Övgü Âlemlerin Rabb’inedir
Sonsuz övme ve övgü, âlemleri yaratan Allah’a
yönelik yapılır. O ki, yer ve gökleri, hâsılı tüm varlığı yoktan Var Eden’dir.
Hakikati, başka güç ve kudret(lerde) arayanlar, övgüyü sahte tanrılara karşı
bir ritüel haline getirirler. Gerçekte hamd ve övgü, her şeyin sahibi ve
hükmünde isabet eden Yaratan’a yapılır. Nitekim bütün övgüler, O’na yaraşır ve
O’na mahsustur. (Lokman, 26)
Muhtaç olanların övgüsü,
ihtiyaçlarını karşılayacak kimseyedir. Hiçbir şeye muhtaç olmayan, mutlak
övgüye layıktır. Başkasından isteyen, arzu ve istekleri için övgü ve duaya
müracaat eder. İsteklerinin karşılanmasıyla, verenin kulu ve kölesi haline
dönüşür. Minnet içinde kalır, onur ve şerefini yitirir. Bütün övgüye layık olan
Hakk Teâlâ, kulları için minnet istemez; O, yalnız maruf/iyiyi ve maslahatı
emreder, münker ve şerri/haramı yasaklar.
Rahman’a Övgü Şeref ve İzzet Kazandırır
Övgü ve hamd, Rahman’a yapıldığında, yapan şeref
ve izzet kazanır. Hüda’nın lütuflarına ve ikramlarına nâil olur, sâlih ve
erdemli bir ruh ve bedene sahip olur.
Gerçek övgü sahibi O Allah ki,
kulları için acı ve üzüntüleri tattırmaz. Zira O, çok bağışlayıcı, affedici,
şükrün karşılığını lütuf olarak verendir. Allah’a övgüyle iman edenler, inkârcıların
hedefi olurlar. Ancak münkirlerin derin karanlık ve zulmü, inancın şavkıyla
izale olur, Nurlar Nuru’nun aydınlığının doğmasıyla neticelenir.
Kullara ve Fanilere Övgü
Övgü, kullara ve fanilere yönelik olunca; Hz.
Peygamber’in (s) ifadesiyle öven, “onun boynunu kesmiş olur”, övülen bunu
duyunca “iflahı mümkün olmayan” haller(e) yaşar/düşer. (Buhari, Müslim)
İflahı mümkün olmayan hallerden birisi,
şeytanî bir vasıf olan kibirdir. Kibir ve ucub, “taşlanan” ve huzurdan “kovulan”
şeytanın fiillerinin işlenmesine sebep olur. Bunun için, kişinin (din)
kardeşini övmesi, ona kötülük etmek anlamına gelir. Karşılıklı övgü, nebevî
ifadeyle birbirini boğazlamakla eş değerdir: “Birbirinizi övmekten sakının. Çünkü
övmek onu boğazlamaktır.” (İbn Mâce)
Meddahlar, Zehirli Otlar Gibidir
Övücü meddahlar, her toplumda bulunur ve bir
tarladaki zehirli otlar gibidir. Zehirli sözler, kişilik bozukluklarına sebep
olur, gurur ve kibir gibi şeytanî özelliklerin cemiyete sirayet etmesine yol
açar. Dolayısıyla gereksiz ve aşırı övgü, çıkar ve menfaat amacı taşır. Amaca
ulaşmak için her türlü yolu meşru görenler, meddahcılık sanatının (!)
ustalarıdır. Onların yüzlerine “toprak saçmak”tan (Müslim, Tirmizi) başka çare
yoktur. Yani, onların sözlerine itibar edilmemelidir. Zira utanma duygularını
yitiren övgücü kişiliksizler, şeytanın uşakları olmayı bir şeref addederler.
Fâsıkların övülmesinde, yer ve gök titrer, Allah’ın gazabı zuhur eder.
Övülmekten Haz Etmek Marazî Bir Haldir
Övülmeyi sevmek de, marazî bir halin
tezahürüdür. Ol vakit, gözler kör ve kulaklar sağır hale gelir. Doğru ve
isabetli nasihatler/tavsiyeler, övülen insana tesir etmez. Onun nasibi kesilir,
rehbersiz kalır, nefis ve şehvetin yönlendirdiği hazların kölesi olur.
Övgü
Şehveti, Riyayı Doğurur
Övgü, salih ve erdemli davranışların bereketini
kaçırır. Takva ve samimiyet, övgünün şehvetiyle riyaya dönüşür; faziletli
eylemler karşılıksız kalır, boşa gider. Ebedî nimetlerin tâlibi, övülme
hastalığına düşmez. Onların rehberi, hikmetli/bereketli nasihat ve öğüttür. Nasihatin
temeli, samimiyet taşlarıyla döşenir. Taşların sağlamlığı ve dayanıklılığını,
övgünün beslendiği kibir ve uçup belirler. Takvanın samimiyet taşlarıyla inşa
edilmiş şahsiyetler, erdemli gönül erbaplarıdır.
Manevî Lezzetlerin
Maddî Acılara Dönüşmesi
(Aşırı) övgünün insan nefsine verdiği haz,
manevî lezzetleri maddî acılara dönüştürür. Zahiren fayda(lı) gibi görünenler,
bâtınen zarar(lı) olabilir. Başkalarının övmesi ne kadar zararlı ise, insanın
kendisini övmesi de bir o kadar tehlikeli ve helak edicidir.
İlim, irfan ve takvada kişinin kendini övmesi,
ateşin odunu yakıp bitirdiği gibi, salih amelleri boşa çıkartır. Bu tür övgü,
zihin ve kalpte ben(lik) putunu kıble haline dönüştürür. Hangi alanda olursa
olsun, kişinin kendisini üstün görerek övmesi, yapılan amellerin ihlasının
kaybolmasına neden olur.
Övülme
Arzusu Benliği Tanrılaştırır
Âdemoğlu, yaratılış olarak övülmekten hoşlanan
bir tabiata sahiptir. Övmek ve övülmekten nefret etse de, kişi, kendisinin
övülmesiyle nefsinin “okşanmasına” engel olamaz. Bu öyle bir andır ki, o
zamanda nefis, şeytan ve şehvet bir araya gelir, benliği “tanrılaştırır.”
Öte Âlemde
Rahim’in Övgüsüne Nail Olmak
Sözün özünü, nebevî hikmet deryasından bir
inciyle bağlayalım:
“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında bir
adamdan bahsedilmiş ve orada bulunan bir kişi o adamı aşırı şekilde övmüştü.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:
“Yazık sana! Arkadaşının boynunu
kopardın” buyurdu ve bu sözünü defalarca tekrarladı. Sonra da:
“Şayet biriniz mutlaka arkadaşını methedecekse,
eğer söylediği gibi olduğuna da gerçekten inanıyorsa, zannederim o şöyle
iyidir, böyle iyidir, desin. Esasen onu hesaba çekecek olan Allah’tır ve
Allah’a karşı hiç kimse kesin olarak temize çıkarılamaz” buyurdu. (Buhârî,
Şehâdât 16, Edeb 54; Müslim, Zühd 65)
0 yorum:
Yorum Gönder