ısrarla durduğu noktalardan biri de kaynak
eleştirisidir. Kaynak eleştirisinde o, sadece yanlışlıklar veya eserin eksik
yönleri üzerinde durmaz, aynı zamanda iyi ve belirgin özelliklerini, yararlı
yönlerini de belirtir. Yani o, eseri hem cerh eder hem de ta’dil eder. Zaten
kendisi cerh ve ta’dil şeyhi, eleştiri üstadı olarak tanınmıştır. Gerek etüd
ettiği, gerekse ihtisar ettiği
kaynakları eleştiriye tabi tutar. Mesela O, İbnu’l-Cevzi‘nin (v.597) “ed-Duafa”
adlı kitabını ihtisar etmiş ve ona bir de zeyl yazıp eleştirmiştir. O,
eserlerinde delil ve ikna metodu üzere, ilmi anlayışla araştırma yapar.
Başkalarının konuyla ilgili görüşlerini çeşitli yönlerden ele alır, tartışır ve
eleştirir.[3] Onun
eleştiriciliğine bir örnek vermek istiyoruz; meşhur Bahira olayına en esaslı
tenkitleri Zehebî yapmıştır. Zehebî, olayı anlatmak için attığı başlığın
yanına: -in sahha- (eğer doğruysa) ifadesini koyarak işe başlamış ve
rivayetin cidden münker bir hadis olduğu belirttikten sonra tenkitlerini şu
şekilde sıralamıştır: “ Ebû Talib Hz. Peygamber’i Ebûbekir ve Bilal ile
nasıl geri gönderebilir? Ebûbekir, Hz. Peygamber’den iki yaş
küçüktür, Bilal ise henüz doğmamıştır. Sonra bulutların gölgelediği bu şahsa
doğru ağaçların gölgeleri nasıl sünebilir, uzanabilir? Bulutun gölgelemesi
sebebiyle ağacın gölgesinin olması mümkün değildir. Ayrıca peygamberlik geldikten
sonra bu olaydan ne Ebû Talib, ne Kureyşliler ne de Hz. Peygamber
bahsetmişlerdir. (Bu olay) gerçek olsaydı muhakkak bahsederlerdi. Yine diğer
bir nokta da bu olay gerçekse, bundan Hz. Peygamber’in peygamber olmadan önce
peygamber olacağını bildiği anlaşılır. Bu durumda Hz. Peygamber, Hira
Mağarası’nda ilk vahiy geldiğinde niye çok korkmuştur. Hatta ilk vahiy sonrası
şaşkınlıktan intihar etmeyi bile düşünmüştür. Bir diğer problem de şayet Rahip
Bahira’nın dediği gibi bu çocuğun Şam bölgesindeki Yahudiler tarafından
öldürülmesi tehlikesi varsa, onun üzerine çok titreyen ve bu konuda çok hassas
olan Ebu Talip, yirmili yaşlarında iken Hz. Peygamber’i Hatice’nin kervanının
başında ikinci kere Şam bölgesine nasıl gönderebilmiştir? “[4]
Zehebi’nin
sadece eserlerinin ismini saysak sayfalar tutan uzun bir liste oluşur. Böyle
bir alime sahip olmakla Diyarbakırlılar-Silvanlılar ne kadar övünse azdır. Bu
mümbit topraklardan nice Zehebîler yetişmesi dileğiyle.
0 yorum:
Yorum Gönder